Gelişmiş Arama
Ziyaret
7910
Güncellenme Tarihi: 2012/05/03
Soru Özeti
Eşimin yanlış davranışını kendisine nasıl bildirebilirim?
Soru
Merhaba. Ben 27 yaşında bir kızım ve bir aydır nikâhlanmış bulunuyorum. Ben ve eşim birbirimizi çok sevmekteyiz. Bugünlerde bir sorunla karşılaşmış bulunmaktayım ve bu aralarda eşim için her ne kadar en iyi kadın olmaya çalışsam da kendisi bunu yeterli görmemektedir. Onun yanlış davranışını eleştirmemem, kendisinden rahatsız olduğumda bunu kendisine söylememem, küskünlüğümü gönlümde saklamam ve kendimi her zaman onun yanında mutlu ve sevinçli göstermem gerektiğini hissediyorum. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen bana yardım eder misiniz; çünkü sorunlarımı halledebilecek hiçbir yer tanımıyorum. Teşekkürler.
Kısa Cevap

Sorunuzda bulunan nokta, her ikinizin de birbirinizi sevdiği ve sizin eşiniz için en iyi kadın olmayı istemenizdir. Diğer hususların önemsenmemesi için sizin her zaman bu özelliğe belirgin bir rol üstlendirmeniz gerekmektedir. Evlilik hayatında egemen atmosfer mutluluk, samimiyet, dostluk ve arkadaşlık olmalıdır. Egoistlik, kendini düşünmek ve mütekebbirlik olmamalıdır. Bundan dolayı sorun olarak kendini gösteren birçok husus bu vesileyle rahat bir şekilde çözümlenebilir. Hatta bizim kusur olarak saydığımız birtakım hususlar gerçekte kusur olmayabilir. O halde ilk önce kusuru tanımalı, onun kusur olduğundan emin olmalı ve ardından da onu tedavi etmeliyiz. Uyarmak için en uygun ölçü kendimizi uyaracağımız şahsın yerine koymamızdır; şöyle ki eğer bir kimse bizim işimizi eleştirmek isterse onu nasıl söylemesi gerektiğini istiyorsak, biz de o şekilde davranmalıyız. Evliliğinizin üzerinden uzun bir zaman geçmemektedir ve birbirinizin birçok ahlaki özelliklerini henüz tanımamaktasınız, buna binaen acele etmemeli ve birbirinizin ahlaki özelliklerini tanımalısınız. Bu durumda her hangi bir hassasiyet ortaya çıkmadan isteğinize ulaşabilirsiniz.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzda bulunan ve övülmeye değer olan nokta, her ikinizin de birbirinizi sevmeniz ve sizin eşiniz için en iyi kadın olmayı istemenizdir. Hayat boyunca her zaman bu özelliğe belirgin bir rol verin. Böyle bir durumda az veya çok bütün evlilik hayatlarında bulunan hususlar hatta rahatsızlıklar bile önemsiz hale gelecektir. Ama tam bir yanıta ulaşmak için ilk önce birkaç soru gündeme getirmeli ve onların cevabını vermeliyiz.

1.  İlk önce nasıl iyi bir eş olabileceğimizi bilmemiz gerekir.

2. İslam’ın iyi eş için beyan etmiş olduğu ölçüler nelerdir?

3. Bizim kusur olarak gördüğümüz şey gerçekten kusur mudur yoksa değil midir?

4. Kusur olduğunu farz edersek istediğimiz şekilde onu dile getirebilir miyiz yoksa bunun bir takım şartları mı vardır?

Aynı tertiple soruları cevaplıyoruz:

1. İslami öğretiler ve din önderlerinin örnekliğine baktığımızda, evlilik hayatında eve egemen olan atmosfer mutluluk, samimiyet, dostluk ve arkadaşlık olmalıdır. Egoistlik, menfaatçilik ve tekebbür olmamalıdır. Bundan dolayı eğer karı ve koca birbiriyle arkadaş olursa, sorun olarak kendini gösteren birçok husus rahat bir şekilde çözümlenebilir. Elbette evin yöneticiliğinin erkeğin sorumluluğunda olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu özel bir üstünlük değildir ve ailenin tüm üyeleri bu hususa dikkat ederek hayatın sağlamlaşması ve pekişmesine çalışmalıdır.

2. Bu sorunun cevabını elde etmek için bu sitede bulunan 7980. sayılı “İdeal eşin ölçüleri” adlı başlığa müracaat ediniz.

3. Kusur ve hatayı tanımak hakkında ilk önce onun hangi açıdan kusur sayıldığını bilmemiz gerekir. Bunu şer’i veya örfi ve içtimai veyahut şahsi açıdan olduğunu tespit etmemiz gerekir. İlk iki husus hakkında din ve sosyal bilimler uzmanlarının bu husustaki görüşü sorulmalıdır. Evet, bu hususlarda biz de bazen bir şeyin kusur addedilmesinin açık ve şeffaf olduğunu ve herkesin onu kavradığını kabul ediyoruz, ama genellikle durum bundan ibaret değildir; bazen biz bir takım hususları kusur sayabiliriz, ama gerçekte onlar kusur sayılmayabilir.[1]

Son Nokta: Gerçekten bir şeyin kusur olduğunu ve ayıp sayıldığını farz edelim, bu durumda biz her zaman ve her mekân ve her koşulda onu dile getirebilir miyiz?  Nitekim hayırseverce ve içtenlikle verilen bir uyarı netice verebilir, ama uyarmada tüm şartlara riayet edilmediği için istenen neticeye ulaşılmaması ve hatta tersine bir netice elde edilmesi de muhtemeldir! Göründüğü kadarıyla istenen şartlara riayet etmek için en iyi yol kendimizi uyarılacak şahsın yerine koymamız ve başkalarının bizi nasıl uyarmasını istiyorsak onu da o şekilde uyarmamızdır! Başkalarının bizi nasıl uyarmasını istiyorsak kendimiz de o şekilde uyarıda bulunmalıyız. Yani şahsiyetlerin, kapasitelerin ve tahammüllerin farklılığına dikkat ederek uyarıda bulunmalıyız. Evliliğinizin üzerinden uzun bir zaman geçmemesinden dolayı birbirinizin birçok ahlaki özelliklerini bilmemeniz doğaldır! Zamanın geçmesiyle aşamalı olarak birbirinizin ahlaki özelliklerini tanıyacaksınız ve bu durumda herhangi bir hassasiyet oluşturmadan isteğinize kavuşabilirsiniz. Son olarak sözü İmam Ali’den nakledilen bir hadisle bitiriyoruz: Hz Ali (a.s) İmam Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyette şöyle buyurmaktadır: “Evladım kendini başkalarıyla ölç, kendin için istediğini başkası için de iste ve kendin için kötü bildiğini başkası için de kötü bil. Zulme maruz kalmayı istemediğin gibi zulüm etme ve kendine iyilik edilmesini istediğin gibi iyilik et. Başkalarında çirkin gördüğün şeyi kendin için de çirkin gör ve kendin için beğendiğin şeyi halk için de beğen. Bilmediğini değil, bildiğini söyle. Sana söylenmesini istemediğin şeyi başkasına söyleme.”[2]

 


[1] Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için, fıkıh kitaplarında belirtilmiş iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın şartlarına müracaat ediniz. Biz de Tevzihü’l-Mesail (el-Mahşi lil-İmami’l-Humeyni), c. 2, s. 765’ten ve Ayetullah Gülpaygani ve Safi’nin risalelerindeki eklerden şunları aktarıyoruz: İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın şartları beştir:

1. Emreden ve sakındıran, iyilik ve kötülüğü tanımalı, iyiliğin farz oluşu ve kötülüğün haram oluşuna kesin bir bilgiyle inanmalı ve hata yapmayacağından emin olmalıdır.

2. Emir ve sakındırmanın etki edeceği ihtimalini vermelidir. O halde emir ve sakındırmasının etki etmeyeceğine dair rasyonel bir ihtimal verirse, bu onun için farz olmaz.    

3. Farzı terk eden veya haram bir fiil işleyen bir kimse eğer bunda ısrar ederse ve insan onun döndüğünü ve artık buna mürtekip olmadığını öğrenirse, bu yapılmaz.

4. Öznenin iyiliğin farz ve kötülüğün haram oluşu hakkında bilgisi olması ve de farzı terk etmede ve haram fiil işlemede gerekçesi olmaması gerekir. O halde eğer özne haram bir fiilin mubah veya bir farzı terk etmenin caiz olduğuna inanırsa, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak yapılmaz. Aynı şekilde bir gerekçesi olması durumunda bir farzı terk eden ve bir haramı işleyen de bu hükmü taşır. Elbette gafili uyarma ve bilmeyene öğretme bağlamında uyarmak ve öğretmek gereklidir.

5. Emretme ve sakındırmada bir bozgunculuk ve zararın olmaması gerekir. O halde rasyonel olarak zarar ve bozgunculuk ihtimali bulunuyorsa, yapılmaz.   

[2] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c: 72, s: 29, Müessesei El- Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7666 Yeni Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Bahailik konusu ve onların tarihi hakkında bilgi verebilir misiniz?
    11742 Eski Kelam İlmi 2008/02/16
    Bahailik fırkasının kurucusu, Mirza Hüseyin Ali Nuri’dir. O, Muhammed Bab’ın, Molla Hüseyin Beşruyeyi’nin tebliği vesilesiyle ortaya çıkmasından sonra Muhammed Bab’ın anlayışına yönelerek onun görüşlerini kabul etmiştir. Muhammed Bab’ın ölümünden ve onun yerine geçen kardeşi Yahya Subh-u Ezel’i kabul etmemesinden sonra Muhammed Bab’ın, zuhurunu vaat ettiği kimsenin (Men ...
  • Acaba iki yıldır süt veren bir kadına emzirme kefaretinin yanı sıra geciktirme kefareti de farz mıdır?
    12992 Orucun Kazası Ve Kefaretleri 2013/01/14
    Ayetullahe'l-uzma SİSTANİ’NİN (Allah yüce gölgesini devam ettirsin) defteri: Bebek emziren kadının sütü az olduğunda, eğer oruç tutması emzirdiği bebeğe zarar verecek olursa, oruç tutmak ona farz değildir. ister bu kadın bebeğin öz annesi olsun, isterse dadısı olsun veya ücretle süt veren bir kadın olsun, fark etmez. Ancak ...
  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6875 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Zatı âlinizin Kur’an’ın tahrif edildiği hadisler konusundaki görüşünüz nedir?
    6158 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin bu bağlamdaki görüşü şöyledir: Kur’an’ın tahrif edildiğini söyleyen hadisler ya senet bakımından zayıftırlar ya da sadır olma cihetinden hüccet değildirler veya delaletleri kabul edilebilinir durumda değildir. Kur’an-ı Kerim hiçbir zaman tahrif olmamış ve olmayacaktır. Kur’anın tahrif ...
  • Cenabet olan kimse gusül almadan banyodan çıkarsa bütün bedeni necis sayılır mı?
    29968 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sorunun cevabını vermeden önce şu noktayı hatırlamamız gerekir: Cenabetten maksat necasetle bütün bedenin necis olması değildir. Cenabet gerçekte manevi necasettir. Meni bedenin tümünü değil yanlızca bedenin değdiği yeri necis eder, yıkamakla ve necasetin gidermesiyle değdiği yer pak olur. Örneğin cenabet olan ...
  • Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) diri midirler? Eğer diriyseler bunun manası nedir?
    9429 دانش، مقام و توانایی های معصومان 2012/07/24
    Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) diri olması, hakiki hayat konusunda Kur’an’daki anlamı içerir ve özellikle şehitler hakkında buna vurguda bulunulmuştur: "وَ لا تَحْسَبَنَّ الَّذينَ قُتِلُوا في‏ سَبيلِ اللَّهِ أَمْواتاً بَلْ أَحْياءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ". Aynı şekilde birçok rivayette de imamların diri oluşu hakkında bu anlama ...
  • Nahiye-i mukaddese ziyareti Şia'da muteber kabul edilir mi? Bunu teyit eden delil ve akide nedir?
    11085 Pratik Ahlak 2011/09/27
    Nahiye-i Mukaddese ziyareti mutlak ziyaretnameler türündendir. Yani onu her zaman (Aşura günü ve diğer günlerde) ve her yerde okuyarak Hz. Hüseyin (a.s)'ı ziyaret etmek mümkündür. Bu ziyaret peygamberlere, din önderlerine ve pak İmamlara selam ile başlar, sonra Hz. Hüseyin ve onun vefalı yaranlarına selamlamakla devam eder, daha sonra Hz. ...
  • İlime hakiki anlamda iştiyak kazanmanın yolu nedir?
    7859 Pratik Ahlak 2011/07/23
    Ayetullah Hadevi Tehrani'nin bu konuyla ilgili görüşü şöyledir:İlime duyulan iştiyak ilahi bir lütuftur. Ancak bu hissi bazı yollardan güçlendirmek mümkündür:1- Sırayı gözeterek ve düzenli bir şekilde ders okuma. Bu tür ders alma insanda öğrenme ve ilime ilgi hissini güçlendirir ...
  • İnsan kıyamette bu dünyada sevdiği ve ilgi duyduğu insanlarla mı haşır olacak?
    3293 Hadis 2020/01/20

En Çok Okunanlar