Please Wait
12477
Bu soru peygamber ile diğer insanlar arasında var olan ayrıcalıklara yöneliktir. Erkekler ve kadınlar arasında var olan genel cinsel farklılıklara (ki ilgili konularda bu konular gerektiği şekilde açıklanmış) yönelik değildir. Bu esasa binaen icmali bir şekilde şöyle denmeli:
- Peygambere (s.a.a.) verilen ayrıcalıklar kendisine has olan tekliflerin karşılığıdır.
- Peygamber (s.a.a.) hiçbir zaman bu ayrıcalıklardan ifrati (aşırı) bir şekilde istifade etmemiştir.
- Şia inancına göre geçici evlilik (muta) yapma noktasında sınırsızca evlilik yapması caiz olduğunu dikkate aldığımızda diğer insanların bu konuda pratikte peygamberden (s.a.a.) bir ayrıcalığı kalmıyor.
- Peygamberin hanımlarına tahmil edilen sınırlamalar onların sahip oldukları konuma münasip olmasına rağmen onlar peygamber ile hayatlarını sürdürmekle mecbur kılınmamışlardı. Bilakis kendileri bu sınırlamalara vakif olmalarına rağmen kendi istek ve rızalarıyla kabul etmişlerdi.
Asıl itibarıyla bu soru birkaç kısma ayrılmaktadır. Buna binaen cevabı da ona uygun olarak kaç mihverde verilmesi gerekmektedir.
- Acaba Ahzap suresinin 50. Ayetinde zikredilen tüm konular peygambere mahsus olan konular mı?
- Neden eş seçme türünden has birisi, peygambere münhasır kılınmış ve bu has seçim türü doğrultusunda iman etmiş bayanlar mehir (başlık) almaksızın kendilerini peygambere hediye ederek peygamberin eşi olabiliyor?
- Neden Peygamber (s.a.a.) diğer insanlara oranla cinsel eğilimler bağlamında özel ayrıcalıklara haiz ve bu cinsel eğilimlerden faydalanıyor?
- Neden peygamber (s.a.a.) bu ayrıcalıklara haiz olmakla birlikte onun hanımları hatta diğer hanımların sahip oldukları haklardan bile mahrum bırakılmış ve peygamberden sonra başka bir kimseyle evlenme hakkına sahip değildirler?
Şimdi sırasıyla yukarıdaki bölümlenmiş şekilleriyle konuları açıklamaya çalışacağız:
- İlkin sorunuzun birinci bölümüyle irtibatlı olan ayeti kerimeye göz atacağız. Allah u Teala bu ayeti kerimede peygambere hitaben şunu belirtmektedir: “Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir”.[1] Şer’i hükümlerden azıcık haberdar olmakla şu konuyu anlayabiliriz ki ayeti kerimede bir konu hariç zikir edilen diğer kadınların helal kılınması peygambere has değildirler. İnsanların tüm fertlerini kapsıyor. “Ahlelna leke (sana helal kıldık)” ibaresiyle peygamberi muhatap kılması onunla sınırlandığının delili anlamında değildir. Bilakis başka ayetlerde müşahede ediliyor ki ilkin muhatap alınan kimse peygamber (s.a.a) dir. Ama ayette mevcut olan hüküm bütün fertleri kapsamaktadır.[2]
- Yukarıdaki ayette peygambere has kılınan yer “haliseten leke (sadece sena has olmak üzere)” ibaresiyle beyan edilmiştir. Buda kendi rızasıyla kendini peygambere bağışlamış olan kadınlar içindir. Bu yöntemle (rızasıyla kendi kendini bağışlama yöntemi) yapılan evlilik peygambere has ve başkaları bundan yararlanma hakkına sahip değildirler. Ayetin bu bölümüne bile dikkat edilirse bizler için çok calip olan şeyler zikredilmektedir. Onlardan birisi; pratik olarak bu yöntem gerçekten peygambere (s.a.a) has kılınmış bir yöntem olarak gerçekleştirecek bir durum değildir. Zira eğer kadınlardan her hangi bir bayan peygamber dışında her hangi bir kimseye müracaat eder ve onunla evlenmek istediğini ibraz ederse bu evliliğin yapılmasında engel teşkil edecek hiçbir durum söz konusu değildir. Burada gözetilen tek bir fark var olmaktadır, o da şu ki peygambere kendini bağışlayan bir kimseye mehir (başlık) vermeksizin evlilik yapılır ama diğer peygamber haricinde kendini arz ederek evlenmek isteyen bayanlarla evlenmenin tahakkuk bulması için mehrin verilmesi gerekmektedir.[3]
İkincisi: Bazı müfessirler şu anlayıştadırlar ki, peygamber (s.a.a) kendine has kılınmış olan bu hakkından ömrü buyunca asla yararlanmadı.[4] Bir diğer grup ise bu yöntemle peygamberin hanımı konuma gelen tek bir kadın söz konusu olmuş. Nakledilen rivayetlere göre söz konusu olan bu kadın da şerik isminde bir çocuğu olan dul ve başkasından boşamış bir kadın idi.[5]
Bu nedenledir ki ayetin bu kısmına dayanarak peygamber için olağan üstü bir ayrıcalık olduğunu dikkate alarak bu ayrıcalığı delil gösterip peygamberin cinsel eğilimler bağlamında özel bir ayrıcalığa sahip olduğunu söylemek doğru değildir.
-
İnsanların tümü dört kadından fazla bir arada eş seçip evlilik yapma hakkına sahip değildir. [6] Ama peygamberi Ekrem (s.a.a) için bu bağlamda bir sınırlama olmadığı konusu hakkında şunu söylemek gerekir:
- Peygamber-i Ekrem (s.a.a.) için, üstlenmiş olduğu mesullük ve sorumluluk karşısında bazı ayrıcalıklar dikkate alınmıştır. Bu nedenledir ki şunu müşahede ediyoruz ki eğer bir yerde “haliseten leke (sena has olmak üzere)” demişse buna karşı başka bir yerde “nafileten leke (teheccüt namazının farz oluşu)”[7] ibaresiyle gece namazını sadece kendisine farz kıldıran bir ibareyle karşılaşmaktayız. Ama başkaları için bu namaz müstahaptır terk edilse de günahı yoktur. Bazıları şu inançtadırlar ki peygamber-i Ekrem (s.a.a) bir taraftan irfanın en üstün mertebesinde yer almış ve varlık âleminin mebdei ile irtibat halinde, diğer taraftan maddi âleminde normal insanlarla beraber yaşamaya mükellef kılınmış olması tadil edici bazı vasıtalara ihtiyacı vardı. Eşleriyle muaşeret etmesi bu vasıtalardan bir vasıtadır.
- Tarihi mütalaa ettiğimizde onlarca ve bazen de yüzlerce eş kendinde toplamış harem-saraları (padişahların saraylarını) müşahede ediyoruz. Ama peygamber-i Ekrem (s.a.a.) teorik olarak böyleli harem-saraları kurabilmesine rağmen pratikte ise tek bir nakil hariç meşhur nakle göre hanımlarının sayısı parmak sayısına bile ulaşmadığını söylüyor. Edindiği hanımların tümü de dul ve başkalarından boşamış kadınlar olmuştur.
- Şia görüşüne göre peygamber dışında diğer insanlarda eş edinme bağlamında bir sınırlamayla sınırlanmamışlardır. Dört eş daimi şeklinde diğerlerini de geçici nikâh ismi altında yapabilir.[8] Bu esasa göre pratikte peygamber ile diğer insanlar arasında cinsel eğilimlerden yararlanma bağlamında özgür olama noktasında bir ayrıcalık söz konusu değildir.
- Komalar arasında olan tabii ve doğal bazı ihtilaflar hariç hiçbir yerde peygamberin (s.a.a) hanımlarından hiçbirisini peygamberin onun cinsel taleplerine teveccüh etmediğinden şikâyetçi olduğu müşahede edemezsiniz. Başka bir ifadeyle hanımlarının tümü sahip oldukları konumdan razı ve daha sonraki bölümlerde göreceğimiz üzere hiçbirisi Ondan (s.a.a.) ayrılmayı istememiştir. Ama hata iki evlilik bir anda yapan normal insanların hanımlarının cinsel taleplerini yerine getirilmediği bağlamında adil davranmış ve hanımlarının şikâyetçi olmadığı kimselerle karşılaşmak çok nadir veya hiç yok. Davranış olarak peygamber ile diğer insanlar arasında var olan bu farklılık nedeniyle sayı bakımından diğer insanların sınırlandırılmasının gerekçeli olduğu kabul edilmelidir.
-
Sorunun son kısmı hakkında şöyle denmeli ki peygamberin cinsel eğilimler bağlamında özgürlüğü ile hanımlarının arasındaki farklılıklar aşağıdaki iki nedenden birisinden kaynaklanmaktadır:
- Bu farklılıkların bir kısmı erkek ve kadın cinsiyetinden kaynaklamakta ve bu peygambere mahsus bir durum değildir. Bunun delili ilgili konularda beyan edilmiştir. Elbette bu kısım sorunuzun asıl mihverini oluşturmuyor. Ama bu hususta bilgi edinmek için dip notlarda verilen indekslere müracaat ediniz.[9] Bu bağlamda peygamber ve hanımlarının cinsel meselesi konusunda peygamber yaşadığı zaman sureci içinde diğer insanlarla hiçbir farkı yoktur. Hanımlarının sınırlandırılması diğer hanımlarla aynıdır.
- İkinci kısım peygamberin hanımlarıyla diğer hanımlar arasında var olan farklılıklardır. Bu farklılıklar hakkında şöyle demeliyiz ki hanımlarının toplum içinde sahip oldukları farklı konum itibariyle diğer hanımların yapabilecekleri davranışların aynısını peygamberin hanımları yapamazlar. Allah u Teâlâ peygamberin hanımlarını hitap alarak şöyle buyuruyor: “Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin”.[10] Buna karşılık olarak ta şöyle buyuruyor: “Ey Peygamber’in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah’a göre kolaydır”.[11] Çok önemli olan bu konuma katılmak ve müminlerin anneleri rolüne bürünmek şahsi rızaları olmaksızın olamaz. Bu nedenledir ki Allah u Teâlâ peygamberine şu tavsiyede bulunuyor: “Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim ve sizi güzelce bırakayım”.[12] “Eğer Allah’ı, Resûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır”.[13] Bundan sonradır ki peygamberin hanımları aşağıdaki iki şıktan birisini seçme müsaadesine (iznine) sahip oldular:
Birincisi: Değerli hediyeleri aldıktan sonra çok saygı değer kurallar içinde peygamberden (s.a.a.) ayrılıp ve diğer hanımlar gibi kendi yaşamlarını sürdürebilirler. Tabi olarak bu şıkı seçtikten sonra başka bir kimseyle evlenebilirlerdi.
İkincisi: Veya dünya konumunu yüceliğini ve kötülüklerden korunmak şartıyla ahiretteki uygun sevabını almayı dikkatte alarak peygamberin hanımı olarak kalmaktır. Tabii olarak bu seçim türü yapıldığında ardından bu tür sınırlamaları da getirecektir. Tarih buna şahitlik ediyor ki peygamberin (s.a.a.) tüm hanımları önlerindeki tüm sınırlamalara vakıf olmakla birlikte peygamberin kenarında kalmayı tercih etmişlerdir. Bazı rivayetlere göre peygamberin hanımlarından olan Aişe bu bağlamda rızasını ilan eden ilk kadındır.[14] Bu sınırlamalardan birisi peygamberin vefatından sonra başkalarıyla evlenmenin yasak kılınmasıdır. Bu yasaklık ahzap suresinin 35. Ayetinde ilan edilmiştir: “Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır”. İbni Abbas şöyle açıklıyor: “Bu ayeti kerime peygamberden sonra peygamberin (s.a.a) hanımı olan Aişe ile evlenme kararını almış olan kişi hususunda nazil olmuştur. Sedi adında başka bir müfessir şöyle diyor: Ayşe ile evlenmek isteyen kişinin Talha b. Ubeydullah idi”.[15]
Dikkate değer nokta şu; İşte bu sahabe müminlerin anası olan Ayşe’ye dayanarak Cemel vakasını gerçekleştirerek büyük bir fitneye imzasını attı. Durum böyle olunca eğer müminlerin anası olan Aişe’nin kocası unvanını almış olsaydı, geçmişte peygamberin hanımı unvanını almış olan bayanın şimdiki kocası o geçmiş unvandan yararlanarak kamunun fikirlerini kendi emelleri doğrultusunda kullanarak daha büyük fitnelere imza atmayacağı nereden malum.[16]
Bundan dolayıdır ki ilerde bu ve buna benzer gerçekleşmesi muhtemel olan olayların önünün alınması için peygamberden sonra peygamberlerin hanımlarının başka kimselerle evlenmesi yasaklandı. Daha önce de belirtik ki bu hanımlar peygamber döneminde peygamberden ayrılıp başka birileriyle evlenmelerinde hiç bir sakınca yok idi. Tamamen onların ihtiyarinde idi. Ama kendi rızasıyla peygamberin hanımı olmayı tercih ettiler. Bu tercihi yaptıklarında gayri müstakim olarak kendi rızasıyla belirtilen sınırlamaları da kabul etmiş oldular. Dolayısıyla bu sınırlama cinsel eğilimler bağlamından haklarının zayi olduğu anlamına gelmiyor.
[1] “Ya eyyühen nebiyyü inna ahlelna leke ezvacekellati ateyte ücurahünne ve ma meleket yeminüke memma efaellahü aleyke ve benati ammike ve benati ammatike ve benati halike ve benati halatikellati hacerne meake vemraetem mü'mineten iv vehebet nefseha lin nebiyyi in eraden nebiyyü ey yestenkihaha halisatel leke min dunil mü'minin kad alimna ma feradna aleyhim fi ezvacihim ve ma meleket eymanühüm li keyla yekune aleyke harac ve kanellahü ğafurrar rahiyma” (ahzab, 50)
[2] Örnek olarak, bkz.: Talak suresi, 1. Ayet.
[3] KÜLEYNİ, Muhammed b. Yakup, “kafi ”, Tahran: darul – kitabul islamiye,1365, hicri şemsi, c. 5, s. 384, hadis no: 2.
[4] TABERİ, Muhammed b. Cerir, “ Camiul – Beyan fi Tefsiri’l - Kuran ”, Beyrut: daru’l – marife, 1412, c. 22, s. 17.
[5] MECLİSİ, Muhammed Bakır, “ Biharu’l – Envar ”, Beyrut: müeseseil – vefa, 1404, h. ş., c. 22, s. 202.
[6] Bu bağlamda farklı tefsirlere müracaat ederek nisa suresinin üçüncü ayetin zeylinde beyan edilen konulara dikkat edebilirsiniz.
[7] İsra, 79.
[8] KÜLEYNİ, Muhammed b. Yakup, “kafi ”, Tahran: darul – kitabul islamiye,1365, hicri şemsi, c. 5, s. 451, “ innehünne bi menzileti’l – ima ve leyset minel erbea ” baında zikredilen rivayetler.
[9] Aşağıdaki İndeksler: “ tefavuti irs zen ö merd der İslam ” şomarei:
{HYPERLINK "http://farsi.islamquest. net/QuestionArchive/2207.} “ illeti tefavut-i diye zen ve merd der islam ” şomarei: 2379 ؛ “illeti tefavut hte zen ve şoher”, Şomarei: 886 .
[10] Ahzap, 32.
[11] Ahzap, 30
[12] Ahzap, 28.
[13] Ahzap, 29.
[14] TABERİ, Muhammed b. Cerir, “ Camiul – Beyan fi Tefsiri’l - Kuran ”, Beyrut: daru’l – marife, 1412, c. 21, s. 100.
[15] İBNİ KESİRİ DIMIŞKİ, “Tefsiri Kurani’l - Azim”, Beyrut: darul – kutubil – ilmiye, 1419, h. kameri, c. 6, s. 403.