Gelişmiş Arama
Ziyaret
18482
Güncellenme Tarihi: 2011/04/28
Soru Özeti
İslamı tanımak için nereden başlamak gerekir? Dindarların onca riyakarlık ve yanlışlıklarını görünce kendi dindarlığımın akıbetinden korkuyorum.
Soru
İslam düşmanlarının bunca şüpheleri karşısında bir genç, Din-i Mübin-i İslamı tanımak isterse (genellikle sağlam imana sahip sonradan Müslüman olan Yahudi ve Hıristiyanlar gibi) araştırmaya nereden başlamalıdır? Doğrusu dindarların onca riyakarlık ve yanlışlıklarını görünce kendi dindarlığımın akıbetinden korkuyorum.
Kısa Cevap

İslam ve dini öğretileri öğrenmek diğer benzer konular gibi birbirine bağlı dalları olup, tam olarak hangisinden başlayacağınızı söylemek zordur. Eş zamanlı ve çaba göstererek bütün dallarda bilgi sahibi olmanız gerekir. Ancak Allah’ı tanımak dindarlığın en önemli merhalesi olduğu için ilk adımda araştırmaya oradan başlamalısınız. Fakat unutmayın ki, yeni Müslüman olmuş kimselerin imanı daha önce bu dinde olanlardan daha sağlamdır, diye genel bir kural yoktur. Öylesine ermiş arifler var ki onların dini bakışları başkalarından ve bu cümleden yeni Müslüman olanlardan daha güçlüdür. Başkalarının hata ve yanlışlıkları dinden uzaklaşmamız için asla bir dayanak olamaz. Herkes Allah’a ayrı ayrı hesap verecektir.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzu şu üç bölümde ele almak gerekir:

1- Dini araştırmalara hangi konulardan başlamalı.

2- Yeni Müslüman olanların genelde imanlarının diğer Müslümanlardan güçlü olması meselesi.

3- Dindarlarda görülen bazı yanlışlık ve riyakarlıkların dinden uzaklaşmak için bir dayanak olması konusu.

Birinci bölüm hakkında söylemek gerekir ki, dini inançlar zincirleme olarak birbirlerine bağlı olduğundan onlar için belli bir başlangıç noktası belirlemek zordur. Ancak kendisini tanımayan insan Allah’ı da tanıyamaz ve Allah’a inancı olmayan kimse Onun resulüne inanmaya davet edilemez. Peygamberin (s.a.a) risaletini tanımayan kimseyle Ondan sonra ki imamlar ve halifeler hakkında konuşulmaz. Dolayısıyla Masum İmamların (a.s) imametini kendine ispat etmemiş kimseyi Onların verdiği ölçülere davet etmenin faydası olmayacaktır.

Öte yandan Allah’ı en iyi şekilde Peygamberin sözlerini inceleyerek tanıyabiliriz. Bu yüzden İmam Sadık’ın (a.s) ashabından birine öğrettiği ve gaybet döneminde onun muhtevasının ne olduğunu Allah’tan talep edilmesini istediği bir münacaatta şöyle gelmiştir: ‘Allahım! Kendini bana tanıt, eğer kendini bana tanıtmazsan seni tanıyamam. Allahım! Peygamberini bana tanıt, eğer peygamberini bana tanıtmazsan onu tam manasıyla tanıyamam. Allahım! İmam ve hüccetini bana tanıt, eğer onu tanıtmazsan dinimden saparım!’[1]  

Başka bir ifadeyle, Peygamberlerin izinden gitmenin gereği Allah’ın hakkında temel bilgilere sahip olmaktır. Ve bu temel bilgilere ulaşmanın yolu Peygamberlerden geçer. Bunu felsefe açısından imkansız olan batıl devir olarak görmeyiz. Zira, Allah’ın hakkında temel bilgilere sahip olmak bizi peygamberleride tanımaya götürmektedir. Bu da arkasından Allah’ı daha iyi tanımayı getirir. Böyle bir sıralama mümkün ve doğrudur. Dini inançlara ait diğer konularda da böyle bir sorunla karşılaşabiliriz. Gerekli dikkat gösterilmezse nereden başlayalım diye bir bocalama içine girebiliriz. Emir-ül Müminin’in (a.s) buyurduğu gibi dindarlığın ilk adımı Allah’ı tanımaktır.[2] Samimi olarak ve çaba harcayarak dini meseleleri anlamak istersek kesin olarak Allah’a giden yolları bulacağız. Çünkü Allah’ın kendisi bunu vaadetmiştir.[3]

Yukarıda söylenenlerden, dini meselelerde araştırmayı, bir yerden başlayıp başka bir yerde biten koşu yarışına benzetemeyeceğimiz neticesi alınır. İnançlarımızı eşit zamanda ve birbirine bağlı olarak takviye etmemiz gerekir. Nitekim yüksek tahsil yapacak, araştırma yapacak, evlenecek, gelir elde edecek, anne babaya bakacak ve dini görevlerini yerine getirecek bir gence, bunların birisinden başlayıp sırayla başkalarına geçmesi tavsiye edilemez. Böyle birinden bunların hepsini aynı zamanda planlı ve programlı bir şekilde idare etmesi beklenir. Veya bilgisayar öğrenmek isteyen kimse yazılım, donanım, virüsler vs. konuların tümünü eş zamanlı olarak öğrenirse bilgisayar kullanmayı öğrenebilir.

Dini araştırmalarda da aynı metotla hareket edilmelidir. Yani kimseyei önce Allah ve peygamberi hakkında araştırma yap, belli bir sonuca ulaştıktan sonra namaz, oruç, hac gibi farzları yerine getir, daha sonra mahrumlara ve mustafzaflara yardım eli uzat, şeklinde bir tavsiyede bulunulmaz.

Ancak dini davranış konusunda şu çok önemli noktaya dikkat etmek gerekir: Yaşamımız boyunca dinin bize ispat olan bölümüne tam olarak amel ederken, diğer konularda da araştırmamızı sürdürelim. Nitekim ramazan ayının gecelerinde okunan İftitah duasında Rabbimizden şu dilekte bulunuyoruz: ‘Allahım! Haktan bize gösterdiğin şeye amel etmemizi sağla ve şimdiye kadar göstermediğim şeyide göster.’[4] Allah-u Teala Kur’an’da, hak kendilerine açık şekilde göründükten sonra ona muhalefet edenleri şiddetle tehdit etmiştir.[5]  Böyle birinin Allah’a getireceği hiç bir özrü yoktur. Dinin bir bölümünü tanıdığımızda, onun gerektirdiği şeylere amel etmeli, diğer bölümlerin ispat edilmesini beklememeliyiz. örneğin Kur’an’ın mucizesi ve onun Allah tarafından nazil olduğu ispat olduktan sonra, namaz ve oruç neden farzdır, faiz ve kumar neden haramdır gibi onda olan ahkamın felesefesinde takılıp kalmayalım. Bu hükümlerin felesefsini araştırmak tabii ki takdir edilecek bir durumdur. Ancak bizim demek istediğimiz ahkamın felesefesi ortaya çıkıncaya kadar onları da terketmeyelim ve yerine getirelim.

Yeni Müslüman olanların tümünün imanlarının önceki Müslümanlardan daha güçlü olduğu konusuna gelince böyle bir görüşü kabul etmiyoruz. Sadece böyle insanların imanlarının araştırmaya dayalı olduğu için, araştırmaya dayanmayan, aile ve toplum Müslüman olduğu için Müslüman olanların imanından daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Müslümanların içinde ailesinden dolayı değilde araştırarak ve nefis tezkiyesi yaparak Allah’a yakın olanlar da vardır.

Yeni Müslüman olanlar hem Müslümanların saygısını kazandıkları, hem de yeni bir manevi ortama girdikleri için İslami vazifelerine karşı daha iyi bir duyguya sahiptirler.

Bu meseleyi insanın gençliğinde ilk defa tuttuğu ve faydalarını gördüğü müstehap oruca benzetebiliriz. Onlarda Allah’ın inayetine nail olurlar ama ermiş ariflerin hiçbir zahiri göstergesi olmayan amellerinin ve tamamen itminandan kaynaklanan sessizlikte tuttukları oruçla kıyaslanamaz.

Sorunuzun, dindar toplumun riya ve yanlışlıklarla dolu olduğunu düşündüğünüz bölümü hakkında diyoruz ki, dindarların hataları inkar edilemez, ama yalnızca dindarlar mıdır hataya düşenler? Bütün dinsizlerin davranışları insani kurallara ve fıtrata uygun mudur?

Gerçek şu ki, bütün insanlar hata ve yanlışlık yapabilirler. Ama dindarların hataları sahip oldukları konumdan dolayı daha çok göze çarpmaktadır; bu yüzden onlar amellerine daha çok dikkat etmeliler. Mesela tek bir dindar kişi trafik kuralını ihlal ettiği zaman çektiği dikkat, dindar olmayan onlarca kişinin yaptığı ihlal kadar dikkat çekmiyor.

Dindarların hatta bazı din alimlerinin şer’i ölçülerin dışına çıkmaları bizim dinden çıkmamıza dayanak olamaz. Çünkü din insanı doğru yola ve hidayete götüren ölçülerden ibarettir. Bu ölçülerin Allah’tan geldiğine emin olduktan ve içeriğinin doğruluğunda herhangi bir şüphe etmedikten sonra dindarlık iddiasında bulunanlardan kimileri o ölçülere uymuyor diye dinin temellerinin zayıf olduğunu zannetmeyelim. Bazı doktorların uyuşturucu bağımlısı olması, bazı mühendislerin bina yaparken onun kurallarını yerine getirmemesi vb. gibi durumlar uyuşturucuyu savunmamıza veya binanın kurallarına uymamamıza neden olabilir mi? Dolayısıyla dinin ölçüleriyle dindarların davranışları arasında fark koymak gerekir. Dinin bir meselesinde şüpheye düşersek daha fazla araştırma yaparak hak olan şeye ulaşmamız gerekir. Ona ulaştıktan sonra artık başkalarının ne yaptığına bakmayalım ve Allah’ın şu buyruğuna amel edelim: ‘Ey inananlar, siz, kendinize bakın; doğru yolu buldunuzsa sapık kişi, size bir zarar veremez. Hepinizin dönüp varacağı yer, Allah tapısıdır...’[6] ve Allah’ın yardımından ümidimizi kesmeyelim ki, O şöyle buyuruyor: ‘Şüphe yok ki biz, elbette peygamberlerimize ve inananlara, dünyâ yaşayışında da yardım ederiz, tanıkların getirileceği günde de.’[7]                 



[1]- Muhammed b. Yakup Kuleyni, Kafi, c.1, s.342, hadis:29, Dar-ul Kütüb-ü İsmailiyye, Tahran, h.ş.1365

[2]- ‘Dinin evveli Allah’ı tanımaktır.’ (Nehc-ül Belağa, s.39, Dar-ul Hicreti Li’n Neşr, Bi Ta)

[3]- ‘Kim bizim yolumuzda cihad ederse onu kendi yollarımıza hidayet ederiz.’ (Ankebut/69)

[4]- Şeyh Tusi, et-Tehzib, c.3, s.110, Dar-ul Kütüb-ü İsmailiyye, Tahran, h.ş.1365

[5]- Al-i İmran/103, vb.

[6]- Maide/105.

[7]- Mümin/51

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Neden mürtetlik meselesinde kadın ve erkeğin hükmü farklıdır?
    6017 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/09/06
    İslam insanlardan bu ilahî dini yeterli bir tespit ve kanıtla ve bilinçlice kabul etmelerini ve onun aydınlığında hidayete kavuşmalarını istemektedir. Ama kabul ettikten sonra onu bırakan ve kâfir olanlar için ağır bir ceza öngörmüştür; çünkü bunun İslam karşıtlığına dönük bir propaganda için bir ...
  • Acaba humsu ve seyitlere ait olan hakkı taklit merciinin izni olmadan ödemek caiz mi?
    7855 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/10/18
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Gaybet döneminde ilahi velayet makamı kime aittir?
    8930 Eski Kelam İlmi 2010/04/07
    Gaybet ve Huzur döneminde ilahi teşrii velayet Masum İmam (a.s) tarafından uygulanır. Bu da ya doğrudan masumun kendisi tarafından ya da İmam tarafından belirlenen fakihler tarafından gerçekleşir. Çünkü Allah’ın itaati bize gerekli olduğundan Allah’ın velisinin itaati de Allah’ın itaati sayıldığından o da bize farzdır. Masum İmam’ın ister gaybet ...
  • Eğer kardeşime bankanın parama verdiği kar miktarında bana kar vermesi şartıyla borç verirsem bu paranın hükmü nedir?
    5284 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/17
    Eğer paranızı borç olarak bir şahsa( kardeşiniz veya başka birisine) veya hukuki bir kuruma (banka, şirket gibi) verirseniz. Size belirli bir miktar kar verme şartı koyamazsınız. Zira borcun şartı olarak verilen kazanç riba(faiz) ve haramdır.[1]Elbette borç alan şahıs bir ...
  • Anneleri seyyid olanlar neden seyyid sayılmazlar? Halbu ki Hz. Fatıma’nın (s.a) bütün evlatları seyyid’dirler.
    24297 بیشتر بدانیم 2012/07/10
    İslamda Seyyid, Hz. Zehra’nın (s.a) evlatlarından olmasa da soyu baba tarafından Peygamber Efendimizin (s.a.a) ceddi Haşim’e ulaşan kimseye denir. Başka bir ifadeyle Haşim’in soyundan gelen herkese seyyid denir ve mutlaka Hz. Zehra’nın (s.a) soyundan gelmesi gerekmemektedir. Dolayısıyla Hz. Zehra’nın (s.a) evlatları Onun (s.a) soyundan geldikleri için değil, ...
  • ‘Selam olsun sana ey Allah’ın saklı olmayan hücceti.’ cümlesinden maksat nedir?
    9354 Eski Kelam İlmi 2012/02/22
    Hadis ve dua kitaplarında gelen ‘Selam olsun sana ey Allah’ın saklı olmayan hücceti.’ cümlesi İmam Zaman’ın (a.f) ziyaretlerinden birinin bir bölümdür.[1]Onun manası hakkında iki ihtimal verilmiştir:1- İmam Zaman (a.f), Allah’ın hüccetidir. ...
  • Kuran’ın kaç suresi peygamberlerin adını taşımaktadır?
    29314 Tefsir 2012/08/11
    Kuranı kerim’in altı tane suresi peygamberlerin adını taşımaktadır. Bu sureler şunlardan ibarettir: Nuh, İbrahim, Yunus, Yusuf, Hud ve Muhammed. Elbette müfessirler bazı rivayetleri göz önünde bulundurarak Taha[1], Yasin[2], Muddessir[3], Müzzemmil[4] gibi surelerin Peygamberimize delalet ettiği ...
  • Mahşer yeri nasıl bir yerdir?
    11117 Eski Kelam İlmi 2012/04/09
    Kıyametin varlıksal mertebesi, nasıl tabiat âleminden ve dünyadan farklıysa ve dünyevi cismin parçalarındaki var olan değişimler, kıyametin varlığıyla farklılık arz ediyorsa, mahşer veya kıyamet yeri de tözsel varlık yönüyle yeryüzünden farklılık arz eder. Bu sebepten ötürü cismani dirilişi kabul eden kimseler şöyle demişlerdir: Parçalardan ve zıtlardan oluşan ...
  • Muaviye’nin Hz. Ali’ye (a.s) muhalefet etme nedeni neydi?
    18708 تاريخ بزرگان 2011/11/22
    Muaviye’nin Hz. Ali’ye (a.s) muhalefet etmesi, iki kültür ve düşünce şeklinin birbirine muhalefet etmesi ve aykırı olmasıdır. Bunun nedenini de tarafların özelliklerinde aramak gerekir. İmam Ali (a.s) ilim, imanda geçmişi olmak, cesaret, mertlik, fedakarlık ve adalet gibi sıfat ve özelliklere sahipti. Bu değerli sıfat ve özelliklerin neticesinde Yüce Allah ...
  • Âlimler ve müçtehitlerin Savefi Şahları hakkında ki genel görüşleri nedir?
    6161 تاريخ بزرگان 2009/04/08
    Her şeyden önce bilmek gerekir ki âlim ve müçtehitler şöyle bir genel kaideye inanırlar: Dini tebliğ edip yaymak için çaba harcamak lazımdır ve onun temellerinin sağlamlaştırmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Ancak bu ortak hedefe ulaşmak için metot konusunda görüş ayrılığı olabilir.İmam ...

En Çok Okunanlar