Gelişmiş Arama
Ziyaret
7890
Güncellenme Tarihi: 2008/02/18
Soru Özeti
İslam’a ve Şia’ya göre İnsan hangi alanlarda ihtiyar ve hürriyete sahiptir?
Soru
İslam’a ve Şia’ya göre İnsan hangi alanlarda ihtiyar ve hürriyete sahiptir?
Dini metinlere baktığımızda, ayet ve hadisleri incelediğimizde insanın hür iradeye sahip olduğu gerçeği anlaşılır. Bunun anlamı, insanın mutlak anlamda serbest olduğu değildir.
Kısa Cevap

Dini metinlere başvurduğumuzda ayet ve hadislerin manalarında dikkat ettiğimizde insanın muhayyer olduğu görüşü ortaya çıkar. Bu sözden insanın her yönlü muhayyerliğe sahip olduğu ve hiçbir etkenin onun davranış ve işlerine etki yapmadığı anlamı kastedilmiyor. Maksat sadece şu ki bütün bu faktörlerin, koşulların varlığının ve ilahi iradenin egemenliğinin yanı sıra yine de insan bir takım işleri yapmaya kadirdir şöyle ki isteseydi onları yapmayabilirdi de. Bu yüzden de insan kendi iradesi ile gerçekleştirdiği işlerden sorumludur ve mutlak bir cebir ona egemen değildir.

İnsan hür irade sahibi muhayyer bir varlık olmasıyla birlikte kendi psikolojik yapısını ve etrafındaki doğal çevresini değiştirmede ve geleceğini istediği şekilde değiştirmede bir takım sınırlarla karşı karşıyadır. Bu yüzden onun hürriyeti sınırlı bir hürriyettir. Yani belli bir çerçeve ve daire içindeki bir hürriyettir.

Fiziksel ve kimyasal oluşumların ve doğal etkenlerin tesirini kabul etmekle birlikte şu noktaya dikkat etmeliyiz ki bu etkenlerin rolü insanın hür iradesini yok edecek derecede değildir. Veraset ve kalıtım yoluyla bir takım özelliklerin baba ve anneden çocuğa geçmesi de artık o insanın hiçbir seçme gücüne sahip olmadığı anlamına gelmez. İnsan bütün bu etkenlere karşı kendi hür iradesiyle seçimde bulunabilir ve kendi isteği doğrultusunda bir yol seçebilir.

Ayrıntılı Cevap

Dini metinlere başvurduğumuzda ayet ve hadislerin manalarında dikkat ettiğimizde insanın muhayyer olduğu görüşü ortaya çıkar. Bu sözden insanın her yönlü muhayyerliğe sahip olduğu ve hiçbir etkenin onun davranış ve işlerine etki yapmadığı anlamı kastedilmiyor. Maksat sadece şu ki bütün bu faktörlerin, koşulların varlığının ve ilahi iradenin egemenliğinin yanı sıra yine de insan bir takım işleri yapmaya kadirdir şöyle ki isteseydi onları yapmayabilirdi de. Bu yüzden de insan kendi iradesi ile gerçekleştirdiği işlerden sorumludur ve mutlak bir cebir ona egemen değildir.[1]

Bu savı ispat için kelamcılar ve filozoflar tarafından çeşitli yorumlar ortaya atılmış ki bunların en derini ve aynı zamanda en güzeli Sadru’l-Müteellihin’in açıklamasıdır:

O şöyle diyor: Evrendeki varlıklar özleri, nitelikleri ve edimleri yönünden bütün farklarına rağmen ve yaratıcıya yakınlık ve uzaklık yönünden de değişik mertebelere sahip olmalarına rağmen bir yönde ortaktırlar. O da bir ilahi gerçeğin onların tümünü kapsamış kuşatmış olmasıdır. Bu ilahi hakikat (Mutlak varlı) bir olmasına ve bileşimden uzak olmasına rağmen evrendeki varlığın bütün boyutlarını içine alır. Evrende bir zerrecik olsa bile bu ilahi gerçeğin ve nuru’l-evar’ın kapsamının dışında kalmaz.

Buna göre evrende her oluş ve görüngünün varlık yönü Allah’ın varlığından kopuk olmadığı gibi her oluş ve görüngünün edimi de Allah’ın edimi sayılır. Elbette bu sözden maksat örneğin Hasan’ın yaptığı işin gerçekte onun işi değil de Allah’ın işi olduğu değildir, maksat o işin bilfiil ve gerçek anlamda Hasan’ın işi olmanın yanı sıra Allah’ın da işi olduğudur.

Sonuç olarak Hasan’ın varlığı, duyguları ve özellikleri Allah’a bağlı olduğu ve Ona isnat edildiği gibi işleri de Allah’a bağlıdır. Çünkü varlık feyzi Allah’tan kaynaklandığı gibi bilgi, irade, hareket, durma ve insanın yaptığı diğer bütün işler gerçek anlamda bu işleri yapanın işleri olmasıyla ve ondan kaynaklanmasıyla birlikte Allah’a da bağımlıdır ve Allah’a da isnat edilebilir. Bu anlamda insan kendi işlerinin oluşturanı ve yapanı sayılır.

İnsan hür irade sahibi muhayyer bir varlık olmasıyla birlikte kendi pisokolıjik yapısını ve etrafındaki doğal çevresini değiştirmede ve geleceğini istediği şekilde değiştirmede bir takım sınırlarla karşı karşıyadır. Bu yüzden onun hürriyeti sınırlı bir hürriyettir. Yani belli bir çerçeve ve daire içindeki bir hürriyettir.

İnsanın sınırları birkaç yöndendir:

1- Veraset ve Genetik

İnsan, insan doğasıyla dünyaya gelir baba ve annesi insan oldukları için o da insan olarak doğuyor. Hatta baba ve annesinden genetik olarak renk, göz rengi, boy ve benzeri birçok cisim özelliklerini alıyor bunların hiç biri onun kendi seçimi olmadan.

2- Doğal Çevresi ve Coğrafyası:

İnsanın içinde dünyaya geldiği doğal çevre büyüdüğü coğrafya kaçınılmaz olarak insanın vücut yapısını, ahlakını ve eğilimlerini etkilemektedir.

3- Toplumsal Çevre

İnsanın ruhi ve ahlaki boyutlarının oluşumunda toplumsal çevre önemli bir etken durumundadır. Dil, örf ve adetler, gelenekler, din ve mezhep genelde toplumsal çevrenin oluşturduğu olgular arasındadırlar.[2]

Kur’an toplumların; kimlik, hareket, güç, hayat, ölüm, vicdan, itaat ve sapıklık gibi özelliklere sahip olduğunu onaylamakla birlikte ve toplumu insanın işlerinde etkili olduğunu kabul etmenin yanı sıra açıkça ferdi topluma karşı koymak konusunda muktedir bilmektedir.

Nisa suresi ayet 97’de kendilerini mustazaf (zayıf düşürülmüş) bilen kimseler hakkında şöyle diyor: Kesinlikle onların mazeretleri geçersizdir; çünkü en azından bulundukları bölgeden hicret etmek gücüne sahiptiler.

Yine diğer bir ayette şöyle diyor: “Ey iman edenler! Kendinizi kurtarmaya çalışın, siz hidayete eriştiğiniz takdirde sapan kimselerin sapması size bir zarar vermez.”[3]

4- Geçmiş ve geçmişte vuku bulan olaylarında insanın oluşumunda büyük bir etkisi vardır. Genel olarak her varlığın geçmişi ile geleceği arasında kesin bir ilişki vardır. Geçmiş geleceğin çekirdeği durumundadır.

Sonuç olarak insan kendi ilişkisini veraset, doğal çevre, sosyal çevre tarih ve geçmişle kesememesine rağmen ama büyük bir ölçüde bu etkenlere karşı baş kaldırabilir ve kendisini bu etkenlerin esaretinden kurtarabilir. İnsan bir yandan akıl, ilim gücünün ve diğer yandan irade ve iman gücünün gücüyle bu etkenler üzerinde bir takım değişiklikler oluşturabilir ve bunları kendi isteklerine mutabık duruma getirebilir sonuçta kendisi kendi takdirini belirlemede etkili olabilir.[4]

Biz genetik, doğal etkenlerin insanın kişiliğinin oluşumundaki etkisini inkâr etmiyoruz. Ama insanın davranışlarında etkili olan bütün etkenleri de genetik ve kalıtımla sınırlamayı doğru bulmuyoruz. Bu insanın maddi olmayan manevi boyutunu göz ardı etmek sayılır. İnsanın soyut bir ruha sahip olduğu ispatlanmış bir gerçek olduğuna göre insanın hür iradesi de işte onun bu soyut ruhundan kaynaklanan güçlerden biridir. Fiziksel ve kimyasal oluşumların ve doğal etkenlerin tesirini kabul etmekle birlikte şu noktaya dikkat etmeliyiz ki bu etkenlerin rolü insanın hür iradesini yok edecek derecede değildir. Dış etkenlerin var olmasının ve onların insanda bir takım eğilim ve dürtüleri harekete geçirmesi ve insanda bir takım kimyasal ve fiziksel oluşumların meydana gelmesini rağmen acaba insanın bu etkenler karşısında direnme gücü yok mu? Bizzat kendi hayatımızda bunun birçok örneklerini yaşamış ve görmüşüz. Veraset ve kalıtım yoluyla bir takım özelliklerin baba ve anneden çocuğa geçmesi de artık o insanın hiçbir seçme gücüne sahip olmadığı anlamına gelmez. İnsan bütün bu etkenlere karşı kendi hür iradesiyle seçimde bulunabilir ve kendi isteği doğrultusunda bir yol seçebilir.[5]

Daha fazla araştırmak için şu kaynaklara başvurun:

Muhammed Taki Ca’feri, Cebir ve İhtiyar

Cafer Subhani, İlim ve Felsefe açısından Takdir

Seyyid Muhammed Bakır Sadr, Sorumlu ve tarih yapımcısı insan

Murtaza Mutahhari, İnsan ve Takdir

Muhammed Taki Misbah, Kur’an Öğretileri



[1] Ahmed Vaizi, İnsan ez didgah İslam, s. 12 , Kum.

[2] Murtaza Mutahhari, Mukaddime-i ber Cihanbini İslami s. 270 – 271, Kum

[3] Maide Suresi: 105

[4] Murtaza Mutahhari, Mukaddime-i ber Cihanbini İslami s. 330 ve 373

[5] Mahmut Recebi, İnsan Şinasi s. 151 Kum

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • İncil Kuran gibi Allah tarafından nazil mi olmuştur; yoksa havarilerin Hz. İsa (a.s)’ın sözlerini topladıkları eser midir?
    1926 پیامبران و کتابهای آسمانی 2020/01/19
  • Lütfen Hz. Yusuf kıssasındaki önemli noktaları açıklar mısınız?
    39730 Masumların Siresi 2010/11/08
    Kur’an’daki en güzel kıssa olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s) kıssası ders, ibret ve şahsi, ahlakî, içtimai ve ailevî erdemleri içermektedir. Bu erdemlerden bazıları şunlardır: 1. İnsanları Allah’a doğru çağırma yolunda Peygamberlerin ifa ettikleri rolü ve çektikleri sıkıntıyı tanımak
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    5912 Orucun Kazası Ve Kefaretleri 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Kur’an ayetleriyle mukayese ettiğimizde hadislerin itibar derecesi ne ölçüdedir?
    8055 Kur’anî İlimler 2009/06/06
    Kur’an-ı Kerim ve muteber hadislerin her ikisi dini kaynaklardan sayılırlar ve her ikisi de şer’i hüccettirler. Kur’an hakkında senet yönünden inceleme yapılmaz Çünkü Kur’an’ın tümünün Allah katından indiğinde ve aynı şekilde Peygamber (s.a.a) tarafından bize ulaştığında bir şüphe yoktur. Sadece Kur’an ayetleri ifade ettikleri mana bakımından ...
  • Acaba rivayetlerde kız çocuklarının adet dönemlerinden önce evlendirilmesi tavsiye edilmiş midir?
    3072 Hadis 2019/04/24
    Sorduğunuz soru hakkında İslam Peygamberi (s.a.a)’den şu rivayet nakledilmiştir: «مِنْ سَعَادَةِ الرَّجُلِ أَنْ لَا تَحِيضَ‏ ابْنَتُهُ‏ فِي بَيْتِه» “Kızın, baba evinde adet görmemesi erkeğin saadetindendir.”[1] Bu rivayet senet açısından mursel hadistir[2]. Bu konuda başka bir rivayet bulunmaktadır:
  • Miracu’s-Saadet kitabında yer alan ergin halifelerin manası nedir?
    6482 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/09/21
    Molla Mehdi Neraki’nin oğlu olan Molla Ahmed Neraki Şia’nın çağdaş âlimlerindendir ve onun Miracu’s-Saadet kitabında yer alan ergin halifelerden maksadı, Peygamberin (s.a.a) halifeleri; yani masum imamlardır. ...
  • Resul-i Ekrem (s.a.a) Kerbela toprağına secde etmiş midir?
    9736 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Şii fıkhına göre, 1) Secde mutlaka toprağa ve topraktan çıkan (bitki gibi) şeylere yapılmalıdır. Resul-i Ekrem’de (s.a.a) halıya, kilime, deriye, plastiğe vb. şeylere değil, toprağa,kuma, taşa, bitkiye vb. topraktan olan şeylere secde ederdi. Şiilerin üzerine secde ettikleri Hüseyni türbet ise ...
  • Kerbela’da İmam Hüseyin’in (a.s) atının başından neler geçti?
    13144 تاريخ بزرگان 2011/12/20
    Maktel yazarları Hz. Seyyidi’ş-Şüheda’nın atı (Zülcenah) hakkında geniş bilgi vermemişlerdir. Onların çoğunda şöyle yazılıdır: İmam Hüseyin’in (a.s) atı, Onun şehadetinden sonra, yelesini İmamın (a.s) pak kanına teberrük ettikten sonra kişneyerek çadırlara gitti. Harem ehli Zülcenah’ın sesini duyunca çadırlardan dışarı çıktılar. Onun üstünde Seyyidi’ş-Şüheda’nın olmadığını görünce İmamın (a.s) ...
  • Peygamber'den sonraki dönem için Şia'nın görüşü nedir?
    9707 Eski Kelam İlmi 2011/02/14
    Şia inanıyor ki:1-Hilafet Allah'ın tayini ile gerçekleşen bir görevdir. Peygamber (s.a.a) defalarca Allah'ın emriyle Hz. Ali a.s)'ı Müslümanlara kendi halifesi olarak tanıtmışlardır.2. Peygamber'in halifeleri on iki kişidirler. Onların ilki Hz. Ali (a.s)'dır ve sonu Hz. Mehdi b. Hasan Al-Askari'dir.3. Hz. Ali (a.s) Allah ve Peygamber (s.a.a) ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    9023 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar