Gelişmiş Arama
Ziyaret
9193
Güncellenme Tarihi: 2010/01/23
Soru Özeti
Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) diri midirler? Eğer diriyseler bunun manası nedir?
Soru
Peygamber (s.a.a) ve onun Ehlibeyti (a.s) diri midirler? Diri olmanın manası nedir? Lütfen akli ve nakli deliller ile bunu açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) diri olması,  hakiki hayat konusunda Kur’an’daki anlamı içerir ve özellikle şehitler hakkında buna vurguda bulunulmuştur: "وَ لا تَحْسَبَنَّ الَّذينَ قُتِلُوا في‏ سَبيلِ اللَّهِ أَمْواتاً بَلْ أَحْياءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ". Aynı şekilde birçok rivayette de imamların diri oluşu hakkında bu anlama işaret edilmiştir. Bundan kastedilen şey, dünyevi anlamıyla diri olmak değildir; çünkü İmam-ı Zaman (a.c.f) dışında geriye kalan on üç masum belirli bir zamanda dünyada yaşamış ve ardından şehadet veya tabii bir ölüm ile dünyadan göçmüşlerdir. Bununla birlikte ruh için bulunan ve masumlar hakkında en yüksek derecede gerçekleşen üstün ve hakiki hayat, onların evrendeki işleri bilmesine ve evrende dünyada yaşayan canlılardan daha diri bir şekilde bulunmalarına sebep olur. Bu iddianın nakli delili, ölümden sonra ve kıyametten önce hakiki hayatı vurgulayan birçok ayet ve rivayettir. Aynı şekilde masumların makamı ve varlıksal kapasiteleri hakkında nakledilmiş birçok rivayet bu hususta herhangi bir şüpheye yer vermemektedir. Bu hususta ileriye sürülebilecek en basit akli delil ise düşünen nefsin soyut oluşudur. Bu, masumların değerli ruh ve varlıklarının maddi hayattan öteye bir alanda faaliyet gösterdiğini ve etkide bulunduğunu ispat eder.

Ayrıntılı Cevap

Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyti (a.s) seven, sayan ve onlara tevessül eden insanların inançlarından elde edilen netice üzere, Hz. Peygamber (s.a.a) ve onun Ehlibeyti (a.s) bize öğretilerini öğreten, eserlerini bırakan ve ardından bizden ayrılan salt bir grup öğretmen mesabesinde değildir. Bilakis onlar her zaman hazır olan ve özellikle kendi takipçilerini ve hakikat taliplerini gözetleyen değerli varlıklardır. Her ne kadar bu husus Şii’lerin diri imamı (İmam-ı Zaman (a.c.f.)) hakkında daha belirgin bir şekilde kendini gösterse de batıni hidayet kaidesi ve özellikle manevi tevessüller ile ilgili hususlarda diri ve etkili olma tüm on dört masum hakkında geçerlidir. Masumlar hakkındaki bu bakış daha çok onların kutsal konum ve batini makamlarından kaynaklanır ve bu açıdan onların diri ile ölmüş olmaları ve hazır ile kayıp olmaları arasında herhangi bir fark bulunmaz. Bu iddianın kelam, Kur’an ve akıl eksenli esası, her şeyden önce düşünen nefsin soyut oluşu ve insanın hakiki hayatına dayalıdır. Bu, maddi hayattan daha üstün bir hayattır. Nitekim imamlarla ilgili birçok duada şöyle denilmiştir: Şehadet ederim ki sen beni görmektesin, sözümü işitmektesin ve sen diri ve Allah nezdinde rızıklandırılmaktasın.[1] “Allah yanında rızıklandırılmaktasın” tabiri “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfünden kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar”[2]ve[3] ayetine işaret eder. Bu ayet şehitlerin gerçek ve üstün hayatını ispat eder ve öldükten sonra onların ruhsal varlık, hayat ve güçlerinin azalmadığına, bilakis denetleme ve varlıksal kapasitelerinin arttığına delalet eder. Bu hakikatin Hz. Peygamber (s.a.a) ve imamlar (a.s) hakkında en üstün şekilde gerçekleştiği belirtilmelidir; çünkü onların sahip olduğu en küçük makam, manevi şehadet makamıdır. Bundan dolayı Hz. Peygamberin (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) diri oluşu belirtilen anlamdadır. Onların dünyevi cisim taşıması manasında değildir; çünkü İmam-ı Zaman dışında kalan on üç masum özel bir zamanda dünyada yaşamış ve neticede şehadete ermiş veya tabii bir ölüm ile dünyadan göçmüşlerdir. Bundan dolayı ruhun güç kapasitesini göz önünde bulundurduğumuzda, ölümün gerçekleşmesinin ve dünyevi cismin olmayışının onun fonksiyonunu değiştiremeyeceği hakikatine bizi yönlendirir. Bu husus ilahi ruhla bağlantısı olan Hz. Peygamber (s.a.a) ve imamlar (a.s) hakkında daha üst derecelerdedir. Elbette bu batini hakikatlerin niteliğini zahiri tartışmalar ve cüzi akıl ile kavramak mümkün değildir.  Kur’an’ın vurguladığı ölümden sonra gerçekleşen hakiki hayat, bu hakikatlere yönelik en düşük seviyedeki kavrayışımızı simgeler.. Bu hayatı ve diri olmayı gerçek anlamıyla dünyevi hayat sınırlarına özgü kılmak mümkün değildir. Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi![4]  Bu şekilde öldükten sonra ve kıyametten önceki hayatı vurgulayan Kur’an’daki birçok ayet bu konunun nakli delillerini teşkil eder ve her şeyden daha önemlisi ise ilgili ayette şehitlerin üstün bir hayatının olduğu belirtilmesidir. Kur’an’a ek olarak, birçok muteber rivayet ve dualar da bu manaya delalet eder ve genel olarak derecesi büyük olan on dört masumun batini makamları ile ilgili rivayetler, bu iddianın gerçekliği hususunda hiçbir kimsede kuşku uyandırmayacak kadar çoktur. Aynı şekilde bu konuya delalet eden en basit akli delil ise nefsin, ilmin ve bilincin soyut olması ve ruhun gücüdür. Bunlar hakiki hayata sahiptir ve dünyevi bir şekilde diri olmayla hiçbir irtibat taşımazlar. Gerçek hayat, öldükten sonra ruh için gerçekleşen şeydir. Son olarak şu noktanın hatırlatılması gerekli olabilir: Masumların üstün bir hayata sahip oldukları, onların diri ve ölü, hazır ve kayıp olanları arasında bu üstün hayat bağlamında bir farklılık bulunmadığı ve bunun onların varlıksal kapasitesine delalet ettiğine ek olarak, Şiilikle ilgili ayrı bir boyutta ve İmam-ı Zamanın varlığının gerekliliğine vurguda bulunma bağlamında birçok rivayette dünyevi olarak yaşayan diri bir imamın varlığına atıfta bulunulmuştur. Bu rivayetlerden biri şudur: “Ben Ebu Abdullah’tan şöyle buyurduğunu duydum: Her kim ölür ve onun diri ve zahir bir imamı olmazsa o cahillik üzerine ölür. Ben, sana feda olayım diri bir imam mı diye sordum ve o evet diri imam diri imam diye buyurdu.”[5] Bu rivayetler önceki konular ile bir çelişki arz etmez ve yerinde bahsedildiği üzere dünyevi hayatta bulunan imamın varlığı birçok önemli hikmeti barındırır ve burada bu işaretle yetiniyoruz.

Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki yanıtlara müracaat edebilirsiniz:

İmamın tüm mekânlardaki varlığı, 11043 (Site: tr10911).

İmamlar ve tekvini velayet, 222 (Site: 1406).

Gıyap asrında İmam-ı zamanın varlığının faydaları, 654 (Site: 705).

Berzah ve berzah hayatı, 3891(Site: 4160).

Aziz İslam peygamberinin berzah hayatı, 11043 (Site: tr10911).

 


[1] Muhaddisi Nuri, Müstedreku’l Vesail, c. 10, s. 345, Müessese-i A’lul Beyt, Kum, 1408 h.k.

[2] A’li İmran Suresi, 169. ayet.

[3] Kur’an’da birçok ayetin ölümden sonra ve kıyametten önce berzah hayatına işaret ettiği hatırlatılmalıdır. Bunların hepsi, bu konunun nakli delilleri sayılabilir. Bu hayat salt şehitlere özgü değildir. Ancak bu ayetin meşhur olması ve imamların diri olması anlamını açıklayan bazı rivayetlerde bu ayete isnat edilmesi nedeniyle biz de bu ayeti naklettik. Berzah hayatının nakli delillerini öğrenmek için bu sitede yer alan 3891 (Site: 4160) ve 5262 (Site: 5870) sayılı yanıtlara müracaat edebilirsiniz.

[4] Ankebut Suresi, 64. ayet.

[5] Müstedreku’l Vesail, c. 18, s. 177.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar