Gereken cevaba ulaşmak için bu bir kaç noktanın yani zamanın mahiyyeti, fiili sıfatlar ve ilahi feyzin devamının, açıklığa kavuşması gerek.
1.Zamanın mahiyyeti nedir?
Zaman: Hareket yoluyla cisimlere arız olan akıcı aralıksız niceliktir. Yani zaman hareketin miktarıdır ve hareket cisim âlemine aittir. Öyleyse sizin sorunuzda geçen konu yani sadece Allah’ın olduğu ve onda başka hiç bir şeyin olmadığı bir zaman dilimi var mıdır sözü aslında zamanı zamandan önce farz etmek gibi bir şeydir.
Çünkü zaman, her cismin zatında sahip olduğu akıcı bir süreçtir. Buna ek olarak zamansal öncelik ve sonralık zamanla ilgili şeylerdir ve zamanın ötesinde olan bir varlık hiçbir şekilde zamana mahkûm başka bir varlıkla zamansal olarak mukayese edilemez ve Onun için geçmiş şimdi ve gelecek eşittir ve zamanda dağınık olan varlıklar Onun karşısında toplu bir hal alacaklardır
2.Acaba Madde Ve İmkân Âleminin Zamansal Oluşumu Var mı?
Madde âleminin zamansal oluşumu konusunda şunu itiraf etmeliyiz ki biz cihanın zamansal ve mekânsal olarak sınırlı ve ya sınırsız olduğuna dair akli bir delil bulabilmiş değiliz, işte bu yüzden konuyu iki ihtimalden birisine kesin delil bulana kadar her iki tarafının da ihtimaller doğrultusunda imkânının olduğunu söylüyoruz.
3.Fiil Sıfatı Ve Zat Sıfatı Nedir?
Allah’a nisbet edilen sıfatlar ya Onun varlığındaki kemaller göz önünde bulundurularak zatından elde edilen manalardır. Örneğin; ilim, kudret, hayat...
Ya da akılın, zatı ilahiyi yarattığı şeylerle karşılaştırma neticesinde ikisi arasında ki var olan irtibattan elde ettiği manadır. Örneğin yaratıcılık, rububiyyet vb.
Birinci kısıma zati sıfat, ikinci kısıma ise fiili sıfat denmektedir.
Dikkate alınması gereken konu şudur: Allah’ın zamana ve mekâna bağlı olan fiilleri iki yönlüdür birincisi yaratılan şeye karşı olan konumunu göz önünde bulundurmak; bu durumda zaman ve mekân sıfatlarını kazanır. Diğer yönü Allah Teala’ya karşı olan konumunu göz önünde bulundurmak; bu durumda ise her türlü zaman ve mekândan arınmış olur.
Eğer fiili sıfatları o sıfatların kaynağı olarak nazara alırsak mesela yaratıcıyı yaratma fiilini gerçekleştiren değil de, yaratmaya kudreti olan kimse diye mana edersek bu durumda fiili sıfartların hepsi zati sıfatlara dönüşeceklerdir.
4. Acaba İlahi Feyiz Sürekli midir?
Bu konuda şöyle diyebiliriz: Allah’u Teala’nın sıfatlarının zatıyla aynı olduğundan, fiilerinin kaynak ve menşei durumundaki kudret, ilim gibi şeylerin zatının bir ilineği olamdığından,ve aynı şekilde Onun feyizdeki hedef ve isteği onun mükemmel nizama olan ilminden kaynaklandığından ve bu ilmin onun zatının aynısı olduğundan ve mükemmel nizama olan ilminin mümkün varlıkları var olmasına sebep olduğundan Allah’ın feyzinin sürekli olduğunu söylememiz gerekir.
5.Eğer(ilahi feyiz) sürekli ise yani ezeli ve ebedi ise, acaba bu Allah’ın birliği ile nasıl uyuşabilir?
Bu sorunun cevabında şöyle demeliyiz: İlahi feyizin her ne kadar da devamı olsa yani ezeli ve ebedi olsa onun bu ezeli ve ebedi olması zatından ve özünden kaynaklanan bir şey değildir aslında başkasının gölgesinde ve dayanağında olan bir şeydir. Yani (feyiz) zatında Allah’a muhtaç olduğu gibi sıfatında da (yani ezeli ve ebedi olama konusunda) Ona muhtaçtır. Yani aslında feyizin Allah’a olan ihtiyacı ezeli ve ebedidir.Öyleyse Allah’ın birliği ile çakışmadığı gibi onun önemine vurgulamaktadır.
Asıl cevaba ulaşmak için konuyla ilgili bir kaç soruyu cevaplandırmak zorundayız.
Bu sorular şunladan ibarettir: Zamanın mahiyyeti nedir? Mümkünat ve madde âleminin zamansal oluşumu var mıdır? Fiil sıfatı nedir? Acaba ilahi feyiz sürekli midir?
Elbette yukarıdaki soruların herbirine cevap vermek bir kaç cilt kitap yazmayı gerektirir, ama burada sadece konumuzla ilgili olan bölümlerine işaret etmeye çalışacağız.
1.Zamanın Mahiyyeti:
Zaman nedir ve nasıl bir mahiyyeti var?
Zamanın meşhur olan tarifi şöyledir: Zaman akıcı ve bitişik niceliktir ki hareket yoluyla cisimlere arız olur; Yani zaman hareketin miktarıdır ve hareket cisim âlemine aittir.
Molla Sedra’nın bu konudaki farklı görüşler karşısındaki araştırmasının özeti şöyledir:
1.Hareket her çeşidi ile kuvvetten fiile dönüşümdür.
2.Zaman mahiyyet yönüyle hareketin miktarıdır.
3.Hem hareket ve hemde zaman objektif varlığa sahiptirler. Bunların hayel olduğunu iddia edenler varlığın manasını anlamamışlardır.[1]
Başka bir deyimle Molla Sadra (Sadr-ul muteellihin,) Önceki düşünürlerin zaman için kaydettikleri iki özelliği genel anlamda kabul etmiştir, o iki özellik şunlardan ibarettir
a) Zaman bölünebilen bir tür niceliktir
b) Zaman ve hareketin ayrılmaz bir ilişkisi vardır.
Ama o, zaman konusunda iki asıl konuda önceki düşünürlerle muhalefet etmiştir: a) Onların, harici ilineklerinden (arazlardan) saydıkları hareket ve zamanı Molla Sadra (Sadr-ul muteellihin,) zihin yoluyla ayırd edile bilen maddenin tahlili ilineklerinden (arazlarından) saymıştır.
b) Onlar, zaman ile beraber oluşan hareketi arazi makulelerden ve özellikle dünyanın tekrarlanan hareketinden doğduğunu sanıyorlardı. Ama Molla Sadra onu cisimlerin cevheri hareketinden saymış bu vesileyle zamanı onların zatının özelliği olarak tanıtmıştır. Ona göre zamanın hakikati, cisimlerin akıcı olamayan üç boyutunun yani en, boy, derinliğe ilave olarak zatlarında sahip oldukları akıcı olma sürecidir. O, zaman ve hareketin iki ayrı varlığa sahip oldukları görüşünü tasvip etmiyor bu yüzden birinin diğerinin illeti olması ve hareketin, zamanın cisimlerle olan irtibat vesilesi konumunu taşıması söz konusu olmaz. Sonuç olarak bu vasıta olmak cismin gerçek anlamda zaman vasfını taşımasına mı yol açıyor yoksa değişmeceli anlamda bu vasfı taşımasına sebep oluyor diye bir soru ortaya çıkmaz.
Molla Sadra hareketi mahiyyetten ve mekulelerden saymıyor bu yüzden hangi makkuleden olduğu sorusuda manasızdır. O hanerketi maddenin varoluş biçiminden anlaşılan akli bir mana olarak algılıyor aynı soyut varlıkların vucudundan anlaşılan sebat manası gibi.[2]
Öyleyse “acaba yaradanın yaratıcılığını fiiliyyete geçirmediği bir zaman varmıdır, başka bir tabirle sadece Allahın var olduğu ve ondan başka bir şeyin olmadığı bir zaman var mıdır?” sorusunda aslında zaman zamandan önce farz edilmiştir; zira zaman her cisimin kendinde bulundurduğu akıcı bir süeçtir.
Buna ilave olarak, öncelik ve sonralık zamanla ilgili şeylerde kullalnılır, zamanın ötesinde olan bir varlığın, hiçbir yaratıkla zamansal bir mukayesesi olamaz ve onun için geçmiş, hal ve gelecek zaman ona nazaran eşit olacaktır ve zamanda dağınık olan varlıklar Onun için bir arada toplu olarak belirecektir.
2. Madde Âleminin Oluşumu (Hudusu).
Acaba madde ve mümkünat âleminin zamansal oluşumu var mıdır?
Zamansal oluşumun manası; bir şeyin, zamansal bir yokluktan sonra oluşumudur. Bu ifade zati oluşum (hudus) karşısında kullanılır zati oluşumun manası, bir şeyin varlığının bir sebebe dayanması ve yokluğu varlığından önce olmasıdır. [3]
Maddi âlemin zamansal oluşumu, filozoflar arasında devamlı çekişmelerin olduğu tartışmalı bir konudur özellikle mütekillimler daima onu ısbatlamaya çalışmış ve yaratılmış olmanın bir gereği olarak görmüşlerdir. Filozofların bir kısmı ise her ne kadarda mütekellimerin bazı delillerini tenkit etseler de madde âleminin zamansal oluşumunu kabul etmişlerdir.[4]
Diğer taraftan filozofların geneli madde âleminin zamansal kadimliğine (varlığının ezeli olmasına) inanmışlardır ve bu doğrultuda deliller getirmişlerdir. Örneğin âlemin zamansal kadimliğini ilahi feyzin ezeli olmasının bir gereği olarak görmüşlerdir. Ama şunu belirtmek gerekiyor ki her ne kadar ilahi feyzin bir sınırı olmasa da bu feyzin kapsayıcı olmasının şartı o şeyin kabiliyyet ve mümkün olmasıdır. Bu yüzden diyebiliriz belkide madde âleminin bu ezeli ve ebedi feyzin kabul etme imkanı yoktu ve hiçbir filozof âlemin haciminin sınırlı olmasını ilahi feyzin sınırsızlığı ile çakıştığını iddia etmemişlerdir. Öyleyse âlemin zamansal açıdan sınırlı olmasınıda ilahi feyz ile çakışan bir şey olarak görmemeliyiz.
Bu yüzden bazıları şöyle söylemişlerdir: İtiraf etmeliyiz ki biz cihanın zamansal ve mekânsal olarak sınırlı ve ya sınırsız olduğuna akli bir delil bulabilmiş değiliz, işte bu yüzden konuyu iki taraftan birisine kesin delil bulana kadar her iki tarafınında ihtimaller doğrultusunda imkânının olduğunu söylemeliyiz.[5]
Sonuç olarak, hatta âlemin zamansal sınırlılığı kabul edilmese bile Allahın sıfatlarının zamansal hadiselerle olan irtibatı hakkında düşünülmesi gerekir. Tabii ki bu konuya fiili sıfatlar bölümünde değineceğiz.
3. Zati ve Fiili Sıfatlar
Fiili sıfatlar nedir?
Allah’a nisbet edilen sıfatlar ya Onun varlığındaki kemaller göz önünde bulundurularak zatından elde edilen manalardır. Örneğin ilim, kudret ve hayat. Bunlara zati sifatlar denir;
ya da akılın, zatı ilahiyi yarattığı şeylerle karşılaştırma neticesinde ikisi arasında ki var olan irtibattan elde ettiği manadır. Örneğin, yaratıcılık, rububiyyet. Bu tür sifatlara ise fiili sıfat denir.
Dikkat edilmesi gereken konu şudur ki: Maddi olaylar zaman ve mekân ile sınırlıdırlar ve onların bu özellikleri Allah Teala ile olan ilişkilerine etki etmektedir, sonuç olarak onlardan kaynaklanan fiiller de bir manada bu zamana ve mekâna mukayyet olur. Örneğin Allah filan varlığı filan zamanda ve filan mekânda yarattı denildiği zaman bu sınırlar ve şartlar yaratılan şeylere dönmektedir ve o şeyin oluşumundaki ortamın özellikleridir, Allah’ın zamana ve mekâna bağlı olmak mecburiyyeti olduğu anlamına gelmez.
Allah’ın zamana ve mekâna bağlı olan fiillerinin iki yönü vardır, birincisi yaratılan şeye karşı olan konumunu göz önünde bulundurmak; bu durumda zaman ve mekân sıfatlarını kazanır. Diğer yönü Allah Teala’ya karşı olan konumunu göz önünde bulundurmak; bu durumda ise her türlü zaman ve mekândan arınmış olur. Bu dikkat edilmesi gereken ve aynı zamanda birçok sorunu halleden önemli bir noktadır.
Eğer fiili sıfatlarda bu sifatların kaynağını nazara alırsak mesela yaratıcıyı yaratma fiilini gerçekleştiren değil de, yaratmaya kudreti olan kimse diye mana edersek bu durumda fiili sıfartların hepsi zati sıfatlara dönüşeceklerdir [6]
4.İlahi Feyzin Sürekli Oluşu
Acaba ilahi feyiz sürekli midir?
Sadr-ul müteellihin, Allah’ın feyzinin ezelde sınırlı olduğunu iddia edenlerin sözünü reddederek şöyle der: Bu, görüşlerin en eksiği ve en zayıfıdır.
Allah Teala’nın sıfatlarının zatıyla aynıdır, kudret ve ilim gibi işlerinin kaynağı durumundaki fiili kemalleri zatının bir ilineği değildir, ve aynı şekilde Onun varlığı ifaze etmesindeki gayet ve istek, Onun mükemmel nizma olan ilmidir ve bunların hepsi zatıyla aynıdır ve bu en kamil düzene olan ilmi mümkünün var olduğu düzeni ortaya çıkarır.[7]
Allame Tababai bu konuda şöyle buyurur:
Allah’ın kudreti, kendinden başka olan herşeyin illeti ve sebebi olmasıdır. Bu kudret zatıyla aynıdır ve bu da, feyzin ve rahmetin sürekli olmasına ve ilahi bağışların kesilmemesine sebep olur. Tabii ki bu tabiat âleminin devamlılığını gerektirmez[8], zira bir küme parçalarının dışında ayrı bir şey değildir oysa bu âlemin her parçasının geçmişinde yokluk vardır[9] Ama imkân âlemi maddi âlemle sınırlı değildir. Kendi yerinde de isbat edildiği gibi imkân âlemi maddi ve mücerret olamk üzere ikiye ayrılır ve mücerret âlemi de akli ve misali diye iki kısımdır.[10]Sonuç şu ki İlahi feyizin her ne kadar devamı olsa yani ezeli ve ebedi olsa onun bu ezeli ve ebedi olması zatından ve özünden kaynaklanan bir şey değildir aslında başkasının gölgesinde ve dayanağında olan bir şeydir. Yani (feyiz) zatında Allah’a muhtaç olduğu gibi sıfatında da (yani ezeli ve ebedi olma konusunda da) Ona muhtaçtır. Yani aslında feyizin Allah’a olan ihtiyacı ezeli ve ebedidir. Öyleyse Allahın birliği ile çakışmadığı gibi bizzat tevhidi vurgulamaktadır.
[2] . Misbah, muhammet Taki, Amuzeş-i Felsefe c.2,s149-151, ikinci baskı, İslami tebliğ kurumu,1366 h.ş.
[3] .Tabatabai, Seyyid Muhammet Hüseyin, Nihayetu’l-Hikmet,s.231-233, Muesses-i İntişarat İslami, Kum.
[4] . Molla Sadra bu konuda şöyle diyor:
الکتب الإلهیة و الآیات الکلامیة قائلة بأن العالم بأسره حادث زمانی لأن الغرض من خلق العالم لیس نفسه بل هو أشرف منه فإن الطبائع الجسمانیة و ما فی حکمها لا یمکن أن یکون هی الغایة الأقصى فی الوجود بل البرهان الحکمی ناهض على أن للطبائع غایات أخرى هی أعلى منها و کلما هو أعلى من الطبیعة الکونیة لا یکون وجوده فی هذا العالم بل فی عالم آخر. فثبت بالبرهان أن هذا العالم بأسره واقع تحت الفساد و یلحقه العدم و الانقراض و ما یلحقه العدم و الانقراض فهو حادث زمانی لا محالة فالعالم و کل ما فیه حادث زمانی. أسرارالآیات، متن، ص 91
[5] . Amuzeş-i felsefe,c.2,s.251 ve 255.
[6] .Amuzeş-i felsefe,c.2,s.373.
[7] Sadru’l-Muteellihin, Esraru’l-ayat, metin,s.72,İran hikmet ve felsefesi islam birliği,Tahran,1360 h.ş.
Bu konuda yine bkz. İbn-i Sina, Şerh-i işarat,c.3,ikinci baskı,kitap basım birosu,1403 h.k.
اعلم أن جماعة من المتکایسین الخائضین فیما لا یغنیهم زعموا أن إله العالم کان فی أزل الآزال ممسکا عن جوده و إنعامه واقفا عن فیضه و إحسانه ثم سنح له فی أن یفعل فشرع فی الفعل و التکوین و التقویم فخلق هذا الخلق العظیم الذی بعضه مکشوف بالحس و العیان و بعضه معلوم بالقیاس و البرهان.
و هذا الرأی من سخیف الآراء و من قبیح الأهواء فإن صفات الحق تعالى عین ذاته و کمالاته الفعلیة التی هی مبادی أفعاله کالقدرة و العلم و الإرادة و الرحمة و الجود کلها غیر زائدة على ذاته تعالى و کذا الغایة فی فیضه و جوده و الداعی له على ذلک لیس إلا نفس علمه بالنظام الأکمل الذی هو عین ذاته فإن ذاته هو النظام المعقول الواجبی الذی یتبعه النظام الموجود الممکنی لا کاتباع الضوء للمضیء و اتباع السخونة للجوهر الحار. و الذی دعاهم إلى هذا الظن القبیح المستنکر ما توهموا أن حدوث العالم حسبما اتفق علیه أهل الشرائع الحقة من الیهود و النصارى و المسلمین تبعا لإجماع الأنبیاء علیهم السلام یستدعی ذلک و لا یستصح إلا بنسبة الإمساک عن الجود و تعطیل الفیض إلى اللّه المعبود. و قدا وضحنا السبیل و أقمنا الدلیل کما ستقف إن شاء اللّه تعالى حسبما فصلنا فی کتبنا و رسائلنا على أن العالم بکله و جزئه حادث زمانی و ذلک لا ینافی کونه تعالى قائما بالقسط و العدل و الجود و الکرم أزلا و أبدا .
[8] .O da zaman alemidir
[9]. Nihayetu’l-Hikmet,s.326
قد تبین فی الأبحاث السابقة أن قدرته تعالى هی مبدئیته للإیجاد و علیته لما سواه و هی عین الذات المتعالیة و لازم ذلک دوام الفیض و استمرار الرحمة و عدم انقطاع العطیة. و لا یلزم من ذلک دوام عالم الطبیعة لأن المجموع لیس شیئا وراء الأجزاء و کل جزء حادث مسبوق بالعدم و لا تکرر فی وجود العالم على ما یراه القائلون بالأدوار و الأکوار لعدم الدلیل علیه
[10]. Adg, s.315