Gelişmiş Arama
Ziyaret
7674
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
Şia'nın, bazı İmamlarının imametini kabul etmeyen Fethiye ve Vakifiye gibi fırkaların adaleti hakkındaki görüşü nedir?
Soru
Şia anlayışında Sahabenin işlemiş oldukları cinayet, Hz. Ali'nin velayetini kabul etmeyip Ondan sapıp hilafeti başkalarına vermeleridir. Buna binaen Şia anlayışında Sahabe adil, doğru ve güvenilir kimseler değildir. Burada akla gelen soru şu: Nenden Şialar bazı İmamların imametini kabul etmeyen Fethiye ve Vakifiye gibi fırkalar için de aynı görüşe sahip değildirler? Şialar sahabe hakkında düşündüklerinin aynısını bu fırkalar hakkında da düşünmeleri gerekirken tam tersine bu fırkalara mensup bazı fertleri adil bilirler ve onlardan rivayet kabul ediyorlar. Bu çelişkinin nedeni nedir?
Kısa Cevap

Şialar Müslümanların dini kaynağı olan kuranı kerime ve güvendikleri hadislere dayanarak bütün sahabelerin aynı seviyede olmadığını savunur ve onları üç ayrı grupta değerlendiriyor: Bir grubu köklü ve güçlü bir imana sahip olduğunu, İkinci grubu imanında gevşek ve zayıf, üçüncü grubu ise münafık olduğunu kabul ediyor. Sakife olayında Sakifede toplanan bütün sahabelerin aynı derecede rol üstlenmiş olduklarını ve eşit seviyede tavır takınıp ve davranış sergilediklerini savunmuyor. Sakife'de bulunanlar sahabeden sadece bir kısmıydı. Bir diğer kısmı da kılıcın zoru ve tehdidiyle veya İslam dininin aslını ve varlığını korumak için birinci halifeye biat etti. Buna binaen bütün sahabeler bir safta yer aldıklarını ve aynı derecede olduklarını söyleyerek bir şekilde değerlendirilmemeli.  

Şia'nın bazı büyükleri Fethiye ve Vakifiye fırkalarına mensup kişilerden, güvenilir ve emanete riayet etme gibi hususiyetlere sahip oldukları takdirde rivayet kabul ederler. Ehlisünnetin Peygamber (s.a.a.) ve İmamlardan rivayet ettikleri rivayetleri, aynı şartları gözetleyerek kabul ve emel ettikleri gibi. Bazı âlimlerde ne Fethiye ve Vakifiye fırkalarına mensup kişilerden rivayet kabul eder ne ehlisünnetin hadislerini muteber sayar. Şialardan da sadece Şia oldukları için rivayet kabul etmiyor. Bu âlimler bir rivayeti kabul edip ona amel edebilmesi için o rivayeti nakleden ravi için bazı şartları dikkate almışlar. Rivayet eden kişinin (ravinin) adil veya en azında (imamlar (a.s.) tarafından) övülmüş bir kimsenin olması söz konusu şartlardan birisidir. Ravi için şart koşulmuş bu şartlar nakledilen rivayetler için ihraz edilmediği takdirde nakil edilen rivayeti reddederler. Şia âlimlerinin ravi için dikkate almış oldukları bu durum göz önünde bulundurulduğunda Şiaların amelinde hiçbir çelişkinin söz konusu olmadığı görülecektir.  

Ayrıntılı Cevap

Şia kuranın nurani ayetleri ve bütün Müslümanların itimat ettiği rivayetlere dayanarak Peygamberin Sahabesini iman, pratikte İslami hükümlere bağlı kalma ve Peygambere itaat etme bağlamında aynı derecede ve aynı seviyede olmadığını savunuyor. Zira kuranın ayetlerinden sahabelerin üç kısım olduğu anlaşılmaktadır.

1-   Köklü ve derin imana sahip, özverili ve fedakârlık bağlamında seçkin kimseler. Bu grup hakkında kuranı kerim şöyle buyurmaktadır: "Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir".[1]

2-   Güçlü imana sahip olmayıp tabi tutuldukları imtihanlardan başarılı bir şekilde çıkamayan sahabeler. Savaş alanlarından kaçanlar ve zor şartlara duçar olduklarında Peygamberi (s.a.a) tek başına bırakıp kaçan kimseler. Kuranı kerim bu türden olanları şöyle tarif ediyor: "Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir".[2]

3-   Münafık olan sahabeler. Münafikün süresi ve başka sürelerin birçok ayetlerinde onların eylemleri ve niyetleri kötülenmiştir. Kuranı kerim bu grup hakkında şöyle buyurmaktadır: "İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir".[3]

Sünni ve Şiaların kaynak kitaplarında da Peygamberin (s.a.a.) vefatından sonra sahabeden büyük bir çoğunluğun dinden çıkıp mürtet oldukları yazılmaktadır. Örneğin: Ebu Hüreyre Peygamberin (s.a.a.) şöyle söylediğini naklediyor: "kıyamet gününde Ashabımdan bir grup bana varacak ki onlar havuzdan uzaklaştırılıyor. Ben Allah'ım! Onlar benim ashaplarımdır diyorum. Allah u Teâlâ şöyle buyuracak: Sen onların senden sonra ne yaptığını bilmiyorsun. Onlar senden sonra geri gerisine döndü ve mürtet oldular".[4]

Dolayısıyla bütün Sahabeler Sahabe oldukları için Allah tarafından övülmüş ve amellerinden Allah razı olmuş anlamına gelmiyor. Yukarıda zikir edilen gruplardan sadece ilk grup Allahın övgülerini hak etmiş ve amelleri Allahın rızasına nail olmuştur. Elbette bu grubun sayısı diğer iki gruba oranla azdır. Bu nedenledir ki, Şia kuranı kerime tabi olarak Sahabelerden bir kısmını adil biliyor bir kısmını fasık ve iman notasında zayıf ve bir diğer kısmını da münafık olduğunu savuniyor.

Sakife’ye gidip orada gerçekleşen olaya iştirak edip hazırda bulunan Müslümanların sayısı çok az idi. Hz. Ali ve Haşim oğullarından hiç kimse orada yoktu. Muhacir ve Ansarlardan da bir kısmı bu toplantıda yoktu. Bu toplantıya iştirak edenlerin hepsi üstlenmiş oldukları rol bakımdan da aynı seviyede değildirler. İkinci halifenin şöyle söylediği nakledilmiştir: "Ebu Bekir'e yapılan biat Müslümanlarla istişare edilmeksizin acele üzere yapıldı. Bu aceleciliğin nedeni de şuydu: Sakifede Ebu Bekir'e biat yapılmamış olsaydı Ensar halifelik makamına birisini seçecekti ki bizde ona ya biat etmek ya muhalefet etmek zorunda kalacaktık. Bu durum da nihayette fesada neden olacaktı".[5] Sakife yöneticileri Seade oğullarını, özellikle Medine halkını, Haşim oğullarını ve Hz. Ali'yı (a.s.) gerçekleşmiş bir işle yüz yüze bıraktılar.

Fethiye fırkası Şia fırkasından olup imam Sadık'tan (a.s.) sonra ve imam Kazımdan önce imam Sadık’ın oğlu Abdullah'ı imam olarak kabul ve onu takip ediyor.

İmam Kazımda tevakkuf edip imam Kazımı beklenen son imam olarak kabul eden fırkaya da "vakıfiye" deniliyor.[6]

Şiaların Fethiye, vakifiye ve diğer fırkalara itimat edip etmediği konusuna gelince şunu hatırlatmamız lazım: Şia'nın büyük şahsiyetleri bir rivayeti kabul edip onu hüccet olarak sunabilmeleri için o rivayeti nakleden kişi için, Müslümanlığı, aklı ve erginliği (buluğ) şart koşmuşlardır. Ama Şia'nın meşhur görüşüne göre ise iman şartı da gereklidir. Meşhurun imandan kast ettikleri maksat on iki İmamı kabul etmektir. Bu şart gereğince ne ehlisünnetten rivayet kabul ediliyor ne Şia'ya mensup olan Fethiye, Tevfikiye ve on iki imamı kabul etmeyen diğer fırkalardan kabul edilmiyor. Yani bu şart gereğince on iki imamı kabul etmeyen hiç kimsenden rivayet kabul görülmüyor. Bu bakımdan söz konusu fırkalar ile ehlisünnetten olan kimseler arasında hiçbir fark söz konusu değildir.[7]

Ama şeyhi Tusi gibi Şia'nın bazı büyük ve saygın âlimleri bir rivayeti kabul edebilmek için ravinin (rivayeti nakleden kimsenin) güvenilir olma şartını yeterli görmüşlerdir. (Bunlar imanı şart koşmamışlardır). Bu nedenledir ki ehlisünnettin bazı şahsiyetlerinden; Gayyasın oğlu Hafs, Sükuni ve başkaları gibi şahsiyetlerin İmamlardan (a.s.) naklettikleri rivayetlere (Şia'nın rivayetleri arasında bunların naklettikleri rivayetlere ters bir rivayet bulunmamak şartıyla) amel ediyorlar. Bu grup Fethiye ve Vakıfıye tarafından nakledilen rivayetler hakkında da şöyle diyor: Onların naklettikleri rivayet aşağıdaki şartlara haiz olursa amel edilebilinir. Şia'nın rivayetleri arasında onların naklettikleri rivayete muhalif rivayetin bulunmaması, Şia’nın büyük şahsiyetleri nakledilen rivayete aykırı eylemde bulunmamaları, ravinin kendisi güvenilir, çalışkan ve emanete riayet eden emanetdar olması. Dolayısıyla Fethiye ve Vakifiyeden olup imamlardan naklettiği rivayet bu şartlara haiz olursa ona amel edilir. Bu nedenle söz konusu olan Şia'nın bu âlimleri Fethiye fırkasına mensup Bukeyr'in oğlu Abdullah ve Vakifiye fırkasına mensup Mihran'ın oğlu Samae kanalıyla bize ulaşılan rivayetleri kabul edip amel ediyor.[8]  

Bu bağlamda kayda değer bir diğer nokta da şudur ki İmamiye Şia'sının âlimleri Şia olan bir kimseden sadece Şia olduğu için rivayet kabul etmiyor. Bilakis Şia âlimleri Şia olan bir kimseden rivayeti kabul etmek için şart koştukları bazı şartlar vardır ve ravinin adil olması onlardan birisidir. Ravide bu şart tespit edilmezse kendisinden nakledilen rivayeti reddederler. Netice itibariyle zikir edilen konulara dikkat edildiğinde Şia'nın amellerinde her hangi bir çelişki söz konusu olmadığını görürsünüz.           



[1] Ahzab; 23.

[2] Tevbe, 38.

[3] Bakara, 8-9.

[4] NİŞABURİ, Müslüm b. Haccac, "sahihi müslüm", Lübnan / Beyrut: daru'l - fikr, c. 3, s. 142, babun fil havd, hadis no: 8.  

[5] a. g. e., c. 4, s. 181; TABARİ, Muhammed b. Carir, "tarihi tabari", Beyrut: mektebet-u hayat, c. 3, s. 201.

[6] SUBHANİ, Cafer, "hadis şinasi", tercüme: Ahmetvend, Kum: nasr, 1382, s. 216.

[7] a. g. e. s. 129.

[8] a. g. e. s. 130.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar