Gelişmiş Arama
Ziyaret
7971
Güncellenme Tarihi: 2011/04/21
Soru Özeti
Zamanın İmamının (a.c) annesi Rum padişahının torunu muydu?
Soru
Zamanın İmamının (a.c) annesi Rum padişahının torunu muydu?
Kısa Cevap

Hadislerin ve tarihin naklettiği üzere İmam Zamanın (a.c) annesinin asıl adı “Melike”’dir. Melike, baba tarafından Rum kayserinin oğlu Yaşua’nın kızına ve anne tarafından da İsa’nın (a.s) vâsii olan Şamun b. Hamun b. Sefa’nın torunlarına ulaşmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Şeyh Tusi Ğıybet kitabında Ebu Eyub Ensari’nin torunlarından olan, Hz. İmam Ali Naki ve İmam Hasan Askeri’nin (a.s) muhlis taraftarlarından sayılan ve Samerra’da İmamın komşusu olan köle satıcısı Bişr b. Süleyman’dan şöyle rivayet etmektedir: Bir gün İmam Ali Naki’nin (a.s) kölesi Kafur yanıma geldi ve beni çağırdı. İmamın yanına geldiğimde İmam şöyle buyurdu: Ey Bişr! Sen Ensar’ın evlatlarındansın, sizler biz Ehli Beyte her zaman sevgi beslemişsinizdir. Öyle ki evlatlarınız bunu miras almaktadır ve sizler bizim için güvenilir kimselersiniz. Bizim ile olan dostluğun bağlamında sana bir üstünlük vermek istiyorum ve sana vereceğim bu sırla diğer taraftarlarımızdan öne geçeceksin. Sonra Rum alfabe ve diliyle arı bir mektup yazdı ve başını mübarek bir mühürle mühürledi ve içinde iki yüz yirmi eşrefi olan sarı bir kiyse çıkararak şöyle buyurdu: Bunu alıp Bağdat’a gideceksin ve filan sabah Fırat köprüsü başında bekleyeceksin. Esirleri taşıyan gemi yakınlaşınca ve esirleri görünce birçok müşterinin Abbasi oğullarının ileri gelenleri tarafından gönderildiklerini ve biraz da Arap gençlerinden oluştuklarını müşahede edeceksin. Bu esnada “Ömer b. Zeyd” adındaki köle satıcısına dikkat et. O, bir takım özel vasıfları olan ve bu cümleden olmak üzere iki ipek elbise giymiş ve kendini satılmaktan ve müşterilerin ulaşmasından uzak tutmaya çalışan bir kenizi müşterilere sunacaktır. Bu esnada onun Rum diliyle esaret ve kendine yapılan saygısızlığa karşı ettiği feryadı ince bir perde ardından duyacaksın. Müşterilerden birisi bu kölenin iffeti kendisine ilgi duymama yol açtı, onu üç yüz dinara bana sat diyiverecektir! Köle Arapça şöyle diyecektir: Eğer sen Hz. Süleyman olsan ve onun haşmetini taşısan bile ben sana ilgi duymam, boşuna malını telef etme! Satıcı o halde ne yapmalı, ben seni satmak zorundayım diyiverecektir. Köle şöyle diyecektir: Neden acele ediyorsun? Kendisi, vefası ve güveniyle kalbimin huzur bulacağı bir alıcının çıkmasına kadar bekle. Bu esnada satıcının yanına git ve şöyle söyle: İleri gelen şahsiyetlerden birisinin Rum alfabe ve diliyle yazdığı ve kerem, vefa, şeref ve güvenilirliğini dile getirdiği latif bir mektup taşıyorum. Yazan şahıs hakkında düşünmesi için mektubu kenize göster. Eğer ona ilgi duyarsa ve sen de razı olursan, ben ona vekâleten köleyi satın alacağım. Bişr b. Süleyman şöyle demektedir: İmam Ali Naki’nin (a.s) söylediklerini yerine getirdim. Kenizin gözü İmamın mektubuna ilişince şiddetlice ağladı ve sonra Ömer b. Zeyd’e dönerek şöyle dedi: Beni bu mektubun sahibine sat ve eğer ona satmazsan kendimi öldüreceğim. Ben onun kıymetini belirlemede satıcıyla çok tartıştım ve sonunda İmamın bana verdiği miktara razı oldu. Ben de parayı kendisine teslim ettim ve sevinçli ve mutlu olan kenizle birlikte Bağdat’ta kiraladığım bir yere geldik. Kendisi heyecanla İmamın mektubunu cebinden çıkarıp öpüyor, göz ve kirpiklerine koyuyor ve de beden ve yüzüne sürüyordu. Ben ona yazarını görmediğin bir mektubu öpüyorsun çok ilginç, diyiverdim. O şöyle dedi: Ben Rum kayserinin oğlu Yaşua’nın kızı Melike’yim. Annem havarilerin evlatlarındandır ve neslim Hz. İsa’nın (a.s) vasisi Şamun’a ulaşmaktadır. Enteresan hikâyemi sana anlatmama izin ver. Dedem olan kayser on üç yaşındayken beni kardeşi oğluyla evlendirmek istedi ve İsa b. Meryem’in (a.s) havarilerinin hanedanından üç yüz Hıristiyan ruhban ve aziz kişiyi, yedi yüz eşraf ve aristokrat şahsı ve emir, komutan, başkomutan ve memleket büyüklerinden de dört bin kişiyi bir araya topladı. Sonra çeşitli mücevherlerle bezenmiş bir tahtı kırk sütun üzerine monte etti. Kardeşi oğlunu onun üzerine oturttu, haçları çıkardı, keşişler onun karşısına geçtiler ve İncil’in baplarını açtılar. Aniden haçlar bir yükseklikten yere düştü ve tahtın sütunları kırıldı. Amcaoğlum bayılıp tahtın üzerinden yere düştü ve keşişlerin yüz rengi değişti ve şiddetle titremeye başladılar. Keşişlerin büyüğü bunu görünce dedeme dönerek şöyle dedi: Ey padişahım! Mesih’in dini ve padişahlık inancının zevalinin göstergesi olan bu uğursuz durumu müşahede etmekten bizi muaf et! Dedem de durumu kötü değerlendirdi, ama bununla birlikte keşişlere tahtın sütunlarını sağlamlaştırmaları ve haçları yeniden asmaları emrini verdi ve şöyle dedi: Her nasıl olursa olsun bu kızla kendisini evlendirmem için bahtsız kardeşimin oğlunu buraya getirin, şayet bu kutlu evlilik sayesinde bu uğursuzluk da gider. Onu emirlerini yerine getirdiler ve ilk başta olan şey tekrar meydana geldi. Halk dağıldı ve dedem üzüntü içinde saraya gitti ve perdeler düştü. Geceleyin uykudayken rüyamda Hz. İsa, onun vâsii Şamun ve bir grup havarinin dedemin sarayında toplandıklarını ve tahtın yerinde nuru ışıldayan bir minberin olduğunu gördüm. Geçmeden son peygamber “Muhammed”, damadı ve halifesi ve evlatlarından bir grup saraya girdi. Hz. İsa (a.s), Muhammed’i (s.a.a) kucakladı ve Muhammed (s.a.a) şöyle dedi: Ey Ruhullah! Ben senin vasin Şamun’un kızını evladıma istemek için geldim ve bu esnada İmam Hasan Askeri’ye (a.s) işaret etti. Hz. İsa (a.s) Şamun’a baktı ve sana şeref gelmiştir, bu kutlu birlikteliğe onay ver dedi. O da kabul ettim dedi. Sonra Muhammed (s.a.a) minbere çıktı, bir hutbe okudu, beni evladına nikâhladı. Hz. İsa’yı (a.s), kendi evlatları ve havarileri de şahit tuttu. Sonra uykudan uyandım ve can korkusuyla rüyamı babama ve dedeme anlatmadım ve sürekli onu gizledim. O geceden sonra kalbim İmam Hasan Askeri’nin (a.s) sevgisiyle öylesine atıyordu ki yemekten ve içmekten kesildim ve yavaş yavaş zayıfladım ve halsizleştim ve ağır hastalandım. Dedem tüm doktorları çağırdı ve hastalığımı sordu. Ümitsiz olunca da ey gözümün nuru ne isteğin varsa terine getirmem için söyle dedi. Ben de ey babacığım! Eğer Müslüman esirleri serbest bırakır ve zindan esaretinden özgür kılarsan İsa ve annesinin bana şifa vermesini umuyorum dedim. Babam isteğimi kabul etti ve ben de zahirde iyileştiğimi gösterdim ve biraz yemek yedim. Babam bu duruma sevindi ve Müslüman esirlerin haline riayet etmeye ve onlara saygı göstermeye çabaladı. Bu hadiseden on dört gece sonra yine rüyamda Hz. Fatıma (s.a), Hz. Meryem ve cennet havarilerinin beni ziyarete geldiklerini gördüm. Hz. Meryem bana yöneldi ve şöyle buyurdu: Bu dünya kadınlarının efendisi ve senin eşinin annesidir. Ben onun ayaklarına atıldım ve İmam Hasan Askeri’nin (a.s) beni görmeye gelmemesinden dolayı şikâyette bulundum. O, kendisi seni görmeye gelmeyecek, zira sen Allah’a şirk koşmaktasın ve Hıristiyanlık dinine mensupsun. Kardeşim Meryem senin dininden Allah’a sığınmaktadır. Eğer Allah, İsa ve Meryem’in senden razı olmasını ve evladımın seni görmeye gelmesini istiyorsan, Allah’ın birliği ve babam Muhammed’in son peygamber olduğuna şehadet getir dedi. Bu kelimeleri söylediğim gibi Fatıma (a.s) beni kucakladı ve böylece halim iyileşti. Sonra şöyle buyurdu: Şimdi evladım Hasan Askeri’yi bekle, onu senin yanına yollayacağım. Uykudan uyandığımda kendimde onunla mülakat etmek için büyük bir şevk hissettim. Sonraki gece İmamı rüyada gördüm ve geçmişten şikâyet ederek ey sevgilim ben kendimi senin muhabbet yolunda telef ettim dedim. O şöyle buyurdu: Benim gelmemem sadece senin önceki dininden kaynaklanıyordu. Şimdi Müslüman olduğundan ayrılığımız beraberliğe dönüşünceye kadar her gece seni görmeye geleceğim. O geceden bu yana kendisini rüyamda görmediğim bir gece yoktur. Bişr b. Süleyman esirlerin arasına nasıl düştün diye sorduğunu belirtir? O da şöyle cevap verir: Bir gece İmam Hasan Askeri (a.s) rüya âleminde bana filan gün deden bir orduyu Müslümanlar için savaşmaya gönderecektir, sen de tanınmayacak bir şekilde hizmetçilerin elbiseleriyle bir grup keniz ile birlikte filan yoldan onlara katıl dedi. Sonra öncü Müslüman birlikler haberdar oldu ve bizi esir aldılar. Benim durumum da gördüğün şekilde oldu. Ama şimdiye kadar hiç kimseye Rum padişahının torunu olduğumu söylemedim. Hatta savaş ganimetlerinin dağılımında kendisinin hakkına düştüğüm ihtiyar benden adımı sordu ama ben gerçeği söylemedim ve adımın Nergis olduğunu söyledim! O da kenizlerin ismi mi diye söyleyiverdi. Bişr, kendisine sen Rumsun ama dilin Arapçadır diye söylediğini belirtir. O şöyle cevap verir: Babam beni yetiştirmede çok zahmet çekti. O, birkaç dili bilen bir kadını sabah ve akşam yanıma gelip bana Arapça öğretmesi için görevlendirmişti. Bu nedenle iyi düzeyde Arapça bilmekteyim. Bişr şöyle söylemektedir: Onu Samerra’ya İmam Ali Naki’nin (a.s) yanına getirdiğimde İmam ondan İslam’ın izzeti, Hıristiyanlığın zilleti ve Peygamberin ailesinin şerefini nasıl gördün, diye soruverdi. O, benden daha iyi bildiğiniz bir şey hakkında ben ne diyebilirim ki diye cevap verdi. İmam sana on bin dinar veya mutluluk verici bir müjde vermek istiyorum, hangisini seçiyorsun diye söyledi. O da bana evlat müjdesi ver dedi. İmam şöyle buyurdu: Sana doğu ve batıya sahip olacak, zulüm ve gaddarlık ile dolduktan sonra dünyayı adalet ile dolduracak bir evladı müjdeliyorum. O bu evlat hangi eşten olacaktır diye sordu. İmam şöyle buyurdu: İslam Peygamberinin filan Rum yılının filan ayında ve filan gecesinde seni kendisi için istediği erkekten olacaktır. O gece İsa b. Meryem ve onu vâsii seni kiminle evlendirdiler? O sizin değerli evladınızla diye cevap verdi! Onu tanıyor musun diye sordu İmam. Hz. Fatıma Zehra’nın (a.s) eliyle Müslüman olduğum geceden beri onun beni görmeye gelmediği bir gece yok dedi kendisi. O anda İmam Naki (a.s) “Kafur” adındaki hizmetçiye kız kardeşim Hekime’ye yanıma gelmesini söyle dedi. O değerli hanım gelince İmam şöyle buyurdu: Bacım! Bu daha önce söylediğim kimsedir. Hekime hanım o hanımı bir müddet kucakladı ve onu görmekten mutlu oldu. Sonra İmam Ali Naki (a.s) şöyle buyurdu: Onu evine götür ve dinî farzları ve müstehap amelleri ona öğret, kendisi evladım Hasan’ın eşi ve âli Muhammed’in kıyam edecek şahsının annesidir.[1]              



[1] Allame Meclisi, Biharu’l-Envar, el-Camia lidurer-i Ahbari’l-Eimmeti’l-Athar, c. 51, s. 6-10; a.g.e., c. 13, s. Tercüme-i Devani, Ali (Mehdi Mevud), s. 182198, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1387 ş, çap-ı bisto heştom; Fetal-ı Nişaburi, Ravzatu’l-Vaizin Ve Basiretu’l-Mutazzin, c. 1, s. 252-255, İntişarat-ı Rzai, Kum; Şeyh Saduk, Kemaluddin Ve Tamamu’n-Ni’me, c. 2, s. 417-423, Naşir İslamiye, Tahran, 1395 k.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar