Sitesi Kod
tr21958
Kod Gizlilik Bildirimi
32896
Grup
Muhtelif sorular
Soru Özeti
Selamun Aleykum. Kuran”da adı geçen İsrail oğullarından Samiri adlı kişi kimdir ve onun hakkında geçen ayetlerden hangi dersi çıkarmamız gerekir? Selam ve dua ile.
Soru
Selamun Aleykum. Kuran”da adı geçen İsrail oğullarından Samiri adlı kişi kimdir ve onun hakkında geçen ayetlerden hangi dersi çıkarmamız gerekir? Selam ve dua ile.
Kısa Cevap
Samiri’nin kıssası üç bölümde incelenebilir:
1. Samiri’nin şahsiyeti.
2. Cebrail’in atının toynağı altındaki toprağı alması.
3. Şia müfessirlerinin bu husustaki görüşü.
1. Bölüm: Samiri Kimdir?
Samiri’nin şahsiyeti hakkında değişik nakiller bulunmaktadır. Onun İsrail oğullarının büyük şahsiyetlerinden olduğunu, Tanrıya düşmanlık eden Samire adındaki kabileye mensup olduğu ve nifak yolunu tuttuğu bu bilgilerdendir. Said b. Cübeyr şöyle demektedir: O, Kirman ehliydi ve bir grup onun Bacermi[1] ahalisinden olduğunu, bakırcılık işiyle uğraştığını ve adının ise Miha olduğunu belirtmiştir. İbn. Abbas onun münafıklardan olan Zafer’in oğlu Musa olduğunu, görünüşte kendini Musa’nın (a.s) taraftarlarından gösterdiğini ve gerçekte ise buzağıya taptığını belirtmiştir.[2]
2. Bölüm: Rivayetlerin Bakışında Samiri’nin Kıssası:
Şia’nın rivayet kaynaklarından olan Kumi tefsirinde[3]Samiri hakkında kısa bir bilgi yer almaktadır. Allame Tabatabai, Samiri’nin kıssasını Kumi tefsirinden şöyle nakletmektedir: Hz. Musa (a.s) Tevrat ve levhaları almak için Tur dağına gidince ve belirtilmiş zaman içinde dönmeyince İsrail oğulları iblisin hilesiyle tuğyan etmiş ve Hz. Musa’nın halifesi olan Hz. Harun’u (a.s) öldürmek istemiştir. Bu esnada iblis bir erkek kılığında onların arasında girmiş ve Musa kaçtı, artık gelmeyecek ve tanrısız kalmamanız için size ibadet edebileceğiniz bir mabut yapabilmem gayesiyle ziynetlerinizi toplayın demiştir. Cebrail’in atının altındaki topraktan almış olan ve bunu kendi iftiharı sayan Samiri altından bir buzağı yapmış ve bu toprağı onun içine dökmüş, buzağı bağırmaya başlamış ve İsrail oğulları da onun karşısında secdeye kapanmıştır. Secdeye giden kişilerin sayısı yetmiş bin idi ve Musa (a.s) bu hadiseden haberdar olunca onu öldürmeye karar vermiş ama yüce Allah Musa’ya (a.s) onu öldürmemesini çünkü onun cömert bir şahıs olduğunu belirten bir vahiy göndermiştir. Bunun üzerine Musa (a.s) ona şöyle demiştir: Her zaman ibadet ettiğin mabuduna bir bak, onu nasıl eritip küllerini denize attığımızı gör. Sizin mabudunuz kendi dışında başka bir mabut olmayan Tanrı’dır ve onun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Allame Tabatabai rivayeti naklettikten sonra şöyle buyurmaktadır: İki nedenle bu rivayet güvenilir değildir: Birincisi, aktaran şahıs birçok konularda imamların sözlerini mana ile nakletmekte ve bu arada kendi sözünü de aktarmaktadır. Biz bu iddia hakkında onun aktarmış olduğu hikâye içinde deliller taşımaktayız. İkincisi, bu konuların rivayet olduğunu varsaysak bile bu mürsel ve senetsiz bir rivayettir ve kendisinden nakledilen imamın adı belirtilmemiştir. Bu nedenle güvenilir değildir.[4]
3. Bölüm: Şia Müfessirlerinin Samiri’nin Cebrail’in Ayağı Altındaki Toprağı Alma Hususundaki Görüşü:
Müfessirler arasında bu hususta iki görüş vardır:
A. Cebrail’in atının toynağı veya bizzat ayağının altındaki toprağın alınması:
Mevcut rivayette önceki bölümde Samiri’nin atın ayağı altındaki toprağı aldığı belirtildi. Bu konuyu onaylamayan başka bir rivayet de mevcuttur. Bu rivayet Cevamii’l-Cami[5], el-Behru’l-Muhit[6], Garaibu’l-Kur’an[7], Zübdetu’t-Tefasir[8] ve Mecmeu’l-Bahreyn[9] gibi kitaplarda Müminlerin Öndrine (a.s) isnat edilmiştir. Hz. Musa (a.s), Tur dağına çıkmak isteyince, Cebrail (a.s) Hz. Musa’yı (a.s) götürmek için “Hizom” adındaki atına binmiş halde geldi. Samiri bu sahneyi gördü ve bu atın bir üstünlüğü olduğuna inanarak atın ayakları altındaki topraktan bir miktar aldı. Lakin bir grup müfessir Samiri’nin atın değil aksine Cebrail’in (a.s) ayakları altındaki toprağı aldığına inanmakta ve bunun delili olarak da ayetin zahirini göstermektedirler. Tebyinu’l-Kur’an kitabında “Sâmirî, şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi.”[10] Ayetinin tefsiri hakkında şöyle yer almaktadır: Denize ulaşınca İsrail oğullarının görmediği bir şeyi gözlemledim: Cebrail’in (a.s) ayakları altındaki toprak hareket ediyordu ve onun ayak izlerinden yeryüzüne ruh verilmekteydi. Ben de bu topraktan bir miktar aldım.[11]
B. “Basertü” fiilindeki basardan kasıt zahir gözüyle görmek değildir:
Ragıb’ın Müfredatında şöyle yer almaktadır: “Basertu bih” cümlesi genellikle anlamak manasında olan ve çoğul kipi “Basair” olan “basiret” anlamında kullanılır, çoğul kipi “ebsar” olan göz anlamındaki “basar” anlamıyla kullanılmaz.[12] Nur tefsirinde bu görüşü onaylamak için Tabersi’nin İhticac’ından bir rivayet nakledilmektedir: Hz. Ali (a.s) Basra’yı fethettiğinde halk onun sözlerini dinlemek için kendisinin etrafını sardı. Hz. Ali’nin (a.s) gözü halk arasında not alan Hasan Basri’ye ilişti. İmam Ali (a.s) yüksek sesle ona seslendi ve ne yapıyorsun diye buyurdu. Hasan Basri diğer insanlara aktarmak için sizin sözlerinizi yazıyorum diye söyledi. İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: Biliniz ki her kavmin ve topluluğun bir Samiri’si vardır ve sen ey Hasan bu ümmetin Samiri’sisin. Sen benden Allah Resulü’nün (s.a.a) sözlerini almakta, nefis arzularınca ve kendi görüşünce yorumlamakta, yeni bir mektep üretmekte ve halkı ona çağırmaktasın.[13] Bu nedenle Samiri’nin “Peygamberin eserinden bir parça aldım” sözünden maksadı, ben Musa’nın eserlerinden bir miktar aldım, ona inandım ve ardından onu bırakıp buzağı yaptım anlamındadır. “Onların görmediğiyle gördüm” cümlesi de dolayısıyla şu anlamdadır: Ben bu iş için diğerlerinin gafil olduğu bir plan yaptım anlamındadır. Bu mana yukarıdaki hadis ile daha iyi uyuşmaktadır.[14]
1. Samiri’nin şahsiyeti.
2. Cebrail’in atının toynağı altındaki toprağı alması.
3. Şia müfessirlerinin bu husustaki görüşü.
1. Bölüm: Samiri Kimdir?
Samiri’nin şahsiyeti hakkında değişik nakiller bulunmaktadır. Onun İsrail oğullarının büyük şahsiyetlerinden olduğunu, Tanrıya düşmanlık eden Samire adındaki kabileye mensup olduğu ve nifak yolunu tuttuğu bu bilgilerdendir. Said b. Cübeyr şöyle demektedir: O, Kirman ehliydi ve bir grup onun Bacermi[1] ahalisinden olduğunu, bakırcılık işiyle uğraştığını ve adının ise Miha olduğunu belirtmiştir. İbn. Abbas onun münafıklardan olan Zafer’in oğlu Musa olduğunu, görünüşte kendini Musa’nın (a.s) taraftarlarından gösterdiğini ve gerçekte ise buzağıya taptığını belirtmiştir.[2]
2. Bölüm: Rivayetlerin Bakışında Samiri’nin Kıssası:
Şia’nın rivayet kaynaklarından olan Kumi tefsirinde[3]Samiri hakkında kısa bir bilgi yer almaktadır. Allame Tabatabai, Samiri’nin kıssasını Kumi tefsirinden şöyle nakletmektedir: Hz. Musa (a.s) Tevrat ve levhaları almak için Tur dağına gidince ve belirtilmiş zaman içinde dönmeyince İsrail oğulları iblisin hilesiyle tuğyan etmiş ve Hz. Musa’nın halifesi olan Hz. Harun’u (a.s) öldürmek istemiştir. Bu esnada iblis bir erkek kılığında onların arasında girmiş ve Musa kaçtı, artık gelmeyecek ve tanrısız kalmamanız için size ibadet edebileceğiniz bir mabut yapabilmem gayesiyle ziynetlerinizi toplayın demiştir. Cebrail’in atının altındaki topraktan almış olan ve bunu kendi iftiharı sayan Samiri altından bir buzağı yapmış ve bu toprağı onun içine dökmüş, buzağı bağırmaya başlamış ve İsrail oğulları da onun karşısında secdeye kapanmıştır. Secdeye giden kişilerin sayısı yetmiş bin idi ve Musa (a.s) bu hadiseden haberdar olunca onu öldürmeye karar vermiş ama yüce Allah Musa’ya (a.s) onu öldürmemesini çünkü onun cömert bir şahıs olduğunu belirten bir vahiy göndermiştir. Bunun üzerine Musa (a.s) ona şöyle demiştir: Her zaman ibadet ettiğin mabuduna bir bak, onu nasıl eritip küllerini denize attığımızı gör. Sizin mabudunuz kendi dışında başka bir mabut olmayan Tanrı’dır ve onun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Allame Tabatabai rivayeti naklettikten sonra şöyle buyurmaktadır: İki nedenle bu rivayet güvenilir değildir: Birincisi, aktaran şahıs birçok konularda imamların sözlerini mana ile nakletmekte ve bu arada kendi sözünü de aktarmaktadır. Biz bu iddia hakkında onun aktarmış olduğu hikâye içinde deliller taşımaktayız. İkincisi, bu konuların rivayet olduğunu varsaysak bile bu mürsel ve senetsiz bir rivayettir ve kendisinden nakledilen imamın adı belirtilmemiştir. Bu nedenle güvenilir değildir.[4]
3. Bölüm: Şia Müfessirlerinin Samiri’nin Cebrail’in Ayağı Altındaki Toprağı Alma Hususundaki Görüşü:
Müfessirler arasında bu hususta iki görüş vardır:
A. Cebrail’in atının toynağı veya bizzat ayağının altındaki toprağın alınması:
Mevcut rivayette önceki bölümde Samiri’nin atın ayağı altındaki toprağı aldığı belirtildi. Bu konuyu onaylamayan başka bir rivayet de mevcuttur. Bu rivayet Cevamii’l-Cami[5], el-Behru’l-Muhit[6], Garaibu’l-Kur’an[7], Zübdetu’t-Tefasir[8] ve Mecmeu’l-Bahreyn[9] gibi kitaplarda Müminlerin Öndrine (a.s) isnat edilmiştir. Hz. Musa (a.s), Tur dağına çıkmak isteyince, Cebrail (a.s) Hz. Musa’yı (a.s) götürmek için “Hizom” adındaki atına binmiş halde geldi. Samiri bu sahneyi gördü ve bu atın bir üstünlüğü olduğuna inanarak atın ayakları altındaki topraktan bir miktar aldı. Lakin bir grup müfessir Samiri’nin atın değil aksine Cebrail’in (a.s) ayakları altındaki toprağı aldığına inanmakta ve bunun delili olarak da ayetin zahirini göstermektedirler. Tebyinu’l-Kur’an kitabında “Sâmirî, şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi.”[10] Ayetinin tefsiri hakkında şöyle yer almaktadır: Denize ulaşınca İsrail oğullarının görmediği bir şeyi gözlemledim: Cebrail’in (a.s) ayakları altındaki toprak hareket ediyordu ve onun ayak izlerinden yeryüzüne ruh verilmekteydi. Ben de bu topraktan bir miktar aldım.[11]
B. “Basertü” fiilindeki basardan kasıt zahir gözüyle görmek değildir:
Ragıb’ın Müfredatında şöyle yer almaktadır: “Basertu bih” cümlesi genellikle anlamak manasında olan ve çoğul kipi “Basair” olan “basiret” anlamında kullanılır, çoğul kipi “ebsar” olan göz anlamındaki “basar” anlamıyla kullanılmaz.[12] Nur tefsirinde bu görüşü onaylamak için Tabersi’nin İhticac’ından bir rivayet nakledilmektedir: Hz. Ali (a.s) Basra’yı fethettiğinde halk onun sözlerini dinlemek için kendisinin etrafını sardı. Hz. Ali’nin (a.s) gözü halk arasında not alan Hasan Basri’ye ilişti. İmam Ali (a.s) yüksek sesle ona seslendi ve ne yapıyorsun diye buyurdu. Hasan Basri diğer insanlara aktarmak için sizin sözlerinizi yazıyorum diye söyledi. İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: Biliniz ki her kavmin ve topluluğun bir Samiri’si vardır ve sen ey Hasan bu ümmetin Samiri’sisin. Sen benden Allah Resulü’nün (s.a.a) sözlerini almakta, nefis arzularınca ve kendi görüşünce yorumlamakta, yeni bir mektep üretmekte ve halkı ona çağırmaktasın.[13] Bu nedenle Samiri’nin “Peygamberin eserinden bir parça aldım” sözünden maksadı, ben Musa’nın eserlerinden bir miktar aldım, ona inandım ve ardından onu bırakıp buzağı yaptım anlamındadır. “Onların görmediğiyle gördüm” cümlesi de dolayısıyla şu anlamdadır: Ben bu iş için diğerlerinin gafil olduğu bir plan yaptım anlamındadır. Bu mana yukarıdaki hadis ile daha iyi uyuşmaktadır.[14]
[1]BacermiNasibeyn şehri yakınlarında bir yerin adıdır; Abdullah b. Abdul-Aziz, Mucem, s. 220, Alemu’l-Kutub, Beyrut, 1403 h.k.
[2]Biharu’l-envar, c. 13, s. 244, Müessesetü el-Vefa, Beyrut, 1404 h.k.
[3]Kumi, Ali b. İbrahim, Tefsir-i Kumi, c. 2, s. 61-62, Daru’l-Kutup, Kum, 1404 h.k.
[4]Tabatabai, Seyit Muhammed Hüseyin, el-Mizan, c. 14, s. 201, Defteri İntişaratı İslami, Kum, 1417 h.k.
[5]Tabersi, Fazıl b. Hasan, Tefsir-i Cevamii’l-Cami, c. 2, s. 433, İntişaratıDanişgah Tahran, 1377 h.ş.
[6]Endülisi, Ebu Hayyan, el-Behru’l-Muhit fi’t-Tefsir, c. 7, s. 376, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1420 h.k.
[7]Nişaburi, Nizamu’d-Din Hasan b. Muhammed, Tefsir-i Garaibi’l-Kur’an, c. 4, s. 568, Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, Beyrut, 1416 h.k.
[8]Kaşani, Molla Fetfullah, Zübdetu’t-Tefasir, c. 4, s. 270, Bonyadı Maarifi İslami, Kum, 1423 h.k.
[9]Tureyhi, Fahruddin, Mecmeu’l-Bahreyn, c. 3, s. 197, Kitap furuşiyiMurtezevi, Tahran, 1375 h.ş.
[10]Taha suresi, 96. ayet.
[11]Hüseyni Şirazi, Seyit Muhammed, Tebyinu’l-Kur’an, s. 330, Daru’l-Ulum, Beyrut, 1423 h.k.
[12]Ragıbıİsfahani, Hüseyin Muhammed, el-Müfredat fi Garibi’l-Kur’an, s. 127, Daru’l-İlm, 1412 h.k.
[13]Tabersi, Ebu Mansur, Ahmet b. Ali, el-İhticac, c. 1, s. 171, Neşri Murtaza, Meşhed, 1403 h.k.
[14]Kıraati, Muhsin, Tefsir-i Nur, c. 7, s. 384, Merkezi Ferhengiyidershayi ez Kur’an, Tahran, 1383 h.ş.