Gelişmiş Arama
Ziyaret
10653
Güncellenme Tarihi: 2007/04/10
Soru Özeti
Bir Müslüman’ın başlangıçta ve ilk olarak taşıması gereken inançlar nelerdir?
Soru
Bir Müslüman’ın başlangıçta ve ilk olarak taşıması gereken inançlar nelerdir?
Kısa Cevap
Her insan iki şehadeti yani “Eşhedu en la İlahe İllalllah ve Eşhedu enne Muhammeden Resulullah” cümlesini söylemekle gerçek bir Müslüman sayılır ve Müslümanlık hükümleri ona tatbik edilir. Böyle bir insanın bedeni temiz olur, çocukları da temiz sayılır, Müslüman bir kadınla evlenmesi ve Müslümanlar ile muamele yapması mubah olur. Bu cümleyi ikrar etmenin gereği, namaz, oruç, humus, zekât ve hac gibi en önemli dinsel farzları yerine getirmek, gayba iman etmek, melek, ahiret, cennet ve cehennem gibi hususları kabul etmek ve ilahi elçiler sıfatıyla tüm peygamberleri tasdik etmektir. Bunlara ek olarak Kur’an’ın emirleri, Hz. Peygamber’in (s.a.a) tavsiyeleri ve masum imamların (a.s) vurgulamalarına binaen, on iki imamın velayetini kabul etmeksizin bu İslam ve hükümleri ile amel etmek yetkin bir iman sayılmaz ve kabul edilmez. İnsanın batınında da müşrik ve münafık olmaması gerektiği de açıktır; çünkü böyle bir insanın zahiri amelleri kendisine bir fayda vermez, onu ilahi azaba duçar kılar ve kendisi için bir yetkinlik ve saadet oluşturmaz.
 
Ayrıntılı Cevap
İslam sözlükte teslim ve itaat anlamına gelir. Istılahta ise Allah tarafından Hz. Muhammed (s.a.a) vesilesi ile kapsayıcı, evrensel ve ebedi (kıyamet gününe kadar geçerli) ilahi şeriat sıfatıyla gelmiş dine denir. Bu dini diğer dinlerden ayıran en önemli şey Hz. Peygamber’in (s.a.a) son peygamber olduğuna ve aşağıdaki boyutlarıyla gerçek tevhidin öğretilerine inanmaktır:
A. Zati Tevhit: Allah birdir, bir ortağı ve dengi yoktur, cüzlerden oluşmamıştır ve bir bütünün parçası da değildir.
B. Yaratıcılık ve Rablikte Tevhit: Evrenin bağımsız yaratıcı ve idare edicisi odur. Melekler de dâhil diğer varlıklar sadece O’nun hizmetçileri ve kullarıdırlar. Onlar varlıkta, yaratıcılıkta ve işlerin idare edilmesinde Hak Teâlâ’nın buyruklarının uygulayıcısıdırlar.
C. Teşrii Tevhit: İnsanlık için kanun koyma yetkisine sahip tek merci Allah’tır ve diğer varlıklar sadece O’nun vermiş olduğu izin çerçevesinde açıklama ve yasa koyma hakkına sahiptirler.
D. Ulûhiyette Tevhit: Mabut olmaya ve ibadet edilmeye layık tek kimse O’dur; tuğyan edenler ve diğer varlıklar bu özelliğe sahip değillerdir.
Bu yüzden İslam’a girme şartı bu iki usulü ikrar etmek ve gereklerini kabul etmektir. Yüce “La ilahe İllallah” kelimesi, İslam dininin cevheri ve aslı olup tevhidin tüm boyutlarını kapsar. Hz. Peygamber’in (s.a.a) peygamberliğini ikrar etmek de onun son peygamber olduğunu, dininin son din olduğunu, bunun paralelinde diğer yol, yöntem ve tarzların iptal edildiğini ve bu ilahin peygamberin (s.a.a) tüm buyruk, öğreti ve yasaklarını sorgulamaksızın kabul etmeyi gerektirir. Bu yüzden bu iki hususa tanıklık eden kimse diğer din mektep ve yollardan ayrılır, Müslümanların grubuna girer, kendisi ile evlenmek ve muamele etmek helal ve caiz olur, benzeri İslami hükümler kendisine uygulanır ve kendisinin ve evlatlarının bedeni temiz sayılır.[1] Onun canı da herkes için saygın hale gelir ve korunması İslam toplumu ve İslami yöneticinin yükümlülüğüne girer. Hatırlatmak gerekir ki hevese tapma, mal sevgisi ve makam isteği gibi gizli şirkler insanın ıstılah anlamıyla İslam’dan çıkmasına neden teşkil etmez. On iki imam Şia’sının bakışında ayet ve masumların (a.s) rivayetlerine binaen imam, veli ve Hz. Peygamberin (s.a.a) vasileri sıfatıyla tüm on iki şahsı kabul etmek de imanın ve amellerin kabul edilmesinin Allah nezdindeki şartıdır; zira Hz. Peygamber (s.a.a) ve tahrif edilmemiş vahiy sıfatıyla Kur’an-ı kabul etmek, Kur’an’ın ve Allah Resulü’nün (s.a.a) buyruklarına göre tam ve eksiksiz olarak amel etmeyi gerektirir. Kur’an ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) buyruklarından biri de Ehlibeyte tutunmak ve onlara itaat etmektir. İmamlara uymamak gerçekte Allah’ın ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) emirlerine uymamak demektir. Şia’nın bakışında büyük günahlara mürtekip olmuş kişi kâfir sayılmadığı gibi İslam’dan çıkmış da sayılmaz. Ehlisünnet de masum imamların velayetini kabul etmemekle dinden çıkmış olmaz, Müslüman sayılır ve onlar ile ilişki kurmak ve birlikte yaşamak sakıncasızdır. Lakin Hariciler, büyük günah işleyen kimseyi ve fasık kâfir bilir ve böyle bir insanın kanını mubah sayar. Mutezile, bu grubu ne mümin ve ne de kâfir sayar. Vahabiler, mühür üzerine secde etmeyi, masum imamların türbelerini öpmeyi ve onların toprağına saygı duymayı şirkin göstergelerinden bilir ve Şia’yı müşrik sayar! O halde bir Müslüman ancak şu durumda gerçek olarak İslam’ı kabul etmiş sayılır:
A. Müslüman, tevhidi tüm boyutlarıyla kabul etmelidir.
B. Hz. Peygamberin (s.a.a) peygamberliğine ve son peygamber olduğuna inanmalıdır.
C. Onun tüm emir ve yasaklarına ve bu cümleden olmak üzere velayete uymalıdır.
D. Kur’an, Allah Resulü (s.a.a) ve velinin açıkladığı üzere ölüm sonrası hayatın detaylarına inanmalıdır.
Kur’an-ı Kerim imanın ölçüşümü şöyle açıklamaktadır:
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”[2]
“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”[3]
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”[4]
“Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.”[5]
“Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.”[6]
Gerçek iman şeriatın buyruklarına göre amel etmeyi gerektirdiğinden Allah ve Resulü’nün (s.a.a) buyruklarına göre amel etmeksizin iman ve İslam iddiasında bulunmak gerçek hidayet ve saadeti sağlamaz. Elbette bu iddia, böyle bir kişiye İslam’ın zahiri hükümlerinin uygulanmasına neden olur. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim temiz hayata ulaşmayı ancak iman ve salih amele bağlamaktadır.[7] Bu ikisinden sadece birini taşıyan, yani iman edip amel etmeyen kimse veya salih olup imanı olmayan kişi sadece bir kanadı olan ve asla saadet ve yetkinliğin zirvesine doğru uçamayan ve yükselemeyen bir kuş gibi sayılır. Elbette insan yöntemini değiştirir ve imanını salih amel ile ve salih amelini de İslam’ı kabul ettiğini belirterek ve onun yüce öğretilerini benimseyerek pekiştirirse ilahi dergâha yakınlaşır ve cennete girer. Burada birkaç noktaya işaret etmek gerekmektedir:
1. İman ve salih amel arasında karşılıklı bir ilişki mevcuttur. İman ne kadar güçlü olursa salih amelin nitelik ve niceliği artar, isyan ve tuğyandan uzak durulur. Salih ameller ve büyük günahlardan uzak durmaya ne kadar önem verilirse, iman kalbe daha çok kök salar; öyle ki insan nihai saadetine erer ve insaniyetin zirvesinde yer edinir. Bunun karşısında günahlar ve tekrarı imanın tedrici olarak kalpte silinmesine neden olur. Günah işlemek imanın zayıflığının göstergesidir.
2. Diğer peygamberleri ve tahrif olmamış kitaplarını tasdik etmek, onların şeriatlarına göre amel etmeyi gerektirmez; zira onların bazılarının şeriatı sadece kendi kavimlerine özgü sayılmış ve bazılarının şeriatı da sonraki bir şeriat ve kitabın gelmesi ile geçerliliğini yitirmiştir. Başka bir ifadeyle onlara göre amel etmenin tarihi tükenmiştir. O halde onları tasdik etmek demek, Allah’ın peygamberi sıfatıyla onları kabul etmek ve makamlarına ve de zahmetlerine saygı duymaktır. Şeriatlarına göre amel etmek değildir. 
3. Bir Müslüman’ı Müslüman olmayandan ayıran en önemli ibadetsel ameller, “dinin ferleri” olarak bilinir ve bütün bunları öğrenmek ve esasınca amel etmek yükümlü bireyler için zorunludur. Bunlardan herhangi birinin zorunluluğunu inkâr etmek, dinin zaruri hususlarından birini inkâr etmek mesabesindedir. Bu nedenle bu hususlardan herhangi birinin zorunluluğunu inkâr etmek İslam’dan çıkmaya neden olur ve böyle bir şeye mürtekip olan şahıs mürtet sayılır. Mürtet olan şahıs özel bir takım şartlar taşırsa (fıtri irtidat ve erkek olmak…) kanının akıtılması mubah olur. Öte taraftan zorunluluklarını inkâr etmemekle birlikte bu hususlara göre amel etmemek, insanın cennet derecelerinden aşağıya düşmesi ve ömrün sonuna dek sürdürülmesi ve telafi edilmemesi durumunda da daimi azaba neden teşkil eder.
4. İman mutlak olmalıdır; esasen ayrıcalıklı bir husus değildir. Eğer bir şahıs gerçekten Müslüman ve mümin ise, ben dini öğretilerin sadece bir bölümünü kabul etmekte ve salt yükümlülük hükümlerinin bir bölümüyle amel etmekteyim diye söyleyemez. Çünkü Kur’an’ın bakışında böyle bir davranış hevese tapıcılık, kendi meyline göre hareket etmek ve küfür sayılır. Bu Allah’a, kıyamet gününe ve peygamberlerin nübüvvetine inanmakla bağdaşmaz.[8]
5. İman ve salih amel bir takım mertebelere sahip olup zayıflık ve güçlülüğü barındırır. Tüm salih müminler bir derecede değildirler ve onların hepsinin rütbesi Allah nezdinde ve cennette eşit değildir. O halde daha yüksek mertebelere ulaşmak için imanı sağlamlaştırmak, salih amelleri nitel ve nicel olarak artırarak gerçek öğretileri öğrenip dikkat ve çabayla daha fazla çalışmak gerekir.
Kaynaklar:
1. Subhani, Cafer, Milel ve Nihel, c. 2, Merkezi MudiriyyetiHowze, çapı dovvum, Kum, 1366, s. 53.
2. Şehristani, Abdu’l-Kerim, Milel ve Nihel, c. 1 – 2, el-enculu Mısır, çapı dovvum, 1375 h.k, Mısır, s. 46.
3. Saidi Mihr, Muhammed, Amuzeşi Kelamı İslami, c. 1 ve 2, Taha, çapı dovvum, 1381, Kum,  c. 1, s. 161 – 163 ve c. 2, s. 135.
4. Tusi, Hacı Nasuruddin, Keşfu’l-Murad, Şekuri, çapı çaharum, 1373, Kum, s. 454.
5. MisbahYezdi, Muhammed Taki, AmuzeşiAkaid, c. 3, Sazmanı Tebligatı İslami, çapı devazdehum, 1376, Kum, s. 126 – 163, dershayi 54 – 58.
6. MisbahYezdi, Muhammed Taki, Ahlak der Kuran, c. 1, Müessese-i Amuzeşi ve Pejuheşiyi İmam Humeyni (r.a), Kum, s. 122 – 145.
 

[1]Elbette gayri Müslim’in (semavi kitap ehli olsun veya olmasın) bedeninin temizliği hususunda İslam âlimlerinin bir takım bakışları vardır. Bu konuda bilgi edinmek için onların ilmihallerine müracaat edilebilir.
[2] Bakara Suresi, 177. ayet.
[3] Bakara Suresi, 285. ayet.
[4] Nisa Suresi, 136. ayet.
[5] Nisa Suresi, 140. ayet.
[6] Nisa Suresi, 145. ayet.
[7] Nah Suresi, 97. ayet; Bakara Suresi, 103. ayet; Nisa Suresi, 57 ve 122. ayet.
[8] Bakara Suresi, 85. ayet; Nisa Suresi, 150 ila 151. ayet.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuranı kerimde ayetlerin ve konuların tekrarlanması kuran ayetlerinin insicamsızlığına delil değil midir?
    12632 Fasahat & Balaghat 2015/05/04
    Kuranda zikir edilen kıssalardan güdülen hedef, insanların rüştü ve tekâmülüdür. Hedef insanların can ve ruhlarında aydınlığı ve nurlandırmayı icat etmektir. Dik kafalı nefisleri kontrol ve zalimliğe, zulme ve inhirafa karşı koymaktır. Kurandaki konuların dağınıklığının delili kuranın, asaleti muhtevaya ve ibret verici konulara vermesi, insanı ve toplumu yapılandırmaya ...
  • Senetleri sahih olan Mütevatir-i Lafzi, Mütevatir-i Manevi ve Mütevatir-i İcmali hadis çeşitlerinin kuralı nedir?
    15900 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/03/03
    Şii alimleri, bir haberin her tabakasında ki senet silsilesinde ravilerin sayısı ilime neden olacak ve rivayetin Masum’un (a.s) söylediğine yakin haddine ulaştıracak habere mütevatir hadis demekteler. Her tabakada yerine göre kişilerin sayısını farklı saymış ve ravilerin sayısı hakkında belli bir sayı belirtmemişlerdir. Onlara göre ölçü sözün Masumdan çıktığını ...
  • Dini mektep ve nizamlarla dini olmayanların arasında ne gibi ayrıcalıklar vardır?
    7258 Teorik Ahlak 2012/05/12
    İlk önce şunu hatırlatmamız gerekmektedir ki; İslam dini ve tahrif olmamış diğer semavi dinler arasındaki asli benzerlik, yeryüzünde tevhidin istikrarı ve Allah’a ibadet etme ve insanların kulluktan uzaklaştırma ve Allah’tan başkasına ibadet etmektir; Nitekim Kur’an’-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” ...
  • Acaba Mütalaada başarılı olmak ve daha iyi öğrenmek için Kur’an-ı Kerimden bir ayet veya bir dua var mıdır?
    11238 Pratik Ahlak 2010/01/16
    Mütalaa etmek, bir şey üzerinde onu anlamak ve öğrenmek için yoğunlaşmak ve düşünmektir. Bu yüzden bu özelliği taşımayan her okuma mütalaa değildir. Bir Mütalaanın faydalı ve verimli olması için diğer işler gibi özel şartların hazırlanmasına ihtiyacı vardır.
  • Şia mezhebinde namazın sırları ve felsefesi nedir?
    10034 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/05/16
    Şüphesiz ilahi hükümlerin tümünün felsefe ve delili vardır, ama ilahi hüküm ve buyrukların tümünün delillerini bulmamız gerekli değildir. Müslümanlar vahiy mesajı karşısında teslim olmalıdır. Bu teslim ve kabul etme psikolojisi insanın kemalidir ve esasen bazı buyruklar teslim ve kulluk ruhunu sınamak içindir. Ama bununla birlikte Kur’an defalarca ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    10594 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • Neden İmam Hüseyin (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmedi?
    13678 Masumların Siresi 2010/04/07
    İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmemesinin sebebi hakkında şunları söyleyebiliriz:1- İmam (a.s) kardeşi ve imamı olan İmam Hasan’ın (a.s) hayatı döneminde Muaviye’yle yaptığı anlaşmaya gösterdiği saygı ve Muaviye’nin de böyle bir anlaşmaya göstermelik olarak yaptığı saygıdan dolayı.2- ...
  • Tabiatı doğru bir şekilde kullanmanın yolu nedir?
    6333 Pratik Ahlak 2012/02/04
    İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar. ...
  • Bütün peygamberlerin kitabı var mıydı? Vardıysa Hz. Nuh’un kitabının adı nedir?
    29340 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde Hz. Nuh’un kitabının olduğuna dair bir şey gelmemiştir. Ama ‘Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla beraber kitap ve terazi de indirdik...’ ayetinden bütün peygamberlerin kitap sahibi olduğu anlaşılsa da bazı rivayetlerde bu ayet değişik şekillerde ...
  • Farz namazların kazaları yerine sünnet namazları kılınabilir mi?
    7489 Kaza Namazı Ve Kiralık Namaz 2012/10/01
    İmam Humeyni (r.a) benzeri bir soruya yanıtta şöyle buyurmuştur: Geçmiş farz namazların kazası farzdır ve sünnet namazlarını kılmayla bir çelişki arz etmez. Lakin sünnet namazı, farz namazın kazasının yerini almaz.[1] Bundan dolayı her ne kadar sünnet namazları birçok fazilete sahip olsa da sizin kaza ...

En Çok Okunanlar