Kanıt ve kabul
Bu iki kavramı bir örnek üzerinden şu şekilde açıklayabiliriz: Farz edin bir şehirde bir grup kalp doktoru olsun, bu doktorlar özünde ve hakikatte bilgi ve birikim açısından bir düzeydede olabilir. İçlerinden ‘A’ şahsı yüksek düzeyde bir doktorda olabilir. Yani ‘A’ şahsı şehirde var olan en bilgili, uzman ve tecrübeli kalp doktoru da olabilir. ‘B’, ‘C’, ‘D’ şahıslarıda sırasıyla bilgi ve birikim açısından ikinci, üçüncü ve dördüncü sırada olsunlar. Ama halk bu kalp doktorlarını nasıl tanır? Bu doktorların halkın yanında değeri ve itibarı nedir? Acaba halkın onlara verdiği değer ve itibar özde ve hakikatte olan değerleri ve itibarlarıyla aynı mıdır?
Birinci sınıf bir kalp doktoru olan ‘A’ şahsını toplumda birinci sınıf bir doktor olarak tanımakta mıdır? Veya bilgi ve birikim açısından ikinci sınıf bir doktor statüsünde olan ‘B’ şahsını toplum böylemi tanır? Bazen bu mümkün olabilir. Bazen ise bunun tam tersi gerçekleşebilir. Yani toplum bazı faktörler, reklamlar, akımlar, önyargılar sonucu kanıt makamında var olmayan ve kabul makamında gerçekle çelişen bir hüküm verebilirler. Dördüncü sınıf bir doktoru birinci sınıf, üçüncü sınıf bir doktoru ikinci sınıf hatta birinci sınıf bir doktoru dördüncü sınıf bir doktor bilebilirler. Böylesi durumlarda gerçekte vaki olan, kanıtlanabilir olanlar ve bizim kabulümüz farklılık taşır. Bizim nazarımızda olanla özünde olan farklıdır.[1]
Kabulle kanıt makamının farkı
Bizler her zaman zihnimizde oluşan tasavvurla gerçeğin birebir eşleştiğine inanırız. Eşyanın zihinde var olan görüntüsünün dış alemde olduğu gibi olduğunu kabul ederiz. Bununla birlikte uygulama noktasında zihinde gerçekleşen tasavvuru dış alemde vuku bulanla bir bilmemekteyiz. Yani düşündüğümüz her şeyin dış almede vuku bulacağına inanmayız. Hiçbir zaman Mülüman bir hekim (İslam Filozofu) zihinde gerçekleşnen önermeler ve sonucun olduğu gibi dış alemde vücut bulacağını iddia etmez. Aksine kabul makamının isbat makamından farklı olduğuna vurgu yapar. Kabul ve isbat makamı bazen mutabık olacağı gibi bazen ise tersi bir durum söz konusudur. Yani sebep sonuç ilişkisi zihne doğru yansıyacağı gibi tersi bir durumla sonuç zihinde sebebin yerini alabilir.[2] Bunu engellemenin tek yolu şüpe götürmeyen, doğruluğu ispatlanmış bilgilerimizin aynasında tasavvurları ölçmek bir anlamda kabulü kanıtlanabilirliğe taşımaktır.
[1] Başvurunuz: Murtaza Mutahari, Mecmue asar, 17.c, 263.s, sadra, tahran, 1380.ş.
[2] Mecmue asar, 13.c, 865-866.s