Gelişmiş Arama
Ziyaret
9679
Güncellenme Tarihi: 2012/04/04
Soru Özeti
İnatçı kâfirlerin hidayete ermemelerine binaen peygamberlerin onların hidayeti konusunda ısrarları ve kıyamette azaba uğramaları ne mana taşır?
Soru
Bakara Suresi’nin 6. ve 7. Ayetinde Allah şöyle buyuruyor: “İnkâr edenleri korkutsan da, korkutmasan da, onlar için birdir; inanmazlar. Allah, (inkârları sebebiyle) onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde de perde vardır ve onlara büyük bir azap vardır.” Bu ayete göre peygamberlerin varlığı anlamsız ve abestir. Bunun yanı sıra Allah’ın kalplerine mühür vurmuş olmasından dolayı hangi suçla Cehenneme gidecekleri belli değildir.
Kısa Cevap

Kuran’da yer alan bu ayetler, ilahi kanun ve sünnetlerin, bir tanesinin beyanıdır. Öyle ki her kim kâfir olsa ve dinin hakikatini anlamasına rağmen kendi irade ve seçimiyle hak dine inat besler ve hakikatten yüz çevirirse onun bu inat ve düşmanlığı, hiçbir zaman hidayete erememesine sebep olur. Ama kendisi bilerek bu yolu seçtiği için bu işin sonuçlarından mesul sayılacaktır. Hiçbir zorlama da söz konusu değildir. Bu durum aynı bilerek kendi göz ve kulağını kör ve sağır eden, böylece bir şeyi göremeyip duyamayan kimseye benzer.

Ama eğer bu kâfirler hidayete erme kabiliyetine sahip değillerse peygamberlerin ısrarı nedendir? Sorusunun cevabında şunları söylememiz gerekir. İlk olarak, ilahi cezalar her zaman insanın amel ve davranışıyla ilişkilidir. Hiç kimse sadece kalben kötü adam olduğu için cezalandırılamaz. Bu surette kısasın cinayetten önce uygulanması gerekir. İkincisi, onların “Eğer bize peygamberler gelseydi ve bize yol gösterselerdi biz hidayet olurduk.” Dememeleri için hüccetin tamamlanması.

Ayrıntılı Cevap

Bu iki ayet inatçı kâfirler içindir. Onlar saptıkları yolda direttiklerinden kendilerine hak aşikâr olsa da onu kabullenmeye hazır değillerdir. Muttakiler için yol gösterici ve hadi olan Kuran, bunlar için hiçbir anlam taşımaz. Anlatsan da anlatmasan da, korkutsan da korkutmasan da, müjdelesen de müjdelemesen de onlar, hakka uymaya ve ona teslim olmaya ruhsal olarak hazır değillerdir.

İkinci ayet, bu taassup ve inada işaret ederek şöyle diyor: onlar inat ve küfürlerinde öylesine dalmışlardır ki teşhis etme hissini kaybetmişlerdir. “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir perde bulunmaktadır.”[1]   

Bu nedenle yaptıklarının sonucu şu olmuştur:  “Onlar için büyük bir azap vardır.”[2]

Burada akla ilk gelen soru şudur ki; yukarıdaki ayete göre Allah, onların kalplerine ve kulaklarına mühür vurmuş ve gözlerinin üzerine de perde atmıştır. Öyleyse onlar küfürlerinde kalmaya mecburdurlar. Bu cebir değilmidir? Bu şartlarda onların azaba uğratılması ne manaya geliyor?

Kuran, bu sorunun cevabını başka ayetlerde veriyor ve o da şudur ki; Allah yaratılış düzeninde her şey için bir sebep ve illet karar kılmıştır. Hiçbir işi sebepsiz ve illetsiz görmez. Tekebbür, hava-ı nefse uyma, isyan içeren heveslere kapılma, hakkın karşısında inat ve ısrar ederek zulme devam etme, küfür vb. şeyler insanın teşhis etme hissinin üzerinin örtülmesine ve vesilelerin ortadan kalkmasına sebep olur.[3]

İnsan eğer hata ve yanlışlarını tekrarlarsa onunla arasında bir bağın oluşması doğaldır. Zira ilk merhalede bu bir “halet”tir, sonrasında “alışkanlık” oluşur ve sonunda onda bir “meleke” haline gelir ve sanki canından bir parçaymış gibi olur. Bazen bir noktaya ulaşır ki geri dönmesi imkânsız hale gelir. Ama kendi iradesiyle bu yolu seçtiği için, cebir durumu olmaksızın bu işin bütün sonuçlarından yine kendisi mesuldür. Bu aynı kendi göz ve kulağını bir vesileyle kör ve sağır eden kimseye benzer ki sonuçta ne görebilir ne de duyabilir. Eğer bunlar (kalplerine mühür vurma, sağır ve kör olmaları) Allah’a nispet verilmiş ise, Allah’ın bu özellikleri bu tür amellerde karar kılmış olmasındandır. Bu sebep sonuç ilişkisini Allah karar kılmıştır.

Bunun tersi de yaratılış kanunlarında çok açık ve seçiktir. Yani Allah, takva ve temizliği, doğru ve dürüstlüğü seçen kimsenin teşhis gücünü artırır ve ona özel bir derk, anlama ve aydın görüşlülük verir. Kuran’da da okuduğumuz gibi: “ Ey iman edenler! Eğer takvalı olursanız, (Allah) size hakkı batıldan ayırt etme gücü verir.”[4]

Bu gerçeği kendi günlük yaşantımızda da tecrübe etmişizdir. Yanlış bir işe başlayan insanlar, başlangıçta kesinlikle kanun dışı bir iş yaptıklarını itiraf ederler ve yaptıkları işten ötürü rahatsızdırlar. Ama zamanla ona bağlandıklarında bu rahatsızlık hissi yok olur ve bir sonraki merhalede bazen iş öyle bir noktaya ulaşır ki bu işten üzüntü duymamanın yanı sıra tersine mutludurlar ve bunu bir insanlık vazifesi olarak görürler.

Yukarıda zikredilen ayetlere binaen zihne gelen bir diğer soru da kâfirlerin eğer hidayete ulaşma kabiliyetleri yoksa peygamberlerin ısrarlarının sebebi nedir? Sorusu olacaktır.

Bu sorunun cevabının aydınlanması için bir noktaya teveccüh etmek yeterli olacaktır. İlahi azap ve cezalandırma her zaman insanın amel ve davranışıyla irtibatlıdır. Bir kimse sadece kötü kalpli olmasından ötürü cezalandırılamaz. İlk olarak o hakka davet edilmeli, eğer uymazsa ve kalbindeki kötülük ameline yansırsa azaba ve cezaya müstahak olur. Aksi takdirde verilecek her türlü ceza:  cinayetten önce yapılan kısasa benzer ve bu yanlış bir yöntemdir. Başka bir deyimle bir amelin cezası veya ödülü kesinlikle amelin gerçekleşmesinden sonra olmalıdır. Bir işe karar vermek, hazırlanmak ve ruhi ve fikirsel yeterlilik, cezalandırma ve mükâfatlandırma için yeterli değildir.

İlaveten onlara, eğer bize peygamberler gelseydi ve bize yol gösterselerdi belki hidayet olurduk dememeleri için hüccetin tamamlanması için peygamberler gelmiştir.        

 


[1] Bakara 7

[2] Mekarim Şirazi, Nasir, Tefsir-i Numune, C.1, S.82, Dar-ul Kutub-il İslamiye, Tahran baskısı, birinci baskıi 1995

[3] Nisa Suresi 155. Ayeti: “ Gerçekte inkar etmelerine karşılık Allah kalplerini mühürledi.” Mümin Suresi 35. Ayette: “ Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” Casiye suresi 23. Ayet: “ Heva ve hevesini kendine ilah edinen ve Allah’ın bilerek saptırdığı kulağını mühürlediği ve gözünün üzerine perde çektiği kimseyi gördün mü?”

