Gelişmiş Arama
Ziyaret
11135
Güncellenme Tarihi: 2011/09/10
Soru Özeti
Eğer Ali(a.s) halifelere muhalif ve düşman idi ise; Neden çocuklarına onların adlarını vermiştir?
Soru
İmam Ali(a.s) Hz. Fatıma(s.a)’ın vefatından sonra birkaç tane kadınla evlenmiş ve bu kadınlardan çocuk sahibi olmuştur. Bu çocuklardan bazılarının adları: Osman ibn. Ali, Ebu Bekir ibn. Ali, Ömer ibn. Ali olarak bizlere ulaşmakta bu çocukların annelerinin adları da sırasıyla Ümmülbenin bint. Hezam ibn. Darem, Leyla bint. Mesut el-Deramiye, Ümmü Hebib bint. Rubeye dir. Bizim size sorumuz şu olacak hangi baba, çocuklarına baş düşmanlarının isimlerini verir? Özellikle bu baba Ali(a.s) olursa. Nasıl olur da Ali(a.s) çocuklarına düşmanlarının adlarını koyar sizin sözünüze göre bunlar O’nun baş düşmanları sayılmaktadır? Acaba hangi akıllı insan çocuklarına düşmanının ismini verir?
Kısa Cevap

Tarihi kaynaklara göz atacak olursak Mesut Sakefi’nin kızı Leyla’nın oğlu Ebu Bekir ibn. Ali, Ümmü Habib oğlu Ömer ibn. Ali ve Ümmülbenin oğlu Osman ibn-i Ali hepsi İmam Ali(a.s) oğullarıdırlar.

Bu çocukların adlarıyla halifelerin adları arasında bir ilişki olduğunu ancak o dönemin kültürel, örfi yapısını incelersek dile getirebiliriz. O dönemin kültürel ve fikri yapısı ele alındığında şu fark edilmektedir: Bu isimlerin halifelerin isimleri olduğu ve insanların bu yüzden çocuklarına bu isimleri verdiklerine dair ufak bir delil söz konusu değildir.   O dönemde bu isimler özellikle halifelerin anma vesilesi sayılmazdı. Daha çok geçen zaman bu isimlerin belirginleşmesine yol açmıştır. Yani Ali(a.s)’ın veya başka bir şahsın çocuklarına bu isimleri seçmesinde halifelerin hiçbir etkisi söz konusu değildir. Nitekim bu isimler o dönemde yaygın isimlerdir. Hatta ashaptan başkaları da bu isimlerle anılmaktadır. Örneğin “Osman ibn. Mezun”.

Tarihi deliller açıkça göstermektedir ki, diğer İmamların döneminde de bu isimler yaygın isimlerdir. Bu isimler Şiaların yanında beğenilmeyen ve hoşlanılmayan isimler değildir. Öyle ki Mucem'l-Sekat kitabında yaklaşık altmış sayfa ismi Ömer olan ravilerin isimlerini söz konusu etmektedir. Ayrıca Osman ibn-i Said kısa gaybet döneminde İmamı Zaman(a.c.f) tayin ettiği dört naipten biriydi.

Ayrıntılı Cevap

Tarihi kaynaklara göz atacak olursak Hz. Ali(a.s), Hz. Fatıma(s.a)'nın şahadetinden sonra kendisine kaç tane eş seçmiş ve bu eşlerinden de çocuk sahibi olmuştur. Bu çocuklarından üçünün ismi de üç halifenin taşıdıkları isimlerle aynıdır. Bu çocuklardan birinin ismi Ebu Bekir ibn. Ali ibn. Ebu Taliptir. Annesi Mesud-i Sekafi'nin kızı Leyla’dır. [1] Bir diğeri Osman ibn. Ali, Annesi Ümmülbenin'dir.[2] Bu zatların her ikisi de Kerbela Hz. İmam Hüseyin(a.s)'ın yanında şahadete ulaşmışlardır. Üçüncüsü ise Ömer ibn. Ali dir.[3]

Üç halifeyle aynı adları taşımaları konusu araştırıldığında birkaç noktaya dikkat etmek gerekir:

1.             İlke olarak evlatlara ve yakınlara birinin ismini vermek ona karşı sevgi duyduğuna, dini ve siyasi konularda onunla müşterek olduğuna da delil değildir. Elbette bazen bunu göstermesi mümkündür.

Buna ek olarak o zamanın kültürel ve fikri yapısında aynı isimde olmak hiçbir surette önemli olmamıştır. Kimse bunu sevgi veya nefretin teyidi şeklinde algılamamıştır. Gerçekte bu adların söylenmesi Halifelerin hatırasını canlandırması için değildir. Geçen zaman bu üç insanın adlarını ayrıcalıklı kılmıştır. Ama o zamanda Hz. Ali(a.s) veya başka birisi çocuğunun adını Ebu Bekir koyduğunda hiçbir şekilde 1. Halifenin anılması için değildir.

Dikkat edilmesi gerekir ki üç halifenin ismi bu 3 şahsa münhasır(has) değildir. Bu isimler İslam’dan önce ve sonra Araplar arasında revaçta olan isimlerdir. Bu isimlendirmeler hiçbir zaman ismin sahibine olan bir ilgi ve alakaya delil değildir. Örneğin: İran da Muhammed Rıza ismindeki şah en nefret edilen kişiydi ama buna rağmen halk arasında sevilen Muhammed Rıza isminin konulmasına mani olmadı. Peygamber(s.a.a.) ashabının arasında da bu ismi kullanan diğer sahabeler vardır. Örnek: Osman Bin Mezun ve… Sorunuzun “Biz hangi delille bu büyük insanlara karşı olan ilgiden dolayı koyulmadığını söyleyebiliriz?” Kısmına gelince sizler bu konuda rical kitaplarına başvurabilirsiniz örneğin: İbni Abdulbir’in yazdığı el İstiab kitabı, İbni Esir’in eseri Usdu'l-Gabeh kitabı. Bu kitaplarda Ebu Bekir, Ömer ve Osman isimlerini inceleyiniz.

Biz burada sadece “Usdu'lGabe fi Marifeti's-Sahabe” kitabından Ömer ismine sahip olanlar hakkında alıntılar yapıyoruz:

1,Ömer el Eslemi, 2.Ömer el cemi, 3. Ömer Bin el hekem, 4.Ömer Bin Salim el Huzaii, 5.Ömer Bin serake, 6. Ömer Bin sa'd el enmari, 7.Ömer Bin sa'd es seleme, 8.Ömer Bin Süfyan, 9.Ömer Bin Ebi seleme, 10. Ömer Bin Amir Esselemi, 11.Ömer Bin Abdullah, 12. Ömer Bin İkrime, 13.Ömer Bin Amr ellisi,14.Ömer Bin emir, 15. Ömer Bin Avf, 16.Ömer Bin ezye, 17.Ömer Bin lahık. 18.Ömer Bin malik bin ukbe, 19. Ömer Bin Malik el Ensar, 20 Ömer Bin Muaviye-el gaziri, 21.Ömer Bin Yezit, 22.Ömer Bin el-Yemani.

Bunlar sadece İbni Esir’in adını getirdikleridir. Görüyoruz ki bu isimler İslam’dan önceki ve sonraki zamanlarda rayiç ve sürekli kullanılan isimlerdir. Seçkinler ve avam arasında meşhur olmuştu.

Tabiinde de Ömer isminde olanlar oldukça fazladır. Örnek verecek olursak “Mucem-i Sıkat” kitabi 60 sayfadan fazla Ömer isminde olanların ismini zikretmiştir.

Bu isimler Masum İmamların zamanında da meşhurdur. Örneğin: Ebu Bekir Bin Abdullah Sa'd bin Eşeri veya Ebu Bekir Hazremi İmam Sadık(a.s)’dan hadis nakledenlerdir. İmam Zaman (a.s.) dört özel naibinden birisinin ismi Osman bin Said'dir. Bütün bunlar şunu açıklıyor ki Ebu Bekir, Ömer veya Osman isimleri bu isimlerin sahipleri dışında başka kimseye düşündürmez. Tarihte sadece bir Ali veya bir Ebu Bekir bir Ömer veya Osman) yaşadığı söylenemez ki, Hz. Ali’de çocuklarının ismini Ebu Bekir, Ömer veya Osman koymuş olsun. Bilakis bu isimler birçok kez farklı şahıslar için kullanılmıştır. (Elbette, eğer isim koyma işi Allah ve Resulü tarafından gerçekleşirse önemi açısından başka türlü değerlendirilir. İmam Ali(a.s) ve Hz. Fatıma(s.a)’nın çocukları olan Hasan ve Hüseyin konusunda bu böyledir.[4]

Sonuç olarak sizin de kabul edeceğiniz gibi bu ve diğer halife isimleri cahiliye Arapları ve İslam içinde rayiç isimlerdir. Her hangi bir kimse bu isimleri duyduğunda Halifeleri hatırlamıyordu. Bu yüzden sırf bir isim koymaktan dolayı tarihte yaşanmış olayları inkâr edemeyiz.[5]

2.             Hazret Ali maslahat esasına uygun olarak sorunları içine atıp İslam’ın korunması için halifelerle iyi geçinip işbirliği yapmıştır. Yeni doğmuş İslam’ın bekasını sağlamak için sosyal bir strateji olarak birçok konuda halifelere yardım etmiştir. Ömer birçok kere şöyle demiştir:’ Eğer Ali olmasaydı Ömer helak olurdu.[6] Bazı kimseler imam Ali’nin çocuklarına halifelerin ismini koymasını bu maslahatın ve iş birliğinin bir örneği olarak görürler. Onun bu yöntemi toplum düzeyinde sorunları ve ihtilafları azaltmaya sebep oldu. Bu şeyler, mezkûr şahısları sevdiği veya teyit ettiği anlamına gelmez. Her halükarda o dönemde Şialar üzerindeki baskıyı, şiddeti ve vahşeti düşünecek olursak, masum imamların çaresiz bir şekilde Şiaları kurtarmak için takiyye yaptığını görürüz ki bu şer’en caizdir. Örnek olarak: çocuklarına halifelerin ismini koydular, sahabelerin büyükleriyle evlilik yoluyla akrabalık geliştirip üzerlerindeki baskıyı hafiflettiler. Çünkü zulüm makineleri olan Beni Ümeyye ve Beni Abbas devletlerinin halkın cahilliğinden yararlanıp Şiaların, üç halifeye karşı olduklarını bahane edip, Şialara sürekli artan bir baskı uyguluyorlardı ve bu baskılarını da katliam ve talana kadar vardırdılar.[7]

Şu noktayı bilmemiz de yararlıdır ki, incelediğimiz tarih kitaplarında Hazret Ali'nin bizzat bu isimleri koyduğuyla alakalı bir delil yoktur. Bu isimlerin hanımları veya etrafındaki kişiler tarafından konulduğu da bir ihtimaldir. Hazret-i Ali(a.s) da hanımlarının saygısını korumak için bu işe engel olmamış olabilir.



[1] Mucemu'l-Sikat, c. 21.s.66. İbni Aşum Uhem in görüşüne göre.

[2] El-İrşat, 484.s.

[3] Mucemu'l-Sikat, c. 13. s. 45.

[4] Munteha'-l Amal, c. 1.s.220

[5] Teberi, Muhammed, Pasuh Cevan Şia,55-56.

[6] Nehcu'l-Belaga,   فَرَأَیْتُ أَنَّ الصَّبْرَ عَلَى هَاتَا أَحْجَى فَصَبَرْتُ وَ فِی الْعَیْنِ قَذًى وَ فِی الْحَلْقِ شَجًا أَرَى تُرَاثِی نَهْبا

[7]  Teberi, Muhammed, Pasuh Cevan Şia,56-57.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ölen ve cenazesi geç defnedilen bir ferdin ruhu nasıl bir duruma girer?
    31081 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Kur’an-ı Kerim’den istifade edildiği kadarıyla, Yüce Allah ölenlerin ruhunu özel bir âlemde korumaktadır ve geç defnedilme durumunda ruha bir zarar gemlememektedir; bununla birlikte rivayetlere göre, cenazenin çabuk defnedilmesi icap eder. ...
  • Acaba Hz. Masume (s.a) mezarının ziyareti için özel bir gusül mevcut mudur?
    6150 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
     Bazı Taklit Mercileri İmamların Haremlerine girmek ve ziyaret etmek için gusül almayı müstehap bilmektedirler. Diğer bazı taklit mercileri ise bu ziyaretler için gusül’ün müstehap oluşunu rivayet açısından sabit bilmemekte şöyle buyurmaktalar: Eğer bir kimse ziyaret için gusül almak isterse bunu reca (sevap ümidi) ile ...
  • Miraç nedir? Hz. Muhammed’in (s.a.a) dışında da bir peygamber miraca gitmiş midir?
    22418 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Miraç, Arapça’da göğe çıkmak için kullanılan vasıta demektir. Rivayet ve tefsirlerde ise Peygamberimizin (s.a.a) fiziki olarak Mekke’den Beytu’l-Mukaddes’e gitmesine, oradan göğe çıkmasına, sonrada tekrar Mekke’ye dönmesine miraç denmektedir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Resulullah’ın (s.a.a) dışında herhangi bir peygamber miraca gitmemiştir; sadece Hz. Süleyman, Hz. İdris ve Hz. İsa ...
  • Şia ile sünninin evlenmesi caiz midir?
    47244 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/02/28
    Continue... ...
  • Şia Hz. Ali(a.s)'ın faziletlerini ispatlamada Ehl-i Sünnet'in mütevatir hadislerine dayanabilir mi?
    7463 Masumların Siresi 2011/06/21
    Tevatür yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir kalabalığın bir konuyu nakletmelerine denir. Biz inanıyoruz ki Hz. Ali'nin faziletleri ve onun imameti hakkındaki nas tevatürle sabittir. Bunu Şia'nın hadis ve tarih kaynaklarının yanı sıra Ehl-i sünnetin kitaplarından ve sahabilerin hadislerini nakleden eserlerden istifade ediyoruz. Buna göre bizim bu konuyla ilgili ...
  • hangi sınıra kadar kocasına itaat etmelidir? Erkek onu yolculuğa mecbur edebilir mi?
    10470 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Hadevi Tahrani’nin belirtilen soru hakkındaki cevabının açıklaması şudur:Kadın cinsel doyum konusunda erkeğe itaat etmelidir ve erkek evden çıkmayı yasaklarsa bu durumda kendisi evden çıkamaz. Elbette evlilik hayatının farz ve haramlarla yetinmeyle sorundan yoksun olmasının imkânsız olduğuna dikkat edilmelidir. Ama ahlaka riayet etmek evliliğin pekişmesi ve tatlılığını ...
  • Peygamber Efendimize (s.a.a) göre başkalarına hediye vermenin adabı nasıldır?
    17497 هدیه 2012/05/19
    Hediye vermek ve almak Peygamber Efendimizin (s.a.a) ameli siresinde vardı. Ama Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler esasınca hediye verme işi kendi ve diğerlerine meşakkat ve zahmeti beraberinde getirmemelidir; zira bu işteki hedef ünsiyet ve ülfet oluşturmaktır ve eğer onun adap ve şartlarına riayet edilmezse uygun olan neticeye ...
  • Geçici evlilikte iddet beklemenin felsefesi nedir?
    8946 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/10/18
    Kadın yaise ise iddet beklemesine gerek yoktur. Yaiseden kasıt Kureyişli ise altmış ve Kureyşli değilse elli yaşını doldurmuş olmasıdır. Kısır olan kadın yaise sayılmaz, bu yüzden evlendikten sonra iddet beklemesi gerekir.Bu hükmün felesefesine gelince ayet ve rivayetlerde hükümlerin bütün ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8453 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • İslam’ın Tebliğ Yöntemi Nasıldı?
    12515 Masumların Siresi 2011/08/17
    Tebliğ mesaj iletmek anlamındadır. Tüm ilahî peygamberlerin ve özellikle de yüce İslam Peygamberinin misyonu insanları karanlıklardan nura yöneltmek olduğundan, İslam’da tebliğ Allah’ın mesajını kullarına ulaştıran bir vesile olarak çok önemlidir. İslam’da tebliğ yöntemleri sözlü, yazılı ve amelî olarak üç kısma ayrılabilir. Bu her üç kısmın da değişik türleri vardır. ...

En Çok Okunanlar