Gelişmiş Arama
Ziyaret
10200
Güncellenme Tarihi: 2007/08/23
Soru Özeti
Masumların (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?
Soru
Masumların (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?
Kısa Cevap

Dört ana kaynağa yani Kur’an’a, sünnete, akıla ve icmaya dayanarak Masumların velayet hakkına sahip oldukları isbatlanabilir.

Şia bilginlerinin bu konuda görüşbirliğine sahip olduklarında hiçbir kuşku yoktur. Bunu diğer mezhap bilginleri de kabul etmektedirler.

Akli (rasyaonal) delile gelince bazıları “lutüf delili”ni toplumun yönetimini bizzat Peygamberin veya masum bir imamın üstlenmesi gerektiğini isbatlamak için yeterli bilmişlerdir. Ancak bazı bilginler “hikmet delili”ne dayanarak bunu isbatlamaya çalışmışlardır.

Kur’an’da bir çok ayet peygamberin yöneticilik ve velayet yetkisine sahip olduğunu bildirmektedir. Bu ayetlerin ifade yönünden en açık olanı şu ayettir: “Kuşkusuz Peygamber, müminlere onların kendilerinden daha evla daha yetkilidir.”

Masumların velayet ve yönetim hakkına sahip olduklarına dair hadisler de pek fazladır. Bu hadislerden biri İmam Sadık (a.s)’ın “Gerçekten sadece sizin veliniz Allah, Resulu ve iman eden .... kimslerdir.” Ayetiyle ilgili şu sözüdür: Bu ayet şunu ifade ediyor: Sizin hakkınızda kendinizden daha yetkili olan işleriniz, kendiniz, ve mallarınızda tasarrufda sizden daha öncelikli olan Allah, Peygamberi ve iman eden kişiler yani Ali ve kıyamete kadar onun evlatlarıdır.”

Ayrıntılı Cevap

İslam kültüründe toplumun yöneticiye ihtiyacının gerekliliği dikkate alındıktan sonra kimsenin kendiliğinden toplumu yönetme ve hüküm sürme hakkına sahip olmadığı ilkesi gündeme gelir. Bu yetkinin sadece insanın bütün varlığını yaratan, koruyan ve onda mutasarrıf olan Allah’a aittir. Bu gerçek insanın onun emirlerine uymasını gerekli kılar.[1] Elbette o bizi belli bir şahıs veya topluluğa itaat etmeği emrederse onun bu emrine uymalıyız. Eğer yönetici için bir takım şartların olmasını ister ve bu şartların oluşup oluşmadığının tesbitini bize bırakırsa biz de bu çerçevede hareket etmeliyiz.

Müslümanlar ötedenberi şu gerçeğe inanırlar ki Allah Teala, İslam toplumunu yönetmek hakkını Peygamberine vermiştir. Ehl-i Beyt mektebine bağlı olanlar yukarıdaki gerçeğe inanmakla beraber Peygamber’den sonra bu yetkinin Peygamberden masum imamlara devrediğiline inanırlar.

Dört ana kaynağa yani Kur’an’a, sünnete, akıla ve icmaya dayanarak Masumların velayet hakkına sahip oldukları isbatlanabilir.

Şia bilginlerinin bu konuda görüşbirliğine sahip olduklarında hiçbir kuşku yoktur. Bunu diğer mezhap bilginleri de kabul etmektedirler.

Genel olarak Şia’da mezhebin temel ilkelerinden sayılan İmametin temel özelliği de budur. Bu temel çerçevesinde Resulullah’tan sonra onun taşımakta olduğu ümmeti yönetmek yetkisi Ehl-i Beyt imalarına geçmiştir. Buna göre şia inanıyor ki Resulullah peygamberlik makamının yanı sıra imamlık makamına da sahip idi.[2] Nübüvvet (Peygamberlik) makamı evren ve yasamada ilahi sırlardan haberdar olmağı ifade eder Risalet (elçilik) makamı ise kendi bilgilerini ilahi emir çerçevesinde insanlara ulaştırmak ve onlara yol göstermekle oluşur. İmamlık makamı ise toplumu yönetmek makamıdır.

Akli (rasyaonal) delile gelince bazıları “lutüf delili”ni toplumun yönetimini bizzat Peygamberin veya masum bir imamın üstlenmesi gerektiğini isbatlamak için yeterli bilmişlerdir. Ancak bazı bilginler “hikmet delili”ne dayanarak bunu isbatlamaya çalışmışlardır.[3]

Hikmet delili kısaca şöyle açıklanabilir: Akıl, Allah Teala ve madde ötesi bir alemin varlığını ve insanın ölümden sonra dirilişinin olacağını ispatladıktan sonra bu dünyadaki davranışlarının onu ahiretteki hayatında kalıcı etkilerinin olacağı sonucuna varır. Akıl bu etkinin ayrıntılarını idrak etmekte kendi aciz bulur. Bu yüzden evreni ve insanı yaratan Allah’ın hikmeti insanlara bunu bir vesileyle aydınlatmayı ve insanlara bir takım elçiler göndermeği gerekli kılar. Diğer yandan Peygamberlerin gönderiliş gayelerinin temin edilebilmesi için bu elçilerin masum olmaları gerekir. Yani ilahi mesaj ve emirleri almak taşımak ve iletmekte hatadan uzak olmaları gerekir. Sonra akıl masumluk konusunu inceleyerek vahyi alıp iletmekte masumluğun hata ve unutkanlığı da içine alacak derecede kapsamlı bir masum oluşu gerekli kıldığını anlar. Buna göre Peygamber her yönüyle masum olmalıdır. Yine akıl toplumu yönetmek işinin masuma verilmesi gerektiğini hükmeder. Buna göre Resul, din adına toplumun yöneticisi olur. Akıl imamet makamını inceleyip onun da peygamber vasıtasıyla ulaşan mesajın açıklayıcısı olduğun dikkate aldıktan sonra aynı yöntemle “imam”da da masumluk vasfının gerekli olduğuna hükmeder.

Buna göre akıl, resul ve imamın masumluk makamını ispatladıktan sonra ilahi hikmet gereği toplumun yönetiminin onlara verilmesini gerekli bilir. Bu yöntemle, toplumu yönetmek anlamına velayetin onlara mahsus bir hak olduğu sonucuna varır.

Kur’an’da bir çok ayet peygamberin yöneticilik ve velayet yetkisine sahip olduğunu bildirmektedir.[4] Bu ayetlerin ifade yönünden en açık olanı şu ayet sayılabilir: “Kuşkusuz Peygamber müminlere onların kendilerinden daha evla daha yetkilidir.”[5]

Ayetin kısaca anlamı şudur ki Peygamber mümin kişilere karşı onların kendilerine oranla daha fazla yetkilidir. Onlar kendileri hakkında bir karar alabilecekleri ve bir tasarrufta bulanbilecekleri gibi Peygamber bu işte onlardan daha yetkili ve önceliklidir. Eğer onlar hakkında bir karar alırsa ister bu karar onların ferdi hayatları ile ilgili olsun isterse toplumsal hayatları ile ilgili buna karşı çıkmak hakkına sahip değillerdir. Ona uymaları ve itaat etmeleri gerekir.

Peygamber (s.a.a) mutevatir hadisler gereğince isbatlanmış olan Gadir-i Hum olayında bu gerçeğe işaret etmiş ve halka hitaben şöyle demiştir: Ben size kendinizden daha yetkili değil miyim? Halk bu sen daha yetkilisin diye olumlu cevap verdikten sonra, Peygamber “Ben kimin önderi isem Ali de onun önderidir. Buna göre Peygamber için isbatlanan velayet ve yönetim hakkı Hz. Ali için ve sonra Ehl-i Beyt için geçerli kılınmıştır.

Hz. Peygamber ve İmam.Ali’nin velayet ve yöneticilik hakkını ispatlayan diğer bir ayette şudur:

“Sizin gerçek veliniz Allah, Peygamberi ve o iman eden kimselerdirler ki namazı kılar ve rükû halinde zekât verirler.”

Şia’nın velayet konusundaki velayet manifistosu olan bu ayette Allah ilk önce velayet hakkının kendisine sonra Peygamberine ait olduğunu açıklamış ve daha sonra bu hakkın iman edip namaz kılan ve ruku halinde zekat veren kimseler özgü olduğunu bildirmiştir.

İman edip namaz kılan ve ruku halinde zekat veren kimseler, tabiriyle ifade edilen kimselerin çeşitli somut örnekleri olabilir ancak Şia ve Ehl-i sünnet’in naklettiği hadisler gereğince bu ifadeden maksat Ali aleyhisselam’ın şahsıdır. Böylece bu ayette yönetim hakkı en geniş kapsamıyla kayıtsız şartsız olarak Allah’a Peygamber’e ve Ehl-i Beyt imamlarına ait olduğu beyen edilmiştir.

Masumların velayet ve yönetim hakkına sahip olduklarına dair hadisler de pek fazladır. Bu hadislerden biri İmam Sadık (a.s)’ın “Gerçekten sadece sizin veliniz Allah, Resulu ve iman eden .... kimslerdir.” Ayetiyle ilgili şu sözüdür: Bu ayet şunu ifade ediyor: Sizin hakkınızda kendinizden daha yetkili olan işleriniz, kendiniz, ve mallarınızda tasarrufda sizden daha öncelikli olan Allah, Peygamberi ve iman eden kişiler yani Ali ve kıyamete kadar onun evlatlarıdır.”

Daha fazla bilgi için kaynaklar:

1. Mehdi Hadevi Tahrani, Velayet ve Diyanet, Hikmet Ocağı Kültür Merkezi, Kum,2. Baskı,2001.



[1] Bkz. Cevadi Amuli, Fakih’ın Velayeti (İslam’da Önderlik) s. 29

[2] Burada İmamet makamından maksat İslam ümmetinin yönetmek ve önderliği konusudur. Masumlar hakkında kullanılan İmamet makamının diğer bir anlamı da Peygamberler de olduğu gibi masum imamın da ilahi vehdi ilme sahip olduğudur. Bazıları yanılarak İmamet makamının yalnız ikinci anlama geldiğini sanmışlardır. (Bkz. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet s. 171)

[3] Bazıları gerekli araştırmayı yapmadıklarından bu konunun tek delilinin Lutuf delili olduğunu ileri sürmüşler ve asırlar öncesi Fahr-i Razi gibilerin bu delile yaptığı eleştirileri dikkate almayarak bu delili ilk eleştiren kişinin kendileri olduğunu sanmışlardır ve bu delili reddederek aklı delil yolunu kapadıklarını sanmışlardır. . (Bkz. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet s. 173- 176)

[4] Bkz. Muntazari, Velayet-i Fakih, c. 1 s. 37-73)

[5] Ahzap Suresi: 6

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar