Gelişmiş Arama
Ziyaret
7827
Güncellenme Tarihi: 2012/05/03
Soru Özeti
Eşimin yanlış davranışını kendisine nasıl bildirebilirim?
Soru
Merhaba. Ben 27 yaşında bir kızım ve bir aydır nikâhlanmış bulunuyorum. Ben ve eşim birbirimizi çok sevmekteyiz. Bugünlerde bir sorunla karşılaşmış bulunmaktayım ve bu aralarda eşim için her ne kadar en iyi kadın olmaya çalışsam da kendisi bunu yeterli görmemektedir. Onun yanlış davranışını eleştirmemem, kendisinden rahatsız olduğumda bunu kendisine söylememem, küskünlüğümü gönlümde saklamam ve kendimi her zaman onun yanında mutlu ve sevinçli göstermem gerektiğini hissediyorum. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen bana yardım eder misiniz; çünkü sorunlarımı halledebilecek hiçbir yer tanımıyorum. Teşekkürler.
Kısa Cevap

Sorunuzda bulunan nokta, her ikinizin de birbirinizi sevdiği ve sizin eşiniz için en iyi kadın olmayı istemenizdir. Diğer hususların önemsenmemesi için sizin her zaman bu özelliğe belirgin bir rol üstlendirmeniz gerekmektedir. Evlilik hayatında egemen atmosfer mutluluk, samimiyet, dostluk ve arkadaşlık olmalıdır. Egoistlik, kendini düşünmek ve mütekebbirlik olmamalıdır. Bundan dolayı sorun olarak kendini gösteren birçok husus bu vesileyle rahat bir şekilde çözümlenebilir. Hatta bizim kusur olarak saydığımız birtakım hususlar gerçekte kusur olmayabilir. O halde ilk önce kusuru tanımalı, onun kusur olduğundan emin olmalı ve ardından da onu tedavi etmeliyiz. Uyarmak için en uygun ölçü kendimizi uyaracağımız şahsın yerine koymamızdır; şöyle ki eğer bir kimse bizim işimizi eleştirmek isterse onu nasıl söylemesi gerektiğini istiyorsak, biz de o şekilde davranmalıyız. Evliliğinizin üzerinden uzun bir zaman geçmemektedir ve birbirinizin birçok ahlaki özelliklerini henüz tanımamaktasınız, buna binaen acele etmemeli ve birbirinizin ahlaki özelliklerini tanımalısınız. Bu durumda her hangi bir hassasiyet ortaya çıkmadan isteğinize ulaşabilirsiniz.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzda bulunan ve övülmeye değer olan nokta, her ikinizin de birbirinizi sevmeniz ve sizin eşiniz için en iyi kadın olmayı istemenizdir. Hayat boyunca her zaman bu özelliğe belirgin bir rol verin. Böyle bir durumda az veya çok bütün evlilik hayatlarında bulunan hususlar hatta rahatsızlıklar bile önemsiz hale gelecektir. Ama tam bir yanıta ulaşmak için ilk önce birkaç soru gündeme getirmeli ve onların cevabını vermeliyiz.

1.  İlk önce nasıl iyi bir eş olabileceğimizi bilmemiz gerekir.

2. İslam’ın iyi eş için beyan etmiş olduğu ölçüler nelerdir?

3. Bizim kusur olarak gördüğümüz şey gerçekten kusur mudur yoksa değil midir?

4. Kusur olduğunu farz edersek istediğimiz şekilde onu dile getirebilir miyiz yoksa bunun bir takım şartları mı vardır?

Aynı tertiple soruları cevaplıyoruz:

1. İslami öğretiler ve din önderlerinin örnekliğine baktığımızda, evlilik hayatında eve egemen olan atmosfer mutluluk, samimiyet, dostluk ve arkadaşlık olmalıdır. Egoistlik, menfaatçilik ve tekebbür olmamalıdır. Bundan dolayı eğer karı ve koca birbiriyle arkadaş olursa, sorun olarak kendini gösteren birçok husus rahat bir şekilde çözümlenebilir. Elbette evin yöneticiliğinin erkeğin sorumluluğunda olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu özel bir üstünlük değildir ve ailenin tüm üyeleri bu hususa dikkat ederek hayatın sağlamlaşması ve pekişmesine çalışmalıdır.

2. Bu sorunun cevabını elde etmek için bu sitede bulunan 7980. sayılı “İdeal eşin ölçüleri” adlı başlığa müracaat ediniz.

3. Kusur ve hatayı tanımak hakkında ilk önce onun hangi açıdan kusur sayıldığını bilmemiz gerekir. Bunu şer’i veya örfi ve içtimai veyahut şahsi açıdan olduğunu tespit etmemiz gerekir. İlk iki husus hakkında din ve sosyal bilimler uzmanlarının bu husustaki görüşü sorulmalıdır. Evet, bu hususlarda biz de bazen bir şeyin kusur addedilmesinin açık ve şeffaf olduğunu ve herkesin onu kavradığını kabul ediyoruz, ama genellikle durum bundan ibaret değildir; bazen biz bir takım hususları kusur sayabiliriz, ama gerçekte onlar kusur sayılmayabilir.[1]

Son Nokta: Gerçekten bir şeyin kusur olduğunu ve ayıp sayıldığını farz edelim, bu durumda biz her zaman ve her mekân ve her koşulda onu dile getirebilir miyiz?  Nitekim hayırseverce ve içtenlikle verilen bir uyarı netice verebilir, ama uyarmada tüm şartlara riayet edilmediği için istenen neticeye ulaşılmaması ve hatta tersine bir netice elde edilmesi de muhtemeldir! Göründüğü kadarıyla istenen şartlara riayet etmek için en iyi yol kendimizi uyarılacak şahsın yerine koymamız ve başkalarının bizi nasıl uyarmasını istiyorsak onu da o şekilde uyarmamızdır! Başkalarının bizi nasıl uyarmasını istiyorsak kendimiz de o şekilde uyarıda bulunmalıyız. Yani şahsiyetlerin, kapasitelerin ve tahammüllerin farklılığına dikkat ederek uyarıda bulunmalıyız. Evliliğinizin üzerinden uzun bir zaman geçmemesinden dolayı birbirinizin birçok ahlaki özelliklerini bilmemeniz doğaldır! Zamanın geçmesiyle aşamalı olarak birbirinizin ahlaki özelliklerini tanıyacaksınız ve bu durumda herhangi bir hassasiyet oluşturmadan isteğinize kavuşabilirsiniz. Son olarak sözü İmam Ali’den nakledilen bir hadisle bitiriyoruz: Hz Ali (a.s) İmam Hasan’a (a.s) yaptığı vasiyette şöyle buyurmaktadır: “Evladım kendini başkalarıyla ölç, kendin için istediğini başkası için de iste ve kendin için kötü bildiğini başkası için de kötü bil. Zulme maruz kalmayı istemediğin gibi zulüm etme ve kendine iyilik edilmesini istediğin gibi iyilik et. Başkalarında çirkin gördüğün şeyi kendin için de çirkin gör ve kendin için beğendiğin şeyi halk için de beğen. Bilmediğini değil, bildiğini söyle. Sana söylenmesini istemediğin şeyi başkasına söyleme.”[2]

 


[1] Bu hususta daha fazla bilgi edinmek için, fıkıh kitaplarında belirtilmiş iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın şartlarına müracaat ediniz. Biz de Tevzihü’l-Mesail (el-Mahşi lil-İmami’l-Humeyni), c. 2, s. 765’ten ve Ayetullah Gülpaygani ve Safi’nin risalelerindeki eklerden şunları aktarıyoruz: İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın şartları beştir:

1. Emreden ve sakındıran, iyilik ve kötülüğü tanımalı, iyiliğin farz oluşu ve kötülüğün haram oluşuna kesin bir bilgiyle inanmalı ve hata yapmayacağından emin olmalıdır.

2. Emir ve sakındırmanın etki edeceği ihtimalini vermelidir. O halde emir ve sakındırmasının etki etmeyeceğine dair rasyonel bir ihtimal verirse, bu onun için farz olmaz.    

3. Farzı terk eden veya haram bir fiil işleyen bir kimse eğer bunda ısrar ederse ve insan onun döndüğünü ve artık buna mürtekip olmadığını öğrenirse, bu yapılmaz.

4. Öznenin iyiliğin farz ve kötülüğün haram oluşu hakkında bilgisi olması ve de farzı terk etmede ve haram fiil işlemede gerekçesi olmaması gerekir. O halde eğer özne haram bir fiilin mubah veya bir farzı terk etmenin caiz olduğuna inanırsa, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak yapılmaz. Aynı şekilde bir gerekçesi olması durumunda bir farzı terk eden ve bir haramı işleyen de bu hükmü taşır. Elbette gafili uyarma ve bilmeyene öğretme bağlamında uyarmak ve öğretmek gereklidir.

5. Emretme ve sakındırmada bir bozgunculuk ve zararın olmaması gerekir. O halde rasyonel olarak zarar ve bozgunculuk ihtimali bulunuyorsa, yapılmaz.   

[2] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, c: 72, s: 29, Müessesei El- Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi ayet tevhidin kısımlarını içermektedir? Tevhidin kısımları nelerdir?
    16882 Eski Kelam İlmi 2011/08/14
     Tevhit konusu, Kuranî ve dinî kavramlar içinde en derin ve geniş konulardandır. Çünkü tevhidin çeşitleri ve mertebeleri vardır. Bu yüzden Kuran’da tevhit konusu birçok sure ve ayette genişçe ve derin olarak işlenmiştir. Kuran’ın bu üslup ve tarzı temel kavramlardadır. Bugün bu üslup, Kuran’ın konusal ...
  • Genetik düzeltmenin hükmü ve bu yöntemle dünyaya gelen çocuğun hükmü nedir?
    7251 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/11
    Genetik düzeltmeler yapmanın birçok çeşidi söz konusudur bu yüzden tabii olarak hükümleri de farklıdır.Ancak genel olarak söylemek gerekir ki genetik düzeltme karı kocanın (eşlerin) sperm ve yumurtalığı üzerinde yapılır ve maksat dünyaya gelecek çocuğun genler ve kalıtımla geçen hastalıklara karşı bağışıklık kazanması olursa ...
  • Niçin bizim mektepte imamlık makamı babadan oğla irsi olarak geçmektedir?
    8827 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    İmamet makamı masum olmak ve bol ilim gibi vasıflara sahip olan kişiye verilir. Bu vasıflara kimin sahip olduğunu yalnız Allah Teala bilir. Bu yüzden imamlar dünyaya gelmeden önce onların isimleri ve özellikleri Allah tarafından Peygambere bildirilmiştir. Ama imamlık veya peygamberlik makamının gereken liyakati taşıdığı için önceki peygamberin soyunda yer ...
  • Acaba İmam Hüseyin(a.s) bir hadisinde, Arap ve Acem arasında fark koymuş ve Acemleri kınamış mıdır?
    9935 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/09/04
    Dile getirdiğiniz rivayet Ebu Ebdillah (a.s)'dandır. Yani İmam Sadık (a.s)'tan, İmam Hüseyin (a.s)'den değildir. Şöyle buyurmuşlardır: “Biz Kureyşteniz ve bizim Şialarımız da Araptırlar, acem değil”. Bu rivayetin zahir anlamı dikkate alındığında Arap, acem ve Kureyş'ten maksat bilinen meşhur ırklardır. Ama bu rivayet senet açısından zayıftır. ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10122 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Ailenin duyarsılığından dolayı tutumadığım oruçları kaza etmek zorunda mıyım?
    5608 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/14
    Hz. Ayetullahi’l-uzma Sistaninin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Eğer itminanla orucun vacip olmadığına inanarak oruç tutmamışsa (kefaret yoktur ve) kaza yeterlidir.Hz. Ayetullahi’l-uzma Mekarım-i Şirazinin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Namaz ve oruçları tedrici bir şekilde kaza ediniz. Kefaretin ile ilgili (niteliği hakkında) tevzihu’l-mesailimizdeki 1301-1402 numaralı meselelerdeki ...
  • Ağzı temizleyen maddelerin içinde genellikle az miktarda alkol bulunur. Bunun hükmü nedir?
    6519 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sarhoş edici[1] sıvılardan olup olmadığı belli olmayan alkoller temiz hükmündedirler. Onların karıştırıldığı sıvıların alınıp satılması ve kullanılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.[2]
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27338 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • el-Muttali ve el-Mulakkan sıfatlar kemaliye mi yoksa veya cemaliye sıfatlardan mıdırlar?
    7183 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    İster Allah’ın lütfunu, ister kahrını vs. yansıtsın bir sıfatın Allah’ta olduğunu ispat eden bütün sübuti sıfatlar kelam ilminde cemal sıfatları diye bilinmekte ve varlık açısından aralarında herhangi bir fark yoktur. Soruda gelen el-Muttali (Telkin edici) ve el-Mulakkan (Bilen)’da bunlardandır. ...
  • Şia imamlarının Son Peygamber Hz. Muhammed dışında diğer peygamberlerden daha faziletli ve üstün oluşunun sebebi nedir?
    17757 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    Bizim dini öğretilerimizde geldiğine göre Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber, peygamberlik vasfı dışında imamlardan üstün değildir.Yine bazı hadislere göre ism-i azam 73 harften ibarettir ki önceki peygamberler bu harflerin hepsine vakıf değildiler. Örneğin Hz. İbrahim'e yalnız sekiz harf verilmiştir ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a)'e 72 harf verilmiştir ...

En Çok Okunanlar