Ebu Said El-Hudri Peygamber’in yarenlerindendi ve bu zat bilgin bir kişi idi. Resulullah’tan birçok hadis ezberlemiş ve onları nakletmiştir.
Ebu Said diyor ki Handek savaşında 13 yaşımda idim. Babam elimden tutup Resullah’ın huzuruna çıkardı ve “Ey Allah’ın Resulu! Bu oğlum gövdeli ve pazusu güçlüdür onu da savaş için kabul edin.” Ama Peygamber benim yaşımın küçüklüğünden dolayı beni kabul etmediler. Fakat 15 yaşında Beni’l-Mustalak savaşına katıldım.[1]
Ebu Said aktardığı aşağıdaki kıssa Hz. Ali’nin seçkinlik ve faziletini bildirmenin yanı sıra onun da kendi manevi makamını göstermektedir. O şöyle anlatır: “Mekke’de Peygamber’in huzurunda idim. Uzun boylu, iri yarı bir Arap görkemli bir şekilde oraya geldi. Boynuna bir yay asmış ve bir ok mahfazasını da kuaşanmıştı. “Ey Muhammed! Ali senin kalbinin neresinde yer alır?” diye sordu. Allah’ın Peygamberi bu sözü duyunca ağladı ve şöyle buyurdu: Taneleri yaran, yaratıkları yaratan ve yeri döşeyen Allah’a and olsun ki, sen yaratıkların efendisi ve büyüğü hakkında bir soru sordun. O ilk oruç tutmuş, zekat ve sadaka vermiş, iki kibleye namaz kılmış iki defa bey’at etmiş, iki defa hicret etmiş, ik bayrağı taşımış, Bedir ve Huneyn’de zafer kazanmış ve Allah’a göz açıp kapayınca bile karşı gelmemiştir.” Allah’ın Resulu’nün sözleri tamamlanınca o adam birden kayp oldu. Allah’ın Peygamber’i, benimle konuşan kişinin kim olduğunu bildin mi? diye sordu. Ben, Allah ve Resulu daha iyi bilir, dedim. Buyrudu ki: Allah’a yemin ederim ki O Cebrail’di. Bu soruyu sizin için bir ahit olması için bunları benden sordu.[2]
Ebu Said Peygamber’in savaşlarından 15 gazveye katılmış halifeler dönemindeki savaşlara özellikle Hz. Ali’nin dönemindeki savaşlara da iştirak etmiştir.[3]
“Harre” yani Yezid’in ordusunun vahşice Medine-i Munevvere’yi yağmalaması olayında Şamlılar onun evine de saldırmışlar ve kimsin? demişler. O Peygamber’in ashabından Ebu Said el-Hudri’yim diye karşılık vermiştir. Onlar senin ismini sürekli duymuşuzdur. Evinden çıkmayıp bize karşı savaşa katılmamakla iyi iş yapmışsın, Evinde ne varsa bize getir, demişler. O da bana bir mal bırakmadılar, demiş ancak Şamlılar ona eziyet ve işkence yapmış ve sakallarını yolmaya başlamışlardır sonra evinde buldukları her şeyi yağmalamışlardır.[4]
İmam Zeynulabidin (a.s) şöyle demiştir: Ebu Said el-Hudri doğru bir insan idi ve sürekli olarak doğru yolda adım atıyordu. Ancak ölüm zamanı üç gün can verme halinde kalmış sonunda onu gusl ettirdiler ve namaz kıldığı yere götürdüler öylece can verdi.[5]
Onun vefatı 63, 64 ya da 65 hicri yılında Medine-i Münevvere’de vuku bulmuştur.[6]