Gelişmiş Arama
Ziyaret
7509
Güncellenme Tarihi: 2010/06/12
Soru Özeti
İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
Soru
Biz Allah’ın doğmadığına ve doğrulmadığına inanmaktayız,oysa Hıristiyanlar Hz. İsa’nın (a.s) Allah’ın oğlu olduğunu söylemekteler? Dinler arasında ki bu çelişki nasıl halledilebilir?
Kısa Cevap

Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ve fıtrata da uygundur. Böyle bir yaratıcının baba ve oğlunun olmaması gerektiği çok açık olan bir şeydir. Baba ve oğula sahip olmak Allah’ın cisim ve muhtaç olmasını gerektirmektedir. Oysa Hak Teala böyle eksik sıfatlardan pak ve münezzehtir.

Hıristiyanların bugün iddia ettikleri şey dinlerinde tahrifler olduğunu ve onların gerçek Hıristiyanlıktan uzaklaştıklarını göstermektedir.

Ayrıntılı Cevap

Tevhid suresinde şöyle buyurulmaktadır: ‘Allah sameddir (her şey ve herkes, ona muhtaçtır, onun zevali yoktur, birşeye muhtaç değildir).[1] Doğmamış ve doğurulmamıştır.’ Bazı müfessirler ‘Doğmadı ve doğurulmadı.’ cümlesinin ‘Samed’ kelimesinin tefsiri olduğunu söylüyorlar.[2] Yani, Allah Samed’dir derken bunun manası, kimsenin Ondan doğmadığı ve Onu’da kimsenin doğurmadığı gelmektedir. Akıl açısındanda baktığımızda da Samed olan Allah’ta doğmak ve doğurulmak sıfatları olmaz. Çünkü bir varlığın başka bir varlıktan doğması onun bölündüğünün delilidir ve bölünen bir şeyinde bileşenleri vardır. Başka bir ifadeyle ancak parçaları olan kimse doğurabilir ve parçası olan bir şey o parçalara muhtaçtır; zira o parçalar toplanmadan ve bir araya gelmeden o şey var olmayacaktır. Dolayısıyla birinin Allah’tan doğması akıl açısından imkansızdır. Böyle bir şeye inanırsak eğer o zaman Allah’ın muhtaç olduğuna da inanmalıyız. Bu da Allah’ın kutsi zatına ters düşer. Böyle bir itikad gerçekte Allah’ın asla tanınmadığını göstermektedir.

Allah’ı kimsenin doğurmadığının delili ise şudur: Bir varlık başka bir varlığa ihtiyaç duymadan doğamaz; yani eğer Allah -neuzu billah- doğmuş olsa kendisini doğurana ihtiyacı olacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi her şeyden müstağni ve vacib-ul vücud (varlığı kendisinden) olan Allah’ın birine muhtaç olması imkansızdır. Öyleyse Allah’ın doğması ve bir şeyin doğmuş ondan olmasının manası yoktur.

Bunlardan yola çıkarak diyoruz ki: Bir dinin öğretilerinde, Allah’ın kendisinden başkasına muhtaç olmaması ve bütün varlıkların ona muhtaç olması gibi aklın kesin ve yüzde yüz hükmüne muhalif ve çelişen bir şey olursa, böyle bir din tahrif olmuş ve kendi asıl mecrasından (tevhid’den) sapmıştır.

Biz inanıyoruz ki, bütün peygamberler bu cümleden Hz. İsa (a.s) bu akide üzerine idiler ve ‘Doğmadı ve doğrulmadı’ aslını yayıyorlardı. Kur’an, Hz. İsa’nın (a.s) daha doğduğu ilk anlarda ve kundakta, suizannı olan kimselere mucizevi şekilde şöyle söylediğini aktarıyor: ‘Ben Allah'ın kuluyum, bana kitap vermiştir ve beni peygamber etmiştir.’[3] Öyleyse birileri aklın hükmünün aksine Onun (a.s) Allah’ın oğlu olduğunu söylüyorlarsa bu söylem, dinde meydana gelen sapmadan dolayıdır.

Araştırmacılar, bu sapmayı ‘Pavlus’ denen şahsın ortaya çıkardığını söylüyorlar. Pavlus, Ferisi Yahudilerinden olup o dönemdeki Hıristiyanların şiddetli muhaliflerindendi. Onları öldürüp işkence etmekte elinden geleni ardına koymazdı. O, tamda böyle bir zamanda İsa’nın dinine girdi ve adı Pavlus diye değişti. Pavlus güçlü bir tebliğci ve Hıristiyanların ileri gelenlerindendi. İsa’nın dinini öyle bir şekilde anlatırdı ki herkes onu tastik ederdi. Tevrattan delliler getirerek Yahudilikten çıkmasının nedenlerini anlatırdı. Pavlus 20 yıl tebliğ etti. Birkaç yılda İsa’nın dininin hadis ve rivayetlerini yazmakla meşgul oldu.

Pavlusun öğretileri şu temellere dayanıyordu:

1) Hıristiyanlığın evrensel olduğu.

2) Teslis ve ardından İsa ve Ruh-ul Kudüs’ün ilahlığı.

3) Allah’ın oğlu İsa, insanların günahlarını bağışlamak için yeryüzüne geldi.

4)İsa’nın ölülerin arasından kalkması, göğe çekilmesi ve babanın yanında oturması.

 

Pavlus, İsa’nın ilahlığının temellerini atan ilk kimsedir. O diyordu ki: Kurtarıcı Mesih ilahi melekutu yeryüzüne yerleştirecektir. Kıyam ettikten sonra yeniden dönecektir. Öyleyse İsa bu dünyanın ve öteki dünyanın kurtarıcısıdır. O Allah’tır, herkesten ve her şeyden önce vardı; her şey ondan var olmuştur.[4]

Pavlusun bu sapık inancı Hıristiyanların kabul edebileceği bir şey değildi. Hatta Hz.İsa’nın Havarilerinden bazıları bu inançla mücadeleye girişerek Pavlus’u reddettiler. Pavlus’un İsa’nın ilahlığı ve Allah’ın oğlu olması hakkındaki iddiası öyle saçmadır ki hatta bugünkü Kitab-ı Mukaddes’te[5] bile onun bu saçma iddiasını ispat edecek bir delil bulunmamaktadır.[6]

Hıristiyanların mukaddes kitabı Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Ahd-i Atik, Tevrat denilen ve içinde 39 kitap bulunan Yahudilerin kitabıdır; Ahd-i Cedid ise İncil’dir.

Bu iki kitap, yani Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid ikisi beraber Kitab-ı Mukaddes diye bilinmekte ve Hıristiyanlar tarafından saygı görmektedir.

Ahd-i Atik’te İsa’nın (a.s) Allah’ın oğlu olduğundan bahsedilmemiştir. Hıristiyanların iddia ettikleri ve dayandıkları Ahd-i Cedid’de ise bazen İsa’nın beşer (yani Allah ve Allah’ın oğlu olmadığı), bazende Allah ya da Allah’ın oğlu olduğuna işaret edilmiştir.

Aşağıda bu çelişkilerden bazılarını getirerek inceleme ve eleştirilerimizi yapacağız:

a) İsa’nın beşer olduğu:

1- ‘Artık kulumu seçtim ve habibim ki ondan dolayı içim rahattır.’[7]

2- Amellerde (Kitab-ı Mukaddes’in bir bölümü) şöyle yazar: İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Allah’ı, bizim ecdadımızın Allah’ı kulu İsa’ya celal verdi.’[8]

Dolayısıyla mevcut (tahrif olmuş) Kitab-ı Mukaddes’te İsa’nın Allah’ın kulu ve onun seçtiği kimse olduğu belirtilmiştir.

b) İsa’nın ilah olduğu:

1- Markos İncili 16: 37-39’da şöyle gelmiştir: ‘Gerçekte bu şahıs (İsa) Allah’ın oğludur.’[9]

Buna cevap olarak diyoruz ki:

I) Eğer burada Allah’ın oğlu olduğu söylenmişse ondan gerçek mana kastedilmemiştir. Burada baba ve oğuldan kasıt onların mecazi manalarıdır. Örneğin, Hiristiyanların kitaplarının bir yerinde şöyle demektedir: ‘Ama onu kabul edenlere, Allah’ın çocukları olması için güç vermiştir; yani kim onun adına iman getirse kandan, cisimden ve halkın isteğiyle değil, Allah’tan doğmuştur.’[10]

Bir başka yerde şöyle diyor: ‘Ey Habipler! Birbirinizi sevin; zira sevmek Allah’tandır. Kim severse Allah’tan doğmuştur ve Allah’ı tanıyor.’[11]

Demek ki, birisi eğer Hıristiyanların kutsal kitabının edebiyatını bilirse görecek ki bütün mümin ve Salihler Allah’ın oğlu olarak tanıtılmıştır. Ama şimdiye kadar kimse Hıristiyan müminlerin Allah’ın oğlu olduklarını iddia etmemiştir.

Bu sözlerle İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu söyleyen cümleler arasındaki fark nedir? Sadece müminler için değil, bazı özel kişiler içinde baba-oğul ibaresi kullanılmıştır. Örneğin Allah, Hz. Süleyman için şöyle diyor: ‘Ben ona baba olacağım, o da bana oğul.’[12]

Halbu ki Hz. Süleyman hakkında kimse böyle bir iddiada bulunmamıştır. Öyleyse şu andaki İncil Hz.İsa’ya (a.s) gelen İncil olsa da onda Hz.İsa’nın (a.s) oğul olduğuna, Allah’ın da baba olduğunu gösteren bir delil yoktur. Böyle bir sapma sonraları ortaya çıkmıştır.

II) Kitab-ı Mukaddes’teki çelişkiler onun semavi bir kitap olmadığını gösterir. Örneğin bazı yerlerde İsa’nın Allah’ın kulu olduğunu söylerken bazı yerlerde de Onun Allah’ın oğlu (bunu Allah’tan doğma olarak kabul edersek eğer) olduğunu söylüyor.

Böyle bir çelişki Hıristiyanların bazı ileri gelenlerininde eleştiri ve itirazına yol açmıştır. İtiraz edenlerden biri Libya’nın başpiskoposu Aryus’tur. O 325 yılında bu inancı redderek şöyle diyordu: ‘Allah yaratılmaktan tamamen ayrıdır. Yeryüzüne gelen ve insan olarak doğan bir Mesih, tanımadığı Allah’la bir olmasını kabul etmemiz mümkün değildir.’[13]

Bu itirazlar bir şuranın ‘Nakiyye’ şehrinde toplanıp herkesin inanmasını mecbur eden ve kanun haline gelen bir inancı düzenlemelerine neden oldu.

İsa’nın ilah olmasını ilk ortaya atan Pavlus’du, ama bu şura onun görüşünü bir inanç olarak sabitleştirdi. Bu sapma günümüze kadar devam etmiştir.

Aslında semavi dinlerin arasında çelişki yoktur. Günümüzde ki Hıristiyanlardır ki Hz. İsa’nın (a.s) öğretilerinden uzaklaşmıştır. Yoksa Hz. İsa’nın (a.s) öğretileri İslam’la asla çelişmemektedir. İslam kamil bir din olarak diğer bütün dinlerin tekmil etmektedir.



[1] - İhlas/2

[2] - el-Mizan (Farsça tercümesi), c.20, s. 672; Tefsir-i Nümune, c.27, s.439

[3] - Meyem/30

[4] - Abdullah Mübelliği Abadani, Tarih-i Edyan ve Mezahib, c.2, Pavlus’un biyografisi; yine bk: Paygah-ı Ittıla’ Resani-i İmam Cevad (a.s)

[5] - Bize göre bu kitap Hz. İsa’ya (a.s) nazil olan kitap değildir.

[6] - Aşinay-ı ve Berresi-i Mesihiyyet (Eğitici kitaplar yazma kurulu), Muavenet-i Tabliğ-i Havza, s.25

[7] - Metta İncil’i 12: 18

[8] -Ameller,3:13

[9] - Markos İncil’i 16: 37-39

[10] - Yuhanna, 1: 12-13 (Mukaddes kitabın bir bölümü)

[11] - Yuhanna’nın ilk risalesi, 4: 7 (Mukaddes kitabın bir bölümü)

[12] - Evvel-i Tarih 17: 11-14 (Mukaddes kitabın bir bölümü)

[13] - Eski Kilisenin Tarihi

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Hangi namazda cemaat imamına tabi olunamaz?
    6435 2014/05/20
    Değerli kullanıcı; Müstehap namazları cemaat ile kılmak doğru değildir. Elbette yağmur namazı gibi bazı namazlar istisnadır. Aynı şekilde farz namazlar arasında tavaf namazı da cemaat ile kılınamaz. İlgili Başlık: Ehlibeyt Mezhebinde Teravih Namazı, 6313 ...
  • Ehlisünnetin kadınları kabirleri ziyaret etmekten men etmesinin nedeni nedir?
    8093 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/21
    Ehlisünnet kitaplarında kadınların kabir ziyaretinde bulunmasının mekruh veya haram olduğunu yansıtan bir takım rivayetler mevcuttur. Lakin böyle ziyaretlerin caiz olduğunu belirten daha güçlü hadislerin varlığı ve birinci grup hadislerin senet ve muhtevasındaki zayıflık, birçok Ehlisünnet âlimini şer’i şart ve durumlara riayet etmesi halinde kadınların da erkekler gibi ...
  • . Süleyman’ın Allah’a itaatsizlik etmesi gibi Tevrat’ta zikredilen kıssalar ne kadar doğrudur?
    17942 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Sorunuzu aşağıdaki kısımlara ayırabiliriz:1. Tevrat’ın metin ve muhtevası ve özellikle de kıssaları doğru mudur yoksa tahrif mi edilmiştir?2. Peygamberler ve özellikle de Hz. Süleyman Allah’a itaatsizlik etmiş midir?3. Tevrat’ın Hahamenişler padişahları hakkındaki kıssasının itibarı nedir?Birinci soru hakkında şunları söylemek gerekir: Her ne kadar Yahudi ...
  • Maddî varlıklara varlık bahşeden nedenin maddi şeylere yönelik sezgisel bilgiye sahip olması gibi, maddî varlıkların da kendilerine varlık bahşeden nedenlere yönelik sezgisel bilgisi var mıdır?
    6594 İslam Felsefesi 2011/10/22
    Maddî varlıkların bilgi sahibi olduğunu ispatlamanın yollarından birisi şudur: Varlıklar varlık olmaları ve varlıktan nasiplenmeleri nedeniyle, her ne kadar çok zayıf olarak olsa da kendi hadlerince varlıksal kemallerin tümünü taşırlar ve bu kemallerden birisi de bilgidir. Başka bir ifadeyle, tüm varlıklar Hz. Hakk’ın mazhar ve tecellisi olması hasebiyle, O’nun ...
  • Nasıl irabın olmamasına rağmen Kur’an tahriften uzak kalmıştır?
    7871 Kur’anî İlimler 2010/07/24
    Peygamber (s.a.a) döneminde Arapça dilini oluşturan harfler noktalama işaretini ayrıca her hangi nişane ve alametleri de taşımamaktaydı. Doğal olarak Kur’an da bu şekilde yazılmıştı ve iraba sahip değildi. Buna rağmen daha İslam dininin ilk döneminden itibaren Müslümanlar Kur’an’ı Kerim’i hıfz etmiştiler ve ...
  • Namaz kılmayan kimseler kesinlikle cehenneme mi gidecektir? Hatta onlar birçok iyi iş yapsalar da cehenneme gidecekler midir?!
    50000 Eski Kelam İlmi 2012/05/03
    Dini öğretilerimiz esasınca namaz, dinsel ameller arasında ilk ibadetsel fiildir. Eğer insanın namazı kabul edilirse, diğer ibadetsel amelleri de kabul edilir! Öte taraftan Kur’an ayetlerinin açıkça belirtmesiyle her kim zerre miktarınca iyi amel işlerse onun karşılığını alacaktır. Bu ayetler uyarınca, ölçme terazisinde hayrın miktarı fazla olacak olursa, ...
  • İnsan cennette düşünür mü?
    9847 Eski Kelam İlmi 2011/11/22
    Akıl ve düşünce her zaman insan ile beraber olmuştur. İnsan maddî âlemden geçtikten sonra düşünme gücünü kaybetmeyecektir. Aksine bazı hicap ve engellerin kalkmasıyla hakikat ve gerçekleri daha keskin ve kesin bir bakışla kavrayacaktır. Kur’an-ı Kerim’de bulunan birçok ayeti okumayla, insanların hem kıyamet gününde, hem cennette ve hem de cehennemde ...
  • Şianın önemli hadis külliyatı hangileridir?
    9685 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/10/20
    Şii mektebi, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in yani Masum İmamların (a.s) hadislerinin bereketiyle sahih hadis konusunda çok zengindir. Zira Masum İmamlar (a.s) menzilet ve zaman yönünden Peygambere (s.a.a) en yakın kimseler olup, ismet makamına sahiptiler. Hadis kitaplarında Onlardan on binlerce hadis rivayet edilmiştir. Aşağıda Şianın muteber ...
  • Zalimin zulmü Allah’a nispet verilebilir mi?
    2211 Eski Kelam İlmi 2020/01/19
  • Şia Hz. Ali(a.s)'ın faziletlerini ispatlamada Ehl-i Sünnet'in mütevatir hadislerine dayanabilir mi?
    6580 Masumların Siresi 2011/06/21
    Tevatür yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir kalabalığın bir konuyu nakletmelerine denir. Biz inanıyoruz ki Hz. Ali'nin faziletleri ve onun imameti hakkındaki nas tevatürle sabittir. Bunu Şia'nın hadis ve tarih kaynaklarının yanı sıra Ehl-i sünnetin kitaplarından ve sahabilerin hadislerini nakleden eserlerden istifade ediyoruz. Buna göre bizim bu konuyla ilgili ...

En Çok Okunanlar