Gelişmiş Arama
Ziyaret
9548
Güncellenme Tarihi: 2011/03/03
Soru Özeti
Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
Soru
Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
Kısa Cevap

Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin sözleri ve düşüncelerinin neticesinde şekillenmekte ve din alimlerinin kapsamlı ilmi hareketlerinin sonucu olarak doğmaktadır. Dolayısıyla belli bir kişinin olduğunu söylemek doğru olmaz.

Ayrıntılı Cevap

Bir şeyin aslı, bir binanın üzerine kurulduğu kök ve temel demektir. Buna göre usul-u din, din binasının üzerine kurulduğu temellerdir.[1]

Usul-u Din terimi, itikatlar ilminde kullanılan özel manasında (akaidin en temeli) olsa,[2] bütün dinlerin temellerini oluşturan akideler demektir.

Bütün tevhid dinlerinin temeli genel olarak üç ortak inanca dayanmaktadır:

a) Bir olan Allah’a inanmak.

b) Ahirette herkesin sonsuz yaşamı olduğuna, bu dünyada yaptıklarının karşılığını alacağına (mead) inanmak.

c) İnsanları nihai kemale, dünya ve ahiret saadetine götürecek Allah tarafından peygamberlerin gönderildiğine inanmak.’[3]

Ancak bu terimler ve ‘asl’ sözcüğünün böyle temel itikatlarda kullanılması terimlere ve anlaşmaya dayalıdır.[4] Bu konuda herhangi bir ayet ve rivayet yoktur. Sadece İslam alimleri bazı meseleleri önemlerinden dolayı onları usul-u dinden saymışlardır.

Şii alimleri, bütün tevhid dinlerinin ortak olduğu bu üç asılın yanı sıra ‘İmamet’ ve ‘Adalet’ asıllarını da onlara eklemişlerdir. Her ne kadar imamet nübüvvetten sonra gelse de Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra Müslümanların arasında çıkan ihtilaflardan dolayı Şia, bu önemli akidesini ortaya koymak için imameti ve ona olan inancı kendi asıllarının içinde saymıştır. Zira akli ve nakli deliller ve Peygamberimizin (s.a.a) tavsiyeleri üzerine nübüvvet imametle devam etmezse din eksik olacak ve insanlar sapacaklardır.[5]

Öte yandan İslam toplumunda bahsedilen en eski meselelerden biri ‘Cebir ve İhtiyar’ meselesidir.[6]

Bu konu 1. y.y’da Müslümanların arasında geniş ve etkili bir şekilde yaygındı. Cebir ve ihtiyar meselesi kendisiyle beraber adalet meselesinide ortaya çıkardı. Zira ihtiyar ile adalet, cebir ile adaletsizlik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Yani ihtiyarın, görev, mükafat ve ceza adilce olursa bir manası olur. İnsan özgür olmazsa, ilahi irade veya doğal sebepler karşısında eli bağlı ve mecbur kalırsa artık görev, mükafat ve ceza manasını kaybeder. Bu mesele İslam dünyasında çok önemli ve etkili insani ve şahsi bir mesele olmasının yanı sıra işin içine siyasette karıştığı için bu sebepten dolayı ölen ve hapise düşenlerin olmuştur. Emeviler cinayet işlemek için cebir (kaza-kader) meselesini bir bahane olarak ellerinde tutuyorlardı. Özgürlük taraftarlarını, dini bir akideyle muhalefet ettikleri bahanesiyle öldürüyor veya hapise atıyorlardı. O zamanlar şu cümle çok meşhurdu: ‘Cebir ve teşbih Emevi (Benî Ümeyye’ye aittir), adalet ve tavhid’de Alevi’dir (Ali’ye ve Şialarına aittir).[7]

Emeviler döneminde, Ma’bed Cuheni ve Ğaylan Dimeşki irade ve ihtiyar inancına sahip oldukları için Haccac tarafından öldürülmüşledi. Abbasilerin döneminde özellikle Memun ve Mutasam adaletin taraftarlığını yaptılarsa da Mütevekil’in başa geçmesiyle iş tersine döndü ve Eşaire’nin görüşü (cebirin taraftarları) İslam dünyasına (Şia’nın dışında) hakim olmaya başladı ve günümüze kadar devam etti. Bu meselenin önem ve etkisinden dolayı Şia, usul-u dinin bir aslı olarak hep göz önüne alınsın diye adaleti tevhidin ardından usul-u din’den saydı.

Füru-u Din’e gelince, bu terim usul-u dinin karşısında olup, İslamın ameli ahkamına denmektedir. Usul-u dinin rütbesi, yakinle beraber olan ilim babından olduğu için, amel babından olan füru-u dinden önce gelmektedir. Yani ilim ve itikat olmadıkça amelin manası olmaz. Bu nedenle İslam’ın ameli ahkamına ‘Füru-u Din’ denmektedir. Füru-u Din, Usul’ün üzerine kuruludur. Merhum Feyz-i Kaşani’nin dediği gibi, usul-u din ağaçtır, füru-u din ise onun meyvesidir. O şöyle buyuruyor: ‘Bu ikisinin (ilim ve amel) en değerlisi ilimdir. İlim ağaç, ibadet ise onun meyvesi gibidir.’[8]



[1] -Ahmed er-Rahmani el-Hemadani, İmam Ali (a.s), s.586, Neşr-i Münir, Tahran.

[2] -Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Akaid, s.14, Neşr-i Beynel Milel.

[3] -Muhammed Bakır Meclisi, Bihar-ul Envar, c.65, Neşr-i Müesseset-ül Vefa, Beyrut.

[4] -Amuzeş-i Akaid, s.14.

[5] -Mütevatir bir hadis olan ‘Sakaleyn Hadisi’nde ‘Kur’an ve Itrat’ın Peygamberden (s.a.a) sonra insanların hidayetine neden olacağı belirtilmiştir.

[6] -Murteza Mutahhari, Adl-i İlahi, s.17, Neşr-i Sedra.

[7]-Murteza Mutahhari, İnsan ve Serneveşt, s.64, Neşr-i Sedra.

[8] -Molla Muhsin Feyz Kaşani, İlm-ul Yakin Fi Usul-id Din, c.1, s.4-5, İntişarat-ı Bidar.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi bakışlar haram ve günah sayılıyor?
    19004 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/20
    Allahu Teala kuranı kerimde namahreme bakmak hakkında şöyle buyurmaktadır: “kul lil müminine yeguddu min ebsarihim yani Müminlere deki; namahreme bakmaktan gözlerini sakınsınlar[1] Ve kul lil mü'minati yağdudne min ebsarihinne” yani “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar”[2]İmam ...
  • Neden özellikle bir mercii taklit etmek gerekmektedir? Bu mesele hadisler aracılığıyla nasıl ispat edilmektedir?
    9874 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2011/04/11
    Eğer müçtehitlerden her birinin fıkhın bir kısmında diğerlerinden daha bilgili olduğu veya onlar ile eşit bulunduğundan eminseniz birkaç şahsı taklit etmenin bir engeli yoktur. ...
  • Abdest alırken ve zorunlu bir durum yokken bir başka şahıs elimize su dökerse, bu bir sakınca ifade eder mi?
    36267 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/04
    Abdestin bir takım şartları vardır ve onlardan her birine riayet etmeme durumunda abdest geçersizdir. Abdestin şartlarından birisi, bizzat insanın yüzünü ve ellerini yıkması ve de baş ve ayaklarını mesh etmesidir. Eğer bir başkası insana abdest aldıracak olursa veya yüz ve ellere su ulaştırmada ve baş ve ayakları ...
  • Ahlâkla ahlâk ilminin farkı nedir?
    10932 Teorik Ahlak 2012/02/04
    Ahlâk kelimesi, Hulk kelimesinin çoğulu olup -ister iyi olsun ister kötü- huy, yapı, karakter ve alışkanlık demektir. Ahlâk ilminin alim ve filozofları, ahlâk için çeşitli tarifler yapmışlardır. Bütün bu tariflerden yola çıkarak ahlâkı şöyle tarif edebiliriz: ‘Ahlâk, insan nefsindeki keyfiyet olup, insanın ona ...
  • İbn-i Meysem Bahrani’nin kişiliği ve yaşamı hakkında bilgi verebilir misiniz?
    8002 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2013/04/23
    HK. 697-699’da vefat eden ve İbn-i Meysem diye meşhur olan Kemaleddin Meysem b. Ali b. Meysem Bahrani, 7. yüzyılın başlarında Bahreyn’de dünyaya gelmiştir. İlim ve fakihliğin beşiğinde, köklü ve meşhur bir ailede yetişmiştir. İlim tahsiline kendi ülkesinde başladı. Sonra daha yüksek tahsil için Bağdat’a gitti. İbn-i Meysem ...
  • Fahişe bir bayanla geçici nikâh yapılabiliniyor mu?
    7545 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/04
    Fahişe bayanlarla geçici veya daimi evlilik haram değildir. Ama farklı delillerden ötürü böyleli bir evlilikten sakınmanız hem dininiz için ve hem de dünyanız için daha hayırlıdır. ...
  • Başkasının bostanından izinsiz meyve ve bitki toplamanın hükmü nedir?
    15931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
    Söz konusu sorunun cevabında ilk önce fakihlerin bu konu hakkında görüşlerini genel olarak açıkladıktan sonra Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tehrani nin görüşünü takdim edeceğiz.  Fakihlerin genel görüşleri:Bir başkasının malından faydalanmak her şekilde olursa olsun mutlaka bu tasarruf o malın sahibinin izni ile olmalıdır. Yalnızca ...
  • Resul-i Ekrem’e (s.a.a) ve İslamî kutsallara hakaret edilmesinin fıkhî hükmü ve buna karşı koymanın yolu nedir?
    11560 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/05/21
    Yüce İslam Peygamberine hakaret eden ve bu çirkin davranışıyla milyonlarca insanı üzen kimse idama müstahaktır. İslam düşmanları Müslümanlar arasında tefrika yaratmak, İslam’ın yayılmasının önünü almak ve yolları üzerinde din adındaki engeli kaldırmak gibi utanç verici hedeflerine ulaşmak için İslamî kutsallara hakaret etmeye ve sövmeye yönelmişlerdir. Vahdeti korumak, kendi İslamî ...
  • Lütfen Hz. Yusuf kıssasındaki önemli noktaları açıklar mısınız?
    45726 Masumların Siresi 2010/11/08
    Kur’an’daki en güzel kıssa olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s) kıssası ders, ibret ve şahsi, ahlakî, içtimai ve ailevî erdemleri içermektedir. Bu erdemlerden bazıları şunlardır: 1. İnsanları Allah’a doğru çağırma yolunda Peygamberlerin ifa ettikleri rolü ve çektikleri sıkıntıyı tanımak
  • Ayetullah Hamenei’nin Amerika Müslümanlarına mesajı (öğüt ve nasihati) nedir?
    5932 Eski Kelam İlmi 2009/08/20
    Ayetullah Hamenei’nin kaleminin bu soruya cevabı: “Selamu’n Aleykum,Ayetullah Hamenei’nin genele hitap eden konuşma ve mesajlarında yer alan açıklamalarının dışında özel bir mesajları yoktu. (Bu konuşma ve mesajların metni Ayetullah Hamenei’nin ...

En Çok Okunanlar