Gelişmiş Arama
Ziyaret
6362
Güncellenme Tarihi: 2012/05/03
Soru Özeti
Bir kimsenin keramet sergilemesi onun hak oluşu manasına gelir mi?
Soru
Keramet ve olağanüstü işler sergilemek bu fiilleri yapan şahsın hak oluşu manasına gelir mi?
Kısa Cevap

İrfanda yaygın olan konulardan birisi, keramet ve olağanüstü işler yapma meselesidir. İrfan ve seyr-i sülûk yolunda keramet, mükaşefe ve olağan dışı işlerin meydana gelmesi, insanın bunlar ile mağrur olacağı ve bu hususları çok önemseyeceği hususlar değildir. Bunlar yüce Allah’ı şuhudi olarak tanımanın ilk ve çok düşük basamaklarıdır. Gerçek ve temiz arifler hiçbir zaman bu hususlara gönül bağlamamıştır. Bu hususta bu tür kabiliyetler ve olağanüstü işler yapmak hak ve batıl arasında ortak olduğundan, her ferdin, meşrebinin ve yönteminin hakkaniyetine ve de onun Allah’a yakın bir insan olduğuna delil teşkil etmez. Bu, o şahsın Allah’ın velilerinden olduğuna ve yüce Allah nezdinde bir makam ve konum taşıdığına delil sayılmaz. Elbette böyle bir makam ve konuma sahip olunmadığına da delil teşkil etmez; böyle şahısların gerçekten Allah’ın liyakatli kulları olması ve yüce Allah’ın onların eliyle birtakım olağanüstü işler yapmayı maslahat bilmesi de muhtemeldir. Bu nedenle keramet ve olağanüstü işler yapan şahısların doğru bir şekilde tanınması gerekir.

Ayrıntılı Cevap

İrfan ile özdeşleşmiş konulardan ve çok yaygın olan tabirlerden birisi keramet ve olağanüstü işler yapma meselesidir. Böyle makamlara sahip olan birçok büyük şahsiyet ve Allah velisini tanıyoruz. Onların bazıları hatta hayatları döneminde keramet ve olağanüstü işler ile meşhur olmuş ve halk kendilerine özel bir ilgi beslemiştir. İslam irfanında kerametten kastedilen mana, şahsın ruhsal olarak olağanüstü işler yapacak ve evrende birtakım tasarruflarda bulunabilecek bir güce sahip olmasıdır.[1] Örneğin ani yer değiştirme, hastaya şifa verme veya zahiri imkânlar olmaksızın bir şeyi bir yerden başka bir yere intikal ettirmek bu kabildendir. Eğer bu işler ilahi izne istinat edilir ve Allah ile irtibatın bir göstergesi olursa keramet olarak adlandırılır. Peygamberler, veliler ve temiz imamlar tarafından nübüvvet ve imamet iddiasının ispatı için gerçekleştirilen bu fiilin yüksek mertebesi mucize olarak adlandırılır.[2] İrfan ile olağanüstü işler yapmak arasındaki ilişki hakkında önemli olan nokta şudur: Esasen irfan ve seyr-i sülûk yolunda keramet, mükaşefe ve bireylerin kalbinden haberdar olmak insanın bu vesileler ile mağrur olacağı hususlar değildir ve bunlar pek önemli hususlar olarak telakki edilmemelidir. Bunlar yüce Allah’ı şuhudi olarak tanımanın ilk ve en küçük adımlarıdır. Gerçek ve doğru arifler hiçbir zaman bu hususlara gönül bağlamamıştır. Yüce Allah bildiği bir maslahat esasınca, bazen birtakım hususları bazı bireylere verir ve bazen de bir takım maslahatlar bu tür hususların bir bireyden alınmasına neden olabilir. Nitekim bir takım fertler keramet sahibi olmalarına rağmen bir takım maslahatlar esasınca bunu ortaya koymamaktadır. Netice itibari ile bazıları tarafından keramet sergilenmesi inkâr edilmeyen gerçek bir husustur ve kesinlikle bazı insanlar birtakım hallerde ve taşıdıkları kutsal kudret vasıtasıyla bazı hususları idrak etmekte ve başkalarının idrak etmekten, görmekten, duymaktan ve yapmaktan aciz oldukları birtakım şeyleri görmekte, duymakta ve yapmaktadır. Ama bu tür kabiliyetler ve olağanüstü işlerlerde bulunmak, hak ve batıl arasında ortak olduğundan, her bireyin, meşrebinin ve yönteminin hakkaniyetine ve de bireyin Allah nezdinde yakın bir kul olduğuna delil teşkil etmez. Bu, böyle bir bireyin Allah’ın velilerinden olduğuna ve onun nezdinde bir makam ve konuma sahip olduğuna delil sayılmaz; zira:

1. Bu tür kabiliyetler hatta Allah’a hiçbir inancı olmayan bir kimse için dahi hâsıl olabilir. Örneğin din, Allah ve kıyamete inancı olamayan birçok Hindistanlı sihirbaz çektikleri riyazetler ile bir takım bulgular elde etmekte başkalarının göremediği ve yapamadığı işleri görmekte ve yapmaktadır. Öte taraftan bazı olağanüstü işler ve kerametler de kulluğun, yüce Allah’ın buyruklarıyla amel etmenin, doğru ve şer’i riyazetlerin neticesidir. Nitekim bu alandaki büyük şahsiyetler herkes tarafından tanınmaktadır.

2. İrfan ve Allah’a yönelik yolculukta temel ve önemli rükün bireyin yüce Allah’ı tanımada elde ettiği temel derecedir.  Bu tanımadan kastedilen şey, huzuri ve sezgisel tanımadır. Bu, şahsın dışında başka hiç kimsenin ulaşamayacağı bir şeydir. Böyle bir tanımanın bireyin varlığında bulunup bulunmadığı ve eğer bulunuyorsa hangi derece ve merhalede bulunduğu meselesi bizim bilgi ve bulgularımızın alanı dışındadır ve bu hususta ancak bir takım sanılarda bulunulabilir.[3]

3. İrfanın hakikati, yüce Allah’ı kalpsel ve sezgisel olarak tanımaktan ibarettir. Bu hiçbir şekilde irfani konuları söylemeyi veya olağanüstü işler yapmayı gerektirmez. Ne irfani konu ve kavramları bilmek, zikretmek ve olağanüstü işler yapmak bir şahsın irfanın hakikatine erdiğine delil teşkil eder ve ne de irfan ıstılah ve kavramlarını bilmemek ve olağanüstü işler yapmamak bir şahsın yüce Allah’ı sezgisel ve huzuri olarak tanımadığına delalet eder.[4] Bundan dolayı keramet ve olağanüstü işler sergileyen bir şahıs doğru bir şekilde tanınmalıdır; yani böyle bir şahsın inanç, mezhep, meşrep, davranış ve hareketlerinin doğruluğu ve hayatının kutsal şeriat buyrukları esasınca şekillenip şekillenmediği veya şeriat karşıtı ameller ve batıl riyazetler ve yanlış inançlar ehli olup olmadığı incelenmelidir. Çünkü keramet ve benzeri şeylerin sergilenmesi insanın gönül bağlayacağı şeyler değildir. Hatta bu hususlara gönül bağlamak gerçekte bir tür şirktir ve şeytanın bu yoldaki tuzaklarından sayılır. Yüce Allah’a gerçek kul olmak, insanın Allah’a sadece ilah olmasından dolayı tapınmasıdır. Eğer Allah uygun görürse bu hususları bahşeder; o halde Allah’a keşif ve keramet dürtüsüyle kulluk edilmemelidir. Aksi takdirde Kur’an’ın tabiriyle böyle bireyler heveslerini rab edinenlere dönüşür: Nefsinin hevesini kendisine rab edineni gördün mü?[5]

 


[1] Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Der Costecuyu İrfanı İslami, s: 294, İntişaratı Müessesei Amuzeşi ve Pejuheşiyi İmam Humeyni (r.a), Kum, çapı dovvum, 1387 h.ş.

[2] Daha fazla bilgi edinmek için “Peygamberlerin Misyonunda Mucizenin Konumu” adlı 11681. Soruya (Site: 13467) müracaat ediniz.

[3] Der Costecuyu İrfanı İslami, s: 317.

[4] a.g.e, s: 318.

[5] Casiye Suresi, 23. ayet.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dininin kadına bakış açısı nasıldır ve onun için nasıl bir konum belirlemiştir? Onlar tıpkı erkekler gibi midirler?
    24977 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2008/05/20
    İslam, insanın tekâmülünü hedef edinmiştir. Bu açıdan da kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. İslam açısından önemli olan kadınlık veya erkeklik değil, kendini yetiştirme ve Allah’a yakın olmaktır. Kadın ve erkek insanlığın iki temel unsurunu teşkil etmeleri nedeniyle, İslam’da bazen kadından ve bazen de erkekten söz ...
  • İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı nedir?
    7110 Eski Kelam İlmi 2011/12/18
    İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı Yaşua’dır. O, Rum kayserinin evladı olup havarilerin ve belirgin olarak Şamun’un (Hz. Mesih’in vâsii) neslindendir.[1]  
  • Haset hastalığını nasıl yok edebiliriz?
    16585 Pratik Ahlak 2009/12/20
    Haset, eziklik ve kendisini küçük görme psikolojisidir ve bu yüzden haset eden kimse başka birisinde olan bir nimetin onun elinden çıkmasını arzu eder. Bu psikolojik hastalığın tedavisi ...
  • Lanetleşmenin bir şartı var mıdır? Hangi konuda lanetleşmek mümkündür? Lanetleşmek kesin olara gerçekleş midir?
    19167 مباهله 2012/05/27
    Lanetleşmek, batıl yolda olan kimsenin ilahi gazaba uğraması ve hak yolda olan kimsenin de tanınması ve böylece hak ve batılın birbirinden ayrılması için iki tarafın birbirine lanet etmesinden ibarettir. Lanetleşmek bir tür duadır ve kendine ait özellik ve şartlara sahiptir. Biz onların bazılarına işaret edeceğiz: İnsanın üç ...
  • Neden felsefî ikinci makuller tür ve ayıraca sahip değildir? Mantıkî ikinci makuller de böyle midir?
    10337 İslam Felsefesi 2011/10/23
    Makul, felsefî bir terim olup zihne gelen şey anlamındadır ve hissedilenin yani hisle duyumsananın karşısında yer alır. Makul terimi bazen aklî suretler için, bazen dışarıda bir varlığı olmayan hususlar için ve bazen de hissedilmeyen ve soyut olan şeyler için kullanılır ki bu durumda makulden kasıt akıldır. Bizim konumuzda makulden ...
  • İslam’ın Hakkaniyetinin Aklî Delilleri
    21090 Yeni Kelam İlmi 2012/01/23
    Her ne kadar bugün dünyada gözlemlenen dinlerde bir takım hakikatler yer alsa da, gerçek tevhit olan kamil hakikat sadece İslam’ın çehresinde gözlemlenebilirdir. Bu iddianın en büyük delili, diğer dinlerin muteber senetlerinin olmayışı ve metinlerinde tahrif ve aklî çelişkilerin bulunması ve bunun karşılığında Kur’an’ın senet taşıması, ...
  • Defalarca tövbesini bozmuş kimse şimdide Allah ve Masum İmamlar (a.s) hakkında şüpheye düşmektedir. Acaba Allah onu kendin uzaklaştırmış mıdır? Ve Allah’a yakınlaşmanın yolu nedir?
    36346 Pratik Ahlak 2011/11/12
    Günah, insanı alteder. Günahtan tövbe etmeye ciddi karar almak kurtuluşa yönelmek demektir. Şeytan, insanın düşmanıdır; onun böyle vesveseler vermekten amacı, insanları ümitsizliğe düşürmek, salih kulları merhametli olan Allah’tan uzaklaştırmaktır. Oysa Allah, ister günahkar olsun, ister zalim, bütün kullarını sever, onların hidayetini ve saadetini ister. Yalnız kaldığınızda Allah’tan ...
  • Ayakkabı giymenin adabı nedir?
    20961 Pratik Ahlak 2012/05/12
    İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir. Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Her halükarda İslam dininin hakkında nazar vermiş ve adap belirlemiş ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında bir kızı var mıydı?
    23693 تاريخ بزرگان 2011/12/20
    Fedakarlık ve insani kemallerle dolu Kerbela gibi bir olayda yaşı küçük olan kimseler fazla dikkat çekmemiş olabilir. Hz. Rugayye’nin (s.a) yaşamı, babası, amcası, halası gibi yüce şahsiyetlerin nurlarının ışığı arkasında kaldığından tarih kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rugayye adında küçük bir kızı olduğu konusuna değinilmemiştir. Bazı maktellerde İmam ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11686 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.

En Çok Okunanlar