Gelişmiş Arama
Ziyaret
15578
Güncellenme Tarihi: 2010/05/19
Soru Özeti
İslam’a göre tazim (saygı) secdesi caiz midir?
Soru
Kardeşlerinin Hz. Yusuf’a (a.s) ettikleri tazim secdesi gibi bir secdeye, Ehl-i Beyt’in (a.s) mektebine göre Hz. Muhammed’in (s.a.a) şeriatında izin verilmiş midir?
Kısa Cevap

Secde, İslam’a ve Ehl-i Beyt mektebine göre yalnızca Allah-u Teâlâ’ya mahsus olup en kamil ve en güzel ibadet şeklidir ve Allah’tan başkasına secde etmek yasaktır.

 

Hz. Yusuf’a yapılan secde ibadet secdesi değildi, o gerçekte Allah’a karşı yapılan bir ibadetti. Tıpkı bizim Kabe’ye yönelip namaz kıldığımız ve secde ettiğimiz gibi. Bizim secde ve namazlarımızın Kâbe için olmadığı bilinen bir gerçektedir; Kâbe ona yönelerek yalnızca Allah’a ibadet ettiğimiz bir nişanedir.

Ayrıntılı Cevap

İslam’a ve Ehl-i Beyt mektebine göre ‘Tevhid’ en üstün ve değerli esas olup, imanla küfür arasında ki sınırdır. Tevhid’in karşısında Kur’an’ın ‘büyük zulüm’[1] ve ‘bağışlanmayan günah’[2] diye nitelediği Allah’a şirk koşmak vardır.

 

Tevhidin dört dört kısıma ayrılmaktadır:

1- Zatta Tevhid

2- Sıfatta Tevhid

3- Fiilerde Tevhid

4- İbadette Tevhid

 

İbadette tevhid, yani yalnızca Allah’a tapınmak ve O’ndan başka kimsenin tapınmaya layık olmaması demektir; zira ibadet mutlak kemal ve kemalin mutlağına sahip olan kimse için yapılmalıdır. Böyle biri kimseye muhtaç olmayan, bütün nimetleri veren ve bütün varlıkları yaratan kimsedir. Bu sıfatlar Allah’tan başka kimsede yoktur.

 

İbadetin ana hedefi mutlak kemalin kurbuna ve sonsuz varlığa ulaşmak, Onun kemal ve cemal sıfatlarından bir ışığı canın içinde yansımaktır. Bunun neticesi olarak insan heva ve heveslerden uzaklaşacak, nefis tezkiyesine yönelecektir. Böyle bir hedefe mutlak kemal olan Allah’a ibadet etmenin dışında bir şeyle ulaşmak mümkün değildir.[3]

 

İbadetin çok geniş bir manası vardır. Abd (kul), lügatte mevlasına ve sahibine her yönden bağlı olan kimseye denir. İradesi mevlasının iradesine bağlıdır, isteği onun isteğidir. Onun karşısında hiçbir şeye sahip değildir ve ona itaatte asla gevşeklik göstermez.

 

Başka bir ifadeyle ubudiyet mabudun karşısındaki huzu’nun son derecesidir. Bu yüzden yalnızca bütün nimet ve ikramları veren kimse mabud olabilir ki O’da alemlerin rabbi olan Allah’tan başkası değildir.

 

Dolayısıyla ubudiyet insanın tekamülünün zirvesi, Allah’a kurbu ve O’nun yüce zatının karşısındaki teslimiyetinin son noktasıdır.[4]

 

Kur’an, insanın ve bütün mümkün varlıkların yaratılışının asıl nedeni olarak ibadeti zikrediyor ve şöyle buyuruyor: ‘Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’[5]

 

Yani ibadet yalnızca Allah’a mahsustur; Allah, yarattıklarının içinde kendisinden başka kimseye tapınılmasına izin vermemiştir; zira Allah’tan başkasına tapınmak ve ibadet etmek şirkin en büyük örneğidir. Şirk ise büyük zulüm ve bağışlanmayan bir günahtır.

 

İbadetin en kamil ve en güzel kalıplarından birisi secdedir.[6] Çünkü secde, mabudun karşısında ki huzu ve huşunun en son derecesidir.

 

İslam’a göre Allah’a secde etmek en önemli ibadet veya ibadetlerin en önemlisidir. Rivayetlerde belirtildiği gibi insanın diğer hallerine göre Allah’a en yakın olduğu hal secde halidir. Resul-ü Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt (a.s) uzun uzun secde ederlerdi.[7]

 

Bu yüzden İslam’a göre Allah’tan başkasına secde etmek caiz değildir. Hadis kitaplarımızda ‘Allah’tan Gayrisına Secde Etmek Caiz Değildir’ başlığında bablar açılmış, Resul-ü Ekrem (s.a.a) ve Şianın Masum İmamlarından (a.s) Allah’tan başkasına secde etmenin haram olduğuna dair hadisler nakledilmiştir.[8]

 

Hz. Yusuf’a (a.s) Secde

 

Kur’an’da Allah’tan başkası için yapılan iki secdeden söz edilmiştir. Biri meleklerin Hz. Adem’e (a.s) secdeleri,[9] diğeride Hz. Yusuf’a (a.s) anne, baba ve kardeşlerinin yaptıkları secdedir. İki secde de aynı türden olduğu için biz sadece Hz. Yusuf’a (a.s) yapılan secde konusuna cevap vereceğiz. Bununla Hz. Adem’e (a.s) yapılan secdeninde cevabı ortaya çıkmış olacak.

 

Kur’an şöyle buyuruyor: ‘Anasıyla babasını tahta çıkartıp oturttu ve hepsi de ona karşı secdeye kapandılar. Babacığım dedi, evvelce gördüğüm rüya, bu işte’[10]

 

Bu konu hakkında çeşitli ihtimaller verilmiştir:

 

1- Bazı müfessirler diyorlar ki: İki çeşit secde vardır: Biri Allah’a ait olan ubudiyet secdesidir, ki bu secde Güneşe, Aya, putlara, yıldızlara yapılan secdenin karşısında olan secdedir; diğeri padişahlara, sultanlara, peygamberlere ve diğer büyüklere karşı tazim ve saygı amaçlı yapılan secdedir. Bu ikincisi Allah’ın emir ve yasağına bağlıdır. İslam şeriatında bu ikincisi kesin bir şekilde haram edilmiştir, ama şirk değildir. Allah-u Teala bu tür secdeyi Hz. Adem (a.s) hakkında vacip etmiş ve bu da Allah’a itaatin kendisidir. Şeytan bu emre muhalefet ettiği için kovulmuştu. Ancak Hz. İbrahim (a.s) ve Benî İsrail peygamberlerinin şeriatında caiz hatta tasvip edilen bir şeydi. Bu iddianın delili Resul-u Ekrem’in (s.a.a) buyurduğu ‘Eğer secde Allah’tan başkası için caiz olsaydı kadınların kocalarına secde etmelerini söylerdim.’ hadisidir. Bu sözün manası, kadınların kocalarına tapınmaları demek değildir, onun manası, bununla (bu tür secdeyle) kadınlar kocalarını tazim edip onlara saygı göstersinler demektir.[11]

 

2- Ayetin maksadı şudur: Onlar Hz. Yusuf’un (a.s) emriyle çok saygı gördüler, kendilerine ayrılan saraya ve sultanlık tahtına oturtuldular. Hz. Yusuf (a.s) yanlarına geldiğinde yüzündeki ilahi nura hayran kalmış ve kendilerinden geçmişlerdi. Öyle ki kendilerini kaybettiler ve ellerinde olmadan secdeye kapandılar.

 

Ama bu secde ibadet için değildi. Çünkü ibadet ve tapınma manasında ki secde yalnızca Allah’a aittir. Hiçbir dinde hiç kimse için Allah’tan başkasına tapınmaya cevaz verilmemiştir. Bütün peygamberlerin davet ettiği tevhidin önemli bir dalı olan ibadette tevhidin manası budur.

 

Dolayısıyla ne peygamber olan Yusuf (a.s) kendisine secde ve ibadet edilmesine izin verirdi, ne Yakup (a.s) gibi büyük bir peygamber böyle bir şey yapardı, ne de Kur’an böyle bir şeyi doğru veya en azından caiz bilebilirdi.

 

Buna göre söz konusu secde şükür amacıyla Allah’a yapılan secdeydi. Öyle bir Allah ki, Yusuf’a onca bağışta bulunmuş, Ona büyük makam vermiş, Yakup ailesini büyük bir zorluk ve müşkülden kurtarmıştır. Bu durumda secde Allah için yapılmasının yanı sıra Yusuf’un yaptığı büyük yardımın hatırına Onun için yapılan bir yüceltme ve saygıda sayılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında ayette geçen ‘lehu’ له) (‘daki zamirden maksat kesinlikle Hz. Yusuf’tur (a.s); böyle de olunca bu manayla güzel bir uyum sağlamaktadır.

 

Tefsir-i Nümune şöyle yazar: Bu mana akla daha çok yatkındır, özellikle Masum İmamlar’dan (a.s) gelen çeşitli rivayetlerde onların secdelerinin Allah için yapıldığı belirtilmiştir.

 

Başka hadislerde de şöyle gelmiştir: Yusuf’un kardeşlerinin secdesi Allah’a itaat ve Yusuf’u selamlamak ve saygı göstermek amaçlıydı. Adem’in hikayesinde de gelen secde, böylesine bir varlığı yarattığı için Allah’a yapılan bir secdeydi. Bu secde Allah’a ibadet olmasının yanı sıra Adem’e saygı ve Onun makamının azametinden kaynaklanmakta idi. Bu tıpkı çok önemli ve değerli bir iş yapan kişinin durumuna benzer. İşte biz böyle bir kul yarattığı için Allah’a secde ediyoruz; bu secde hem Allah içindir, hem de o kişiye saygıdan dolayıdır.’[12]

 

3- Secdeden maksat onun geniş manası olan huzu ve tevazudur. Zira secde her zaman bilinen manasına gelmemektedir. Bazen her türlü tevazuyada secde denilebilmektedir. Bu yüzden bazı müfessirler diyorlar ki: Selamlamak ve tevazu o gün ‘eğilmek ve tazim’ şeklinde yaygındı. Söz konusu ayetteki secdeden maksat budur. Ancak ‘yere kapanmak’ manasına gelen ‘Harru’ (خروا) cümlesinin manasından onların secdelerinin eğilmek ve baş eğmek anlamına gelmediği anlaşılmaktadır.[13]

 

4- Başka büyük müfessirlerde diyorlar ki: İbadet, kulun kendisini ubudiyet makamına çıkarması, amelde kulluk ve ibadetini ispat etmesi ve kullukta daima sabit kalmasına denir.

 

Buna göre ibadi fiil, amelde gösterilmeli ki, mevlanın mevlalığını veya kulun ubudiyetini ortaya koyacak duruma gelebilsin, örneğin; secde ve rükû etmek veya mevlanın ayağına kalkmak ya da onun arkasından yürümek vb. gibi. Bu durum ne kadar çok olsa ibadet daha çok ve ubudiyet daha belirgin olacaktır. Mevlalığın izzetine, kulluğun zilletine delil olan en açık amel secdedir; zira secde de kul yere kapanıyor, yüzünü toprağa koyuyor. Ama ibadet secdesi zati değildir, onda ibadet kastı da lazımdır. Bir secde de bir engel olduğu düşünülürse bu, şer’i veya akli bir engel olacaktır. Şeriatın ve aklın yasakladığı şey, insanın yaptığı secdeyle Allah’tan başkası için rububiyeti ispat etmesidir. Ama secdeden amaç rububiyet kastı olmadan yalnızca selamlamak ya da saygı olursa, hatta secde etmekten amaç yalnız ve yalnız bir çeşit saygı ve selamlama ise, böyle bir secdenin haram olduğuna dair ne şer’i delilimiz var, ne de akli.

 

Ancak dindar insanların dinin zahirinden aldıkları zihni şartlanmadan kaynaklanan dini algıları, bu ameli tümüyle Allah’a özgü kılıyor, Allah’ın dışında hiç kimse için hatta saygı ve selamlama haddinde de olsa yere kapanmayı reddediyor. Böyle bir algı inkar edilmez. Ama Allah konusunda ihlası ortaya koymak için yaptığımız her amel, Allah’ın dışında da başka bir şey için yapılmayacak diye bir şey yoktur.[14]

 

Yakup’un, kardeşlerin ve annelerinin secdesi Allah içindi; Yusuf sadece Kâbe gibi bir kıble idi. Bu yüzde Araplarda ‘Falancı kıbleye doğru namaz kıldı’ şeklinde bir deyim vardır.

 

Kâbe Allah’a ibadet ettiğimiz, kıble edindiğimiz, namaz ve ibadetlerimizi ona doğru yaptığımız bir yerdir. Kabe’nin karşısında yaptığımız secdeyle Allah’a ibadet etmekteyiz. Zira Allah’ın ayeti kendi başına bir anlam ifade etmez, o yalnızca bir ayet ve nişanedir. Ona secde olunuyorsa gerçekte nişanenin sahibi olan Allah’a ibadet olunmuştur.[15]

 

Yukarıda anlatılanlardan anlıyoruz ki, İslam’da Allah’a yapılan belirli secdenin dışında bir secde yoktur, hatta tazim ve saygı amaçlı olsa dahi. Öyle ki rivayetlerde bazı sahabelerin Peygamber’in (s.a.a) yanına gelerek kendisine secde etme teklifinde bulundukları Peygamberinde (s.a.a) ‘Hayır, yalnızca Allah’a secde edin’[16] diye buyurduğu nakledilmiştir.

 

Aşağıda taklit mercilerinin bu konuda ki fetvalarına yer veriyoruz:

 

Hz. Ayetullah-ul Uzma Hamaneî’nin Fetva Bürosu

 

Allah-u Teala’dan başkasına secde etmek haramdır. Masum İmamların (a.s) kabirlerini karşısında alınlarını yere koyan bazı kimseler bunu Allah’a şükür amacıyla yapıyorlarsa sakıncası yoktur; ama bu amaçla yapılmıyorsa haramdır.

 

Hz. Ayetullah-ul Uzma Lenkerani’nin (r.a) Fetva Bürosu

 

Allah’tan başkası için yapılan tazim ve secde caiz değildir. Yakup ve oğullarının yaptığı secde Allah’a şükür secdesi idi. Bu konuda Merhum Seyyid Yezdi’nin ‘Urvet-ul Vuska’ adlı eserine başvurunuz.

 

Hz. Ayetullah-ul Uzma Sistanî’nin Fetva Bürosu

 

Allah’tan başkasına secde etmek caiz değildir. Hz. Yusuf’un (a.s) konusunda Allame Tabatabai’nin el-Mizan eseri vb. muteber tefsirlere müracaat edilebilir.

 

Hz. Ayetullah-ul Uzma Mekarim Şirazi’nin Fetva Bürosu

 

Alim ve müfessirlerin arasında yaygın olan görüş şudur: Onların secdesi Allah’ın Yusuf’a verdiği azametten dolayı bir çeşit şükür secdesi olan Allah’a yaptıkları secdedir.



[1] - Lokman/13: ‘An o zamanı ki hani Lokman, oğluna öğüt verirken oğulcağızım demişti, Allah'a şirk koşma; şüphe yok ki şirk, elbette pek büyük bir zulümdür.’

[2] - Nisa/48 ‘Şüphe yok ki Allah, kendisine ortak koşanları bağışlamaz, ondan başka dilediğinin bütün suçlarını bağışlar.’

[3] - Tefsir-i Nümune, c.27, s.447

[4] - a.g.e. c.22, s.387

[5] - Zariyat/56:

[6] - Gerçi her secde ibadet değildir. Yani secde zati ibadettir ve ibadetin dışında hiçbir isim ona verilmez diye bir şey yoktur. Bk. El-Mizan, c.1, s.190

[7] - Mekarim Şirazi, Şia Pasuh Miguyed, 3. baskı, h.ş. 1385, s.143

[8] - Vesail-uş Şia (Müessese-i Al-ul Beyt baskısı), Kum, h.k.1409, c.6, s.385

[9] - Haşimizade Herisi Nemci, Beyan Der Mesail-i Kur’an, s.620

[10] - Yusuf/100

[11] - Seyyid Abdulhüseyin Tayyib, Atyeb-ul Kur’an Fi Tefsir-il Kur’an, c.7, s.280

[12] - Tefsir-i Nümune, c.10, s.82

[13] - a.g.e

[14] - el-Mizan (Farsça tercüme), c.1, s.189-190

[15] - Tefsir-ul Mizan (Farsça tercümesi), c.11, s.339 ve Tefsir-i Fahr-u Razi, söz konusu ayetin tefsiri,

[16] - Müstedrek-ul Vesail (Müessese-i Al-ul Beyt baskısı), Kum, h.k.1408, c.4, s.480.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar