Gelişmiş Arama
Ziyaret
30538
Güncellenme Tarihi: 2011/07/20
Soru Özeti
Acaba peygamberin (s.a.a) veya imamın (a.s.) gölgesi var mıydı? Bu hususta nakledilen hadislerin doğruluk payı ne kadar?
Soru
Hazreti Peygamberin (s.a.a) gölgesi hususunda şöyle deniliyor: Peygamberin (s.a.a) mucizelerinden birisi gölgesinin olmamasıdır. Acaba gerçekten böyle bir şey var mıydı? Bu hususta itimat edilecek mütevatir hadis var mı? Varsa gölgesinin olmaması Resul olmadan öncede de söz konusu muydu? Acaba bu durum Peygamberin (s.a.a) zati yapısı diğer insanlarınkinden farklı olduğundan mıydı yoksa sadece ilahi bir mucize midir? Acaba imamların gölgeleride mı yoktu? Eğer onlar zati itibariyle diğer insanlardan farklı idilerse neden kuranı kerim açık bir şekilde sizin cinsinizden size peygamber gönderdik diyor?
Kısa Cevap

Peygamberin (s.a.a.) gölgesi var mıydı yok muydu meselesi akli bir mesele değildir. Dolayısıyla akla dayanarak bu konuda hüküm veremeyiz. Buna binaen akli olarak ne peygamberin (s.a.a.) gölgesi vardı şeklinde ne yoktu şeklinde hüküm edemeyiz. Bu konuda itimat edebilecek ve dayanabileceğimiz tek kaynak nakil ve hadis içerikli kaynaklardır. Hadis içerikli olup hem Şia hem Ehlisünnet nezdinde birinci derece kaynak olarak kabul görülen kitaplarının, “men la yahduru” kitabı hariç hiçbir birisinde bu hususta bir hadis söz konusu değil ve böyle bir meseleye işaret edilmemiştir.

Elbette ehlisünnetin birinci derecede kaynak sayılmayan bazı kitaplarında Peygamberin gölgesi müşahede edilmedi şeklinde nakiller var. Hakeza Şia kaynaklarında da imamın gölgesi yoktur şeklinde nakiller var olmaktadır. Böyleli çok önemli olan bir mesele hakkında bir hadisle iktifa etmek kesinlikle doğru olmayacağı çok açıktır. Aslında böyleli çok önemli olan bir mesele tarih boyunca Şia nezdinde gizli kalması mümkün mü? Ve sadece onun hakkında tek bir rivayet, oda imam Rızadan (a.s.) nakledilmiş olması akla ve mantığa sığar mı? Yani bu denli önemli bir mesele yaklaşık iki asır; Peygamberin (s.a.a) zamanından ta sekizinci imamın (s.a.) dönemine kadar gizli kalıyor ve ondan sonra sekizinci İmamın (s.a.) döneminde imamın (s.a.) kendisi tarafından açıklanıyor, ondan sonra imam Cevat’tan (s.a.) başlayarak tekrar gizli kalıyor ve hakkında hiçbir şey söylenilmiyor olması imkânsızdır. Böyle bir şey akla ve mantığa sığmaz.

Ayrıntılı Cevap

Peygamberin (s.a.a.) gölgesi var mıydı yok muydu meselesi akli bir mesele değil. Dolayısıyla akla dayanarak bu konuda hüküm edemeyiz. Buna binaen akli olarak ne peygamberin (s.a.a.) gölgesi vardı şeklinde ne yoktu şeklinde hüküm edemeyiz. Bu konuda itimat edebilecek ve dayanabileceğimiz tek yer İslami kaynaklar yani kuranı kerim ve sünnettir. Kuranı kerimde bu hususta hatta dolaysız ve işaret şeklinde olsa bile bir şey söz konusu değildir. Ama konuya değinen ve işaret edip var olan hadisler ise ehlisünnetin birinci derecede kabul gördükleri kaynakların haricindeki bazı kitaplarda var olmaktadır:

Zekvandan şöyle nakledilmiş: “Allahın resulü için ne güneşli olan gündüzde ne ayın aydın olduğu gecede gölge diye bir şey müşahede edilmemiştir”.

Hekim Tirmizi bu mananın aynısını nakletmiş ve şöyle diyor: “Allah resulünün gölgesi yoktu ki ta kimse onun mübarek gölgesine basarak saygısızlığına neden olmuş olsun”.

İbni Sab’i “hasais” adlı eserde şöyle diyor: “Allah resulünün gölgesi yerin özerinde görülmüyordu. Allah resulünün vücudu nur idi. Güneşin nuru altında veya ayın aydınlığında yürüdükleri vakit gölgesi görünmüyordu. Bazı âlimler bu hakikatin delili peygamberin kendi sözü ve duası olduğunu söylemişlerdir. Ki Allah Resulü (s.a.a) “Allahım! Beni nur kıl[1] şeklinde dua ediyordu.[2]  

Ama Şia kaynaklarında ise konuyla alakalı var olan işaret şöyledir: “İmamın (a.s.) gölgesinin var olmaması imamın niteliklerinden ve sıfatlarından bir sıfat ve niteliktir. Talıkani Ahmedi Hemedani’den, Hemedani de Ali b. el-Hasan b. Fazal’dan, Ali de ebul-Hasan Ali b. Musa er-Rıza’dan[3] (imam Rıza) şöyle nakletmiş: “imam bazı hususiyetlere ve niteliklere sahiptir: İnsanların en bilgilisi, en takvalısı, en halimlisi, en yiğilisidir ve… bir diğer özelliği de gölgesinin olmamasıdır”.[4]

Zikredilen konulara dikkat edildiğinde hem ehlisünnet kanalından hem Şia kanalından nakledilen rivayetler bazı hususiyetlere sahiptir: birincisi: Bu rivayetler senet bakımından zayıf dolayısıyla itimat edilmeyecek durumdadır. İkincisi: İster ehlisünnet kanalından gelen rivayet olsun ister Şia kanalından gelen rivayet olsun her ikisinde de bir tek rivayettir. Ve Şia’nın kaynaklarında sadece imam Rıza’dan (a.s.) bir tek hadis nakledilmiş. Buna binaen bu denli çok önemli bir sıfata sahip olan Allah resulü ve imamlar ve herkeste onların sahip oldukları bu sıfatı müşahede etmiş olmasına rağmen mümkün müdür ki, hadis nakleden nakilciler (raviler) bu özelliği nakletmemiş olsunlar. Bu makul olabilir mi? Peygamber ve imamların tüm özellik ve sıfatlarını çok dakik bir şekilde gözetlemiş ve onları nihai derecede dakik ve uzun bir şekilde anlatan raviler bu denli önemli sıfatı terk etmeleri akla sığar mı? Mantıklı gelebilir mi? Allah Resulünün (s.a.a.) tüm ashapları bu gerçekten gafil olmaları veya kasti olarak bunu gizletmeleri aklanı olabilir mi?

Şöyle diyebilirsiniz: Kendiniz bir taraftan bu konunun ehlisünnetin bazı kitaplarında nakledildiğini, diğer taraftan raviler bu denli önemli konudan gafil kalmaları aklanı değildir diyorsunuz. Bunun kendisi çelişki değil mi?.

Cevaben şöyle diyorum: Bu denli önemli ve çok acayip bir sıfat ve özellik için tek bir hadis yeterli olamaz ve bu denli önemli ve acayip bir mesele olmuş olsaydı hakkında tek bir rivayet değil, onlarca rivayet nakledilecekti. Nakledilen bu tek hadis senet bakımından sahih olsa bile bu denli önemli ve acayip bir şey için delil olamaz. Diyelim ki bundan faz geçtik ve Peygamber hakkında böyle bir şeyin var olduğunu kabul ettik ama şöyle bir sorunla karşı karşıyayız: Neden bu olayı hazreti Ali’nin (a.s.) ya hazret Hüsynin (a.s.) veya… ta imam Kazım’ın (a.s.) yaranlarına hiç kimse nakletmemiş? Ve neden bu mesele imam Rızanın (a.s.) dönemine kadar gizli kalmış olsun? Yani peygamberin zamanından iki asra kadar hakkında konuşulmamış ondan sonra sekizinci imam döneminde anlatılmış ve tekrar imam Cevat’tin (a.s.) döneminden geybeti suğra (küçün gaybet) nın son dönemine kadar (yani bir asır) yine gizli kalıyor. Bu denli önemli ve acayip olan bir mesele bu müddet zaman zarfı içinde hiç kimse tarafından nakledilmemesi ve sadece çok kısa bir dönemde oda bir rivayette nakledilmesi mantıklı gelebilir mi? Allah resulünün bu sıfat ve özelliğinin gizli kalmasındaki maksat ve hikmet nedir?

Bunun yanı sıra bu konu hakkında var olan tek bir hadiste Ehlisünnetin asıl kaynak kitaplarında; kütübi sitte gibi kitaplarda zikredilmemiş. Şia’nın da “men la yahdurul-fakıh” dışında asıl kaynak kitaplarının hiçbirisinde zikredilmemiştir.

Burada kayda değer önemli bir diğer konu da şudur: Sorunun konusu olan bu mesele ister tarihsel boyutuyla ele alalım ister kelamsal ve inançsal boyutuyla, her iki halette de bir rivayetle ne ispatlanması mümkün ne inkâr edilmesi. Peygamberin (s.a.a.) gölgesinin var olmaması mucizelerinden bir mucize miydi? Sorusu hakkında da şunu diyoruz: Bunun ispatlanması da delile ihtiyacı var. Daha önce açıklandığı gibi bu konunun aslı hakkında her hangi bir delil söz konusu değildir. Kaldı ki mucize oluşuna dair delil olmuş olsun. Peygamberin mucizeleri konusunda böyleli bir meseleye değinilmemesi de dikkat çekici. Bu meselenin kendisi çok acayip bir meseledir. Acayip bir mesele olmasına rağmen hakkında konuşulmaması âlimlerin nezdinde sabit olmadığına delildir.

Her halükarda bu konuyu açıklayan hadis ne mutevatir ve ne mustafiz, bilakis vahid bir haber şeklindedir. Haberi vahit şeklinde nakledilen bu denli önemli inançsal bir konu itibara alınacak bir kariyere sahip değildir. Buna binaen meselenin aslı olan peygamberin gölgesinin var olmaması konusu ispatlanmayınca Ona binaen sorulan diğer soruları cevaplandırmaya gerek kalmıyor.



[1] “Sahihi buhari”, c. 1, s. 116, hadis no: 6316; “sahihi müslüm”, c. 1, s, 525-526, hadis no; 187, 763.

[2] “sebilül huda ve er-reşad”, c. 2, s. 90.

[3] Bu rivayet başka bir senetle de nakledilmiştir. Talıkani şöyle diyor: ammet b. ziyad b. Caferi hemedani bana şöyle nakletti: ali b. İbrahim b. haşım babasından babasıda ali b. mabedden, ali b. mabed de Hüseyin b. halid dan naklederek şöyle demiş: imam rıza şöyle buyurdu:…(kemluddin ve tamamunnime, c. 2, s. 371).

[4] Biharul envar”, c. 25, s. 116, hadis no: 1; c. 52, s. 321; “men la yahdurul-fakıh” c. 4, s. 419.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dininin kadına bakış açısı nasıldır ve onun için nasıl bir konum belirlemiştir? Onlar tıpkı erkekler gibi midirler?
    24977 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2008/05/20
    İslam, insanın tekâmülünü hedef edinmiştir. Bu açıdan da kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. İslam açısından önemli olan kadınlık veya erkeklik değil, kendini yetiştirme ve Allah’a yakın olmaktır. Kadın ve erkek insanlığın iki temel unsurunu teşkil etmeleri nedeniyle, İslam’da bazen kadından ve bazen de erkekten söz ...
  • İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı nedir?
    7110 Eski Kelam İlmi 2011/12/18
    İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı Yaşua’dır. O, Rum kayserinin evladı olup havarilerin ve belirgin olarak Şamun’un (Hz. Mesih’in vâsii) neslindendir.[1]  
  • Haset hastalığını nasıl yok edebiliriz?
    16585 Pratik Ahlak 2009/12/20
    Haset, eziklik ve kendisini küçük görme psikolojisidir ve bu yüzden haset eden kimse başka birisinde olan bir nimetin onun elinden çıkmasını arzu eder. Bu psikolojik hastalığın tedavisi ...
  • Lanetleşmenin bir şartı var mıdır? Hangi konuda lanetleşmek mümkündür? Lanetleşmek kesin olara gerçekleş midir?
    19167 مباهله 2012/05/27
    Lanetleşmek, batıl yolda olan kimsenin ilahi gazaba uğraması ve hak yolda olan kimsenin de tanınması ve böylece hak ve batılın birbirinden ayrılması için iki tarafın birbirine lanet etmesinden ibarettir. Lanetleşmek bir tür duadır ve kendine ait özellik ve şartlara sahiptir. Biz onların bazılarına işaret edeceğiz: İnsanın üç ...
  • Neden felsefî ikinci makuller tür ve ayıraca sahip değildir? Mantıkî ikinci makuller de böyle midir?
    10337 İslam Felsefesi 2011/10/23
    Makul, felsefî bir terim olup zihne gelen şey anlamındadır ve hissedilenin yani hisle duyumsananın karşısında yer alır. Makul terimi bazen aklî suretler için, bazen dışarıda bir varlığı olmayan hususlar için ve bazen de hissedilmeyen ve soyut olan şeyler için kullanılır ki bu durumda makulden kasıt akıldır. Bizim konumuzda makulden ...
  • İslam’ın Hakkaniyetinin Aklî Delilleri
    21090 Yeni Kelam İlmi 2012/01/23
    Her ne kadar bugün dünyada gözlemlenen dinlerde bir takım hakikatler yer alsa da, gerçek tevhit olan kamil hakikat sadece İslam’ın çehresinde gözlemlenebilirdir. Bu iddianın en büyük delili, diğer dinlerin muteber senetlerinin olmayışı ve metinlerinde tahrif ve aklî çelişkilerin bulunması ve bunun karşılığında Kur’an’ın senet taşıması, ...
  • Defalarca tövbesini bozmuş kimse şimdide Allah ve Masum İmamlar (a.s) hakkında şüpheye düşmektedir. Acaba Allah onu kendin uzaklaştırmış mıdır? Ve Allah’a yakınlaşmanın yolu nedir?
    36346 Pratik Ahlak 2011/11/12
    Günah, insanı alteder. Günahtan tövbe etmeye ciddi karar almak kurtuluşa yönelmek demektir. Şeytan, insanın düşmanıdır; onun böyle vesveseler vermekten amacı, insanları ümitsizliğe düşürmek, salih kulları merhametli olan Allah’tan uzaklaştırmaktır. Oysa Allah, ister günahkar olsun, ister zalim, bütün kullarını sever, onların hidayetini ve saadetini ister. Yalnız kaldığınızda Allah’tan ...
  • Ayakkabı giymenin adabı nedir?
    20961 Pratik Ahlak 2012/05/12
    İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir. Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Her halükarda İslam dininin hakkında nazar vermiş ve adap belirlemiş ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında bir kızı var mıydı?
    23693 تاريخ بزرگان 2011/12/20
    Fedakarlık ve insani kemallerle dolu Kerbela gibi bir olayda yaşı küçük olan kimseler fazla dikkat çekmemiş olabilir. Hz. Rugayye’nin (s.a) yaşamı, babası, amcası, halası gibi yüce şahsiyetlerin nurlarının ışığı arkasında kaldığından tarih kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rugayye adında küçük bir kızı olduğu konusuna değinilmemiştir. Bazı maktellerde İmam ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11686 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.

En Çok Okunanlar