Gelişmiş Arama
Ziyaret
3896
Güncellenme Tarihi: 2008/12/22
Soru Özeti
“Um” olarak adlandırılan Kuran’ın ilk nüshası neredeydi ve nasıl toplatılmıştır?
Soru
“Um” olarak adlandırılan Kuran’ın ilk nüshası neredeydi ve nasıl toplatılmıştır?
Kısa Cevap
Kuran’ın toplatılmasıyla ilgili üç görüş bulunmaktadır:
  1. Kuran’ı Kerim İslam Peygamberi (s.a.a)’in zamanında hazretin denetimi altında kendisi bizzat yazmamış olsa da ilahi hidayet ışığında bir araya getirilmiştir.
  2. Elimizdeki Kuran İmam Ali (a.s) tarafından Peygamberi Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra evden dışarı çıkmadığı dönemde bir araya getirilmiş ve tedvin edilmiştir.
  3. Kuran’ı Kerim İslam Peygamberi (s.a.a)’in vefatından sonra İmam Ali (a.s)’ın dışındaki bazı sahabeler tarafından bir araya getirilmiş ve tedvin edilmiştir.
Tarihçiler Osman’ın desturuyla bir komite tarafından tatbik edilmiş, hazırlanmış ve İslam beldelerine gönderilmiş Mushafların sayısı hakkında ihtilaf etmişlerdir. İbn. Ebu Davut bu nüshaların sayısını altı olarak bildirmekte ve bu nüshaların her birinin o dönemin en önemli İslam merkezlerine gönderildiğini ifade etmiştir. Nüshaların gönderildiği merkezler: Mekke, Küfe, Basra, Şam, Bahreyn ve Yemen. Bu altı nüshaya ek olarak bir nüshada Medine’de saklanmaktaydı. Bu nüshanın adı “Um” ya da “İmam” adıyla adlandırılmıştı. Araştırmacıların görüşüne göre Kuran’ı Kerim’in ilk nüshası Medine şehrinde Osman döneminde bir araya getirilmiş ve “Um” adı verilmiş ve korunmuştur.
Ayrıntılı Cevap
Kuran’ın Toplatılması:
Kuran’ın toplatılmasıyla ilgili üç görüş bulunmaktadır:
  1. Kuran’ı Kerim İslam Peygamberi (s.a.a)’in zamanında hazretin denetimi altında kendisi bizzat yazmamış olsa da ilahi hidayet ışığında bir araya getirilmiştir.
  2. Elimizdeki Kuran İmam Ali (a.s) tarafından Peygamberi Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra evden dışarı çıkmadığı dönemde bir araya getirilmiş ve tedvin edilmiştir.
  3. Kuran’ı Kerim İslam Peygamberi (s.a.a)’in vefatından sonra İmam Ali (a.s)’ın dışındaki bazı sahabeler tarafından bir araya getirilmiş ve tedvin edilmiştir.
Birçok Şia uleması özelliklede son dönem âlimleri ve günümüz araştırmacıları Kuran’ı Kerim’in İslam Peygamberi (s.a.a)’in zamanında kendisinin gözetimi altında bir araya getirildiği görüşündedir.
Bazı Şia âlimleri ise ikinci görüş olan Emir ’el-Müminin Ali (a.s) tarafından bir Kuran’ın bir araya getirildiği görüşünü kabul etmişlerdir. Lakin Ehlisünnetin birçoğu üçüncü görüşü benimsemişlerdir. Oryantalistlerde genellikle bu görüşü kabullenip Hz. Ali (a.s)’ın bir araya getirdiği Kuran’ın Ashap tarafından görmezden gelindiğini yani itina edilmediğini ifade etmişlerdir.
Aşikârdır ki birinci ve ikinci görüşe göre Kuran’ın bir araya getirilmesi Allah Teâlâ’ya mensup olmaktadır. Surelerin ortaya çıkışı, tertibi ilahi vahyin ışığında gerçekleşmiş olacaktır. Zira Allah Resulü (s.a.a) ayeti şerife göre: «ما ينطق عن الهوى ان هو الا وحى يوحى» “Kendi nefsinden konuşmaz (söylediği her söz) ona vahiy edilmiş vahiydir ancak.” Bütün buyrukları özelliklede din hususunda vahyin hidayetiyle iç içedir. Masum İmamlar ’da nebi değillerse de risaletin devamını sağlamakta, Allah tarafından ismet makamına seçilmiş ve ledünnü ilme sahiptiler.  
Üçüncü görüşü benimseyenler surelerin ve tertibin ilahi kaynaklı olduğunu ispatlayamayacakları gibi bunun böyle olduğunu reddetmiş olmaktadırlar. Sahabenin kişisel tercih ve yeğlemelerini bu konuda müessir bilmiş olurlar.[1] Zira bu görüşe göre Peygamberin vefatından sonra sahabe bir araya gelerek İmam Ali (a.s)’ı müdahil etmeden kendileri Kuran’ı günümüzde ki şekliyle bir araya getirmiş ve tedvin etmiş olmaktadırlar.
Kuran’ın İlk Nüshası:
Üçüncü görüşe göre İslam Peygamberi (s.a.a)’in vefatından ve İmam Ali (a.s)’ın Mushaf’ının (Hükümet eden Güç tarafından) kabul edilmemesinden sonra bir kısım sahabe ezcümle Abdullah ibn. Mesut, Miktat ibn. Esvet ve Ebu Musa Eş’eri[2] Kuran’ın bir araya getirilmesine meşgul oldular.
Sahabe kendi bilgi, birikim ve liyakatleri hasebince ayetleri bir araya getirmeye ve Kuran’ın surelerini düzenlemeye koyuldular. Her biri kendine özgü bir Mushaf bir araya getirdi. Bu işin üstesinden gelemeyenlerde diğerlerinden onlar için bir Mushaf kopyalamasını, ayet ve Kuran surelerini onlar için bir araya getirmesini istediler. Bu şekilde ve İslam devletinin sınırlarının genişlemesiyle Mushafların sayısı günden güne artış yaşadı.[3] 
Mushaf toplayanlar muhtelif insanlardı ve birbirleriyle bağlantıları da yoktu. Diğer bir taraftan salahiyet, yetenek ve birikim bakımından bir eşitlik söz konusu değildi. Ellerindeki nüshaların her biri yöntem, tertip, kıraat ve… açısından diğerleriyle bir değildi. Mushaflar arasındaki fark ve kıraat farkı halk arasında ihtilafa yol açmaktaydı.  Bu farklılıklar hilafetin merkezi Olan Medine’de Kuran muallimlerinin öğrencilerine farklı şekillerde eğitim vermesine kadar varmıştı.
Bu ihtilaflar sahabenin Osman’dan Mushafları tekbir Mushaf’a indirgemesi beklentisi içinde olmalarının altyapısını oluşturdu. Osman ilk başta Zeyd ibn. Sabit, Said ibn. As, Abdullah bin. Zübeyir ve Abdullah ibn. Haris ’ten müteşekkil olan dört kişiyi bu işi yapması için görevlendirdi. Daha sonra bazı sahabelerin itirazı üzere sekiz kişiyi daha bu gruba ilave etti. Bu yapıda ayetlerin imlası Peygamberin seçkin sahabesi Ebi ibn. Keeb riyasetinde gerçekleşti.  Bu ekip Mushafları toprakları genişlemiş İslam ülkesinin çeşitli bucaklarından ve merkezlerinden toplayıp bunların arasından Kuranı bir araya getirdiler. Diğer Mushaflar Osman’ın emriyle ya yakıldı yâda kaynar suya atıldı.[4]
Masum İmamlar(a.s) mevcut olan Kuran’ı teyit ederek tilavetin bu Kuran’a göre eda edilmesini öğütlediler. Örneğin Hz. Ali (a.s) bu çalışmaya onay verdiğini açıklamıştır. İbn. Ebi Davut, Suveyd ibn. Gufeyle’den nakleder İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: “ Allah’a ant olsun Osman Mushaf (Kuran) hakkında bizlere danışmadan hiçbir şey yapmadı.”[5]
Başka bir rivayette Ali (a.s) buyuruyor: “ Eğer Mushaflar konusu bana bırakılsaydı; bende Osman’ın yaptığının yapardım.”[6]
Osman tarafından mushafların teke indirilmesi için görevlendirilen komite görevini üç ana başlık altında yürüttü:
  1. Kaynakların toplanması ve Müslümanlar arasında dağıtılacak sahih Mushaf’ın temini.
  2. Hazırlanmış Mushafların sıhhatinden ve aralarında ihtilaf olmadığından emin olunması için birbiriyle karşılaştırılması.
  3. Bütün İslam beldelerinde bulunan mushafların ve Kuran’ın yazılmış olduğu sahifelerin toplatılması ve ortadan kaldırılması.[7]
Maalesef bu komite üç aşamada da gerekli olan özveriyi ve dikkati göstermedi ve görevlerini yerine getirmede biraz toleranslı davrandılar. Özellikle ikinci aşamada zira Mushafların karşılaştırılması daha fazla dikkate ve incelemeye ihtiyaç duymaktaydı.
Mushafların toplatılması ve yok edilmesi aşamasında Osman şu şekilde amel etti: çeşitli beldelere birilerini göndererek Kuran’ın yazılmış olduğu sahifelerin ve mushafların toplanmasını sağladı ve daha sonra onların yakılmasını emretti.[8]
Osman ilk başta mushafların teke indirilme işinin kolay olduğunu sanıyordu. İşte bu yüzden bu işi yapacak yeterli liyakati olmayan bir grup kurdu. Sonradan bu işin üstesinden gelebilecek içlerinde «سیّد قرّا» “Karilerin efendisi” ve Ebi ibn. Keeb gibi seçkin sahabenin olduğu liyakatli ve yetkin bir ekibe tevessül etti.[9]
Diğer taraftan Osman bütün Müslümanlara kimin elinde Peygamberden duyduğu Kuran’ın bir bölümü varsa bu komiteye teslim etmesini ilan etti.[10] Bu genel ilan sonucunda halk ellerinde bulunan üzerine Kuran’ın yazılmış olduğu levhaları, tahtaları ve kemikleri komiteye teslim etti.
Tarihçiler hazırlanmış, karşılaştırılarak eşleştirilmiş İslam beldelerine gönderilmiş Mushafların sayısı hakkında ihtilaf etmişlerdir. İbn. Ebu Davut bu nüshaların sayısını altı olarak bildirmekte ve bu nüshaların her birinin o dönemin en önemli İslam merkezlerine gönderildiğini ifade etmiştir. Nüshaların gönderildiği merkezler: Mekke, Küfe, Basra, Şam, Bahreyn ve Yemen. Bu altı nüshaya ek olarak bir nüshada Medine’de saklanmaktaydı. Bu nüshanın adı “Um” ya da “İmam” adıyla adlandırılmıştı.[11]
 Öyleyse araştırmacıların görüşüne göre Kuran’ı Kerim’in ilk nüshası Medine şehrinde Osman döneminde bir araya getirilmiş ve “Um” adı verilmiş ve saklanmıştır. Her bölgeye gönderilen Mushaf o beldenin merkezinde korunmaktaydı. Onun üzerinden diğer nüshalar kopyalanarak halkın eline ulaşması sağlanmaktaydı. Yalnızca bu nüshaların kıraati resmiyet taşımakta olup Eşleştirilmiş nüshanın kıraatiyle farklılık taşıyan nüsha resmiyet taşımayan, geçersiz ve yasak nüsha hükmünde olup kullanılması cezai gerektirmekteydi.[12]
Medine’de bulunan Mushaf temel kaynak hükmünde olup; eğer islam beldelerinde gönderilen Mushaflar arasında bir ihtilaf yaşanırsa ihtilafın ortadan kalkması ve tashihi için Medine Mushaf’ı ölçü kabul edilmekteydi. Bu Mushaf’a göre diğer Mushaflar tashih edilmekteydi.[13]
 
 
 
 

[1] 71 numaralı cevaptan iktibas edilmiştir. Site: 314.
[2] Muhammet Hadi, Marifet, Ulum Kuran, s.125, Müesseseyi ferhengi temhit, yaran çap, 4.bk, Kum, 1381.şemsi.
[3] Ulum Kuran, 132.s.
[4] Ulum Kuran, 133; Muhammet Hadi, Marifet, Tarih Kuran, 84- 139.s, tahran, semt, 1357.şemsi.
[5] Siyuti, Celaluddin, El’itkan fi ulum Kuran, 1.c, 59.s, yeni baskı.
[6]  İbn. El’cezri, En’neş fi kıraat’il-eşer, 1.c, 8.s, Mektebe Mustafa Muhammet yayınları, Mısır.
[7] Ulum Kuran, 142.
[8] Ulum Kuran, 143.
[9] Esgalani, ibn. Hacer, Tehzib Et’tehzib fi esma’i-rical, 1.c, 187.s, meclisi dairet’ul-mearif En’nizamiye.
[10] Secistani, Süleyman, El’Mushaf, 24.s, Mektebe’tur-Rahmaniye, Mısır.
[11] El’Mushaf, 34.s.
[12] Ulum Kuran, 146.s.
[13] Ulum Kuran, 146.s.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Namaz ve diğer ibadetler niçin Arapça okunmalıdır?
    16499 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2008/02/18
    İslam evrensel bir dindir ve Müslümanları bir cephede ve tek bir sıfatta karar vermek istiyor. Böyle bir topluluğu oluşturmak, herkesin birbirleriyle anlaşacakları bir tek dil olmadan mümkün değildir. Uzmanların itiraf ettiğine göre dünyanın en kapsayıcı ve geniş dillerinden biri olan Arapça dili, uluslararası bir dil olarak tanınabilir.Müslümanların namazı Arapça ...
  • Eğer işe acil ihtiyacımız varsa ve iş yerinde kendi isteğimiz ve normal olarak namaz kılma imkânımız yoksa ne yapmalıyız?
    2639 Varie 2019/02/18
    Namazın her ne şart altında olursa olsun eda edilmesi gerekir. İnsanın işe olan ihtiyacı vakaların büyük çoğunluğunda namazın eda edilmesini engelleyecek bir zaruret taşımamaktadır. Öyleyse insan namazını eda edecek kadar serbest olacağı bir fırsat yaratmak için bir düzenleme yapmalıdır. Bahsi geçen soruda fakihlerin fetvalarının delaleti işi bahane ...
  • Ölüm meleği her diri varlığın canını almaktadır mı?
    19047 Eski Kelam İlmi 2011/04/11
    Hadislerin genel ifadesinden anlaşılan şu ki ölüm meleği (Azrail) canları alan ilahi araçların başındadır ve her canlı varlığın canını almaktadır.Ancak önemli olan şunu bilmektir ki, bütün canlıların canını alan Allah'tır. Onun uyguladığı sünnet gereği bu iş belli araçlar vasıtasıyla gerçekleşir. Bu vasıta meleku'l-mevt ...
  • Hamd, medh ve şükür’ün farkı nedir?
    12307 Eski Kelam İlmi 2012/02/14
    Lügatte ve Istılahta Hamd, Medh ve Şükür1- Hamd lügatte sena ve övgü manasına gelmektedir.[1] Istılahta ise iradeyle yapılan güzel iş ve sıfata denir.[2] 2- Medh ...
  • Fatime isminin anlamı nedir? Niçin Peygamber (s.a.a) tek kızı için bu ismi seçmiştir?
    103721 Masumların Siresi 2011/08/14
     İlk önce şu noktaya dikkat etmek gerekir ki bütün isimlerin özel bir anlam taşıması ve o ismi taşıyan kişinin kişiliğini göstermesi gerekmez, sadece ismin şirki andıran ve değerlere tersi düşen bir anlam taşımaması yeterlidir.Ancak gayp aleminden gelen Hz. Fatime (a.s) gibi Allah'ın velilerinin ...
  • Senetleri sahih olan Mütevatir-i Lafzi, Mütevatir-i Manevi ve Mütevatir-i İcmali hadis çeşitlerinin kuralı nedir?
    14558 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/03/03
    Şii alimleri, bir haberin her tabakasında ki senet silsilesinde ravilerin sayısı ilime neden olacak ve rivayetin Masum’un (a.s) söylediğine yakin haddine ulaştıracak habere mütevatir hadis demekteler. Her tabakada yerine göre kişilerin sayısını farklı saymış ve ravilerin sayısı hakkında belli bir sayı belirtmemişlerdir. Onlara göre ölçü sözün Masumdan çıktığını ...
  • Vakti geçmiş bir namazın kazasını kılarken namazı yüksek sesle mi yoksa kısık sesle mi kılmak gerekir?
    5569 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Kaza namazlarını kılmanın hüküm ve buyruğu, eda namazları gibidir; yani bir insanın sabah namazı kaza olursa ve onu yerine getirmek isterse, eda vaktinde kıldığı gibi onu kılmalıdır. Dolayısıyla eda ve kaza bu açıdan birbiriyle farklı değildirler.[1] Burada ilgili mesele hakkında Hz. Ayetullah Hamaney’in fetvasına ...
  • Zamanın İmamının (a.c) annesi Rum padişahının torunu muydu?
    7359 تاريخ بزرگان 2011/04/21
    Hadislerin ve tarihin naklettiği üzere İmam Zamanın (a.c) annesinin asıl adı “Melike”’dir. Melike, baba tarafından Rum kayserinin oğlu Yaşua’nın kızına ve anne tarafından da İsa’nın (a.s) vâsii olan Şamun b. Hamun b. Sefa’nın torunlarına ulaşmaktadır. ...
  • İmam Hüseyin (a.s) için sine dövmenin bir delili mevcut mudur?
    20838 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    İmam Hüseyin (a.s) için matem tutmak Şia mezhebinin cüzlerindendir ve birçok delil bu hususu teyit etmektedir. Matem yöntemi hususunda da şöyle söylemek gerekir: Matem tutmanın niteliği İslam’ın usullerinden biriyle, bir ayet ve rivayet ile çelişmediği müddetçe sakıncasızdır ve değişik gelenekler matem merasimi için değişik yöntemleri kullanabilirler. Değişik ...
  • 1- Bir Sünni erkeği nasıl şia mektebiyle tanıştırabiliriz? 2- Şia bir kız Sünni bir gençle evlenebilir mi?
    18724 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/02/28
    Hem şia hem sünni müslümandırlar. İnanç, şer’i hükümler ve diğer konularda ortak yönleri çok fazladır. Elbette inkâr edilmeyecek bir takım faklı inanç ve görüşlere de sahiptirler. Ancak bu farklı görüşler, aralarında ihtilaf ve düşmanlığa yol açmamalı ve İslami kardeşlik temeline halel getirmemelidir.Bunun yanı ...

En Çok Okunanlar