Gelişmiş Arama
Ziyaret
10326
Güncellenme Tarihi: 2010/05/30
Soru Özeti
Cansız varlıklar ve bitkiler Allah’ı nasıl tespih ederler?
Soru
Cansız varlıklar ve bitkiler Allah’ı nasıl tespih ederler?
Kısa Cevap

İnsanların âlemdeki varlıklara yönelik ilmi çok az ve naçizdir. Varlıkların yüce Allah’ı nasıl tespih ettikleri meselesi de henüz beşerin niteliğini kavramadığı konulardan biridir. Değişik ayet ve rivayetlerde varlığın tüm cüzlerinin yüce Allah’ı tespih ettiği beyan edilmiştir. Varlığın cüzlerinin tespih şekli hakkında müfessirler arasında iki görüş vardır:

1. Varlıkların tespih edişi hal diliyledir ve onlar kendi varlıklarıyla şöyle söylemektedirler: “Eğer bende bir eksiklik görüyorsan, bu benim varlığımın gereğidir ve Allah bu eksiklikten münezzehtir.”

2. Varlıklar söylem diliyle tespih ederler. Elbette onların söz ve söylemleri insanlar ve hayvanlar arasında bilinen şekliyle değildir. Onlar henüz insanların bilgisinin niteliğini anlayamadığı özel bir şekildedir.

Ayrıntılı Cevap

İnsanın evrendeki varlıklara yönelik ilmi çok sınırlı ve cehaletiyle karşılaştırıldığında naçizdir. Biz böceklerin, solucanların ve birçok başka varlığın birbiri ile nasıl konuştuklarından ve irtibat kurduklarından haberdar değiliz ve onların seslerini duyma gücünden bile yoksunuz! Zira bizim duyma gücümüz sadece özel bir frekans alanında bulunan sesleri duyar ve daha az veya daha çok frekanslı sesleri duymaya güç yetiremez. Oysaki onlar kesinlikle birbiri ile irtibat halindedirler! Varlığın yüce Allah’ı nasıl tespih ettiği konusu beşerin henüz kavramadığı meselelerdendir. Bundan dolayı biz bunun niteliğini tasavvur edemeyiz. Değişik ayet ve rivayetlerde varlığın tüm cüzlerinin tespih ettiği belirtilmiştir.[1] Tespih, Allah’ı her türlü eksiklik, güçsüzlük, yetersizlik ve genel anlamıyla yaratıkların derecesiyle uyuşan şeylerden tenzih etmek ve arı bilmektir. İmam Sadık’tan (a.s) sübhanallah hakkında sorulmuş ve kendisi şöyle buyurmuştur: “Allah’ın her kötülükten kulluk gayretiyle temiz olduğunun belirtilmesidir.”[2] Varlıkların (cansız varlıklar ve bitkiler) nasıl tespih ettikleri hakkında müfessirler arasında iki görüş mevcuttur:

1. Hal diliyle tespih etmek.

2. Söylem diliyle tespih etmek.

1. Hal Diliyle Tespih Etmek

Bazı müfessirler varlıkların tespihini hal diliyle tespih etmek olarak yorumlamış ve bunu varlığın ve tüm varlıkların yüce Allah’ın zat ve kemal sıfatlarına delalet ettiğini söylemişlerdir. Bu grubun bakışında varlıkların tespih edişi tekvinsel tespihtir ve varlıklar gerçekte hal diliyle kendi yaratıcılarını nitelemektedir. (Dışarıdaki görüngü içerideki sırrı haber verir) Varlıklar hal diliyle şöyle demektedir: “Eğer bende bir eksiklik görüyorsan, bu benim zatımın gereğidir ve Allah bu eksiklikten münezzehtir.” Ebu Nasır Farabi, Tabersi, Fahr, Razi ve Alusi varlıkların tespihinin hal diliyle olduğunu söylemektedir. Numune tefsirinde de bu görüş dile getirilmiştir. Farabi varlıkların tespih edişi ve namaz kılışını tefsir ederken şöyle demektedir: İlahi dergâh karşısında gök gezerek, yeryüzü hareket ederek ve yağmur yağarak namaz kılar.[3]  Bu görüşe göre varlıkların ve evrendeki zerrelerin tespih edişini tasavvur ve tasdik etmek çok rahat idrak edilebilir; zira evrende bulunan her zerrenin yaptığı iş onun tespihi sayılır.

2.  Söylem Diliyle Tespih:

Bu tür tespih ve övmeden maksat, tüm varlıkların akıl ve şuur taşımasıdır. Onlar Rablerini hal diliyle tespih eder, O’na hamd eder ve buna ek olarak O’nu söylem diliyle de tespih ederler. Lakin özetle bu tür tespih tüm hayvanların ve cansız varlıkların kendi konumlarıyla bağdaşır bir şekilde idrak ve düşünen nefisler taşıdığı temeli üzerine kurulmuştur. Her varlık kendi düşünen özüyle Rabbini tespih eder ve varlık evrenindeki zerrelerde varlıkların tespih edişi her tarafı sarar. Elbette bunu duymak herkes için mümkün değildir ve sadece gönül ehli ve mülk hicaplarını yırtmış kimseler evrendeki varlıkların tespih seslerini işitebilirler. Mevlana şöyle demektedir:

Eğer senin için gaipten bir göz açılırsa,

Evrendeki zerreler senin ile sırdaş olur

Suyun, toprağın ve çamurun konuşması

Ancak gönül ehlinin duyularınca hissedilir

Bu görüşü kabul etme eğiliminde olan büyük çağdaş şahsiyetler arasından Allame Tabatabai (r.a) ve şehit Mutahhari’ye (r.a) işaret edilebilir. Allame Tabatabai (r.a) şöyle söylemektedir: “Tüm varlıklar gerçek ve söylemsel anlamda tespih ederler. Söylemsel tespihin duyulan ve anlaşılmış sözcükler ile anlaşılması lazım değildir.”[4] Bu yüzden bitkilerin ve cansız varlıkların tespihi de hakiki ve söylemsel bir tespihtir. Meleklerin ve müminlerin tespih edişini söylemsel bilmemiz ve diğer varlıkların tespihini ise hal diliyle tespih etmek olarak değerlendirmemiz doğrul değildir. İnsan meselenin diğer boyutunu kavrayabilmesi için gönül, mana ve hakikat ehli olmalıdır. Varlıkların diğer boyutunu idrak ettiğimiz zaman, onların tümünün nasıl idrak, akıl, bilgi sahibi olduğunu ve nasıl rablerini hamd ve tespih ettiklerini anlarız. Kur’an-ı Kerim Hz. Davut hakkında şöyle buyurmaktadır: Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi. Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.[5]  Bu ayette varlıkların söylem diliyle tespih ettiğini onaylayan iki nokta mevcuttur:

