Müşrik, Allah-u Teâlâ için ortak ve eş gözeten kimseye denir. Hıristiyanlar teslise (bağımsız olarak üç şeye tapmak) inanır. Bazı Yahudiler de Uzeyr’i Allah’ın oğlu bilir. Bu her iki husus da ilahi zatta terkibe neden olur. Hâlbuki Allah’ta terkip bulunmaz ve o tam, kâmil ve yalın bir varlığa sahiptir. Bundan dolayı bir kısım Amerika ve İngiltere halkı belirtildiği manada Hıristiyan ve Yahudi olması nedeniyle müşrik sayılır. Bu bireyler eğer İslam dünyası ve Müslümanlara karşı düşmanlık sergiler ve onlara zulüm ederlerse (bu iki ülkenin devletleri gibi) hac merasimlerinden biri olan müşriklerden uzak olmanın kapsamına girerler. Elbette Hz. Musa (a.s) ve Hz İsa (a.s) tarafından sunulmuş olan Yahudilik ve Hıristiyanlık batıl ve şirk eksenli inançlardan arıydı. Sonraları zamanın geçmesiyle onların Tevrat ve İncil kitapları tahrife maruz kalmış ve bu şirk eksenli düşünceler bu kitaplara girmiştir.
Cevabın aydınlığa kavuşması için aşağıdaki konuları bilmek zorunludur:
Şirk nedir ve müşrik kimdir?
“Şirk”, sözlükte bir şeyin veya kimsenin bir işte bir ortağa ve yardıma sahip olmasıdır; yani bilinen meşhur anlamıyla ortak olmasıdır.[1] Dini kültür ve ıstılahta ise bir başka varlığın evrenin yaratıcısının özel makam ve özelliklerinin birinde O’na ortak kılınmasıdır. Bu, ister evreni yaratmada ortak sayılsın veya varlık düzenini yönetme ve idare de veyahut insanın ihtiyaçlarını gidermede veya buna benzeri şeylerde olsun fark etmez. O halde müşrik Allah için zatta veya sıfatlarda ortak gözeten kimseye denir veya Allah dışında bir varlığı evrende bağımsız bilmeye denir. Bu ister bir kitaba inansın ve ister inanmasın fark etmez. Açıkta ve gizlilik açısından şirk koşmanın değişik dereceleri olduğu bilinmektedir. Nitekim küfür ve iman da bu açıdan değişik mertebelere sahiptir. Örneğin Tanrı’nın iki veya daha fazla olduğu ve putları Tanrı’nın nezdinde şefaatçi bilmek zahiri bir şirktir. Bu şirkten biraz daha gizli olan şey ehli kitabın şirkidir ve Tanrı’nın evladına inanmalarıdır. Özellikle onlar Hz. İsa’nın (a.s) ve Hz. Üzeyir’in (a.s) Allah’ın oğulları olduğuna inanmaktadırlar.[2] Nitekim Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar![3] Elbette Yahudiliğin Üzeyr (a.s) hakkındaki inancı Allah Resulünün hayatı döneminde yaşayan bazı Yahudi fırkalarına özgüdür. Onların zamanla nesilleri tükenmiş ve bugün Yahudilerin böyle bir inançları bulunmamaktadır ve onlar müşrik sayılmamaktadır.[4] Bazı Medine Yahudileri bu inancı taşıdıklarından ve diğer Yahudiler de bu söze razı olduklarından ve Allah Resulünün cevabı ve bu ayetin inişi karşısında sustuklarından, bu inanç onlara da isnat edilebilir. Nitekim yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şirki bütün Yahudilere isnat etmiştir.[5] O halde her şahıs, grup ve ülke insanı böyle bir inanca sahip olursa müşrik sayılır. Bazı Hıristiyanlar bu kabildendir; zira sürekli kilise tarafından Hıristiyan toplumları için sunulan öğretilerden biri teslise inanma meselesidir. Hıristiyanlığın anlayışına göre, teslis “baba”, “oğul” ve “kutsal ruh” üçlüsünden ibarettir. Kutsal kitap edebiyatı esasınca babadan maksat Tanrı’dır. Oğuldan maksat Hz. İsa’dır. 325 yılındaki Niğde bildirgesi esasınca Hz İsa’nın (a.s) mecazi olarak değil, gerçek anlamıyla Tanrı’nın oğlu olduğu kabul edildi. Buna göre Hıristiyanlığın resmi inancında Hz İsa (a.s) Tanrı’nın gerçek oğlu olarak telakki edildi. Hıristiyanlığın kutsal ruhtan maksadı ise yeryüzünde Tanrının aktif ve güçlü varlığıdır ve onun vesilesi ile Hz. İsa (a.s) annesinin karnında yer edinmiştir. Kutsal ruh, Hıristiyan toplumunu eğitme görevini taşır ve Yeni Ahit’te kutsal ruhtan teselli verici, hikmet ve iman ruhu, cesaret sevgi ve sevinç ruhu şeklinde söz edilmiştir. Hıristiyanların bakışı esasınca baba, oğul ve kutsal ruh arasında cüzi ve külli olarak bir fark bulunmamaktadır. Onlar birbirinden farklı olmasına karşın birdirler; yani baba, oğul ve kutsal ruhun her biri tam ve kâmil bir Tanrı’dır. Her biri kâmil bir tanrı olmasına karşın her üçü de gerçek bir birlik oluşturur.[6] Elbette Hıristiyanlığın ilk devresinden günümüze dek Hıristiyanlar arasında birçok âlim ve bilgin tevhide yönelmiş ve teslis inancına karşı durmuştur. Hatta bazıları bu karşı durma neticesinde işkenceye tabii tutulmuş ve öldürülmüştür.[7] Teslis gerçek tevhit ile çelişir; fıtrat ve akli ilk apaçık doğrular ile tezat arz eder ve açık bir şirk olan Tanrı’nın birden çok olmasını gerekli kılar. Oysaki zatında kâmil anlamda müstağni ve zorunlu varlık olan Tanrı her tür eş, benzer ve ortağı reddeder. Öte taraftan şimdiye dek hiçbir Hıristiyan âlim ve fırkasının teslis hakkında açıklayıcı ve aydınlatıcı bir yorum getirmediğini ve bazı Yunan düşüncelerinin ve ilahi olmayan dinlerin tesiri nedeniyle Hıristiyanlık dinini şirke bulaştırdıklarını hatırlatmalıyız. Hz. Üzeyr’i Allah’ın oğlu bilen Yahudiler de böyledir; ancak belirtiliği gibi çağdaş Yahudiler böyle bir inanç taşımamakta ve müşrik sayılmamaktadırlar.[8]
Amerika ve İngiltere halkı müşrik midir?
Her ülkede değişik din ve inançlara mensup insanlar yaşar; Amerika ve İngiltere de değişik dinlere mensup bireyler yaşamaktadır. Bu ülkelerin bazı vatandaşları Hıristiyan ve Yahudilerden oluşur ve Hıristiyan ve Yahudiler ehlikitap sayılır; yani Hz. İsa (a.s) ve Hz. Musa (a.s) Allah tarafından kendilerine verilmiş semavi mukaddes kitaplara sahiptiler.[9] Elbette bu kitapların (İncil ve Tevrat) birçok bölümü şu an tahrif edilmiş ve çarpıtılmıştır. Genel olarak şöyle söylemek gerekir: Bu ülkelerde yaşayan Hıristiyanlar eğer belirtilen manasıyla teslise inanıyorlarsa müşriktirler. Ama buna inanmıyorlarsa, müşrik değildirler. Eski inançları paylaşan Yahudiler de müşrik sayılır, aksi takdirde onlar da müşrik değildir. O halde Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi ehlikitabın geneli ilahi dinlerin bir parçası ve gerçekte tevhit esasına dayalı olmaları nedeniyle müşrik sayılmazlar, elbette onların bir kısmı müstesnadır.
Müşriklerden Uzak Olma:
Müşriklerden uzak ve beri olma hacda düzenlenen merasimlerden biridir ve Kur’an-ı Kerim’de buna işaret edilmiştir: Hacc-ı Ekber gününde , Allah ve Resulünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah’a ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah’ı aciz bırakabilecek değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele![10] Allah ve Peygamber (s.a.a) büyük hac gününde insanlara her zaman için müşriklerden uzak olduklarını bildirmişlerdir. Allah Resulünün izinde olan inananlar da kuşkusuz her zaman müşriklerden uzak olmalıdırlar. Beraat ve Allah Resulünün müşriklerden uzak olduklarına dair ayetler gerçekte putperest olan ve anlaşmalarını bozan Kureyş müşrikleri hakkında nazil olmuştur.[11] Bu ayeti şerife tüm dünya insanlarına kıyamete dek genel bir kaide vermektedir; yani İslam dünyası ve Müslümanlara karşı düşmanlık besleyen ve anlaşmalarını bozarak zulüm işleyen müşriklerden (şirkin her derecesinde olursa olsunlar) uzak durulmalıdır.[12] Siyonist Yahudilerin Filistin’in Müslüman halkının başına getirdikleri veya Lübnan halkına karşı işledikleri zulümler ve Hıristiyan İngiltere ve Amerika ülkelerinin yöneticilerinin onları savunması bu kabildendir.
Netice:
1. Yukarıdaki açıklamalara binaen belirtilen inançlar ile Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerine mensup olan Amerika ve İngiltere’nin bir kısım halkı, şirkin bir mertebesine sahip olduklarından müşrik sayılırlar.
2. Bu ülkelerde bulunan, dünya halklarına zulmeden ve büyüklenenlerden sayılan kimselerden maksat, devlet yetkilileri ve takipçileridir.
3. Müslümanlar ve İslam dünyasına karşı düşmanlık besleyen ve zulmedip ayrılık çıkaranlar müşriklerden uzak olma merasiminin içine girer. Bunlar ister bu ülkelerin halkı olsun ve ister onların devlet yetkilileri olsun fark etmez. Bu, defalarca yüce rehber Ayetullah Uzma Hamaney’in açıklamalarında belirtilmiştir.
[1] İbni Menzur, Muhammed bin Mukrim, Lisanu’l Arap, c: 10, s: 449, Dar’ı Sadır, Beyrut, çapı sevvum, 1414 h.k; Ferahidi, Halil bin Ahmet, Kitabu’l Ayn, c: 5, s: 293, İntişaratı hicret, Kum, çapı dovvum, 1410 h.k; Gurşi, Seyyid Ali Ekber, Gamusu Kur’an, c: 4, s: 20, Daru’ l Kutubu’l İslamiye, Tahran, çapı şeşum, 1371 h.ş; Mehyar, Rıza, Ferhengi Ebcediyi aravi – Farsi, s: 78.
[2] Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, El- Mizan, c: 2, s: 303, mütercim: Musa Hamedani, Seyyid Muhammed Bakır, Defteri İntişaratı İslamiyi Camiayı Müderrisin Howzei İlmiyeyi Kum, çapı pencum, 1374 h.ş; Hüseyni Curcani, Seyyid Emir Ebu’l Futuh, Ayatu’l Ahkam, c: 1, s: 78, İntişarati Nuvid, Tahran, çapı evvel, 1404 h.k; Gamusu Kur’an, c: 4, s: 20; Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c: 10, s: 184, Beyrut, Müessesi El- Vefa.
[3] Tevbe Suresi, 30. ayet.
[4] Mecmeu’l Beyan, c: 3, s: 23; İmam Humeyni, Et- Taharet, c: 3, s: 298.
[5] El- Mizan, c: 9, s: 244; Et- Tibyan, c: 5, s: 239.
[6] Tovfigi, Hüseyin, Aşinayi ba Edyanı Bozork, s: 147 ila 149, Simet, Tahran, çapı dovvum, 1381; Miler w.m, Tarihi Kilisayı Kadim der İmparatoriyi Rum ve İran, tercüme: Nıhostin, Ali, s: 244, Tahran, İntişaratı Hayatı Ebedi.
[7] Şakirin, Hamid Rıza, Edyan ve Mezahip (porseş ve pasuhhayi danişcuyi), s: 120, Defteri Neşri Mearif, çapı dovvum, 1387 h.ş.
[8] Mecmeu’l Beyan, c: 3, s: 23; İmam Humeyni, Et- Taharet, c: 3, s: 298.
[9] Biharu’l Envar, c: 51, s: 27, hadis 27.
[10] Tevbe Suresi, 3. ayet.
[11] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c: 7, s: 285 ila 287, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran, çapı evvel, 1374 h.ş.
[12] Bu tabirleri yüce rehberlik makamı defalarca Kurban bayramında Allah’ın evini ziyaret eden hacılara hitap ederek müşriklerden uzak olma bildirgesinde dile getirmiştir. (Sayt-ı makam-ı muazzam-ı rehberi, bahş-i haccı İbrahim, mesel “hac, kanun-i tevhid).