Ahbarilik, hadis ashabına denir ve Şiilikte onlar Ahbarî olarak adlandırılır. Bu grup içtihadı geçersiz bilmekte ve sadece habere (rivayetler ve hadisler) uymaktadır. Ahbariler karşısında olan Usuliler ise birçok İslam fakihinin içinde bulunduğu ve Usulî olarak adlandırılan gruba denir. Bu grup, İslam’ın şer’i hükümlerini belirlemede Kur’an, sünnet, akıl ve icmanın detaylı delillerine dayanarak amel edilebileceğine inanır. Onlar beraat, istishab ve tahyir usulleri gibi fıkıh usulü ve fıkıh kaideleri ilminden yararlanırlar. Usuliler ve Ahbariler arasındaki bazı ihtilaflar şunlardan ibarettir: Usuliler içtihada inanır ve müçtehit olmayan bir şahsın müçtehit olan ve uzman sayılan bir şahsa uymasını ve deyim yerindeyse onu taklit etmesini söyler. Ama Ahbariler içtihat ve müçtehidi taklit etmeyi kabul etmezler. Usuliler ölmüş müçtehidi baştan taklit etmeyi caiz bilmezler, ama Ahbariler uzman ve taklit merciine müracaat etmede ölüm ve hayatın bir şeyi değiştirmeyeceğini söylerler. Ahbariler Şia’nın dört kitabının tümünün sahih olduğunu sanırlar; çünkü onlar bu hadisleri toplayan şahısları sahih hadisleri topladığını ve sahih olmayan hadisleri ise elediklerini sanırlar, ama Usuliler bu hususlarda onlara muhalefet ederler.
Ahbariler ve Usuliler On İki İmam Şiiliğine mensup iki gruptur ve şer’i hükümleri anlamada iki farklı tarz ve yönteme sahiptirler.
1. Ahbarilik, hadis ashabına denir ve Şiilikte bu gruba Ahbari denir. Bu grup içtihadı geçersiz sayar ve sadece haberlere (rivayetler ve hadisler) uyar. Anlaşıldığı kadarıyla bu ayrılığa sebep olan ilk şahıs Molla Muhammed Emin b. Muhammed Şerif Esterabadi’dir (Ö. 1033 K.). Kendisinin eski Şiiler arasında bu fırkanın kurucusu olduğu ve Şia müçtehitlerini yerme kapısını açan ilk şahıs olduğu sanılmaktadır. Kendisi Fevaidu’l-Medine kitabında Şii müçtehitlerini sert bir dille eleştirmiş, onlara serzenişte bulunmuş ve hakkın dinini tahrip ve zayıflatmakla kendilerini suçlamıştır. O, Şia âlimlerinin mevcut içtihatlarını eski Şii âlimlerinin içtihadına göre olmadığına inanmaktadır. Esterabadi, Kur’an’ın muhkem ve müteşabih, nasih ve mansuh ayetlere sahip olduğunu ve Kur’an’dan hükümleri çıkarmanın kolay olmadığını ve bu yüzden hadislere müracaat etmek gerektiğini söylemiştir. İçtihadın zan ve sanıya dayanması nedeniyle geçersiz olduğunu, ama hadislerin imamların yoluyla gelmesi sebebiyle kesin delil sayıldığını ve kesin verilerin karşısında sanıya dayalı verilere dayanılamayacağını belirtmiştir.
2. Usuliler, Ahbariler karşısında birçok İslam fakihini barındıran ve Usuli olarak adlandırılan gruptur. Bunlar İslam’ın şer’i hükümlerini belirlemede Kur’an, sünnet, akıl ve icmanın detaylı delillerine istinat edilebileceğine inanır. Onlar beraat, istishab ve sanıya göre amel etmek ve hadisleri birbirinden ayırmak gibi fıkıh usulü ilminden ve fıkıh kaidelerinden yararlanır. Onlar içtihadı yeter farz bilir ve salahiyet taşıyan şahsın bunu kısıtlaması durumunda onu aynî farz sayarlar.[1] Bu iki grup arasındaki genel ihtilaf, sadece şer’i hükümlere ulaşma yolundaki ilmi yöntem ve tarz oluşturur. Bu yöntemde aşağıdaki konularda yöntem ve yol olarak ihtilaf taşıdıkları söylenebilir:
1. İçtihat ve Taklit: Usuliler içtihada inanır ve müçtehit olmayan bir şahsın müçtehit olan ve uzman sayılan bir şahsa uyması ve deyim yerindeyse onu taklit etmesi gerektiğini söylerler. Ama Ahbariler içtihada ve müçtehidi taklit etmeye karşı gelir.
2. Başlangıçta Taklit: Usuliler ölmüş bir müçtehidi baştan taklit etmeyi caiz bilmezler, ama Ahbariler uzman ve taklit merciine müracaat etmede ölüm veya hayatın bir şeyi değiştirmeyeceğine inanırlar.
3. Ahbariler Şia’nın dört kitabının tümüyle sahih olduğunu sanırlar. Onlara göre bu kitaplardaki hadisleri toplayanlar sahih hadisleri toplamış ve sahih olmayanları ise elemişlerledir. Onlar hadislerin dört kısma ayrılmasını (sahih, iyi, güvenilir ve zayıf) kabul etmezler, ama Usuliler bu hususlarda onlara muhalefet ederler.
4. Usuliler, “insan gücünü aşan yükümlülük çirkindir” ve “bir açıklama yapılmaksızın ve yol göstermeksizin insana azap edilmesi kötüdür” gibi hususları kabul ederler, ama Ahbariler bu akli hususları kabul etmez ve benimsemezler.
5. Kur’an’ın Zahirlerinin Hüccet Oluşu: Ahbariler, biz Kur’an’ın zahiri ile amel edemeyiz, sadece hadis ve rivayetler ile tefsir edilen kısımlar ile amel edebiliriz diye söylerler. Ama Usuliler hadislerin olmadığı yerlerde bile Kur’an’ın zahirlerini hüccet bilirler.[2] İki asır boyunca Usuli ve Ahbari âlimleri arasında derin bir ihtilaf vardı ve Ahbariler Usulilere galip gelmiş idi. Ama Muhammed Bakır Vahid Behbehani (Ö. 1208 K.) Ahbarileri yenilgiye uğrattı, onun zamanından beri müçtehitler Ahbarilere galebe çaldı ve bugün Ahbariler küçük bir azınlığı oluştururlar.[3]
[1] Dairetu’l Mearif-i Teşeyyu, Medhel-i Fırak (Az bir değişiklik ve tasarruf ile).
[2] Paygahı Howze.
[3] Dairetu’l Mearif-i Teşeyyu.