Gelişmiş Arama
Ziyaret
7835
Güncellenme Tarihi: 2012/01/23
Soru Özeti
Değişik düşünürlerin bakışında tanrı mefhumunun özellikleri nedir ve ortaçağ Hıristiyan filozoflarının bakışında başka hangi özellikler bulunabilir?
Soru
Filozofların bakışında tanrı adında metafizik ve tabiat ötesi bir varlığın mefhumu nasıl şekil kazanmıştır? Değişik düşünürlerin bakışında tanrı mefhumunun özellikleri nedir ve ortaçağ Hıristiyan filozoflarının bakışında başka hangi özellikler bulunabilir? Ortaçağ filozoflarının tanrısı ile önceki filozofların tanrısı arasında bir fark var mıdır, yok mudur?
Kısa Cevap

Antik Yunan filozofları tüm şeylerin ve yaratılışın kaynağını araştırmada tanrı adında bir mefhuma ulaştı. Ortaçağ filozoflarının tanrısı, önceki filozofların tanrısından farklıdır. Hıristiyan filozoflarının tanrısı ile Yunan ve Roma tanrıları arasındaki fark, yaratan olmadadır. Tanrı hakkında değişik filozofların görüşleriyle aşina olmak için, ayrıntılı cevapta onların görüşleriyle ilgili olarak kısa bir tarihçe verilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

Antik Yunan filozofları tüm şeylerin ve yaratılışın kaynağını araştırmada tanrı adında bir mefhuma ulaştı. Onlar dört unsuru dünyanın kaynağı bilmekteydi. Örneğin “Tales her şeyin kaynağını su, Demokritus ateş ve diğer filozoflar ise hava veya topak bilmekteydi.”[1] Yunanlılar nezdinde tanrılar hakkındaki detaylı bilgiler Humer ve Hesyud’un eserlerinde yer almaktadır. Eğer kendimizi Humer’in İlyad kitabıyla sınırlamak istersek, onda tanrı kelimesinin göründüğü kadarıyla acayip türlerden değişik varlıklar için kullanıldığını görürüz. Yunan düşüncesinde uluhiyet tasavvuru, tabiat tasavvuru ve ona egemen olan zorunluluk esasından hasıl olmuştur. Bu acayip varlıklar, Yunan halklarının fiil ve düşüncelerini kendilerine göre düzenledikleri ilahi güçlerden ibaretti.[2] Onların tanrısının şimdi bildiğimiz bir tanrı olması mümkün değildi. “Esasen felsefî okullar, dinler ve tarihî devirlerde tanrı mefhum ve varlığı hakkında birçok düşünce ve görüş ileri sürülmüştür. Ama onların hiçbiri, tanrının mana ve mefhumu hakkında sabit ve değişmeyen bir anlayış taşımamış ve taşımamaktadır.”[3] Burada batı filozoflarının tanrı telakileri hakkında çok kısa bir tarihçe verilecek ve yanı sıra sorulan sorununun değişik bölümleri yanıtlanacaktır. Sokrat öncesi (antik Yunanlılar) düşünce döneminde Yunan kültürünün tanrısı ile tanrı hakkındaki diğer tasavvurlar arasında iki temel fark mevcuttur: Hayat ve insanilik.[4] Platon’un tanrısının rolü (ide veya hayır misalinin yapıcısı) âlemdeki düzensiz mevcut unsurları düzenlemektir. Onun güzelliğinin tam tasviri, idelerin güzelliklerinden yararlanmadadır.[5] Aristo’nun tanrısı (hareket etmeyen hareket ettirici), âlemin gayesidir, ama onun öznesel nedeni değildir ve birden fazla olması muhtemeldir.[6] Skolastik (ortaçağ) filozoflar, tanrı hakkındaki görüşlerini iki kaynaktan almıştır: Kutsal kitap ve Yunan filozofları.[7] Kilise mütekellimleri ve öncüleri, “ben benim”[8] tabirinden tanrının var olduğu ve her şeyin menşei olduğu neticesini almıştır. O halde insan ve dünyanın yaratıcısı birdir. Elbette yaratıcı tanrı mutlak kadir ve mutlak alim de olmalıdır. Mantıkî açıdan kadir-i mutlak olan tanrı; sonsuz, zatıyla kaim, ezeli ve ebedi, yalın ve en kamil de olmalıdır. Felsefî düşüncenin Hıristiyan ilahiyatındaki şerh ve açılımı, Agustin ve Akvinas adında iki önemli mütekellimin eserlerinde Yunan ıstılahlarından yararlanmayla zirvesine ulaştı.[9] Agustin’in tanrısı, Eflutin düşüncesi (ilk kaynak sıfatıyla “bir” tanrıya inanmak) kalıbında kutsal kitap tanrısıdır.[10] Eflutin’in görüşüne göre, bir (ilk varlık) külli aklı (ikinci varlığı) ve aklı külli de külli nefsi (üçüncü varlığı) yarattı.[11] Akvinas’ın tanrısı, Aristo felsefesi kalıbındaki kutsal kitap tanrısıdır.[12] Akvinas “Aristo felsefesinin yöntemini takip etmeyle birlikte, ondan öteye geçmektedir; çünkü onun nezdinde faillik mefhumu yaratıcı ve rab olmaya denk düşmektedir. Oysaki Aristo’nun “hareketsiz hareket ettiricisi” sadece gayesel nedendi ve onun alem ve insanı yaratma ve idare etmeyle bir işi yoktu.”[13] Gerçekte Hıristiyan filozoflarının tanrısı ile Yunan ve Roma tanrıları arasındaki fark, onun yaratan olmasındadır.[14] Bu farklılık, Hıristiyanlığın bir felsefe olmayıp Mesih aracılığıyla insanın kurtuluşu için gelmiş olan dinsel öğretilerden ibaret olmasından kaynaklanmaktadır. Yunan felsefesi ise evreni açıklamak için bir yöntemdir.”[15] Bu mesele Yunan düşüncesi ile Hıristiyan düşüncesini birbirinden ayıran belirgin husustur. Skolastik felsefeden sonra Dekart ile birlikte metafizik ve ilahiyat tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. “Dekart felsefesinde tanrının varlıksal bir yönü yoktur, sadece epistemolojik yönü vardır.”[16] “Dekart’ın felsefî sisteminde hem tanrıyı ispat etmede insan düşüncesinin başlangıçta yer alması ve hem de bu felsefede tanrının ontolojik olarak değil, epistemolojik olarak belirtilmesi açısından, tanrı insan düşüncesine müntesiptir.”[17] “Dekart’  “tanrı” kelimesinden şunu kasteder: Tanrı sonsuz, değişmeyen, zatıyla kaim, mutlak alim ve mutlak kadir olan bir cevher olup beni ve var olan her şeyi yaratandır.”[18] “Dekart’ın yöntemsel şüphesinin ters etkisi, tanrıyı aklî olarak ispat edecekti, ama neticede şüphecilikte yeni bir dalgaya sebep oldu. “Onsekizinci yüzyılda İngiltere’de Heyum, Almanya’da Kant’ın ortaya çıkması ve önemli eserlerinin yayınlanmasıyla birlikte, metafizik zayıflamaya neden oldu. Aynı şekilde ondokuzuncu yüzyılda Darvin’in evrim teorisi ve Newton mekanizmi gibi bilimsel görüşlerin gündeme gelmesiyle birlikte, ateizmin asıl altyapıları şekil aldı. Evrim teorisinde, tanrı ve özellikle deist tanrı (çok eski zamanlarda evreni hareket ettiren ve sonra onu kendi haline bırakan kayıp tanrı mefhumu) anlayışı, ciddi şekilde eleştiriye maruz kaldı. Mekanizm düşüncesi de her şeyi mekanik bir şekilde nitelemektedir.”[19] Her halükarda “her ne kadar Platon’un yaratanı, Aristo’nun hareket ettiren hareket etmeyeni, Eflutin’nin biri, kilisenin şefkatli tanrısı (gök babası), Dekart’ın sonsuz ve yaratıcı cevheri, İspinozza’nın tabiat yaratan tabiatı, Kant’ın ahlakî kanunları bahşedeni ve Hegel’in mutlak ruh veya idesi, bizim Allah diye ifade ettiğimiz bir hakikate işaret etse de, hiçbir şekilde ortak bir mana ve mefhuma sahip değildir. Tanrının varlığını inkar eden ve onun hakkında şüphe duyan kimselerin de O’nun hakkında sabit bir algı taşımadığı da dikkat edilmesi gereken bir noktadır.”[20]    



[1] Hasan Zade, Salih, Seyr Ve Tetevvür-i Mefhumu-i Hoda Ez Dekart Ta Niçe, s. 29, Tahran, İlim, 1387.

[2] a.g.e. s. 29 – 30.

[3] a.g.e. s. 14 – 15.

[4] a.g.e. s. 30.

[5] a.g.e. s. 32.

[6] a.g.e. s. 33.

[7] a.g.e. s. 35.

[8] Ahd-i Atik, Sefer-i Huruc, bab. 3, ayet. 14.

[9] Hasan Zade, Salih, a.g.e. s. 35.

[10] a.g.e. s. 38.

[11] a.g.e. s. 40.

[12] a.g.e. s. 43.

[13] a.g.e. s. 48.

[14] a.g.e. s. 48.

[15] a.g.e. s. 43.

[16] a.g.e. s. 84.

[17] a.g.e. s. 87.

[18] a.g.e. s. 85.

[19] a.g.e. s. 16.

[20] a.g.e. s. 15.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hatim merasimi ve mezarlığa çocukları götürmenin bir keraheti var mıdır?
    24562 Pratik Ahlak 2012/04/04
    Çocukları dinsel meclis ve merasimlere ve de mescide veya Muharrem ayındaki matem merasimlerine götürmek veyahut bayram namazı ve dinsel bayramlara katılmasını sağlamak kendilerinin dinsel duygularının gelişmesi için çok önemlidir. Ergin gençleri hatim merasimi ve mezarlığa götürmek hakkında ise, rivayetlerde ve fıkhi kitaplarda yaptığımız inceleme neticesinde bu işin ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    9489 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • İranlıların matem, şenlik ve dini bayramlardaki gelenekleri neden diğer Müslümanlarla ve hatta diğer Şiilerle farklıdır?
    8187 Eski Kelam İlmi 2009/07/11
    Dini kutlamalar için genel kurallar olmasının yanı sıra ancak mukaddes İslam dininin görüş belirtmediği yerlerde her bölge örf ve adetlerine göre bu merasimleri yerine getirilebilir. Başka bir deyişle dinin önem verdiği şey örneğin İmam Hüseyin (a.s) için matem merasimlerinin düzenlenmesidir. Ama bunun yapılma şekli halkın kendisine bırakılmıştır. ...
  • Mastürbasyonun evlilikten farkı nedir?
    18619 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/08/08
    Mastürbasyon insanın ihtiyacını gerçek şekilde gidermez ve sahte bir doyumdur. İnsanın şehvanî ihtiyacı sadece meninin çıkmasıyla giderilmez. Bunun aşk, duygu, yakınlık ve sevgi ile beraber olması gerekir. Bu nedenle bu fiili işleyenler içlerinde eksiklik hissederler. Bu da cismanî ve ruhî hastalıkları peşinden getirebilir. Ama evlilik şehvanî ...
  • Yüzüğü sağ ele takmak mutlaka gerekli mi?
    53679 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/20
    Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları(a.s)’nın sünnetlerinden biri ele yüzük takmaktır. Rivayetlerde yüzüğün çeşidi ve üzerindeki nakış hakkında da çeşitli bilgiler verilmiştir. Bir de yüzüğün sağ ele takılması tavsiye edilmiştir. Ancak İslam’daki yüzük takmak ile ilgili hükümlerin hepsi müstehap türündendir ve farz değildir. Sadece erkeklerin ...
  • Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
    16342 Pratik Ahlak 2011/05/21
    Öğrenmek bazen amel ve yükümlülüğü yerine getirmek için ve bazen de başkalarını eğitmek ve yetiştirmek içindir. Birinci kısım genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve ...
  • Hamd suresinden sonra Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin söylemek sadece tabi olanlar için mi müstehaptır, yoksa cemaat imamı için de müstehap mıdır?
    7350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu:Tabi olanlar için müstehaptır.  Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Namazda müstehap olan şey, imamın arkasında namaz kılan fertlerin imamın Hamd suresini okumasının ardından Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin cümlesini söylemesi ve namazda tevhid suresini şahsen okuyan kimsenin de ”kezalik Allah” ...
  • Küfe mescidinin amellerinin çokluğu göz önüne alındığında kimi kafilelerin çeşitli makamların amellerini bir mekanda yerine getirmeleri doğru mudur? Böyle yaptıklarında tam sevap alabilirler mi?
    9026 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/07/10
    Küfe ve Sehle mescidlerindeki amellerin faziletleri hakkındaki rivayetlere baktığımızda Masum İmamlardan (a.s) bu mescitlerin bütün amellerinin bir arada yapılmasına dair bir emir gelmemiştir. Bir sahabesine bir dua ve namaz öğretirken, bir başkasına başka bir namaz ve dua öğretmiştir. Bu yüzden ziyaretçileri mescitlerin tüm amellerini yerine getirmek veya ...
  • Eğer idrar sonrası istibra yapılıp abdest alınırsa ve daha sonrasında bir damla idrar gelirse hükmü nedir?
    8890 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/08/06
     Ayetullah uzma Hamaney’in bürosu:Eğer gelen sıvının idrar olduğuna eminseniz abdest batıldır ve o bölge necis olmuştur. Eğer idrar olduğuna emin değilseniz taharete hükmedilir ve abdesti bozmaz.Ayetullah uzma Sistani’nin bürosu:Eğer idrar olduğundan şüpheniz varsa taharete hükmedilir.Ayetullah ...
  • Kendimizi yetiştirmeye ve nefsimizi arındırmaya nereden başlamalıyız?
    11343 Pratik Ahlak 2010/05/06
    Tezkiye, nefsi arındırmak ve temizlemek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmanın önemi hakkında birçok ayet bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki; nefsi arındırmaya başlama noktası her insana göre değişir. İslam’ı henüz kabul etmemiş birisinin nefsi temizlemeye başlayacağı ilk aşama, İslam’ı kabul etmesidir. Müminler için ilk basamak, ...

En Çok Okunanlar