Gelişmiş Arama
Ziyaret
8400
Güncellenme Tarihi: 2011/04/13
Soru Özeti
gadir-i hum'da peygamber (s.a.a.) tarafından ilan edilen) velayet, velayet türünden hangisi peygamberin (s.a.a.) maksadı idi?
Soru
gadir-i hum olayında peygamber tarafından hz. Ali için ilan edilen velayet türlerinden hangisi peygamberin (s.a.a.) maksadı idi; irfansal mıydı, dinsel miydi yoksa siyasal mıydı?
Kısa Cevap

Gadir-i hum hadisi ve diğer rivayetlere dikkatle peygamber (s.a.a.) Hz. Ali'yi mutlak bir şekilde kendi yerine seçiyor, dolayısıyla peygamberin (s.a.a.) siyasal ve irfansal olmak üzere tüm velayet türleri maksat ve Hz. Ali için sabit kılınıyor.

Ayrıntılı Cevap

Şia görüşüne göre peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından birçok münasebetlerde dile getirilen, gadirden önce ve gadirden sora da tekitle vurgu yapılan[1] ve nihayet gadir-i hum'da resmi bir şekilde ilan edilen Hz. Ali'nin (a.s.) velayeti peygamberin (s.a.a.) sahip olduğu tüm velayet türlerini kapsıyor. Peygamber (s.a.a.) tarafından hükümet teşkil edildi ve bunda hiç kimsenin kuşkusu da yoktur. Dolayısıyla peygamberin sahip olduğu velayet türlerinden birsinin siyasal velayet olduğunda da hiç kimsenin kuşkusu yoktur.

Ama sorduğunuz soruyu köklü bir şekilde inceleyip cevaplamak gerekirse şunu söylemek lazım: peygamberden (s.a.a.) sonra gelişen ve gerçekleşen olaylara dikkat ettiğimizde, yani hilafetin kendi asıl mecrasında kaydırılarak daha farklı mecraya sevk edildiği durum daha sonraki nesillerdeki toplumun geneli nezdinde hiçbir tevcihi yoktur. Nasıl oluyor da peygamberden sonra müminlerin emiri olan Hz. Ali'nin (a.s.) velayetini, peygamberden hemen sonra ispatlayan bunca peygamberin açık ve gayri açık (kinayi) sözlerine rağmen böyleli bir durum yaşanıyor ve hükümet başkaların ihtiyarına sunuluyor. Bu nedenledir ki, hâkim olan düşünce tarzını benimsemiş ve ona temayül eden yazarlar bile kendi kitaplarında mümkün olduğu derecede Hz Ali'ye (a.s.) ait olan özelliklerini yazmak veya seçilmiş parçaları açıklamak zorunda kalmışlardır. Ama mütevatir ve herkes tarafından kabul görülmüş meşhur rivayetleri kendi kitaplarında zikir etmemesi yazarın ilmi kariyerine zarar verir diye kendi kitaplarında getirmek zorunda kalmışlar. Ancak bu tür rivayetleri kendi akide ve inançlarıyla çelişiyor diye bu rivayetleri kendi akidelerine uyacak şekilde tevcih, tevil ve yorumlayarak söz konusu çelişkiyi göze çarpacak durumdan çıkarı vermeye çalışmışlardır. Gadir-i hum hadisi de tamamen sansür edilebilir türden bir rivayet olmadığından dolayı bu rivayetin tamamını değil bir kısmının ehlisünnetin kaynak kitaplarında zikredildiğini görüyorsunuz.[2] Ve peygamber (s.a.a.) tarafından tasrih edilmiş Hz. Ali'nin (a.s.) velayeti de bu cümledendir ki bu kitapların birçoğunda sahih olduğuna vurgu yapılmaktadır. Hz. Ali'nin (a.s.) velayetine tasrih edilmiş bu tür rivayetleri mütalaa eden okurların zihninde şu sorunun canlanacağı çok açıktır ki, böylesine açık ve net bir şekilde peygamberin (s.a.a.) beyanlarının var olmasına rağmen neden hükümet peygamberden sonra Hz. Ali'nin ihtiyarine değil de başkalarının ihtiyarine verildi? Bu soruların şekillenmemesi içindir ki, bu bağlamda çok ağır ve geniş gerekçeler ve tevcihler sahneye çıkarak hadiste zikredilen velayet siyasal velayetten sıyırıp uzaklaştırarak irfansal velayete, dostluğa ve mehabete tevil ve tefsir edildi.! Yapılan bu gibi tevil ve tevcihler buna benzer bir diğer rivayetler için de hükümetler yanlısı yazarlar ve âlimler tarafından yapılmıştır. Bir örnek babından peygamberin (s.a.a.) Hz. Ali'yi Hz. Harun'a benzetip onu tanıtmasını içeren rivayet hakkında yapmış oldukları tevil ve tevcihtir. Söz konusu olan bu rivayeti şöyle tevil ve tevcih etmişlerdir: peygamber (s.a.a.) Ali'yi, Harun'un vezir olduğu gibi bir vezir olarak tanıtmış. Vezir ise naipten farklıdır. Dolayısıyla Hz. Ali peygamberin (s.a.a.) naibi değil bilakis peygamberin (s.a.a.) sağ olduğu dönemde veziri idi ve peygamberin (s.a.a.) vefatından sonra vezirliği de tamamlandı ve sona ermiş oldu!!

Şimdi biz Şia'ların inandığı akideyi kenara bırakarak konuyu sadece ehlisünnetin kaynaklarından takip etmeye devam edeceğiz. Gadir-i hum meselesinde peygamber (s.a.a.) ilkin Müslümanlardan soruyor: "müminlere oranla müminlerin kendisinden daha liyakatli kimdir? Müminler cevaben! Allah ve Allah ın resulüdür dediler! Bu soruya karşı alınan bu cevabın hemen ardından ki peygamber (s.a.a.) "Hz Ali'yi (a.s.) kendisi gibi olduğunu ilan ederek şöyle devam ediyor: "her kimin üzerinde benim velayetim var ise Ali'nin de onların üzerinde ayni şekilde velayeti vardır". Bilirseniz sizler için de çok calip aynı zamanda şaşırtıcı olabilir ki, böyleli bir maceranın gelişiminden hemen sora daha sonra ikinci halifelik makamına yerleştirilmiş olan Ömer Hz. Ali'ye (a.s.) şöyle diyor: ey ebu Talibin oğlu! Tebrik ediyorum seni! Sen bütün mümin erkek ve mümin kadının başı ve mevlası oldun.[3]

Ehlisünnetin âlimleri tarafından kabul edilmiş ve onların muteber kitaplarında beyan edilen bir başka olay da şudur: peygamber tebük savaşına gitmek için hazırlandığında Hz. Ali'yi (a.s.) Medine de kendi makamına yerleştirdi. Emirel-müminin üzüldü ve peygamberin huzuruna vardı ve şöyle buyurdu: "beni çocuklar ve kadınlar için mi bıraktın (ve bunun için mi beni bu savaştan nasipsiz bırakacaksınız)?

Peygamber (s.a.a.) Onun cevabında şöyle buyurdu: "Harun'un Musa'ya oranla hangi konumda olduğu gibi sende bana oranla aynı konuma sahip olmayı istemiyor musun? Ancak benden sonra peygamberlik yoktur".[4]  Şurada şunu söylemek gerekir ki, eğer gadir-i hum da irfansal velayet maksat idi ise burada da siyasal velayetten başka hiçbir şey söz konusu olması tasavvur bile edilemez.

Bu iki olayın içeriklerine dikkatle iki temel soru soracağız:

1-   Gadir hum olayında peygamber (s.a.a) size oranla sizden kim daha üstündür sorusunu sorarken siyasal boyutlu velayetin haricinde sadece irfansal velayeti mi dikkate alarak mı sormuştur acaba? Dolayısıyla biz soruduğu sorudan sonra Ali için açıkladığı velayetten sadece irfansal velayet olduğunu anlamalıyız artık!?.

2-   Yukarıdaki sorunun cevabı menfi ve gadir hum da söylenilen hadisteki velayet irfansal velayetle sınırlı olmayıp bilakis tüm velayet türlerini kapsıyor şeklinde ise artık mesele temamdır ve konu anlaşılmıştır. Ama eğer gadir hadisinde açıklanan velayetten maksat irfansal velayet telaki edilir ve bu telakide ısrar edilirse, ikinci soruyu soracağız. İkinci soru şöyledir: bir taraftan peygamberden sonra içimizde bir şahıs vardır. Bu şahıs irfansal boyutuyla böyleli üstün metrede yer almış, savaşsal boyutuyla peygamberin en yiğit ve en cesur askeri ve ordusunun komutanı sayılan, siyasal boyutuyla peygamberin yaşamının son döneminde tebük savaşı sırasında Medine Şehrinde peygamberin yerine geçti ve yemen bölgesinde de bir müddet idari işlerler meşgul oldu. Dolayısıyla Hz. Ali (a.s.) her yönüyle hükümet işlerini idare etme yeteneğine sahip idi. diğer taraftan muhalif cereyan peygamber kendinden sonra halife olarak kendi yerine hiç kimseyi seçmediği inancındadır. Dolayısıyla bu açıdan da Hz. Ali'ye bey'at yapılsaydı peygambere muhalefet ediliyor diye bir sorun da söz konusu olacak bir durum da yoktur. Bunun yanı sıra ehlisünnet kitaplarının yaptığı açık ifadelerce irfansal velayete sahip olan bu kâmil arif peygamberden sonra peygamberin yerine geçen kimselere de muhalefet etmiş ve altı aya kadar kendisine bey'at etmemiştir.[5] Acaba bu alanda onun bu irfanına önem verilmesi gerekmiyor mu? Onun bu alandaki görüşlerine gereken dikkati göstermemek peygamberin emirlerine muhalefet etme anlamına gelmiyor mu? Eğer bu önemli meselede üzerimizde irfansal velayete sahip olan bir kimsenin sözlerine kulak verilmiyor ise o zaman onun bu irfansal velayetinin ne zaman ve ne gibi bir anlamı olabiliyor?!!

Buna binaen gadir hum da ilan edilen velayet ister irfansal olsun ister siyasi olsun, Hz. Âli'yi halifelik makamına ulaşmasını engelleyenlerin amelini tevcih edecek hiç bir yanı yoktur. Biz bu konuda peygamberimizin sahip olduğu irfansal ve siyasal velayetlere sahip olduğu ve hiç kimse peygamber için bu iki velayeti birbirinden ayırmadığı gibi Hz. Ali'nin de hem irfansal velayete hem siyasi velayete laik ve sahip olduğuna inanıyoruz ve velayet bağlamında bu ayrımı kabul etmiyoruz. Bu ayrımı peygamber için hiç kimse ortaya atmadı ve bunun hiçbir anlamı da yoktur. Can alıcı soru ve çok şaşırtıcı olay şudur: peygamberin açık değimiyle peygamberin tüm karakterlerini kendisinde toplayan bir kimsenin var olmasıyla peygamberin halifeliğinin başka birisine kaydırılması usulen şaşırtıcı değil midir?!!



[1] Yevmu'd-dar, mübahele gününde, tebük sevaşında, yemende bazı kimseler onun hükümdarlığının nasıllığı hakkında yaptıkları ihtirazlar sırasında ve…

[2] Örnek olarak: Ahmet b. Hanbel, "el-müsned", Beyrut: dari sadır, c. 1, s. 118-119; kazvini, ibni Mace, "es-sünen" Beyrut: darul-fıkr, c. 1, s. 43-45; sahihi tirmizi, Beyrut: darul-fikr, 1403, c. 5, s. 129; ve…  

El-gadir rivayetini mütalaa etmek için bkz. Allame emini, "el-gadir"; zira kendisi bu konuda göze çarpacak kadar geniş çalışma yapmış, bu rivayetin kaynaklarını ehlisünnetin kaynak ve muteber kitaplarından çıkarmış ve onları referans göstermiş.  

[3] Ahmet b. Hanbel, "el-müsned", Beyrut: dari sadır, c. 4, s. 281.

[4] Buhari, "sahih", Beyrut: darul-fıkr, 1401 kameri, c. 5, s. 129.

[5] Buhari, "sahih", c. 5, s. 82 - 83.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kopya çekmek ve tez notuyla oynamanın hükmü nedir?
    3059 Yasa Ve Kanunlara Riayet Etmek 2019/12/09
    Kopya çekmek ve aynı sonucu doğuran eylemler haramdır. Buna bina tövbe etmeli ve Allah’tan bağışlanma dilemelisiniz. Ama eğer mesleğinizi yapacak gerekli bilimsel birikime sahipseniz bu alanda çalışmanızın da ve karşılında aldığınız paranın da sakıncası yoktur.Bu soruya Taklit Mercilerin vermiş olduğu cevaplar:[1]
  • Kendinden kötü bir haslet ve niteliği uzaklaştırmanın yolu nedir?
    9845 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Gafleti türeten amiller insanın tüm ömründe insanla birlikte olmuştur. Genel itibariyle zamanın has bir diliminde onların kökünün kazılıp atılması zordur. Siz bu daimi savaşta kuranın yüce kavramlarından yardım alabilirsiniz. Onun düsturlarına amel ederek gafletten kurtulabilirsiniz. Eğer bu yolda sadıkane bir çalışman olursa kesinlikle Allah ...
  • İmamları (a.s) ziyaret etme felsefesi nedir?
    8442 İslam Felsefesi 2011/05/21
    Saygı ve tazim etme eşliğinde herhangi bir şahıs veya şeye yönelik duyulan içsel bir temayül ve eğilime ziyaret denir. İnsanın hakikati ruhu olduğundan ve o da hiçbir zaman fani olmadığından, bir büyük şahsı öldükten sonra ziyaret eden bir insan gerçekte diri bir varlığı ziyaret etmiş, ona eğilim ve temayül ...
  • Kadınları sınırlandırmak doğru bir şey midir?
    6756 Teorik Ahlak 2010/01/16
    Toplumun sağlıklı (huzurlu) olması, hangi cinsten (erkek veya kadın) olursa olsun bireyin yetiştirilmesine, bireylerin sağlığı da onların doğru bir şekilde eğitilmesine bağlıdır. İslam’ın çocuğun eğitimi (eğitimin ilk basamağı) alanında ve diğer alanlarda faydalı düsturları vardır. Onlara doğru bir şekilde amel edilirse ...
  • Zamanın sahibi kimdir? Eğer Hz. Mehdi ise bu şirk değil midir? Çünkü yer ve zamanın sahibi Allah’tır.
    16397 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Sahip Arapça dilinde yoldaş, arkadaş, dost ve çağdaş demektir, Farsçada zihne gelen malik anlamında değildir. Bu nedenle zamanın sahibinin manası, zamanla yoldaş olan, bu asır ve zamanda yaşayan demektir. Bu kavramın bu anlam ve yorumu şirk değildir. Bu iddianın delili Kur’an ayetidir:
  • Kur’an’da kıyamet günündeki azap için farklı tabirler kullanmasının illet nedir?
    6415 Tefsir 2012/06/16
    Kuranı kerim kıssaları anlatırken takip ettiği yöntem şu esasa dayılıdır ki, kıssalardan hedeflenen hedefin tahakkuk edilmesini ifa etmekte müessir olan önemli noktalarla yetiniyor. Kıssanın detaylısına ve ayrıntılarına değinmiyor. Yani olayı baştan sona kadar açıklamıyor. Yerlere göre gerektiği ve uygun şekilde kıssalardan istifade ediyor. İlgili ayetlere ...
  • Ğurerü’l-Hikem gibi muteber bir kaynaktan hadis naklederken rivayetin adresini kendisinden aldığımız referansı belirtmememizin sakıncası var mıdır?
    5300 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Sorduğunuz sorunun fıkhî hükmünü istemeniz nedeniyle büyük mercilerden –Allah onları korusun- meseleyi sormayı gerekli gördük. Aşağıda kendilerinin yanıtı takdim edilmektedir: Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu:Sorudaki varsayımda sakıncasızdır. Hz. ...
  • Melekler İmamların mı nurundan yaratıldılar ve görevleri İmam Hüseyin’e ağlamak mıdır?
    14425 Eski Kelam İlmi 2012/01/05
    1) Şii ve Sünni kaynaklardaki rivayetler, meleklerin nurdan yaratıldıkları hususunda her hangi bir şüpheye yer bırakmamaktalar. Kimi Şii rivayetlerde başta melekler olmak üzere bütün varlıkların Peygamberimizin (s.a.a), Masum İmamların (a.s) nurlarından veya çeşitli nurlardan yaratıldıklarına dair işaretler vardır. Yine Ehl-i Sünnetin kaynaklarında birinci halife vs. gibilerin peygamberin ...
  • İslam’da bir bireyden başka bir bireye enerjinin aktarılması kabul edilmekte midir? Bunun şer’i hükmü nedir?
    7464 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/24
    Değerli kullanıcı; Bu fenomenin varlığının esası, onun vasıtasıyla tedavide bulunmak ve hakkında sayılan etkiler henüz ispatlanmış değildir ve bu meseleyi dile getiren kişilerin vehimlerinden kaynaklanmış olması da muhtemeldir. Bundan dolayı bazı büyük taklit mercileri, ipham taşıması nedeniyle soruya cevap vermekten kaçınmışlardır. Her haliyle diğer büyük ...
  • Allah’ın gani olmasını akli açıdan ispat eder misiniz?
    5920 Eski Kelam İlmi 2012/06/14
    Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.[1] Allah’ın muhtaç olmaması anlamına gelen gani sıfatı da Allah’ın varlığının, birliğinin ve nedene ihtiyaç duymamasının ispatlanmasından sonra müyesserdir. Biz burada Allah’ın bir neden ...

En Çok Okunanlar