Gelişmiş Arama
Ziyaret
8319
Güncellenme Tarihi: 2012/03/10
Soru Özeti
Acaba benim bu dünyada vücut bulmam zorunlu olmuş mudur?
Soru
Acaba bu dünyada benim vücut bulmam zorunlu ve icbari olmuş mudur, ne bu dünyanın iyiliklerini, güzelliklerini ne kötülüklerini ve nede dünya hayatından sonra cenneti, ne cehennemi ve nede o dünyada hesap vermeyi istemeyen bir kimse yine yaşamak zorunda ve mecburiyetinde midir? Ben olmamış (yok olmuş) olsaydım bu geniş dünyada ne gibi bir değişiklik olacaktı. Olmamış olsaydım ne bu dünyada var olan sorunlarla karşılaşırdım, ne Allahın ahiret bağlamındaki yapılmalılarıyla (emir) ne yapılmamalılarıyla (yasak) karşılaşacaktım? Bu soru fikrimi ve zihnimi tamamen meşgul etmiş ve kurcalamakta ve Allah ile güzel ilişki kurmamı engelliyor. Sürekli keşke var olmamış olsaydım arzusunda bulunuyorum!!!
Kısa Cevap

Görünür ve zahiri alemde insanların çoğu ilahi fıtratlarındaki misakı ve sözleşmeyi unuturlar. Allah tarafından kendilerine bağışlanan vücudu ve varlığı kabul ettiklerini hatırlamıyorlar. Kendilerine yönelik olan kendi yaşamlarının zorunlu olduğunu sanırlar. Oysaki gafletin perdelerinin kenara itilmesi, kendi vücudunun bütün boyutlarına yönelik marifetinin ve bilgisinin fazlalaşmasıyla tedrici olarak hatırlayacaktır ve varlığının sorumluluğunu üstlenecektir. Bununla birlikte insanın kalbinin en derinliklerinden kendisinin kendi varlığına âşık olduğunu anlamanın en açık yolu hiçbir zaman ilahi olan bu bağışın (vücudun) elden vermeye hazır olmamasıdır. Hiç kimse kendi varlığını elden vermeye hazır değildir. Bu onun ne kadar varlığına âşık olduğunu ve Allahın da ona vermiş olduğu bu vücut onun bu aşkı doğrultusunda gerçekleşmiş olduğunu göstermektedir.

Ayrıntılı Cevap

İnsan ruh, zihin ve cisim olmak üzere üş unsurdan şekillenmiştir. İnsanın ezelde Allah ile gerçekleştirdiği sözleşme ve misak, başka bir beyanla insanın Allah ile olan vücutsal ilişki cisim ve zihninin ötesindedir. (Allahın evliyaları bu durumdan müstesnadırlar zira onlar bu durumdan haberdar olmuşlardır). Buna binaen çoğu zamanlarda insan unutkanlığa müptela olur. Fıtri olan misak ve sözleşmesini unutur. Peygamber ve Allahın velileri (evliyaullahlar) zikirden dolayı bu makamı hatırlamış kimselerdir. Onların tüm uğraşları diğer insanları da asıl ve hakiki yerlerine döndürüp oraya yerleştirmektir.

Dünyaya gelen her insan aslında daha dünyaya gelmeden önce vücut feyzini kabul etmiştir. Sonuç itibariyle de kendi fıtratsal kemalinden haberdar olacaktır. Hayata temayül etme, var olma ve vücut bulma insanın en zati ve doğal temayüllerindendir. Tüm vücuduyla istemektedir. Hata kendi yaşamlarında sorunlara maruz kalan insanların çoğu bile diğerlerinden daha fazla yaşama âşık olduğundan dolayıdır. Zira bunlar görünürde var olan şartlarda kendi bu aşklarına cevap bulamadıklarından dolayı görünürde var olan her şeyden ümitsiz olmuşlardır. Asıl itibariyle bunlar görünürdeki şartlardan ümitsiz olmuşlardır. Vücudun kendisine ve Allahtan ümitsize düşmemişlerdir.

Belki de manevi bir bakışla şöyle diyebiliriz ki zahiri ve görünürdeki bu dünyaya olan ümitsizliğin kendisi içindeki Allaha dönme başlangıcı olabilir. İnsanın yalnızlıkta Allah ile dost olma ve Allah'ı kendi iç dünyasında bulmak için en uygun bir zaman olduğu gibi. Buna rağmen çoğunlukla insanlar Allaha en çok ihtiyaç duydukları vakit Allah tan kaçarlar.

Buna binaen varlığı ve vücut şeklindeki bağışı inkâr etmek fıtri olamayan bir halettir. Dış, fer'i ve arizi etkenler ve amiller tarafından insana ilka edilmektedir. Hata intihara başvuranlar bile fıtri olarak yok olmayacaklarını bilirler. Onların intihardan bekledikleri tek hedef karşılaşmış oldukları sorunlardan kurtulmak ve istenilen bir asayişe varmaktır. Oysa onlar bu eylemeleriyle kendilerini işlerini daha da zorlaştırıyorlar.

İnsanın kendi yaşamında karşılaştığı zorluklar ve sorunlar, karşılaştığı bütün çetinlikler ve onların tahammülü onun vücutsal değerinin oranındadır. Onu beklemekte olan son saadete karşı tahammül ettiği bütün bu zorluklar çok hafif gelmekte ve çok azdır. Öyle ki bu mertebe (nihayi kemal) insan için hasıl olduğunda insanın çekeceği hasret şöyle olacaktır: Keşke daha erken kendimi tanımış olsaydım ve karşılaştığım dünyevi zorluklara karşı daha fazla sabır etmiş olsaydım.

Kesinlikle bilinmelidir ki cehaletin perdeleri kenara itildikten sonra ve insanın kendisine ve Allaha yönelik olan bilgisi ve marifeti fazlalaştığında insanlardan hiç kimse vücutsal olan bu bağışı inkâr edemez. Ama görünür olan bu dünyada kendilerine yönelik olan bilgilerinin zayıflığından ve içsel âlemlerindeki rıza, teslimiyet, rızvan ve cennet makamından uzak kaldıklarından ötürü varlıklarının şükranını yerine getirmekten uzak kalmış ve hakkını eda edemiyorlar.

Bilmeliyiz ki sahip olduğumuz vücutsal nimet ve insanın varlık âleminde sahip olduğu konum Allahın halifesi olmasıdır. Yeryüzü ve gökyüzü ve meleklerin tümü insana secde etmiş olmalarıdır. Eğer insan yaşamının serüveninin bir bölümünde kendisine bağışlanmış olan vücudunun icbari ve mecburi olduğunu his ederse bu sadece vücudunun metafiziksel boyutlarından perdelendiğinden dolayıdır. Bu perdeler de onun unutkanlığından kaynaklanmıştır. Zikir gücüyle unutkanlıklarını ve gafletlerinin perdelerini kenara itmeleri gerekir. Allahın has kulları gibi Allahın kendisiyle sözleştiği ve ondan misak aldığı, misak verdiği ve âşık olduğu günü yani "elestü bi rabbiküm=ben sizin rabbiniz değil miyim" (zer aleminin) gününü hatırlatmaya çalışmalılar.

"Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)" demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir".[1]

Çok sade ve basit bir mantıkla bu konuyu şöyle ortaya koyabiliriz: her hayrın vücudundakine karşın âdem ve yokluk onun şerri sayılır. Her hayrın mebdei ve başlangıcı olan vücudun kendisi saf yokluğuna (ademi mutlak) karşı mutlak ve saf hayırdır. Buna binaen tarafın birisinde sırf ve saf vücut var olmakta diğerinde ise âdem ve sırf yokluk karar almış ki mutlak şerdir. Hal böyle olunca âdem ve yokluk tarafını diğer tarafa tercih etmek mutlak şerri mutlak hayra tercih etmek anlamındadır.  Bu zahiri dünya hayat ve vücudunun gereksinimi olan bu zorluklar bu tercih için bahane ve bir delil olarak gösterilebilinir. Ama bu dünyanın neticesinde insanın varacağı büyük hayırlara kıyasla bu sorunlar ve zorluklar bile hayır sayılır.

Buna binaen yokluk ve ademi vücuda tercih edilmesi, gaflet ve daha sonra insanın varacağı kemallerden gafil kalmak neticesinde ancak olabilir. Aynen bir çocuk gibi. Çocuğun sağlığını koruma altına almak için kendisi için uygun görülen aşı'nın kendisi için neleri sağlayacağından habersiz olduğu için hastalığa müptela olmayı ine ve aşıya tercih eder. Dolayısıyla inenin getireceği hafif ağrıdan kaçıyor. Oysaki onun bu tercihi onun fikirsel buluğa ulaşmadığı çocukluk fikri ve cehaletinden kaynaklanıyor. Kesinlikle bu çocuk fikirsel buluğa ulaştıktan sonra böyle bir kararı teyit etmez. Bu nedenle Allah kendi kulları ve yaratıklarının maslahatını ve nelerin kendileri için zararlı ve mefsede olduğunu daha iyi bilir. O onlara karşı, onların kendilerine karşı şefkatli olduğundan onlardan daha şefkatlidir.

Yazılan bütün bu konuların ötesinde şu noktanın hatırlatılması gerekmektedir: İnsanın yaratılışın aslı sadece Allah tarafından bir lütuftur ki insana nasip olmuştur. Ta insan bu lütuf sayesinde ve gölgesinde varlık âlemindeki kemal derecelerine ulaşsın, İlahi nimetlerden yararlansın. Allaha karşı hak sahibi olsun ve hak iddia etsin değildir. Ev sahipliğini yapıp sofrasını açmış bir kısım insanları sofra üzerinde dizmiş olduğu nimetlerden yararlanmak için davet etmiş bir kimsenin misali gibidir. Böyle bir durumda eğer birisi çıkıp kendi isteğiyle ben sofranın üzerinde dizilmiş nimetlerden yararlanmıyor, kendini aç bırakıyor ve gerçekleşen bu açlık neticesinde telafisi mümkün olmayan çeşitli ve farklı hastalıklar bu kişiye hamle ederse sofra sahibine işkal edilebilinir mi? Neden bunu bu sofraya davet ettiniz diye onu sorgulaya biliyor muyuz?[2]  Acaba davet edilmiş olan bu misafirin kendisi ev sahipliğini yapanı suçlayabiliyor mu? Onu, neden beni bu sofranın üzerine davet ettin diyerek sorgulama hakkına sahip olabiliyor mu? Bu nedenle insan ile Allah arasında var olan tekvini ve doğal rabıta ve ilişki yaratıcı ve yaratılan, vücut ile âdem arasındaki ilişki ve rabıta türündendir. İnsanın tüm varlığı Allah tarafındandır. Bu bakış açısıyla bakıldığında insanın Allah üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Aksine Allahın sevgisel iradesi, kerem, fazlı ve lütfüdür. Allahın sevgisel irade (irade'i hubbi) insanın yaratılmasına neden olmuştur.[3] Allahın insana olan bu sevgi insanı Allahın sıfatlarının halifesi edecek dereceye kadar yukarılara çıkmıştır.

İman anlayışına sahip olan bir tefekkür ve anlayışta insan Allahın eninde yer alıp Allahtan bağımsız ve yaratıldığını inkâr edecek bir varlık değildir. Bu anlayış sadece hümanist bir anlayışında tasavvur edilebilinir.  Zira bu anlayışta kalptaki Allaha olan inancı inkâr ediyor. Allaha inançları olsa bile Allaha olan kalbi bir ilişkileri yoktur ve kendi varlıklarını bağımlılığın aynısı olduğunu kabul etmiyorlar.

Esintilerimiz ve oluşlarımız senin vergindendir

Nimetlerinin lezzetini geri alma

Nakl u bade ve camını geri alma,

Ger alırsan kimdir araştıracak.

Nakiş ve nakış edici güç etirirse[4]

 

[1] Araf, 172.

[2] Turhan, Kasım, "Nıgerişi İrfani-Felsefi Ve Kelami Bı Şahsiyet Ve Kıyam İmam Hüseyin", Kum: neşri çılçırağ, 1388, s. 264. Daha fazla bilgi edinmek için aynı kitabın "ihtiyar der hadise kerbela" faslına müracaat ediniz. 

[3] "küntü kenzen mahfiyen, fe ahabebtü en ü'ürefe, fe halektü el-halke li key ü'ürefe" yani "ben gizli bir hazine idim, tanınmak istedim, yaratıkları tanıyayım diye yaratım"; "Biharu'l – Envar", Beyrut: müesesei el – vefa, 1404 k. c. 84, s. 344.

[4] Bad-ı ma bud-i ma ez dad-i tust

Hestiyi ma cümle ez tust

Lezzeti enam-i hud ra vamekgir

Ger bigiri kist cüstücü koned,

Nekş-u nekaş çün niru koned

Men ger ender ma me kon der ma nezer

Ender ikram ve sehayi hud ne ger,

Ma ne budim ve takazayı ma nebud

Lütfi to na gofte ma miş neved,

nakş baş ed piş nekş başed pişi nekaş ve kalem.

Aciz ve beste çün kodek der şıkem. 

 "Mesnevi Manevi", defteri evel, s. 31.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. Mehdi’nin (Allah zuhurunu yakın eylesin) zuhurunun alametleri nelerdir?
    18624 Eski Kelam İlmi 2007/09/18
    Zuhur alametleri konusu girift ve zor bir konudur ve bu konu ile ilgili tüm rivayetlerin bir arada irdelenip eleştiriye tabi tutulması gerekir.Hadislerinden anlaşılan şu ki zuhur alametleri iki asıl kısma ayrılırlar:1- Gerçekleşeceği kesin olan alametler: Bunlar Süfyani’nin ayaklanması, Yemani’nin ...
  • Hazreti Şuayip’in biyografisi; doğumu ve ölümü ne zamandı?
    8086 Eski Kelam İlmi 2019/11/24
    İsmi Kuran’ı Kerim’de on defa geçmiş olan bir peygamberdir Şuayip (a.s).[1] Arap toplumuna gönderilmiş ve Arapça konuşan bir peygamberdi.[2] Hz. Hud ve Hz. Salih (a.s)’dan sonra dünyaya gelmiştir. Hz. Musa (a.s)’in annesiyle aynı asrın insanıydı. Doğum tarihi ile ilgili tarihsel bir veri bulunamamıştır.
  • Orucun başlama anı sabah ezanının ilk vakti mi yoksa ezanın sona ermesiyle mi başlar?
    3420 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/10/02
    Sabah ezanına az bir vakit kala doğu tarafında bir ışık demeti yükselir. Bu ışık demetine ilk fecr veya fecri kazip denir. Bu ışık demetinin yayılmasıyla fecri sadık dediğimiz ikinci fecr zamanı başlar. İşte bu an Sabah namazının ilk vaktidir.[1]Buna binaen oruç tutan ...
  • Yahudilerin Hz. İsa’nın dönmesi veya vaat edilen Mesih’in gelmesine yönelik inanç ve imanı nedir?
    11766 Eski Kelam İlmi 2011/12/19
    Yahudiler de kavim ve mezheplerin çoğu gibi, kesin bir şekilde, son zamanda bir kurtarıcının geleceğine inanmaktadır. Mevcut Tevrat kitabında dünya kurtarıcısının geleceği ve zuhur edeceği hakkında birçok müjde mevcuttur. Bugün Yahudiler tarafından İsrail adında bir Yahudi devletinin kurulması, bu Yahudi ülküsünden kötü şekilde istifade edilerek gerçekleşmiştir. Hem Yahudiler ve ...
  • Mukaddes Zebur hangi peygamberin ve hangi dinin kitabıdır?
    120412 Tefsir 2014/06/23
    Zebur Hazreti Davut’un (a.s.) kitabıdır. Allame Tabatabai “Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık”[1] ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: zahiren Zebur’dan maksat Hazreti Davut’a verilen kitaptır. Zira kur’an’nın başka bir yerinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Davut’a ...
  • İnsan hem dünya ve hem ahirette refah ve huzurda içinde olabilir mi?
    14440 Eski Kelam İlmi 2011/04/12
    Bu dünya özel mahiyeti ve ontolojik mertebesi nedeniyle mutluluk ve mutsuzluğu, üzüntü ve sevinci ve zorluk ve rahatlığı kendi içinde katışık halde bulunduran bir takım yasa ve kanunlara sahiptir. Hiçbir zaman refah, huzur ve mutluluk mutlak bir şekilde burda bulunmaz. İnsanın dünyada taşıdığı bazı zorluklar, mümin ...
  • Kur'an-i Kerim "Açık kitap nazil ettik. Bu ayetteki açık kelimesinden maksat nedir?
    9327 Tefsir 2011/07/23
    Açık (mübin) Kur'an'ın bir sıfatıdır. Kur'an'ı bu şekilde vasıflandırmakla onu halka daha fazla tanıtmayı hedef almaktadır. Onun diğer semavi olan ve olmayan kitaplara olan üstünlüğünü açıklıyor. Çünkü hiçbir kitabın emir ve programları Kur'an gibi açık değildir.Kur'an'da sürekli çeşitli ayetlerde bu Kur'an'ı nazil ettiğini açıklaması hidayet nimetini insanlara hatırlatmak içindir.
  • İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
    7948 Pratik Ahlak 2010/03/09
    Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir? 2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?
  • Banyoya götürüp yıkamak ve elbise giydirmek gibi hususlarda karşı cinsiyetten engelli insanlara yardım etmenin sakıncası var mıdır?
    6248 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Mezkûr soruyla ilgili mevcut fıkhî hükmü istemeniz nedeniyle, mercilerin bürolarından bunu sormayı gerekli gördük. Alınan cevaplar aşağıda yer almaktadır:Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Başka bir şahsın avretine bakmak ve dokunmak haramdır.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Aynı cinsiyetten birine ulaşılamadığı durumda ...
  • Eğer erkek karısıyla cinsel ilişkiye girmeden önce ölürse, onun mehriyyesi yarı mı olur?
    5931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/12/18
    Mezkûr soruyu Ayetullahların bürosuna yolladık ve aşağıda onlardan bir grubun elimize şimdiye dek ulaşan fetva yanıtını size takdim ediyoruz: Hz. Ayetullah Hamaney’in (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyye yarı olur.Hz. Ayetullah Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzun kılsın) Bürosu:Mehriyyenin kâmil olarak ödenmesi gerekir. Hz. Ayetullah Mehdi ...

En Çok Okunanlar