Please Wait
48721
Doğum günü kutlaması İslamî geleneklerden değildir ve İslamî öğretilerde insanın kendi doğum gününü kutlaması tavsiye edilmemiştir. Biz bu yeni geleneği kınamak istemiyoruz. Elbette başkalarının geleneklerini körü körüne kabullenmeyi de benimsemiyoruz; zira geleneklerin ümmetin bilincinde derin kökleri olması gerektiğine inanıyoruz. Ama böyle bir geleneğin dayatılmasından sonra onun mükemmel kılınması doğrultusunda çalışılabilir. Bu gelenekte bir takım değişiklikler yapılabilir ve örneğin şahsın doğum günü Allah’a şükranda bulunmaya ve hayatının başladığı böyle bir günden şimdiye kadar onu koruduğu için O’na teşekkür etmeye dönüştürülebilir. Aynı şekilde ömrünü hangi yolda harcadığına dair insanın düşünmesine bir fırsat olabilir. İnsanın hayattaki tarz ve yolunu ıslah etmesine, Allah’ı hatırlamasına, O’ndan ey Allahım gelecekteki işlerimi geçmiştekinden daya hayırlı kıl, en güzel işimi akıbetim ve en güzel günümü senin ile görüşme günüm kıl, diye istekte bulunmasına vesile olabilir. Bundan dolayı, kendimizin veya çocuklarımızın doğum gününü kutlamak, eğer israf, haram müzikler çalmak ve dans etmek gibi şeriata aykırı hususları içermezse sakıncasız sayılır.
Doğum günü kutlaması İslamî geleneklerden değildir ve İslamî öğretilerde insanın kendi doğum gününü kutlaması tavsiye edilmemiştir. Hatta büyük şahsiyetlerin doğum gününü kutlamak her ne kadar müspet bir takım eser ve bereketler taşısa da bizim Arap ve doğu tarihimizde gerçeklik taşımamaktadır. Yüce Allah da peygamberlerinden ikisinin doğumu dışında bir söz söylememiştir. Birisi Hz. Musa (a.s) hakkında olup ona yönelik lütfünü, bahşettiği özel üstünlüğü, kendisini Firavun’dan kurtarmasını ve ailesinin elinde büyütmesini aydınlatmak içindir: [1]"فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَ حَزَناً..." “Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı.” İkincisi ise Allah’ın kudret tecellilerinden biri sıfatıyla Hz. Mesih’in (a.s) doğumudur. Ama Yüce Allah İbrahim (a.s) veya başka hiçbir peygamberin doğumu hakkında söz söylememiştir; çünkü insanın belirli bir zamanda dünyaya gelmesinin kendisi için bir değeri yoktur. Bu yüzden İslam şeriatında peygamberin, imamın veya başka şahsiyetlerin doğum gününü kutlamaya teşvik eden hiçbir tavsiye bulunmamaktadır. Müslümanlar bu meselede peygamberlerinin doğum gününü kutlamayı diğer medeniyetlerden iktibas etmişlerdir. Nitekim Hıristiyanlar büyük şahsiyetlerin, ediplerin ve sanatçıların doğum günlerini her yıl kutlamaktadırlar. Hatta tarihin başlangıcını Mesih’in doğum günü karar kılmışlardır. Oysaki Müslümanlar milat yerine kendi peygamberlerinin hicretini tarihin başlangıcı karar kılmışlardır. Elbette biz bu meselede menfi bir tutum takınmıyoruz; çünkü bu tür gelenekleri taklit etmeyi ve büyük şahsiyetlerin doğum gününü kutlamayı zarar olarak değerlendirmiyoruz. Bu fiil yapılan anma ve kutlama sayesinde halkı büyük şahsiyetlerin ve önderlerin öğreti, çaba ve misyonuyla aşina kılmakta ve onlarda bir bağlılık oluşturmaktadır. Söz konusu büyük şahsiyetlerin çehrelerini restore etmek ümmet ve millete sevinç vermekte ve onların tüm yaşamlarının tüm yıl boyunca halk için örnek olmasına öncüllük teşkil etmektedir. Bu yüzden biz, Hz. Peygamberin (s.a.a) doğum gününü kutlamayı bidat ve haram bilen bazı İslamî grupların görüşüne katılmıyoruz. Çünkü bidat, halkın kutsal şeriatın bu hususta bir şey söylemediğini bildiği bu tür hususları içermez ve bu yüzden haram addedilmez.[2] Doğum günü kutlaması geleneğinin bir takım müspet neticeleri vardır; zira millet ve dinî önder arasında bağ oluşturarak halkın onunla yaşamasını sağlamakta ve ümmetin peygamberane fikir ve düşüncesini zenginleştiren yaşam tarzını davranış ve hayatlarının temeli kılmasına sebep olmaktadır. Yüce Allah da kutlama ve bayramlarda yenilikleri ve hayat yöntemlerini haram kılmamıştır ve hepimizin hayatta istifade edip kullandığımız modern araçlar gibi böyle geleneklerden yararlanmanın da bir sakıncası yoktur. Bir şahsın doğum gününü kutlamak, dostça ve samimice bir durum sayılır ve söz konusu şahıs bu sebeple varlık diyarına ayak basmayı veya yıl süresince varlığını sürdürmesini anımsar. Biz bu yeni geleneği kınamak istemiyoruz. Elbette başkalarının geleneklerini körü körüne kabullenmeyi de benimsemiyoruz; zira geleneklerin ümmetin bilincinde derin kökleri olması gerektiğine inanıyoruz. Ama böyle bir geleneğin dayatılmasından sonra onun mükemmel kılınması doğrultusunda çalışılabilir. Örneğin çocukların doğum gününü kutlamak, varlık nimeti ve hayatın devam etmesi bağlamında Yüce Allah’a şükretmeye ve O’na hamd etmeye vesile olur. Tıpkı İmam Zeynelabidin’in ve sabah ve geceyi karşılarken şöyle buyurması gibi: «و هذا يوم حادث جديد و هو علينا شاهد عتيد، ان احسنّا ودّعنا بحمد، و ان اسأنا فارقنا بذم»[3]; bu yeni, taptaze ve amellerimize tanık olan bir gündür. Eğer iyilik edersek, övgüyle bize veda eder ve kötülük edersek yergiyle bizden ayrılır. Bu gelenekte bir takım değişiklikler yapılabilir ve örneğin şahsın doğum günü Allah’a şükranda bulunmaya ve hayatının başladığı böyle bir günden şimdiye kadar onu koruduğu için O’na teşekkür etmeye dönüştürülebilir. Aynı şekilde ömrünü hangi yolda harcadığına dair insanın düşünmesine bir fırsat olabilir. İnsanın hayattaki tarz ve yolunu ıslah etmesine, Allah’ı hatırlamasına, «اللّهم اجعل مستقبل امرى خيراً من ماضيه و خير اعمالى خواتيمها و خير ايامى يوم القاك فيه»[4]; O’ndan ey Allahım gelecekteki işlerimi geçmiştekinden daya hayırlı kıl, en güzel işimi akıbetim ve en güzel günümü senin ile görüşme günüm kıl, diye istekte bulunmasına vesile olabilir. Bundan dolayı, kendimizin veya çocuklarımızın doğum gününü kutlamak, eğer israf, haram müzikler çalmak ve dans etmek gibi şeriata aykırı hususları içermezse sakıncasız sayılır.
[1] Kasas, 8.
[2] Bu hususta bkz: “Peygamber (s.a.a) ve imamların (a.s) doğum gününü kutlamak bidat değildir” Havza Net.
[3] Sahife-i Seccadiye, tercüme, ayeti, Abdülmuhammed, Tahran, Suruş, s. 6, s. 1375.
[4] Seyid Fadlullah’ın bilgilendireme sitesinden iktibas edilmiştir, (az bir değişiklik ile).