Please Wait
6909
Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ve kavmi özelliklere uygun olarak çeşitli zaman ve mekanların gereği olarak değişebilmektedir.
Ama dinden amaç, şu anda dünyada var olan dinler ise şüphesiz günümüzde bir çok din mevcuttur. Dinlerde bazı gerçekler gözlemlense de hakikat ve gerçek tevhid tam manasıyla yanlızca İslam'dadır.
Sorunun cevabına geçmeden önce, dinin hakikatı, dinin mana veya merhaleleri, hakiki din, değişmeyen İslam dini, şeriatların farklı olmalarının nedeni, Kur'an ve semavi kitaplar gibi kavramların ne manaya geldiğini açıklamak zorundayız..
a) Dinin hakikatı: Dinin lügatta ki manası boyun eğme, huzu, itaat, teslim ve mükafattır. Istılahta ki manası ise akaid, ahlak ve kanunlar topluluğudur ki hepsi insanın idaresi ve eğitimini amaçlamaktadır.
b) Dinin Kur'an'da ki manaları: Kur'an'da din iki manada kullanılmıştır:
1-İster hak olsun, ister batıl her türlü gaybi güçlere inanmak: 'Sizin dininiz size benim dinim banadır.'
2-Semavi dinler için: 'Allah katında din ancak İslamdır.'
c) Dinin merhaleleri: Biz daha çok dinin ikinci manası olan semavi dinler ve dinin merhaleleri üzerinde duracağız;
-Nefs-ul Emr Dini: İnsanın kurtuluşa hidayet olması için İlahi ilim ve Rabbani maşiyyette olan şey nefs-ul emr dindir.
-Mürsel Din: Allah-u Teala tarafından insanların kurtuluşa ermesi için resullerin vasıtasıyla gönderilen dindir.
Nefs-ul Emr din tek bir dindir, zira insanlar görünüşte ki bütün farklılıklarına rağmen ortak bir yapıya sahiptirler. Nefs-ul Emr din bu ortak yapıya bakar.
Mürsel din çeşitlidir. Kur'an'ın ve tarihin tanıklığıyla dinler resullerin sayısıncadır. Burada resulden kasıt, şeriat sahibi ve o şeriatı iblağ eden nebidir.[1]
d) Hakiki Din: Din, toplumları idare etmek ve insanı eğitmek içindir. Kanunların hak oluşunun ölçüsü, toplumun ihtiyacı karşılaması, onun değişimi ve insanın yapısıyla olan uyumudur. Bu yüzden (diyoruz ki) insanı ve dünyayı yaratan kimse ancak insanı, dünyayı ve bu ikisinin arasında ki ilişkiyi tam olarak bilebilir. Neticede de insanın hidayet ve rehberliğine yanlızca onun gücü yeter. Bu mukaddimeden anlıyoruz ki, hak din akaid, ahlak ve kanunları Allah tarafından gönderilmiş dindir, batıl din ise Allah'ın dışında başkaları tarafından düzenlenmiş dinlerdir.[2]
e) İslam dinin değişmez oluşu: Kur'an-ı Kerim'de İslamı'n Allah'ın dini olduğu belirtilmiş onun sabit ve daimi olduğu konusunda deliller getirilmiştir. İlk delil dinin sabit oluşu hakkında olup mebde-i faile (Allah'a) dayanmaktadır. Bu delil iki ayetin birleştirilmesi ile elde edilmektedir. İlk ayet Al-i İmran suresindedir. Ayet şöyle buyuruyor:
'Allah katında din ancak İslamdır.'[3]
Yani hakkın karşısında teslim ve boyun eğme yanlızca Allah'ın resmiyette kabul ettiği dinle gerçekleşir.
İkinci ayet Nahl suresindedir, buyuruyor:
'Sizde ne varsa bitip tükenir, Allah'ın katındakiyse kalır.'[4]
Demek ki İslam bakidir.
İkinci delil mebde-i kabil (kabul eden taraf) olan insan fıtratına dayalıdır. Şöyle ki, İslam insan fıtratını eğitip yetiştirmek için nazil olmuştur. İnsan fıtratı da değişmediğine göre bu fıtratı eğitecek din de sabit ve ortak olacaktır.
Kur'an-ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor:
'Artık yüzünü tam doğru dine döndür, Allah'ın yarattığı selamet haline ki insanları, o tabii halde, selamet halinde yaratmıştır; Allah'ın yaratışı, din değiştirilemez.'[5]
Allah-u Teala, bütün Ulu-l Azm Peygamberlerin tavsiyesi ve bütün ilahi şeriatların ittifak ettiği tek din hakkında şöyle buyruyor:
'Dine ait hükümlerden, Nuh'a tavsiye ettiğini ve sana vahyettiklerimizi ve İbrahim'e, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiklerimizi sizede gidilecek yol olarak bildirdi, açıkladı; dine yapışın ve o hususta hiç bir ayrılığa düşmeyin. Onları inanmaya çağırdığı şey, müşriklere pek büyük, pek ağır gelmede; Allah, dilediğini kendisine seçer ve kim O'na dönerse doğru yolu gösterir ona.' [6]-[7]
f) Dinlerin farklılığı: İlahi dinin sabit ve tek oluşunun neticesi dinler, İslam olan asıl diyanetlerinde asla farklı değildirler. Farklılık şeriatlardadır; zira asıl din, insanın ilahi fıtratına göre hedef ve hareket yönünü belirlediği tevhid, vahiy, risalet, ismet, imamet, adalet, berzah, kıyamet ve bunlara benzer genel hatların olduğu meselelerden ibarettir. Ama amelde ki cüz'i meseleler değişik zaman ve mekanların gerektirdiği şekilde insanın tabii ve maddi boyutlarıyla bireyin ve toplumun özelliklerinden dolayı değişmektedir.
Kur'an-ı Kerim, usul-u din ya da onun genel çerçevesini ele aldığında Peygamberlerin birbirlerini tastiklerinden bahseder:
'Önceki kitabı gerçekleyen ve ona, emin bir tanık olan kitabı gerçek olarak indirdik.' [8]
Kur'an, kendisinden önceki semavi kitapları onaylamakta ve kendisini onlara emin bir tanık (müheymin) bilmektedir.
Ama söz konusu dinin furu'u olduğunda çeşitlilik, değişiklik ve hükmün değişiminden bahseder:
'Sizden her birinize bir şeriat bir yol tayin ettik.' [9]
Şeriatların değişik yolları veya programları vardır. Her biri ümmetlerin yapısına, peygamberlerin makamına göre şekillenmektedir. Çoklukları ya asırlarca birbiri ardınca gelen bir hakikatın değişik şekilleridir veya o sağlam rüknün ve asıl dinin insan kavrayışına uygun daha dakik beyanıdır. Çünkü vahiy, bir ucu insanların elinde, diğer ucuda Allah'ın elinde olan tek bir iptir. Ve insan bu yolda daha ötelere gidip daha yüksek idraka nail olabiliyor. Bunuda yarım idrak, alt idrakı reddetmeden veya alt idrak daha üst mertebelere gitmeye engel olmadan yapmaktadır. Bu, Allah'ın yapışmayı emrettiği ilahi iptir:
'Hep birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın.' [10]
Bu ipin mertebeleri insanların kullandığı söz ve harflerden başlar, 'Sonra yaklaştı, yakınlaştı. İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın.'[11] kadar devam eder.
Bu yüzden insanların en mükemmeli olan Hatem-ul Enbiya, gelişiyle bu makamın fethini müjdelediği zaman bu yolun makamlarının armağanı olan dönüşüm, tefsir, değişim veya şeriatların hükümlerinin bitmesi meselesi sona eriyor ve son peygamberin şeriatının ulaştırılmasıyla son hitapta nazil oluyor:
'Bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nimeti tamamladım ve din olarak Müslümanlığı verdim de hoşnut oldum' [12]-[13]
g- Kur'an ve semavi kitaplar
Kur'an'ın diğer peygamberlerin kitaplarını tastik etmesi onlara karşı yaptığı en büyük iyiliktir.
Şia'nın ünlü fakihlerinden Kaşif-ul Ğita bu konuda şöyle diyor: 'Eğer Resul-u Ekrem (s.a.a) ve Kur'an olmasaydı, bugün ne Hıristiyanlıktan bir eser kalırdı, ne de Yahudilikten'.[14] Zira Allah'ın Hz. Yakup'la (a.s) tokalaştığı, peygamberlerin içki içtiği ve iffetli kadınlara iftira edildiği tahrif olmuş Tevrat ve İncilin baki kalma güçleri yoktu.'
Kur'an-ı Kerim Tevhid inancını yaymanın yanı sıra peygamberleri bu gibi ittihamlardan beri etmiş, Hz. İbrahim (a.s)'ı ve diğer peygamberleri (a.s) izzet ve azametle anmıştır. Hz. Meryem'i (a.s) temizlik ve iffetle niteleyerek şöyle buyuruyor:
'Allah gerçekten de seni seçti, arıttı ve alemlerdeki kadınlara üstün
[1] -Dinin diğer merhaleleri hakkında daha fazla bilgi için bkz: Mehdi Hadevi Tahrani, Mebani-i Kelami-i İçtihat, s. 383-389
[2] -Abdullah Cevadi Amuli, Şeriat Der Ayine-i Marifet, s.111-112, özeti.
[3] -Al-i İmran/19
[4] -Nahl/96
[5] -Rum/30
[6] -Şura/13
[7] -Abdullah Cevadi Amuli, a.g.e. s.118 ila 120, özeti
[8] -Maide/48
[9] -Maide/48
[10] -Al-i İmran/103
[11] -Necm/8-9
[12] -Maide/3
[13] -Abdullah Cevadi Amuli, a.g.e. s.118 ila 120, özeti
[14] -Keşf-ul Ğita, Kitab-ul Cihad, s.391