Duha namazı Şia’nın görüşünde bidattir. Elbette Cuma günü müstesnadır. Bazı Ehlisünnet mensupları da onu bidat bilmektedir. Ama haftanın günlerindeki namazlar bidat değildir ve şer’i olarak müstehaptır; zira Seyit b. Tavus hafta içinde kılınan müstehap namazlarla ilgili hadisi, Duha namazı başlığıyla değil, bilakis hafta günlerindeki namaz olarak nakletmiştir ve bu ayrı bir başlıktır. Bildiğimiz üzere Duha namazının bidat olması, bu vaktin (güneşin doğmasından batışına kadar) kendi başına müstehap bir namaza sahip olmasına inanmamız durumunda geçerlidir. Ama bir namaz başka sıfatlar ile örneğin nafilenin kazası, mescide saygı ve hafta günleri gibi sıfatlarla bu vakitte kılınırsa bidat sayılmaz.
Cevaba girmeden önce bidatin ıstılah manasına dikkat etmek gerekir: Bidat, gerçekte din ve şeriatın cüzü olmayan ve İslam kanun ve buyruklarının hiçbirisi ile bağdaşmayan ve uyuşmayan bir şeyi dine isnat etmektir.[1]
A. Duha Namazının Bidat Oluşu
Duha namazı Şia’nın görüşünde bir bidattir[2] ve Ehlisünnete mensup bazıları da onu bidat bilmiştir. Aşağıda Ehlisünnet kaynaklarında bulunan rivayetlerin bir numunesi aktarılacaktır:
1. Muarrek Acli şöyle demektedir: Abdullah bin Amr’dan sen Duha namazını kılıyor musun diye sordum ve kendisi hayır dedi. Baban kılıyor mu diye sordum, kendisi hayır dedi. Ebu Bekir bu namazı kılıyor mu diye sordum, hayır dedi. Allah Resulü bu namazı kılıyor mu diye sordum ve kendisi sanmıyorum diye cevap verdi.[3]
2. Abdullah bin Amr Duha namazının bidat olduğunu söylemiştir.[4]
3. Eba Said bin Nafi’i şöyle demektedir: Allah Resulünün sahabelerinden olan Ebu Beşir Ensari güneşin doğduğu esnada Duha namazını kılarken beni eleştirdi ve bu namazı kılmaktan beni sakındırdı. Sonra şöyle söyledi: Allah Resulü şöyle buyurmuştur: Güneş zail oluncaya dek Duha namazını kılmayın.[5]
B. Hafta Günleri Namazlarını Kılmak:
Şia inancına göre masum imamlardan nakledilen hadisler şer’i delil ve hüccettir. Bu yüzden Duha namazı dışında başka sıfatlar ile anılan hafta günleri namazları bidat değildir, şer’i müstehaptır. Seyyit b. Tavus bu rivayeti İmam Askeri’den (a.s) ve kendisi de atalarından nakletmiştir.[6] Bu rivayette şöyle buyrulmaktadır: Aktarıcı hangi vakitte bu namazları (hafta günleri) kılalım diye sorar ve İmam cevap olarak güneşin doğmasından yükselmesine çıkmasına dek diye buyurur. Bu rivayetten belirtilen namazların bidat sayılan Duha namazı olduğu anlaşılmış olabilir! Ama bidat olan şey, şer’i bir delil olmaksızın bu zaman için (güneş doğmasından batmasına kadar) özel bir özellik göz önünde bulundurmamızdır. Aksi takdirde başka bir sıfatla bu zamanda namaz kılmak sakıncasızdır. Örneğin mescide saygı duyma namazı[7], nafile namazların kazası[8] ve farz namazların kazasını her zamanda kılmak mümkündür. “Cuma günü nafileleri” de Duha namazının bidat olarak kılındığı bu vakitte kılınmalıdır. Cuma gününde bu namazı kılmanın caiz oluşuna delalet eden rivayetlerin bir kısmı şunlardan ibarettir:
1. Süleyman bin Halit şöyle demektedir: İmam Sadık’tan (a.s) Cuma gününde nafile namaz kılmak hakkında bir soru sordum ve kendisi güneşin batmasından önce altı rekât ve batması esnasında da iki rekât diye buyurdu.[9]
2. Allah Resulü Cuma günü dışında güneşin doğuşu ve batışı esnasında nafile namazı kılmayı yasaklamıştır.[10]
3. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Nafile namazı Cuma gününün dışında günün ilk yarısında kılınmaz.[11]
Bundan dolayı Duha namazı, özel bir sıfat taşımaksızın yılın tüm günlerinde bu vakitte (güneşin doğmasından batışına dek) kılınması durumunda bidattir. Ama başka sıfatlar ile ve şer’i bir delilin bulunması durumunda bu zamanda kılınırsa bidat sayılmaz.
[1] Daha fazla bilgi için; Bid’at ve ölçüsü, soru: 10562 (Site: tr10508) müracaat ediniz.
[2] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, El- Kafi, c: 3, s: 453, Muhakkik ve Musahhih: Ali Ekber Gaffari, Daru’l Kitabı İslamiye, Tahran, çapı çaharum, 1407 h.k; Saduk Kummi, Muhammed bin Ali bin Babıveyh, Men la Yahzeruhu’l Fakih, c: 2, s: 137, Defteri İntişaratı İslami, Kum, çapı dovvum, 1413 h.k.
[3] Makrizi, Takiyu’d Din, İmtau’l Esmai bima Lin Nebi mine’l Ehvali ve’l Emvali ve’l Hufde, c: 13, s: 18, Daru’l Kitabi’l İlmiye, Beyrut, çapı evvel, 1420 h.k; Esed Eş- Şeybani, Ahmet bin Muhammet bin Hanbel, Müsnedi Ahmed bin Hanbel, c: 8, s: 377, muhakkık: Şuayb El- Ernevut, Adil Mürşit ve diğeran, Müessesei Er- Risale, çapı evvel, 1421 h.k.
[4] İmtau’l Esmai bima Lin Nebi mine’l Ehvali ve’l Emvali ve’l Hufde, c: 13, s: 18.
[5] Müsnedi Ahmed bin Hanbel, c: 36, s: 213.
[6] Seyyit bin Tavus, Cemal El Usbu’u, s: 40 ve 43, İntişaratı Rezi, Kum.
[7] Saduk, Muhammed bin Ali, Men la Yahzeruhu’l Fakih, c: 4, s: 3, hadis 4968, İntişaratı Camiayı Müderrisin, Kum, 1413 h.k.
[8] Tusi, Muhammet bin Hasan, Tehzibu’l Ahkam, c: 2, s: 175, hadis 154, Daru’l Kitabı İslamiye, Tahran, 1365.
[9] a.g.e, c: 3, s: 11, hadis 37.
[10] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c: 80, s: 153, Müessesetu El- Vefa, Beyrut, 1404 h.k.
[11] Tehzibu’l Ahkam, c: 3, s: 13, hadis 44.