[4]  Enfal 29

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • gadir-i hum'da peygamber (s.a.a.) tarafından ilan edilen) velayet, velayet türünden hangisi peygamberin (s.a.a.) maksadı idi?
    8391 Eski Kelam İlmi 2011/04/13
    Gadir-i hum hadisi ve diğer rivayetlere dikkatle peygamber (s.a.a.) Hz. Ali'yi mutlak bir şekilde kendi yerine seçiyor, dolayısıyla peygamberin (s.a.a.) siyasal ve irfansal olmak üzere tüm velayet türleri maksat ve Hz. Ali için sabit kılınıyor. ...
  • Eşin eliyle kocasına mastürbasyon yapmasının hükmü nedir?
    33706 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2018/12/08
    Eş vasıtasıyla yapılan mastürbasyon şerri açıdan helal ve sakıncasızdır.[1] Buna binaen sorulan soru haram olan mastürbasyondan değildir. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani ’nin vermiş olduğu cevap: Herhangi bir sakıncası yoktur. Soru cevap linki Daha fazla bilgi için aşağıdaki adreslere müracaat edin: İnsanın ...
  • Gün batımı vakti borç ödemenin sakıncası var mı?
    5374 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/28
    Borç, bir insanın üzerinde başkasına ait olan maldır. Bununda sebebi ya borç almaktır, ya insanın kendi elinde olan başka şeylerdir (örneğin borcun, selem muamelede mal kabul edilmesi veya onun borç muamelesinde para olarak sayılması yahut kirada kira ücreti veyahut nikahta mihr, hul talakta karşılık olması vb. ...
  • İlahi vahiyde lafızların yeri nedir?
    6667 Tefsir 2011/07/14
    Her şeyin lâfzî varlık, yazımsal varlık, zihnî varlık ve dışsal varlığı olmak üzere dört varlık türü vardır. Vahiy de bu dört varlık türüne sahiptir. Örneğin, Kur’an’ın dışsal varlığı hakkında şöyle demekteyiz: Bu lafızlar ile vahiy kanalıyla Peygamber tarafından algılanan bu Kur’an’ın görüngen ve hülasa varlığı sayılan bir aslı ve ...
  • Berzah âleminde ilmî tekâmül gerçekleşebilmektedir, ama amelî tekâmül mümkün değildir. Bu konu felsefî açıdan ispat edilebilir mİ?
    11097 İslam Felsefesi 2012/01/23
    Kur’an ve rivayet açısından berzah eksenli tekâmül kabul edilmiş bir konudur. Felsefe de buna değinmiş ve onun hakkında değişik bahisler dile getirilmiştir. İnsanın berzah âleminde farzları yerine getirerek ve haramlardan sakınarak daha yüksek bir tekâmüle ulaşması anlamında olan ilmî tekâmülün mümkün olmadığını ilkönce hatırlatmak gerekir; çünkü berzah âlemi yükümlülük ...
  • Kur’an’ın Allah tarafından geldiği söylenirken bundan maksat nedir? Acaba sadece Kur’an’ın muhtevası mı Allah katındandır yoksa lafız ve sözcükleri de Allah tarafından mıdır?
    7061 Kur’anî İlimler 2007/11/01
    Kur’an’ın Allah tarafından olduğu sözü çeşitli aşamalarda söz konusu edilebilir. Her aşama diğerine göre daha derin bir anlamı ifade etmektedir.A. Kur’an’ın anlam ve içeriği Allah tarafındandır.B. Bununla birlikte Kur’an’ın bütün sözcükleri de Allah tarafındandır.C. Bu sözcüklerle oluşan ayetlerdeki bileşimlerde de Allah katından gelmiştir.D. Sureler halinde tecelli ...
  • Rüyada bilinçli olma imkânı mevcut mudur? Bazı rüyaların gerçekleşmesinin nedeni nedir?
    11130 Teorik İrfan 2012/02/18
    Bilgelerin görüşüne göre uyku, zahiri duyuların tedricen dış dünyayla ilişkisinin kesildiği, ama batıni duyuların henüz aktif olduğu bir haldir. Uyku anında dış dünyayla uğraşmaktan ve değişik meşguliyetlerden uzaklaşması neticesinde insan nefsi, melekût âlemine odaklanır ve nefis madde âleminden ne kadar çok uzaklaşırsa, nefsin kendi âlemiyle irtibat kurması daha fazla ...
  • Âlimler ve müçtehitlerin Savefi Şahları hakkında ki genel görüşleri nedir?
    6564 تاريخ بزرگان 2009/04/08
    Her şeyden önce bilmek gerekir ki âlim ve müçtehitler şöyle bir genel kaideye inanırlar: Dini tebliğ edip yaymak için çaba harcamak lazımdır ve onun temellerinin sağlamlaştırmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Ancak bu ortak hedefe ulaşmak için metot konusunda görüş ayrılığı olabilir.İmam ...
  • Ayetullah Behcet'in, CD'lerin telif hakkı hakkındaki görüşü nedir?
    7305 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Ayetullah Behcet konuyla ilgili şöyle buyuruyor: ihtiyat vacip gereğince CD'lerin üretimi, üreten kişiler için telif hakkını doğuruyor. Dolayısıyla üretenlerin izni olmadan CD'lerin kopyalanması ihtiyati vacip gereğince caiz değildir. Dikkat edilmelidir ki, yazılım CD'lerini satın alırken satıcı (asıl üreten kişi) pazarlama esnasında CD'lerin kopya yoluyla çoğaltmamalarını ...
  • Ayakkabı giymenin adabı nedir?
    19329 Pratik Ahlak 2012/05/12
    İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir. Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Her halükarda İslam dininin hakkında nazar vermiş ve adap belirlemiş ...

En Çok Okunanlar