Gelişmiş Arama
Ziyaret
9784
Güncellenme Tarihi: 2009/11/01
Soru Özeti
Acaba İnsanın tekâmülü sadece özgür irade ve ihtiyari ameller ile mi mümkün?
Soru
Ayetler ve rivayetlerden istifade ediliyor ki insanın tekâmülü sadece özgür irade ve ihtiyari ameller ile mümkündür. Acaba bunun anlamı şu mudur ki insanın tekâmülü gerçekleşmesi özgür iradeye bağlı (zati itibar ve haddi zatinde) ve bu iradenin olmaksızın gerçekleşmesi imkânsızdır? Eğer böyle ise bunun felsefi delili nedir? Ve eğer Allah insanı diğer yaratıklar gibi ihtiyarı olmaksızın kemale ulaştırsa bunun işkâlı olabilir mı? Lütfen felsefi açıdan cevap veriniz.
Kısa Cevap

Felsefi açıdan en aşağı dereceden vücudun en üst mertebesine varıncaya kadar varlıkların seyri her zaman öyle bir şekildedir ki vücutsal olarak en alttaki derece daha üsteki mertebenin tenezzül etmiş mertebesidir. Daha üst ve kâmil mertebe de, kendisinin aşağısında olan mertebenin kemaline sahiptir. Bu silsilenin bir ucunda bütün kemalleri mutlak bir şekilde kendisinde bulundura mutlak bir vücut karar almıştır. Vücut silsilesinin bir ucunda bulunan bu mutlak varlığın sahip olduğu kemallerden birisi de irade ve ihtiyar sıfatıdır. Bu sıfat vücudun tüm mertebelerine, her mertebenin sahip olduğu kabiliyet oranında tenezzül etmiştir. Bu bakışla irade ve ihtiyarın farklı türleri muhtelif dereceleriyle bütün varlıklarda var olmuş ve ilahi meşiyet yaratıkların vücut mecrasından cari olunuyor.

Buna binaen “eğer Allah insanı diğer yaratıklar gibi onların ihtiyarı olmaksızın kemale ulaştırsa bunun işkâlı ne olabilir” şeklinde sorulan bu sorunun temeli, felsefi açıdan yanlış faraziyelere bina edilmiştir. Cebri tekâmülün muhal oluşu şunun içindir ki irade ve ihtiyar vücudun zatındandır. Bu nedenledir ki varlığın tekâmülü cebri şeklinde olduğunu tasavvur etmek şu anlamdadır ki varlık vücutsal olarak tekâmüle ulaştığı halde tekâmüle sahip değildir. Oysaki her ikisi tek bir şeydir. Yani bir diğerinin aynısıdır. İhtiyarın en üst mertebesine haiz ve bundan dolayı ilahi hilafet makamına mazhar olan insan hususunda da durum aynıdır. Aslında ihtiyar sıfatının kendisi ilahi hilafet makamının kendisidir. İşte sahip olduğu bu ihtiyar makamından dolayıdır ki kendisi bütün yaratıklardan daha faziletli kılınmıştır. Bunu insandan selbetmek aslında bu makamın kendisini ondan selbetmek anlamındadır. Bu da nakti garaz yani hedefe aykırı ve ters hareket etmektir.

Başka bir tabirle tekâmül sadece vücudun mertebelerinde gerçekleşiyor. Vücudun mertebelerindeki tekâmül ise ihtiyarın mertebelerindeki tekâmülün aynısıdır. İşte örfte bu tür tekâmüle aşk denilmektedir. Bu da ilahi bir emanet ve ihtiyarın zatı ve aslı sayılmaktadır. İnsanın en üst mertebedeki tekâmülü ilahi hilafette asıl itibariyle ilahi aşkta fani ve Allah ile bakı (fenaü fillah bekaü billah) kalmaktır. İşte bu mertebenin kendisi zati itibariyle zaten en üst mertebeyi gerekmektedir.        

Ayrıntılı Cevap

İnsanın tekamülünde ihtiyarın gerekliliği hakkında sorulan soru felsefi bir cevap gerektiren felsefi bir soru olmaktansa kelami ve kelami konuların etkisinde kalınarak ortaya atılan bir şüphedir.   Ama eğer felsefi görüşle bu konuya değinmek istesek tekâmül hakkında da vücut ve ilahi adalette ihtiyarın konumunu vücutsal bakımından değerlendirmeye tabi tutmak gerekmektedir. 

“Felsefe-i Mutalilye” ve “teorik İrfan” bu konular hakkında önümüze, birçok müphem ve sorun için cevap olabilecek bir yol haritasını sergileyebilir. Varlık âlemine yönelik olan bu bakış açısında derinleşmenin kendisi söz konusu şüphelerin kendiliğinden ortadan kaldırmasını sağlıyor.

Felsefe açısından tekamülde ihtiyar ve iradenin konumunu açıklamak için şu mukaddimenin beyanı lazım gelmektedir: Yükselişe doğru (kavsi sudi) şekillenen vücutsal hareket, madde merhalesinden başlamış ilahi makama varıncaya kadar devam ediyor ki ilahi hilafet varlık aleminin gayesi sayılmaktadır.

Vücudun her mertebesi ve tekâmülün her derecesi; en alt ve düşük mertebesinden en yüksek ve yüce mertebesine kadar “vücudi repti’n” (bağ konumunda olan vücut) bir derecesine sahiptir. Sahip olduğu bu vücut varlığının sahip olduğu mertebenin hak Teâlâ’dan yakınlık derecesini gösteren mizandır. Her mertebe kendisinden düşük olan kemal mertebesine sahip ve aşağıdaki mertebelerde kendilerinden üstün olan mertebelerin sahip olduğu kemale sahip, elbette kendilerinin bulundukları mertebeye münasip bir şekilde.

Böylece vücudun muhtelif kemalleri her mevcutta sahip olduğu vücutsal şiddet oranında yükseliyor ve bu kemalin aşağıdaki menzilelere tenezzül etmesi sahip olduğu kabiliyet oranında zahir oluyor. Vücutsal olan bu kemallerden birisi irade ve ihtiyar sıfatıdır. Her mertebede onun has bir miktarı zahir oluyor.

Arifler bütün yaratıklarda cari ve sâri olan bu genel ve kapsamlı kavrama aşk tabirinin yakıştırmışlardır. Kuranı kerimde de yaratıkların secdesi ve tesbihi şeklinde tabir edilmiştir. Bu bakış açısıyla hiçbir varlık ne cemadat ve nede bitkisel varlıklar bundan müstesna değildirler.

Nitekim Molla Hadi Sebzevari ihtiyarin mertebelerinin vücut âleminde cereyan ettiği konusu hakkında şöyle diyor: “Bütün eşyalar muhtar, irade, ihtiyar ve kudret sahibi olan varlığın (Allahın) mazharı olma gereğince bütün varlıklar ihtiyar sıfatına sahibidirler. Cemadatlar bile sahip oldukları kabiliyetlerince (zarfiyet) ihtiyar sahibidirler. Öyle ise insan ihtiyar ve kudret sahibi olan varlığın zuhurudur. Bu nedenle onda kudret ve ihtiyar vardır”.[1]

Buna binaen irade, belki ihtiyarı vücudun zatında ve onun tüm mertebelerinde var olduğunu ve onun zatından olduğunu kabul edersek (ki felsefi olarak kabul etmek gerekir) bunu göreceğiz ki felsefi açıdan ihtiyar ve iradesiz bir varlığın tekâmül bulacağını tasavvur etmek imkânsızdır. Bir varlığın cebri ve iradesiz bir şekilde tekâmüle vardığını tasavvur etmek şu anlamdadır ki vücutsal tekâmülün olduğu halde ihtiyardaki tekâmüle sahip değildir. Oysaki bu ikisi tek bir şey idi ve lazim melzum idiler. İhtiyarın en üstün mertebesine sahip olan insan hususunda da onun ilahi hilafet makamı yüce ihtiyar makamının aynısı ve onun bütün yaratıklardan daha faziletli olmasına neden olan unsurda işte bu niteliktir. İhtiyar sahibi olma niteliğini insandan selbetmek onun sahip olduğu bu makamı ondan selbetmek demektir. Bu da nakdigarez sayılmaktadır.

Başka bir beyanla vücudun her mertebesinde var olan ihtiyar ikincisel bir şey değildir. Bilakis her mertebenin zatından sayılıyor. Buna binaen ihtiyar niteliği vücudun zatından ayırt edilemez.

Böylece felsefi açıdan varlık âleminde ki onun bütün mertebelerinde şuur ve bilinç var olmaktadır cebir diye bir şey hâkim değildir ki insan ondan istisna edilmiş olsun. Bilakis tam tersine insan yalnız değil bütün varlık âlemindeki tüm yaratıklar tefviz olmaksızın ihtiyar sahibi olma kapsamındadır. Ama insanda, onu ilahi hilafet makamına layık kılacak derecede has bir irade var olmaktadır. Sahip olduğu has iradeye ilahi emanet de tabir edilmiştir. İnsanın asıl makamı olan makam işte bu makamdır. Evrenin tüm varlık ve yaratıklarından farklılaştıran ve daha değerli hale getiren makamda bu makamdır. Kuran kerimde bu bağlamda şöyle buyrulmaktadır: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir”.[2]

Bu nedenle insan bağlamında ihtiyar sahibi olmaksızın genel anlamıyla tekâmüle erişmek ve has anlamıyla ilahi hilafete ve velayete varmak akli olarak imkânsızdır. Bu bakımdandır ki Allahın iradesi ilk baştan beri yaratıklar bazında en üstün feyze taalluk etmiştir. Ama yaratıkların iktizaları zati olarak bunun kâmil bir şekilde zuhur etmesine mani olmuştur.

Her çı hest ez kamet-i na saz bi endam-i ma’st

Ver ne teşrif tu ber balayi kesi kutah nist

Yani ne varsa bizim endamsız ve uygun olmayışımızdandır Yoksa senin kimsenin üzerine teşrif buyurman hiçte zor değildir.

Yapılan açıklamalardan vücutsal tekâmül ihtiyarın tekâmülün aynısı ve onun en yüce ve yüksek mertebesi Allahın halifesi olmaktır. İrfan bakımından da ilahi hilafet zati itibariyle bu anlamdadır ki nihayet insan aşkta Allah’ta fani olup Onun la baki kalmaktır. Bu da aşkın en üstün derecesini gerektirir. Aşk da ihtiyarın kendisidir. Buna binaen insanın nihai tekâmülü ki Allahın meşiyet aynası olmaktır aşk denilen cevherin olmaksızın gerçekleşmesi zati itibariyle imkânsızdır. Aşk ile cebrin arası kesinlikle iyi değildir. Bilakis aşk ihtiyarın asıl tözüdür.[3]

 


[1] Kadrdan Karameliki, Muhammed Hüseyin, “Nigahi Sivum bı Cebr ve İhtiyar”, s. 159. (Molla Hadi Sebzevari, “Esraru’l-Hikem” adlı esierinden alıntı yapılmış, s. 113).

[2] Ahzap, 72.

[3] Bu konu bağlamda daha fazla bilgi edinmek için filozoflar perspektifinden  “emrun beynel ermen” konusuyla alakalı bahislere bakınız. Hakeza barzah alminde irade ve ihtiyar ve hakeza vücudun mertebeleri konusunda yazılan açıklamalara müracaat ediniz.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kabirde soru ve sual nasıldır ve gayri Müslimler için hangi şekildedir?
    16030 Eski Kelam İlmi 2011/08/17
    Berzah sözlükte iki şey arasında yer alan perde ve engel anlamındadır. Istılahta ise Yüce Allah’ın dünya ve ahiret arasında karar kıldığı ve ölümden sonra insanın ilk menzili olan âleme denmektedir. Berzah âleminden kastedilen, kabir âlemidir; bu âlemde insan kıyamete dek özel bir tür yaşam sürecektir. Burada kabirden kastedilen şey ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10174 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Zihinde gayrimeşru bir ameli canlandırmanın hükmü nedir?
    7417 Yeni Kelam İlmi 2011/11/21
    Günah ve gayrimeşru amel düşüncesi her ne kadar insan zihin, düşünce ve ruhunu kirletse ve birçok başarıyı engellese de haram amel işlemeye varmayana dek günah sayılmaz. Ama cünüp olmaya neden olursa, mastürbasyon türlerinden sayılır ve haram olur.[1]
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77765 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Bura b. Azip Kimdir? Ehl-i Beyt’in dostlarından mıdır? Hz. Ali’nin imamlığını kabul etmiş midir?
    7649 تاريخ بزرگان 2008/05/13
    Evs kabilesinden olan Bura b. Azip İslam Peygamberi’nin sadık dostlarındandır. Peygamber’in savaşlarının çoğunda Peygamber’in yanında savaşmıştır. O, 14 gazvede Peygamber’in emrinde savaştım, demiştir. Onun katıldığı ilk savaş Handek savaşıdır. Bedir savaşında ise yaşının küçük olduğu için birkaç arkadaşıyla birlikte yarı yoldan geriye döndürülmüştür. Hicri 24 ...
  • Erkek ölmüş olan kaynanasına gusül aldırabilir mi?
    7015 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Büyük fakih ve merciler kadın ve erkeğin gusül aldırması hakkında şöyle fetva vermişlerdir: Eğer erkek kadına ve kadın erkeğe[1] gusül aldırırsa gusül geçersizdir.[2] Ama kadın kocasına ve koca karısına gusül ...
  • Neden namaz, oruç ve hac gibi farzların eda edilmesinin somut eserleri bulunmamaktadır?
    7712 Pratik Ahlak 2011/10/30
    Namaz, oruç ve hac gibi tüm ibadetler birçok bireysel ve toplumsal esere sahiptir. Namazın en üstün eserlerinden biri, Allah’a yakınlaşmak ve kötülük ve haramlardan sakınmaktır. Oruç da birçok esere sahiptir. Bedensel sağlık, dertleşme hissinin icat edilmesi ve takvalı olmak bunlardandır. Hac da ruhanî ve manevî yolculuk sıfatıyla kendine has ...
  • Müstehcen filmlere bakmaktan nasıl tövbe edebiliriz?
    25199 Pratik Ahlak 2010/02/01
    Günah, kötü kokulu bir lağım kuyusu gibidir, insan ona ne kadar çok dalsa kokusunu o kadar az alır. Zira insanın koku alma duyusu iş yapamaz hale gelir ve daha fazla battığının farkında olmaz. Öte yandan, insanın bu ...
  • Mürmenliler (Murmen dinsel fırkası) ehli kitap mıdır?
    6137 Eski Kelam İlmi 2011/11/21
    1. Hıristiyanlığın birçok fırkası vardır ve Amerika’da bulunan çok meşhur bu fırkalardan birisi de Murmen adındaki gruptur. Bu grup, Jozef Smit adında bir ferdin önderliğinde 1820 yıllarında kurtarıcılık faaliyet ve tebliğine başladı. Jozef Smit, 1830 yılında yazdığı “Murmen” kitabında şöyle bir iddiada bulundu: Amerika kıtasını bulan Kıristof Kolom, Amerika’nın ...
  • Kur’an ve rivayetlerde Hz. Hızır hakkında ne gibi bilgiler var?
    30012 تاريخ بزرگان 2010/10/12
    Kur’an-ı Kerimde, Hz. Hızır’ın adı açıkca gelmemiş, ondan ‘...kullarımızdan bir kul...ki biz, katımızdan ona rahmet ihsan etmiştik ve katımızdan ilim belletmiştik.’[1] diye söz edilerek onun ubudiyetine ve sahip olduğu özel ilmi makama ...

En Çok Okunanlar