Gelişmiş Arama
Ziyaret
16826
Güncellenme Tarihi: 2008/10/31
Soru Özeti
Rububiyet yalnız Yüce Allah’a mı özgüdür?
Soru
Rububiyet (Rabb olma) yalnız Allah’a mı özgüdür, yoksa Allah’ın halifesi olma özelliğine sahip kullar da bu konuda bir nevi etkilidirler. (Elbette maska yaratıcılıktan başka işlerdir) Eğer bu şekilde bir etkileri var ise bunu tevhit akidesiyle çelişmeyecek şekilde nasıl açıklayabiliriz?
Kısa Cevap

Rububiyet Arapça bir sözcük olan rab kökünden türemiştir, rab; sahip ve eğitici anlamındadır. Allah bütün yaratılış aleminin sahibi olması hasebiyle, bu alemin yöneticiliğini de Ona aittir. O, kendisinden başka her şeyin rabbidir. Yaratılış aleminin tüm varlıkları Allah’ın bir simge ve mazharıdır ama bu mazharların da bir takım temelleri ve kaynakları vardır. Bu temellerden biri de Mutlak Kayyum olan Hak Teala’nın ilk tecellisi sayılan Rububiyet makamıdır.

Tevhidi görüşe göre hiçbir yaratık müstakil bir varlığa sahip değiller ve Ondan başka her şey onun tecellisi, mazharı ve simgesi sayılırlar, ister zatlarında ister sıfatlarında Ona bağlı ve muhtaçtırlar. Hatta onların zatları Allah’a ihtiyaçla özdeştir. Buna göre zati ve müstakil rububiyet Allah’a özgüdür. Bu vasıfları mahluklara isnat etmek sadece bunların Allah’ın sıfatlarının mazharı olmaları hasebiyle mümkündür.

Felsefe ve irfana göre şöyle denebilir: İnsan-i kamil (kamil insan) bütün cisim, misal ve nur aleminin simgeleyen bir varlıktır ve o rububiyet aleminin örneği olabilir. Bu yüzden kamil insan Allah isminin ve ilahi rububiyetin mazharı olduğu söylenmiştir. İmam Sadık (a.s) dan nakle göre şöyle buyurmuştur: “İnsan her ne kadar rububiyet ve fena yolunda hareket ederse o derece de rububi tecelli makamına erişir.”

Bu konuları anlamak ve tevhit ve şirkin sınırlarını birbirinden ayırmak halkın geneli için zordur, çoğu kimseler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için tevhitten sapmış ve şirke düşmüşlerdir bu yüzden de Ehl-i Beyt imamları dostları tarafından kendileri hakkında rububiyet vasıflarının kullanılmasını yasaklamışlardır. Ama şunu da bilmek gerekir ki onların mahluk oldukları ve her hallerinde Allah’a muhtaç bir varlık oldukları ilkesini iyice kavradıktan sonra normal insanların ulaşamadığı bir takım sıfatları onlara isnat etmenin bir sakıncası yoktur.

Ayrıntılı Cevap

Konunun aydınlık kazanması için bazı hususlara değinelim:

1 – Rububiyetin anlamı:

Rububiyet sözcüğü Rab kökünden türemiştir ve sahip, efendi, düzenleyici, kayyim, nimet veren ve eğiten anlamlarında kullanılır.[1]  Lügatçiler Rab kelimesinin mutlak anlamda sadece Allah hakkında kullanıldığında söz birliği içindeler. Ancak “Rabbu’l-Beyt ve Rabbu’l-İbil de olduğu gibi isim tamamlaması şeklinde Allah’tan başkası hakkında da kullanılabilir.[2]

Ragib-i İsfahani, bu sözcüğün terbiyet kökünden türediğini savunur ve bundan bir şeyi an be an kemaline varıncaya kadar yaratmak murat olduğunu söyler. [3]

Allame Tabatabi rab sözcüğünü açıklarken şöyle diyor:

"Rab", sahip bulunduğu varlıkların işlerini düzenleyen maliktir. Dolayısıyla bu kavram, mülkiyet anlamını da içermektedir. Mülkiyet, içinde bulunduğumuz toplumsal koşullar çerçevesinde bir şeyin bir kimseye özgü olmasının özel bir türüdür. Yani, tasarruf yetkisine sahip olunacak şekilde bir şeyin bir kimseye ait olmasıdır. Söz gelimi, "Falan şey bizim mülkümüzdür." dediğimiz zaman, o şey bir şekilde bize özgü kılınmış ve bu sayede onun üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahibiz demektir. Eğer bu özgü kılınmışlık olmasaydı, böyle bir tasarruf yetkimiz de olamazdı. Toplumsal çerçevede bu, gerçekliği bulunmayan sözleşmeli ve itibarî anlamdır. Bu itibarî anlam, gerçekliği olan diğer bir anlamdan alınmıştır ki, ona da mülkiyet deriz. Bu mülkiyet, vücudumuzdaki organların ve güçlerin bizimle var olmaları şeklindeki mülkiyettir. Bizim gözümüz, kulağımız, elimiz ve ayağımız vardır, bunlara malikiz. Bunun anlamı şudur: Bunların varlığı bizim varlığımıza bağlıdır ve bunlar bizden bağımsız değiller, bizim bağımsızlığımızla bağımsızdırlar ve biz onların üzerinde dilediğimiz gibi tasarrufta bulunma yetkisine sahibiz. İşte gerçek mülkiyet budur.

Yüce Allah'a gerçeklik noktasında izafe edilebilecek mülkiyet, ger-çek mülkiyettir, sözleşme ve itibarın ortadan kalkmasıyla geçersiz olan itibarî mülkiyet değildir. Bilindiği gibi gerçek maliklik, tedbir ve yönetim olgularından ayrı düşünülemez. Çünkü bir şey varlığı açısından başka bir şeye muhtaç ise, varlığı açısından o şeyden bağımsız değilse, varlığının sonuçları açısından da o şeyden bağımsız olamaz. Yüce Allah, her şeyin Rabbidir ve Rab, yönetici malik (sahip) demektir.”[4]

İbn-i Sina da bu konuda şöyle diyor: Rabb’in Rububiyeti Allah’ın yaratıkları kamil şekilde eğitmesi anlamındadır. Terbiyet ve eğitim gövdedeki mizacın dengelenmesini ifade eder. Çünkü insanın gövdesi yetenekli bir duruma gelmediği takdirde kamil bir varlık sayılmaz. Bu yetenek aklın ve akil sahiplerinin idrakinden aciz oldukları şekilde güzel bir mizaç vermek ve eğitmekle mümkün olur.”[5]

2. Rububiyet’in Allah’ın sıfatları arasındaki yeri

Alemdeki bütün yaratıklar Yüce Hakkın mazharlarından bir mazhar olarak Onun kemal ve cemal sıfatlarından birinin tecellisi olmalarına rağmen arifler genelde “Hezarat-i Hams” (Beş makam)’dan söz etmekle yetinmişlerdir. Bu beş makam şunlardan ibarettir:

1-     Hazret-i gayb-i Mutlat: (Mutlak gayb makamı) Bu makam Allah’ın ilmi makamında yer alan a’yan-i sabite alemidir.

2-     Hazret-i şahadet (Muşahede makamı) Bu makam gayb makamının karşında yer alır ve mülk alemidir.

3-     Hazret-i gayb-i muzaf (izafi gayb makamı) ki bu da iki kısma ayrılır: Biri, gayb-i mutlaka yakın olandır. Bunun alemi de ceberuti ve melekuti ruhların yani akıl ve ruhların bulunduğu alemdir.

4-     Diğeri de Şuhut alemine yakın olan alemdir ve bunun alemi de misal alemidir.

5-     Hazret-i Camia, (Kuşatıcı Makam) Bu da yukarıda açıklanan dört hazreti kapsamına alan bir makamdır. İşte bu insan-i Kamil makamıdır.

Hz. Ali’nin divanının şerhinde Hazarat-i Hams (beş makam) şöyle sıralanmıştır: 1- Gaybu’l-Guyub Makamı 2- İsimler, sıfatlar, ceberut, berzu’l-berazih, berzehiyet-i ula, Mecmeu’l-Behreyn ve kabe kevseyn makamı 3- Af’al makamı ki alem-i emr, rububiyet ve gayb-i muzaf ve gayb-i batin makamıdır. 4- Misal, hayal-i munfasıl makamı 5- His ve mülk makamı[6]

Buna göre rububiyet Allah’ın ayrıntılarla ilgili sıfat, isim ve afal makamına denir. Nitekim uluhiyet (İlahlık) makamı, isimler, sıfatlar ve afala ayrıntısız ve icmal olarak bakıldığında denir. Demek ki rububiyet makamı uluhiyet makamından aşağıdır.[7] Başka bir ifade ile, rububiyet makamı, mümkün ve kendine uygun kemallerle dışarıda var olan objeler ve gerçeklerden ibaret olan isimlerin mazharını ulaştırma makamı olan vahidiyet mertebesidir.[8]

He halukarda Mırdamad’ın da dediği gibi Rububiyet makamı Mutlak ve Kayyum olan Hak Teala’nın ilk tecelli mertebesidir. Bu yüzden Ummu’l-Kitap olan Fatıha suresinde Rabbu’l-alemin sıfatı Allah isminden sonra gelen ilk sıfattır. (El-hamdu lillahi rabbil alemin)[9]

3.

Cevap olarak şöyle dememiz gerekir: Allah’tan başka hiçbir yaratık müstakil bir varlığa sahip değildir. Ondan başka ne varsa Onun tecellisi ve simgesi durumundalar ve özleri ve sıfatları itibariyle Ona bağımlı ve muhtaçtırlar. Hatta varlıkları ve özleri Ona bağlılıktan ibarettir. Buna göre zati ve müstakil rububiyet yalnız Allah’a aittir. Bu sıfatları yaratıklara isnat etmeği sadece onları Allah’ın mazharı olmaları hasebiyle mümkün biliriz.

Bu yüzden Felsefe ve irfana göre şöyle denebilir:

İnsan-i kamil (kamil insan) bütün cisim, misal ve nur aleminin simgeleyen bir varlıktır; o rububiyet alminin örneği olabilir. Bu yüzden kamil insan Allah isminin ve ilahi rububiyetin mazharı olduğu söylenmiştir.

Şöyle ki İlahi hekim ve filozoflar inanıyorlar ki: İnsan küçük alemdir ve büyük alem olan rububiyet aleminin bir örneğidir.  Yani insan mülk ve melekut aleminin varlıklarının ve ince yaratıklarının toplamıdır ve onların hepsinden üstündür. Buna göre rububiyet aleminde olan her şey insan da vardır ve insan cisim, misal ve nur alemlerine örnek ve simgesidir. Buna dayanarak kamil insanın “Allah” isminin tecellisi olduğu söylenmiştir. Çünkü “Allah” ismi bütün isimleri içermektedir. Bu da işte rububiyet makamıdır. Çünkü rububiyet alemi bütün varlıkları içerir. Elbette Allah Teala müstakil ve asli bir varlığa sahiptir ve kendi zatıyla kayyumdur; Ondan başka her şey Onun varlığının gölgesi ve fer’i durumundadır. [10]

Her halükarda İnsan-i kamil varlık yönünden kapsayıcı oluşu ve varlığın yüksek aşamasına sahip olduğu için aşağı mertebelerde olan varlıklara göre rububi bir konuma sahiptir onların yaratılıp eğitilmelerinde aracıdır.[11] Çünkü kamil insan Allah’ın yaratıklarına ulaşan feyzinin vasıtasıdır. İmam Sadık (a.s) dan da nakle göre şöyle buyurmuştur: “İnsan her ne kadar rububiyet ve fena yolunda hareket ederse o derece de rububi tecelli makamına erişir.”[12]

Açıklanması gereken son nokta da şudur: Bu konuları anlamak ve tevhit ve şirkin sınırlarını birbirinden ayırmak halkın geneli için zordur, çoğu kimseler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için tevhitten sapmış ve şirke düşmüşlerdir, bu yüzden de Ehl-i Beyt imamları dostları tarafından kendileri hakkında rububiyet vasıflarının kullanılmasını yasaklamışlardır. Ama şunu da bilmek gerekir ki onların mahluk oldukları ve her hallerinde Allah’a muhtaç bir varlık oldukları ilkesini iyice kavradıktan sonra normal insanların ulaşamadığı bir takım sıfatları onlara isnat etmenin bir sakıncası yoktur.[13]



[1] İbn-i Menzur, Lisanu’l-Arab, Rabbe Maddesi; Tabersi, Ebu Ali Fazl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyan, c. 1 s. 21 Mektebetu’l-İlmiye el-İslamiye; Ragib İsfahani, Mufredat- li- elfaz-i Kur’an el-Kerim.

[2] Ragib-i İsfahan-i el-Mufredat ade; İbn-i Menzur, ade Rebebe maddesi

[3] Ragib-i İsfahan-i Rebebe maddesi

[4] El-Mizan Türkçe Tercümesi c. 1 s.  60 - 61

[5] İbn-i Sina, Penç Risale, s. 59 Ebu Ali üniveristesi, Hemedan 2. Baskı 1383

[6] Seccadi, Seyyid Cafer, Ferhang-i Mearif-i İslami, c. 2 s. 732, 3. Baskı Danişgah-i Tehran, 1373

[7] Ade

[8] Ade c. 3 s. 1759

[9] Mir Muhammed Bakır Damad, Cezevat ve Mevakıt, Miras-i Mektup Yay. S. 198 Tahran, 1380 1. Baskı, Tashih Ali Evcebi

[10] Muhammed Şerif Nizamuddin Ahmed b. el- Harevi, Envariye, Suhreverdi’nin Hikmetu’l-İşrak kitabının tercüme ve şerhi, s. 188, Emir Kebir, Tahran, 1363, 2. Baskı

[11] Girami, Muhammed Ali, Levla Fatıma, s. 22 1. Baskı Daru’l-Fikr 1381

[12]  العبودیة جوهر کنهها الربوبیة فما فقد من العبودیة وجد فی الربوبیة"، Mibahu’ş-Şaria, A’lemi lilmatbuat Yay. Beyrut, 1400

[13]  فَقَالَ (الصادق ع) "اعْلَمَا أَنَّ لَنَا رَبّاً یَکْلَؤُنَا بِاللَّیْلِ وَ النَّهَارِ نَعْبُدُهُ یَا مَالِکُ وَ یَا خَالِدُ قُولُوا فِینَا مَا شِئْتُمْ وَ اجْعَلُونَا مَخْلُوقِینَ فَکَرَّرَهَا عَلَیْنَا مِرَاراً وَ هُوَ وَاقِفٌ عَلَى حِمَارِهِ . Biharu’l-Envar, c. 47 s. 148.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar