Gelişmiş Arama
Ziyaret
12641
Güncellenme Tarihi: 2012/05/03
Soru Özeti
Kalp gözü ile Allah’ı görmenin yolu nedir? Yeni bir fert nereden başlamalıdır?
Soru
Kalp gözü ile Allah’ı görmenin yolu nedir? Bu tatlı yemekten bir zerre tatması için yeni bir fert nereden başlamalıdır?
Kısa Cevap

Allah’ın tecellilerini kalbi olarak görmek, Allah’ı görmenin doğru manasıdır ve bunun değişik dereceleri vardır. Her ne kadar bunun asıl derecesi fakat bu yolda ilerleyen şahsın fani olmasından sonra hasıl olsa da bunun aşağı mertebe ve dereceleri kalbi algılar eseriyle yolcu için meydana gelir.

Ayrıntılı Cevap

İslami inançlar ve Şiilikte kabul edilmiş görmenin Allah’ı kalp gözü ile ve imansal hakikatler ile görmek olduğunu biliyoruz, ama Allah’ı bu şekilde görmek hakkında kelam, felsefe ve irfanda değişik görüşler bulunmaktadır. Doğal olarak Allah’ı şuhud etmeye dönük bu makama ulaşma üzerine söz söylendiği vakit, ameli irfanda onu incelemeliyiz. Kelam, felsefe veya hatta nazari irfanda bu hususta bulunabilecek en son şey, ya böyle bir inancın caiz olup olmayacağı veya böyle bir şeyin mefhumu hakkındaki tümel ve akli konulardır. Kur’an ve rivayetlerden bu hususta istifade edilecek şey, inananların kâfirlerin aksine her zaman Allah ile görüşme ve onu görme ümidi taşımalarıdır. Bazı inananlar bu dünyada Allah ile görüşmekte ve bazıları ise kıyamette görüşmektedir. İrfanda da asıl olan nokta, Hz. Muhammed’e (s.a.a) inanan bir şahsın bu dünyada sülûkun zirvesine çıkıp Allah ile görüşme yapmasıdır. Nitekim Hz Peygamber bu makama ulaşmıştır. Bunun için namazın müminin miracı olduğu nakledilmiştir ve bildiğimiz gibi miracın gayesi likaullahtır (Allah ile görüşmek). Burada soru şudur: Seyr-i sulûkun başında olan bir şahıs için bu makama ulaşmanın bir yolu var mıdır? Yahut şahsın tecellinin tadını tadıp Allah’a ulaşmak için seyr-i sulûkte bulunmasına neden teşkil edebilecek bu mertebenin bir derecesi var mıdır? Bu hususta Saduk’un Tevhid’inde bir rivayet nakledilmiştir. Bu rivayet düşündürücü olup hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Bu rivayeti aşağıda aktarıyoruz: Ebu Basir şöyle demektedir: Hz İmam Sadık’a (a.s) kıyamet günü müminler Allah azze ve celleyi görecek midir bunu bana haber ver diye söyledim. İmam şöyle buyurdu: Evet ve onlar kıyamet gününden önce de onu görmüşlerdir. Ben ne zaman diye sordum. İmam, Allah onlara ben sizin rabbiniz değil miyim diye sorduğunda ve onların da evet sen rabbimizsin diye buyurduğu anda. Sonra İmam Sadık (a.s) bir saat sustu ve sonra şöyle buyurdu: Müminler dünyada kıyametten önce onu görürler!... Sen halihazırda onu görecek durumda değil misin...?! Ebu Basir ben İmama sana feda olayım o halde bu sözleri sizden nakledebilir miyim diye sordum ve İmam hayır dedi ve şöyle buyurdu: Hayır! Zira sen her ne zaman bu sözü nakledersen bizim söylediğimiz şeylerin manasını bilmeyenler onu inkar eder ve bunun teşbih ve küfür olduğunu zannederler. Elbette kalp gözü ile görmek gözle görmek gibi değildir. Allah müşebbehe ve ateistlerin nitelediklerinden münezzehtir.[1] Bu rivayet bazı ariflerin ve bu cümleden olmak üzere Feyzi Kaşani’nin sözlerinde tecelli makamında Allah’ı görmek olarak yorumlanmıştır. Bu rivayet ve benzerlerinin esrarı rahat bir şekilde kavranabilir ve açıklanabilir değildir. Bununla birlikte ameli irfanda Allah’ı kalp gözü ile görmek hakkında bir takım ipuçlarına ulaşılabilir ve bu irfani bir hakikat olarak kabul edilebilir ve buna inanılıp tahakkuk etmesi için çalışılabilir. Allah’ın tecellilerini kalbi olarak görmek, Allah’ı görmenin doğru manasını ifade eder ve bunun değişik dereceleri vardır. Elbette bunun asıl mertebesi yolcu şahsın fenaya ermesinden sonra hâsıl olur. Nitekim Hz Musa (a.s) buna talip olmuştur. Ama bunun düşük mertebe ve dereceleri kalbi algıların eseri ile yolcu için meydana gelir. Bu cümleden olmak üzere Hz Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kim beni görür ise, Hakkı görmüştür.[2] Yani Hz Peygamberin cemalini görmek uyanıkken veya rüyada ve mükaşefe âleminde Muhammedi hakikatin cilvesi olarak Allah’ın bir tecelli mertebesini ilahi ayetler aynasında görmek olarak sayılır. Bu cemal imamların cemalinde de görülebilir; zira onlar Allah ile mülakat etmek için bir vesiledir. Bu yüzden Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir[3] diye buyurmuşlardır. İslam irfanındaki aşk mektebi, tecellilerde Allah’ı görme mektebidir. Hafız, Mevlana ve Attar’ın şiirleri bu mektebin sır ve gizemleri ile doludur ve İran kültüründe bunlar bilinmektedir. Feyzi Kaşani’nin görüşüne göre Allah’ın tecellisini herkes görür, ama insanların faklılığı O’nu tanıma ve O’na inanmadadır. Burada Feyzi Kaşani’nin Kelimat-i Meknune kitabından bir bölümü naklediyoruz. “Elbette hakikatin künhüne ermenin bir yolu bulunmamaktadır; çünkü O her şeyi kuşatandır ve hiçbir şey O’nu kuşatamaz. Ama isimlerin mazharlarındaki tecelli itibarıyla, O her varlıkta bir yüz taşır ve her aynaya bir cilvede bulunur. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: Her nereye dönerseniz orası Allah’ın yüzüdür.[4] Ve rivayette şöyle buyrulmaktadır: Hatta yerin en altına inseniz dahi Allah’a inmiş sayılırsınız. Bundan dolayı bu anlamıyla görmek ve marifet elde etmek mümkündür. Hatta bu tecelli herkes içindir, lakin özel şahsiyetler neyi gördüklerini bilir; bunun için her neye baktıysam öncesi, sonrası ve onunla birlikte Allah’ı gördüm diye söylemektedirler. Ama halk neyi gördüğünü bilmemektedir. Nitekim Kur’an şöyle buyurmaktadır: Bil ki onlar rableriyle görüşme hususunda kuşku taşırlar oysaki Allah her şeyi kuşatandır.[5]

Vuslat başarısına bir gün ulaşacak mıyım diye sordum

İyi bak beklide ulaşmışsın dedi.[6]

İlahi tecellileri algılamak için irfandaki genel buyruk, kalbi Allah’a dönük, inkâr, nifak ve şirk kirlerinden tasfiye etmektir. Nitekim selim kalp, Allah’tan başkasını barındırmayan ve sadece Allah’ın bulunduğu kalptir. Allah’ın kalpte bulunması, kalpte Allah’ın tecellisinin şuhudu ve bu tecelliye yakin etmek manasını taşır. Böyle bir makam hâsıl olabilir ve buna ulaşmanın yolu da insanın kendinden ve sevdiklerinden geçmesidir. Gerçek manasıyla ameli irfanın bundan başka bir hedefi yoktur. Günlük hayatta pratik olarak sadece az bir grup insan böyle bir işe azmetmektedir. Bununla birlikte bu tüm insanların önünde bulunan ve kıyamet günü onunla karşılaşacakları bir tercihtir:

 [7]قَدْ خَسِرَ الَّذينَ كَذَّبُوا بِلِقاءِ اللَّهِ حَتَّى إِذا جاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قالُوا يا حَسْرَتَنا عَلى‏ ما فَرَّطْنا فيها

“Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, “hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler.”

İlgili başlık:

Selim Kalp, 23202 (Site: fa14505).

 


[1] Saduk, Et- Tevhid, s: 117, باب ما جاء فی الرؤیة, hadis: 20, İntişaratı Camiayı Müderrisin, Kum, 1357.

[2]و صاحب هذا المقام هو الموسوم بالخليفة الأعظم و قطب الاقطاب و الإنسان الكبير و آدم الحقيقىّ، المعبّر عنه بالقلم الأعلى، و العقل الاوّل، و الروح الأعظم، و أمثال ذلك.و اليه أشار النبىّ- صلّى الله عليه و آله و سلّم «خلق الله آدم على صورته». و كذلك «من رآني فقد رأى الحقّ”; Amuli, Seyyit Hayder, Camiu’l Esrar, s: 380, İntişaratı İlmi Ferhenği.

[3] Şeyh Tusi, El- Amali, s: 350, Daru’s Sagafe, Kum.

[4] Bakara Suresi, 115. ayet.

[5] Fussilet Suresi, 54. ayet.

[6] Feyzi Kaşani, Muhsin, El- Kelimatı’l Meknune fi Ulumu ehli’l Hikmeti ve’l Marife, s: 4 ve 5, Bita, Bica, (Özet ve tasarruf ile)

[7] En’am Suresi, 31. ayet.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar