Sitesi Kod
id23122
Kod Gizlilik Bildirimi
73197
Soru Özeti
Meleklerin, hazreti İbrahim ile çocuğunun doğumu ve hakeza hazreti Lut kavminin azabı hakkındaki konuşmalarını, kuranı dikkate alarak açıklayınız?
Soru
Hud suresinin 69 ve 70.ayetlerinin payamı nedir?
Kısa Cevap
Kuranı kerim birkaç ayette meleklerin hazreti İbrahim (a.s.) ve eşi Sara’ya haber getirdiklerini haber veriyor. Söz konusu ayetlerde, hazreti İbrahim (a.s.) ile alakalı çok calip nüktelere değinilmiştir:
- Melekler hazreti İbrahim’in yanına geldikleri vakit, İbrahim (a.s.) ilk başta onları tanımıyor olduğu halde kendileri için bir buzağı etini kızartarak hazırlıyor. Bu iş onun çok misafirperver olduğuna delalet ediyor.
- Meleklerin İbrahim (a.s.) ve eşi Sara’ya İshak’ın doğacağı bağlamında vermiş oldukları müjde çok uzak bir ihtimal ve adet dışı bir iş idi. Bu nedenle Sara taaccüp ediyor ve kendisi ve kocası için böyle bir şeyin gerçekleşeceğini uzak görüyor. Elbette bu şüphe tabii bir durum idi ve insanların edinmiş oldukları âdete göre beyan edilmiştir. Bu nedenle peygamber olan Hz. Zekeriya da, (a.s.) buna benzer bir haberle karşılaştığında bir şaşkınlık yaşandığından bahis ediliyor. Ama İbrahim’den (a.s.), şaşkınlık veya itirazda bulunduğuna dair hiçbir şey nakil edilmemiştir. Bu İbrahim’in (a.s.) iman ve gerçekten ne kadar yakine ve itminana sahip olduğunu gösteriyor. İşte bu ayetlerle Halillullah (Allahın Halili) denilmesinin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabiliyoruz.
- Hazreti İbrahim (a.s.) Meleklerden Lut (a.s.) kavminin azabını geciktirmelerini istedi. İman getirir ve amellerini düzeltecekler ümidiyle. Bu, hazreti İbrahim’in günahkârları bile ne kadar düşünüyor ve onlara ne kadar üzüldüğünü gösteriyor.
Ayrıntılı Cevap
Hazreti İbrahim (a.s.) kuranda kendisinden birçok kıssa zikir edilen peygamberlerden bir diğer peygamberdir. Bu kıssaların birisinde, kendisine ve eşine İshak (a.s.) isminde çocuklarının ve Yakup (a.s.) isminde torunlarının doğacağı müjdesi verilmiştir. Konunun devamında bu kıssaları okuyacağız. Bu ayetlerin içerisinden birçok ders ve nükteler elde ediliyor ki İbrahim (a.s.) ın şahsiyetinin yüceliğini gösteriyor. Bu bağlamda bu kıssayı üç kısımda inceleyeceğiz:
- Bu kıssanın başında Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: Ant olsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim'e müjde getirip "sana selâm olsun!" dediler. O, "Size de selâm olsun" dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku oluştu. Dediler ki: "Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik".[1]
“Gönderdiklerimiz” anlamını veren “Rusülüna” kelimesinden anlaşılıyor ki birkaç melek hazreti İbrahim’in (a.s.) yanına gelmiş. Ama bu meleklerin sayısı ve kimler olduğu bağlamında gelen rivayetler ve görüşler farklıdır. Bu kısacık makalede bu konuya değinme gereğini his etmiyoruz.[2]
Ayeti kerimede yemeğin hazırlamasından ve hakeza; İbrahim’in onlardan korktuğundan bahis edilmiştir. Buradan anlaşılıyor ki İbrahim (a.s.) onların, Allah’ın melekleri olduğunu bilmiyordu.[3] Bu nedenle kendileri için yemek hazırlıyor.[4] Bu ayeti kerimede calip olan nokta şudur: Hz. İbrahim kendi misafirlerini tanımadığı halde kendileri için çok lezzetli ve değerli bir yemek hazırlıyor. Bu işin kendisi, bu ilahi peygamberin değerli davranışlarından birisidir ki bu bizim için de bir ders olabiliyor.
Ayetlerin devamında misafirlerin davranışlarından bahis ediliyor ki yemeğe ellerini uzatmadılar. O dönemde böyleli bir davranış iyi bir alamet sayılmıyordu. Sonra bu misafirlerin melek cinsinden varlıklar olup yemeğe ihtiyaçlarının, belki de yemeye kabiliyetli olmadıklarını anlıyorlar.[5]
Ayeti kerimede yemeğin hazırlamasından ve hakeza; İbrahim’in onlardan korktuğundan bahis edilmiştir. Buradan anlaşılıyor ki İbrahim (a.s.) onların, Allah’ın melekleri olduğunu bilmiyordu.[3] Bu nedenle kendileri için yemek hazırlıyor.[4] Bu ayeti kerimede calip olan nokta şudur: Hz. İbrahim kendi misafirlerini tanımadığı halde kendileri için çok lezzetli ve değerli bir yemek hazırlıyor. Bu işin kendisi, bu ilahi peygamberin değerli davranışlarından birisidir ki bu bizim için de bir ders olabiliyor.
Ayetlerin devamında misafirlerin davranışlarından bahis ediliyor ki yemeğe ellerini uzatmadılar. O dönemde böyleli bir davranış iyi bir alamet sayılmıyordu. Sonra bu misafirlerin melek cinsinden varlıklar olup yemeğe ihtiyaçlarının, belki de yemeye kabiliyetli olmadıklarını anlıyorlar.[5]
- Sonraki ayetlerde, mezkûr meleklerin Hz. İbrahim’in (a.s.) yanına niçin geldiğinden bahis ediyor ve şöyle buyuruyorlar: “İbrahim'in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı müjdeledik; İshak'ın arkasından da Yakûb'u. Karısı, "Vay başıma gelenler! Ben bir koca karı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!" dedi. Melekler, "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir." Dediler.[6] Ayeti kerimede “o göldü” anlamını veren “dehiket” kelimesinin manası hakkında şöyle denilmesi mümkün: Sara bunların melek olduklarını ve onlardan şer gelmeyeceğini anlayınca dudaklarına gülümseme alameti zahir oldu.[7] Elbette bu konu hakkında başka görüşler de var olmaktadır.[8]
Bu ayetler de, İbrahim’in sahip olduğu yüce makamlardan bir başka makama da işaret ediyor: melekler İbrahim (a.s.) ve Sara’ya vermiş oldukları müjde uzak ve adet dışı bir şey idi. Bu nedenle Sara taaccüp ediyor ve kendisi ve kocasının çocuk sahibi olacağını uzak görüyor. Elbette bu şüphe tabii bir şey ve insanların âdetine uygun açıklandığı için çok tabiidir. Bu nedenle Allahın peygamberi olan Hz. Zekeriya peygamber olduğu halde böyle bir şeyle karşılaştığında taaccüp edip aynı soruyu sorduğu nakledilmiştir.[9] Ama İbrahim (a.s.) bu müjdeyle müjdelendiği vakit hiçbir ihtirazda bulunduğu veya taaccüp ettiği nakil edilmemiştir. Bu onun sahip olduğu imanının güçlülüğüne ve gerçek itminanın işarettir ve bu ayetlerle Halillullahın (Allahın Halili) ne anlama geldiğini da daha iyi anlaşılabiliniyor.
- Konuşmanın devamında tekrar İbrahim’e dönüyor: “İbrahim'in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizimle (elçilerimiz) tartışmaya başladı. Çünkü İbrahim çok içli ve Allah'a yönelen bir kimseydi. Elçilerimiz, "Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir" dediler”[10]
Lut kavmi hakkında bizimle tartışacaklar anlamını veren “yucadiluna fi kavmi Lut” tabiri hakkında şöyle denilmiştir: İbrahim, Lut kavminin, iman eder ve işlerini ıslah edecekler ümidiyle azaplarının ertelenmesini meleklerden istedi.[11] Evet! İbrahim gibi Şahsiyetli ve peygamberlik makamına sahip olan birisi işte böyledir; sevindirici bir haber işittiğinde bile Lut kavmini düşünüyor ve onların hayrını ve salahını diliyor. İbrahim şu hitaba; "Ey İbrahim bundan vazgeç! çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir..” . Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir", tabi tutularak şunu bildiriyor; bu kavim isyanlıkta o denli ileri gitmiştir ki geri dönmelerine ümit kalmamış, dolayısıyla azaba tabi tutularak yok edilmeleri onların maslahatınadır.
[1] Hud 69-70.
[2] Bkz. Kuleyni, Muhammed b. Yakub, “el – Kafi”, Muhakkık ve Musahhih: Ali Ekber Gafari, Muhammed Ahundi, baskı, 4, Taharan: Darul – Kutubi’l İslamiye, 1407 kameri, c. 5, s. 546; Meclisi, Muhammed Bakır, “Biharu’l – Envar”, baskı, 2, Beyrut: daru ihayai’t – turasi’l – arebi, 1403 kameri, c. 12, s. 88; Suyuti, Celaluddin, “ed-Durru’l – Mensur fi Tefsiri’l – Mesur”, Kum: kitaphane-i Ayetullah Mer’arşi Necefi, 1404 kameri, c. 3, s. 338.
[3] Alemu’l – Huda, Ali b. Hüseyin, “Tenzihihu’l Enbiya”, baskı, 1, Kum: daru’ş-şerifu’r- rezi, 1377, s. 37.
[4] Elbette bazıları, melekler yemek yiyor varlıklar olduğunu kabul ediyor ve dolayısıyla İbrahim (a.s.) onların melek olduklarını biliyor ve bildiği halde kendileri için yemek hazırladı diyorlar. İbni Şehri Aşub-i Mazenderani, Muhammed b. Ali, “Meteşabihu’l- Kuran ve Muhtelefuhu”, Mukaddime: Allame Şehrestani, baskı, 1, Kum: intişarati biidar, 1410, c. 1, s. 221.
[5] Tabatabai, Seyit, Muhammed Hüseyin, “el-Mizan fi Tefsiril - Kuran”, baskı, 5, Kum: defteri intişarat-i İslami, 1410, c. 10, s. 321.
[6] Hud, 71-73.
[7] Tabarisi, Fazl b. Hasan, “Tefsiri Cavamiu’l – Camii”, baskı 1, Tahran: intişarati danışgahi tahran, müdüriyeti hawze-i ilmiye-i kum, 1377, c. 2, s. 156.
[8] Tabarisi, Fazl b. Hasan. “Mecmeu’l – Beyan fi Tefsiri’l – Kuran”, Mukaddime: Belagi, Muhammed Cevad, baskı 3, Tahran: Nasır Hosru, 1372, c. 2, s. 460; Feyz-i Kaşani, “Tefsir-i Safi”, Tahkik: Hüsyein A’lemi, baskı, 2, Tahran: intişarati es-sadr, 1415 kameri, c. 2, s. 460.
[9] “Zekeriyya, " (Allah, şöyle dedi:) "Ey Zekeriya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik."(Allah şöyle buyurdu:) Ey Zekeriya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya'dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık. Rabbim!" "Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?" dedi”. Meryem 7 – 8.
[10] Hud, 74 -76.
[11] Tenzihu’l – Enbiya, (a.s.), s 37.