Birincisi, Rabbi tespih etmede dağların ve kuşların Davut (a.s) ile birlikte olmasıdır. Eğer varlıkların tespih etmesinden maksat hal diliyle tespih etmekse, onların Davut’a (a.s) eşlik etmesinin bir manası olmayacak veya bunu zikretmede herhangi bir nokta gözlemlenmeyecektir. Ayetin akışı birdir. Bundan dolayı dağlar ve kuşlar bağlamında tespih etmeyi hal diliyle bilmemiz ve Davut (a.s) bağlamında ise söylem diliyle değerlendirmemiz manasız olacaktır. Çünkü hal diliyle tespih etmek her zaman ve Davut (a.s) olmaksızın da mevcuttur. İkinci nokta ise şudur: Ayette akşamları ve sabahları dağlar ve kuşlar Davut’a (a.s) eşlik etmekteydiler diye buyrulmaktadır. Akşamların ve sabahların gece ve gündüzün başka bir tabiri olduğu ve neticede daimi tespihin kastedildiği söylenebilir. Lakin önceki nokta (Davut’a (a.s) eşlik etmek) göz önünde bulundurulduğunda dağlar ve kuşların Davut (a.s) ile eşzamanda ve beraberce tespih ettiklerini söylemek gerekir. Yani her ne zaman Davut (a.s) tespih etmeye başlıyorduysa, dağlar ve kuşlar da ona eşlik etmekteydiler. O halde burada gerçek manasıyla güneşin doğuşu ve batışı kastedilmektedir. Böyle bir durumda da tespihin dağların ve kuşların varlığının Allah’ın varlığına delalet etmesi ve hal diliyle tespih etmek olarak yorum yapmak manasız olacaktır. Belirttiğimiz gibi bu tür tespih sürekli ve her zaman yapılmaktadır. Bu sabah ve akşam veya Davut (a.s) ile birlikte yapılmaya özgü değildir. Dağların ve kuşların kendisiyle birlikte tespih ettiğini duyan Davut (a.s) eşyanın batın ve melekûtuna erişmiş ve onların melekuti seslerini işiten başka bir kulağa sahip idi. (Eğer bizim batın kulağımız açılırsa, biz de bunları duyarız.)[6] Hz. Peygamberin (s.a.a) avucunun içinde çakıl taşlarının dile gelmesi konusu hakkında[7] şehit Mutahhari şöyle demektedir: “Burada Hz. Peygamberin (s.a.a) mucizesi, onun çakıl taşlarını tespih etmeye mecbur kılması değildi, Hz. Peygamberin (s.a.a) mucizesi, bireylerin kulağını açması ve onların çakıl taşlarının sesini duymalarıydı. Çakıl taşları her zaman tespih etmektedir ve Hz. Peygamberin (s.a.a) mucizesi çakıl taşlarını konuşturmak değil, onların sesini etrafındaki bireylere duyurmaktı.”[8] Bundan dolayı varlıkların söylemsel ve sözlü tespihlerinin olağan bir husus olduğunu ve temiz kalpli ve kendini arındırmış insanların bunları idrak ettiğini söyleyebiliriz.

 


[1] İsra Suresi, 44. ayet: :"تُسَبِّحُ لَهُ السَّماواتُ السَّبْعُ وَ الْأَرْضُ وَ مَنْ فِيهِنَّ وَ إِنْ مِنْ شَيْ‏ءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَ لكِن‏لا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ"  Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.

[2] El- Kâfi, c. 1, s. 118, hadis 10… هِشَامِ بْنِ الْحَكَمِ قَالَ سَأَلْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ ع عَنْ سُبْحَانَ اللَّهِ فَقَالَ أَنَفَةٌ لِلَّهِ

[3] Varlıkların tespihi.

[4] Tercümeyi El- Mizan, c. 13, s. 152.

[5] "(وَ اذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُدَ ذَا الْأَيْدِ  إِنَّهُ أَوَّابٌ(17)إِنَّا سَخَّرْنَا الجِْبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشىِ‏ِّ وَ الْاشْرَاقِ(18)وَ الطَّيرَْ محَْشُورَةً  كلُ‏ٌّ لَّهُ أَوَّابٌ(19) ". (Sad. 17-19)

[6] El- Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 13, s. 120 – 121.

[7] Biharu’l Envar, c. 57, s. 169.

[8] Mutahhari, Murtaza, Aşinayi ba Kur’an, c. 4, s. 174.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kendimizi yetiştirmeye ve nefsimizi arındırmaya nereden başlamalıyız?
    10646 Pratik Ahlak 2010/05/06
    Tezkiye, nefsi arındırmak ve temizlemek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmanın önemi hakkında birçok ayet bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki; nefsi arındırmaya başlama noktası her insana göre değişir. İslam’ı henüz kabul etmemiş birisinin nefsi temizlemeye başlayacağı ilk aşama, İslam’ı kabul etmesidir. Müminler için ilk basamak, ...
  • Akil ve me’kul (yiyen ve yenilen) şüphesini, cevabıyla birlikte açıklar mısınız?
    6619 Eski Kelam İlmi 2011/10/20
    Akil ve me’kul şüphesi cismani me’ad ile ilişkin yapılan en eski işkâllardan birisidir. Özetle işkâl şöyledir: Kıtlık döneminde bir insan başka bir insanın etini içinde bulunduğu kıtlık ve şiddetli açlıktan ötürü yediğini farz ediniz. Öyle ki yenilen insanın bedeninin bütünü veya bir kısmı yiyen ...
  • Şiilerin arasında Hz. Âdem’in (a.s) müminlerin önderi Ali’nin (a.s) elleriyle yaratıldığına dair bir inanç var mıdır?
    9647 Eski Kelam İlmi 2012/08/21
    Eğer bir kimse Müminlerin Önderinin bağımsız olarak Hz. Âdem’i (a.s) yarattığına inanırsa, bu inanç Kur’an-ı Kerim’in aksi doğrultusundadır ve Rabbe şirk koşmak sayılır. Hz Âdem’in(a.s) Müminlerin Önderinin (a.s) maddi cismi tarafından yaratılması da mevcut gerçekler ile bağdaşmamaktadır; zira bu maddi cisim Hz. Âdem’den (a.s) sonra dünyaya gelmiş ...
  • Sad suresi 26’ıncı ayetin tefsiri
    3774 Tefsir 2019/06/02
    «يا داوُدُ إِنَّا جَعَلْناكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ ...» Sad suresinin 26’ıncı ayetinde Hz. Davut (a.s) hitap alınmıştır. Allah Teala bu ayette Hz. Davut (a.s)’a hitap ederek onu yeryüzünde halifesi ve vekili karar kılmıştır.[1] Böylece toplumsal bazda diğer ulvi peygamberler ...
  • kaşların olduğu yerde dövme yapmak abdesti batıl ediyor mu?
    6091 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/11/08
    aşağıdaki cevaplar müçtehitlerin defterlerinden alınmıştır. Ayetullah Hameney’nin defteri: (yapılan dövme) abdest ve gusül alırken suya engel oluyorsa, kaldırılması gerekir. Ama eğer dövme işlemi derinin dibinde yapılmış ise, abdeste zararı yoktur.Ayetullah Mekarım Şirazi’nin defteri: abdeste mani değildir.
  • Fakirlere infak etmenin felsefesi nedir?
    7247 Tefsir 2012/06/11
    Bazen falankes fakirdir ve mutlaka bir şey yaptığı için Allah onun fakir kalmasını istiyor; biz zenginiz ve mutlaka işlediğimiz bir amelden dolayı Allah’ın lütfü kapsamına girmişiz, o halde ne onların fakirlikleri ve ne de bizim zenginliğimiz hikmetsiz değildir!! Denilir. Hâlbuki infak emrinin çeşitli hikmet ve felsefeleri vardır. ...
  • Kur’an’a göre imamın beş özelliğini söyleyiniz.
    5369 Tefsir 2011/03/03
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Acaba dövme yaptırmak haram mıdır?
    8648 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Ayetullahe'l-uzma SİSTANİ’NİN (Allah yüce gölgesini devam ettirsin) defteri: Haddi zatında caizdir. Ayetullahe'l-uzma MEKARİMİ ŞİRAZİ'NİN (Allah yüce gölgesini devam ettirsin) defteri: Bedene özel zararı olmadığı müddetçe ve ahlaki fesada neden olan resimler olmazsa caizdir ve her halükarda abdest ve gusül için sorun ...
  • Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı ve içtihat kapısı nasıl kapandı?
    14026 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/29
    İslam maarifi ve İslam fıkhı, Peygamberimizden (s.a.a) sonra gelişen olaylar ve halifelik meselesinden dolayı biri Ehl-i Beyt’ten alınan fıkıh, diğeride sahabe ve tabiinin verdikleri fetvalardan alınan ve Ehl-i Sünnet diye meşhur olan fıkıh olmak üzere ikiye ayrıldı: İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya ...
  • Ahbariler ve Usuliler kimlerdir?
    18462 Tarih Felsefesi 2012/05/03
    Ahbarilik, hadis ashabına denir ve Şiilikte onlar Ahbarî olarak adlandırılır. Bu grup içtihadı geçersiz bilmekte ve sadece habere (rivayetler ve hadisler) uymaktadır. Ahbariler karşısında olan Usuliler ise birçok İslam fakihinin içinde bulunduğu ve Usulî olarak adlandırılan gruba denir. Bu grup, İslam’ın şer’i hükümlerini belirlemede Kur’an, sünnet, akıl ...

En Çok Okunanlar