İktisadın İslam’da kendine has ve bağımsız bir vasfı vardır. Onun ölçü ve değerlerini Kur’an, sünnet, icma ve akıl belirlemektedir. İslam İktisadının en önemli temelleri, ölçülü olmak, adalet, üretim, sermaye ve servet dolaşımıdır. Üretim, dağıtım ve tüketime kadar olan bir alana yayılan adalet, yukarıda sayılanların içinde İslam İktisadının önemli asıllarından biri sayılmaktadır. İş ve üretim çok önemli bir konuma sahiptir. Allah, işçiyi sever. Sağlıklı bir İktisadın ilk kurallarından biri sermayenin dolaşımı ve onun gelişip ilerlemesidir. Dellallık konusunda ise onun hakiki manası olan ticareti dikkate almak gerekir; eğer doğru bir şekilde yapılırsa İslam ülkesinde iktisadının gelişmesine neden olabilir.
Geçmişten günümüze kadar insanlar geçimlerini sağlamak için sonsuz ihtiyaçlar ve sınırlı kaynaklarla karşı karşıya kalmışlardır. İşte bu eşitsizlik, İktisat biliminin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
İslamın İktisat sistemi, dünyanın diğer İktisat sistemleriyle ortak olan yönleri olurken kendine özgü ve bağımsız bir mahiyetide vardır. Onun ölçü ve değerlerinin kaynağı Kur’an, sünnet, icma ve akıldır. Öte yandan üretimde ahlak, piyasa dengesi, tüketicinin tutumunun belirlenmesi ve vergi almak bu ekonomi sistemini diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerdendir.
İktisat, Kur’ani öğretilerde usul-u din ve ibadi işlerin yanında ele alınan en önemli meselelerdendir. Bu yüzden zekat ve infak namazın hep yanında zikredilen iki mesele olmuştur.
İktisadın Tarifi
İktisat ‘kast’ kelimesinden türemiş olup ‘ölçülü olmak’ demektir.[1]
İktisat ilmi sosyolojinin dallarından biridir; gelir gidere ait faaliyetlerin niteliği ve toplum bireylerinin birbirleriyle olan ekonomik ilişkilerini ve bunlara hakim olan usul ve kanunları inceleyen bilim dalıdır.[2] Çünkü İslam iktisadıyla itidal arasındaki irtibat, onun için ‘iktisat’ isminin kullanılmasına neden olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de de ‘ölçülü olmak’ manasına gelen ‘Muktasıd’[3] kelimesi gelmiştir.
İslam iktisadında insanın iktisadi davranışları incelenir. Ona tam olarak ulaşabilmek için, islamın iktisat sistemi toplumun bireylerine açıklanmalı ve iktisat kurumlarının o toplumda temeli atılmalıdır.[4]
İslam İktisadının Temelleri
İslam toplumunun, İslam iktisadı alanında ilerleyebilmesi ve toplumun tüm bireylerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için bu alanda rolü olan faktörlerin icra edilmesi lazımdır. Bu faktörler Kur’an’da açıklanmıştır. Aşağıda onların önemlilerinden bazılarını getiriyoruz:
1- Orta Yollu Olmak
Allah-u Teala, Kur’an’da şöyle buyuruyor: ‘Ey Âdemoğulları, namaz kılacağınız her vakit, elbisenizi giyin, süslenin ve yiyin, için, israf etmeyin, şüphe yok ki o, müsrifleri sevmez.’[5] Bununla temel olan orta yola işaret ederek her türlü israfın yanlış olduğunu buyuruyor. İsraf etmeyen ve orta yolu giden toplumu üstün toplumu olarak görmektedir.
2- Adalet
İnsanlığın en kötü esareti şüphesiz fakirliktir. Bu esaret bir an bile olsun onu rahat bırakmamakta, maddi ve manevi tekamülünün önünü almaktadır. İnsanın yaşamın daha üstün manaları üzerinde düşünebilmesi ve insani konumunu derkedebilmesi için bir fırsat bırakmamaktadır. İslam Peygamberinin (s.a.a) ve Hz. Ali’nin (a.s) yaşamları boyunca bütün tasaları fakirliğin kökünü kazımak, muhtaçlığı ve eşitsizliği toplumdan silmekti. Fakirliğin toplumdan giderilmesi için, bir İslam ülkesinde uygulanması gereken önemli etkenlerden biri adaletin icra edilmesidir.
İslam’ın iktisadi mektebinde, İslam toplumunun yapısına göre hareket etmek ve iktisat adaletini icra etmek gerekir. Çünkü toplumsal adalet bütün alanlarda, bu cümleden iktisat alanında İslam şeriatının hedefidir.[6] Kur’an-ı Kerim, adaleti iktisadın önemli bir aslı olarak görüyor ve ticarette veya döviz ve iktisadi alış verişlerde faizden sakındırmaktadır. Zira faiz, adalet sınırlarından çıkmak olup, toplumun muhtaç insanlarına zulüm demektir: ‘Bunu yapmazsanız (faizi terketmezseniz) bilin ki Allah'la ve Peygamberiyle savaşa giriştiniz. Tövbe ederseniz anamalınız sizindir, ne zulmedersiniz, ne zulüm görürsünüz.’[7]
Merhum Seyyid Muhammed Bakır Sadr şöyle buyuruyor: İktisadi adalet iki şeye bağlıdır: 1-Genel refah, 2-Servetin tadili.[8] Genel refah’tan maksat şudur: İslam toplumunun iktisadı öyle olmalıdır ki, toplumun bütün bireyleri yaşamın bütün imkanlarından faydalanabilmelidir. Üretim, dağıtım ve tüketimde adalet yayılmalı ki toplumun bütün bireyleri refaha ulaşabilsin ve fakirlik giderilebilsin.
İktisadi adaletin unsurlarından biri olan servet tadili, İslam toplumu bireylerinin maddi nimetlerden yararlanması ve maddi konularda bireyler arasında farkın olmamasını gerektirmektedir.
Allah-u Teala, servet tadiline çeşitli ayetlerde dikkat çekmiştir. Onlardan biri ‘Sevdiğiniz şeyleri harcamadıkça asla hayır ve ihsan mertebelerine erişmezsiniz.’[9] ayetidir. Görüldüğü üzere ayet-i kerime, hayır makamına ulaşmanın şartının insanın muhtaç olduğu şeyi harcamasına bağlamaktadır. Gerçekte ahlaki bir dille infak etmeye teşvik etmektedir. İslam’ın iktisadi bakışı, hem maddi, hem de manevi olduğundan adaleti icra etmenin nihai bir hedefi vardır. Bu hedefte şudur: Herkes, iktisadın ötesinde, zihin ve ruha ait olan sınırsız ve sayısız işlerde yaratıcılığını kullanmakta özgür olmalıdır. Çünkü insan ancak iktisadi refahın olduğu ve bütün ihtiyaçların giderildiği bir ortamda fakirlik ve sorunlardan kurtulur, daha yüce meseleler üzerinde düşünebilir.
3-İş ve Üretim
İslami iktisadın temellerinden bir diğeri, bireylerinin iktisadi ihtiyaçlarının giderilmesine neden olan üretim’dir. Allah-u Teala, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: ‘Sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdi ve sizi orayı imara memur etti.’[10] Demek ki insanın yeryüzünde yaratılması çalışıp kazanması içindir. Ayet-i kerime’nin maksadı değer ve itibarı olan ve sonucu mamur ve bayındırlık olacak işlerdir. Diğer bir meselede fakirliğin çözümünün iş ve üretimde olmasıdır. Hz. Ali (a.s) çeşitli yollardan işe ve üretime önem verirdi. Onlardan bazıları şunlardır:
1-Gençliğinde bir devesi vardı, onunla bağlara su taşıyıp parasını alırdı.
2-Çitçiliği çok severdi.
3-Ağaç dikmeyi ve bağçılığı severdi.
4-Kuyu kazardı; bazı kuyulardan su çıkınca onu yolculara ve Allah’ın evini haccedenlere vakfederdi.[11]
Hz. İmam Sadık (a.s) buyuruyor: ‘Emir-ul Müminin (a.s), hükümet görevlilerine yazdığı mektuplarda onlara hep çiftciliği tavsiye ederdi.’[12] Demek ki iş ve üretim her zaman değerlidir ve Allah işçiyi sever.
4-Sermaye ve Servet
Sağlıklı iktisadın ilk asıllarından biri servetin gelişme ve yaşama ortamını bulmasıdır.
İslam’da mal ve servet hiç bir zaman küçümsenmemiş, aksine üretim, değiş-tokuş ve masrafa tavsiye etmiş, onlar için şart ve ölçüler koymuştur. Ancak unutmamak gerekir ki, İslam insanın kendisini servete feda etmesine karşıdır ve onunla mücadele eder. Başka bir deyişle, insan parayı para için ve toplamak için isterse İslam buna muhaliftir: ‘Altını, gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanları elemli bir azapla müjdele.’[13]
Dolayıyısıyla İslam, parayı ve serveti değil, paraya düşkünlüğü kınamıştır. Çünkü:
a) Çiftcilik, hayvancılık vs. yollardan servet elde etmeyi tavsiye etmiştir.
b) Ticareti ve alış verişi tavsiye etmiştir.
c) Servetin bireysel ihtiyaçlar haddinde ve her türlü lüks ve israftan uzak bir şekilde harcanmasına yönlendirmiştir.[14]
Ancak bu servet ve sermaye, yalnızca zenginlerin veya bir grubun elinde olmamalı hep dolaşım halinde olmalıdır. Kur’an-ı Kerim, sermayenin zenginlerle sınırlanmasını, onlarda toplanmasını iktisadın aleyhinde olan bir amel olduğunu belirtmiş ve onu yasaklamıştır: ‘Allah'ın, fethedilen köylerin mallarından Peygamberine verdiği ganimetler artık Allah'ındır ve Peygamberin ve yakınların ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışların; bu da, o malın, sizin içinizdeki zenginlerin ellerinde devreden bir mal, bir sermaye olmaması içindir’[15]
Demek ki, sermaye serbestçe toplumda dolaşabilmelidir.
5- Ticaret
‘Dellallık’ kelimesinin mana ve mefhumu İran kültüründe asıl manasından çıkmış ve rantçılıkla aynı manada tutulmuştur. Bu meslek, bazı sahtekarların suistifade etmelerinden dolayı toplumsal konumunu kaybetmiştir. Ancak bu, bir İslam ülkesinde halkın iktisattan tümüyle uzaklaşması manasına gelmez; zira dellallık lügatte bir çeşit ‘kılavuzluk’ manasına gelmektedir. Ve gerçekte çok iyi bir iş olup alıcıyla satıcı arasında vasıtadır.[16] Yüzeysel bir inceleme yaptığımızda, göreceğiz ki, İslam doğru ticaret ve dellallığa çok önem vermiştir. Bunun delili şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) tüccarlık yapmıştır ve bu alanda faaliyetlerde bulunduğunu Şam’la Mekke arasında ticaret yaptığını tarihler yazmıştır. Öte yandan ticaret üretimi harekete geçirir, ama üretim piyasa üretemez. Çoğu zaman kimilerinin gerekli araştırmayı yapmadan üretim yaptığı, ancak ürettiklerinin ellerinde kaldığı görülmüştür. Demek ki, dellallık ve ticaret doğru bir meslektir, ancak iktisadın gelişmesi için doğru şekilde kullanılmalı ve gerçek mana ve mefhumuna kavuşmalıdır.
[1] -er-Raid, c.1, s.277, Cubran Mesud, Dr. Rıza Turabi Nejad, Astan-ı Kuds Rezevi yayınları, h.ş.1376, 2. Baskı.
[2] -a.g.e.
[3] -Lokman/32, Maide/66.
[4] -Mektep ve Nizam-ı İktisadi Der İslam kitabından faydalanılmıştır, s.50, Üstad Mehdi Hadevi Tahrani, Neyneva yayınları, h.ş.1383
[5] -A’raf/31.
[6] - Mektep ve Nizam-ı İktisadi Der İslam kitabından faydalanılmıştır, s.55-58.
[7] -Bakara/279.
[8] -Muhammed Bakır es-Sadr, İktasaduna, s.303, Beyrut baskısı, Dar-ut Taaruf-il Matbuat, 1. Baskı, h.1402.
[9] -Al-i İmran/92
[10] -Hud/61
[11] -Muhibuddin Ahmed b. Abdullah et-Taberi, Zehair-ul Ukba, Fi Menakıb-i Zev-il Kurba, s.49, Dar-ul Maarif yayınları, Beyrut, h.1356.
[12] -Şeyh Muhammed b. Hasan Hür Amuli, Vesail-uş Şia, c.13, s.216.
[13] -Tevbe/34.
[14] -Murtaza Mutahhari’nin Nazar-ı Be Nizam-ı İktisadi-i İslam kitabından faydalanılmıştır, İntişarat-ı Sadra, h.ş 1368’in baharı, s.17-20.
[15] -Haşr/7.
[16] -er-Raid, c.1, s.227.