Gelişmiş Arama
Ziyaret
28699
Güncellenme Tarihi: 2011/07/20
Soru Özeti
Acaba peygamberin (s.a.a) veya imamın (a.s.) gölgesi var mıydı? Bu hususta nakledilen hadislerin doğruluk payı ne kadar?
Soru
Hazreti Peygamberin (s.a.a) gölgesi hususunda şöyle deniliyor: Peygamberin (s.a.a) mucizelerinden birisi gölgesinin olmamasıdır. Acaba gerçekten böyle bir şey var mıydı? Bu hususta itimat edilecek mütevatir hadis var mı? Varsa gölgesinin olmaması Resul olmadan öncede de söz konusu muydu? Acaba bu durum Peygamberin (s.a.a) zati yapısı diğer insanlarınkinden farklı olduğundan mıydı yoksa sadece ilahi bir mucize midir? Acaba imamların gölgeleride mı yoktu? Eğer onlar zati itibariyle diğer insanlardan farklı idilerse neden kuranı kerim açık bir şekilde sizin cinsinizden size peygamber gönderdik diyor?
Kısa Cevap

Peygamberin (s.a.a.) gölgesi var mıydı yok muydu meselesi akli bir mesele değildir. Dolayısıyla akla dayanarak bu konuda hüküm veremeyiz. Buna binaen akli olarak ne peygamberin (s.a.a.) gölgesi vardı şeklinde ne yoktu şeklinde hüküm edemeyiz. Bu konuda itimat edebilecek ve dayanabileceğimiz tek kaynak nakil ve hadis içerikli kaynaklardır. Hadis içerikli olup hem Şia hem Ehlisünnet nezdinde birinci derece kaynak olarak kabul görülen kitaplarının, “men la yahduru” kitabı hariç hiçbir birisinde bu hususta bir hadis söz konusu değil ve böyle bir meseleye işaret edilmemiştir.

Elbette ehlisünnetin birinci derecede kaynak sayılmayan bazı kitaplarında Peygamberin gölgesi müşahede edilmedi şeklinde nakiller var. Hakeza Şia kaynaklarında da imamın gölgesi yoktur şeklinde nakiller var olmaktadır. Böyleli çok önemli olan bir mesele hakkında bir hadisle iktifa etmek kesinlikle doğru olmayacağı çok açıktır. Aslında böyleli çok önemli olan bir mesele tarih boyunca Şia nezdinde gizli kalması mümkün mü? Ve sadece onun hakkında tek bir rivayet, oda imam Rızadan (a.s.) nakledilmiş olması akla ve mantığa sığar mı? Yani bu denli önemli bir mesele yaklaşık iki asır; Peygamberin (s.a.a) zamanından ta sekizinci imamın (s.a.) dönemine kadar gizli kalıyor ve ondan sonra sekizinci İmamın (s.a.) döneminde imamın (s.a.) kendisi tarafından açıklanıyor, ondan sonra imam Cevat’tan (s.a.) başlayarak tekrar gizli kalıyor ve hakkında hiçbir şey söylenilmiyor olması imkânsızdır. Böyle bir şey akla ve mantığa sığmaz.

Ayrıntılı Cevap

Peygamberin (s.a.a.) gölgesi var mıydı yok muydu meselesi akli bir mesele değil. Dolayısıyla akla dayanarak bu konuda hüküm edemeyiz. Buna binaen akli olarak ne peygamberin (s.a.a.) gölgesi vardı şeklinde ne yoktu şeklinde hüküm edemeyiz. Bu konuda itimat edebilecek ve dayanabileceğimiz tek yer İslami kaynaklar yani kuranı kerim ve sünnettir. Kuranı kerimde bu hususta hatta dolaysız ve işaret şeklinde olsa bile bir şey söz konusu değildir. Ama konuya değinen ve işaret edip var olan hadisler ise ehlisünnetin birinci derecede kabul gördükleri kaynakların haricindeki bazı kitaplarda var olmaktadır:

Zekvandan şöyle nakledilmiş: “Allahın resulü için ne güneşli olan gündüzde ne ayın aydın olduğu gecede gölge diye bir şey müşahede edilmemiştir”.

Hekim Tirmizi bu mananın aynısını nakletmiş ve şöyle diyor: “Allah resulünün gölgesi yoktu ki ta kimse onun mübarek gölgesine basarak saygısızlığına neden olmuş olsun”.

İbni Sab’i “hasais” adlı eserde şöyle diyor: “Allah resulünün gölgesi yerin özerinde görülmüyordu. Allah resulünün vücudu nur idi. Güneşin nuru altında veya ayın aydınlığında yürüdükleri vakit gölgesi görünmüyordu. Bazı âlimler bu hakikatin delili peygamberin kendi sözü ve duası olduğunu söylemişlerdir. Ki Allah Resulü (s.a.a) “Allahım! Beni nur kıl[1] şeklinde dua ediyordu.[2]  

Ama Şia kaynaklarında ise konuyla alakalı var olan işaret şöyledir: “İmamın (a.s.) gölgesinin var olmaması imamın niteliklerinden ve sıfatlarından bir sıfat ve niteliktir. Talıkani Ahmedi Hemedani’den, Hemedani de Ali b. el-Hasan b. Fazal’dan, Ali de ebul-Hasan Ali b. Musa er-Rıza’dan[3] (imam Rıza) şöyle nakletmiş: “imam bazı hususiyetlere ve niteliklere sahiptir: İnsanların en bilgilisi, en takvalısı, en halimlisi, en yiğilisidir ve… bir diğer özelliği de gölgesinin olmamasıdır”.[4]

Zikredilen konulara dikkat edildiğinde hem ehlisünnet kanalından hem Şia kanalından nakledilen rivayetler bazı hususiyetlere sahiptir: birincisi: Bu rivayetler senet bakımından zayıf dolayısıyla itimat edilmeyecek durumdadır. İkincisi: İster ehlisünnet kanalından gelen rivayet olsun ister Şia kanalından gelen rivayet olsun her ikisinde de bir tek rivayettir. Ve Şia’nın kaynaklarında sadece imam Rıza’dan (a.s.) bir tek hadis nakledilmiş. Buna binaen bu denli çok önemli bir sıfata sahip olan Allah resulü ve imamlar ve herkeste onların sahip oldukları bu sıfatı müşahede etmiş olmasına rağmen mümkün müdür ki, hadis nakleden nakilciler (raviler) bu özelliği nakletmemiş olsunlar. Bu makul olabilir mi? Peygamber ve imamların tüm özellik ve sıfatlarını çok dakik bir şekilde gözetlemiş ve onları nihai derecede dakik ve uzun bir şekilde anlatan raviler bu denli önemli sıfatı terk etmeleri akla sığar mı? Mantıklı gelebilir mi? Allah Resulünün (s.a.a.) tüm ashapları bu gerçekten gafil olmaları veya kasti olarak bunu gizletmeleri aklanı olabilir mi?

Şöyle diyebilirsiniz: Kendiniz bir taraftan bu konunun ehlisünnetin bazı kitaplarında nakledildiğini, diğer taraftan raviler bu denli önemli konudan gafil kalmaları aklanı değildir diyorsunuz. Bunun kendisi çelişki değil mi?.

Cevaben şöyle diyorum: Bu denli önemli ve çok acayip bir sıfat ve özellik için tek bir hadis yeterli olamaz ve bu denli önemli ve acayip bir mesele olmuş olsaydı hakkında tek bir rivayet değil, onlarca rivayet nakledilecekti. Nakledilen bu tek hadis senet bakımından sahih olsa bile bu denli önemli ve acayip bir şey için delil olamaz. Diyelim ki bundan faz geçtik ve Peygamber hakkında böyle bir şeyin var olduğunu kabul ettik ama şöyle bir sorunla karşı karşıyayız: Neden bu olayı hazreti Ali’nin (a.s.) ya hazret Hüsynin (a.s.) veya… ta imam Kazım’ın (a.s.) yaranlarına hiç kimse nakletmemiş? Ve neden bu mesele imam Rızanın (a.s.) dönemine kadar gizli kalmış olsun? Yani peygamberin zamanından iki asra kadar hakkında konuşulmamış ondan sonra sekizinci imam döneminde anlatılmış ve tekrar imam Cevat’tin (a.s.) döneminden geybeti suğra (küçün gaybet) nın son dönemine kadar (yani bir asır) yine gizli kalıyor. Bu denli önemli ve acayip olan bir mesele bu müddet zaman zarfı içinde hiç kimse tarafından nakledilmemesi ve sadece çok kısa bir dönemde oda bir rivayette nakledilmesi mantıklı gelebilir mi? Allah resulünün bu sıfat ve özelliğinin gizli kalmasındaki maksat ve hikmet nedir?

Bunun yanı sıra bu konu hakkında var olan tek bir hadiste Ehlisünnetin asıl kaynak kitaplarında; kütübi sitte gibi kitaplarda zikredilmemiş. Şia’nın da “men la yahdurul-fakıh” dışında asıl kaynak kitaplarının hiçbirisinde zikredilmemiştir.

Burada kayda değer önemli bir diğer konu da şudur: Sorunun konusu olan bu mesele ister tarihsel boyutuyla ele alalım ister kelamsal ve inançsal boyutuyla, her iki halette de bir rivayetle ne ispatlanması mümkün ne inkâr edilmesi. Peygamberin (s.a.a.) gölgesinin var olmaması mucizelerinden bir mucize miydi? Sorusu hakkında da şunu diyoruz: Bunun ispatlanması da delile ihtiyacı var. Daha önce açıklandığı gibi bu konunun aslı hakkında her hangi bir delil söz konusu değildir. Kaldı ki mucize oluşuna dair delil olmuş olsun. Peygamberin mucizeleri konusunda böyleli bir meseleye değinilmemesi de dikkat çekici. Bu meselenin kendisi çok acayip bir meseledir. Acayip bir mesele olmasına rağmen hakkında konuşulmaması âlimlerin nezdinde sabit olmadığına delildir.

Her halükarda bu konuyu açıklayan hadis ne mutevatir ve ne mustafiz, bilakis vahid bir haber şeklindedir. Haberi vahit şeklinde nakledilen bu denli önemli inançsal bir konu itibara alınacak bir kariyere sahip değildir. Buna binaen meselenin aslı olan peygamberin gölgesinin var olmaması konusu ispatlanmayınca Ona binaen sorulan diğer soruları cevaplandırmaya gerek kalmıyor.



[1] “Sahihi buhari”, c. 1, s. 116, hadis no: 6316; “sahihi müslüm”, c. 1, s, 525-526, hadis no; 187, 763.

[2] “sebilül huda ve er-reşad”, c. 2, s. 90.

[3] Bu rivayet başka bir senetle de nakledilmiştir. Talıkani şöyle diyor: ammet b. ziyad b. Caferi hemedani bana şöyle nakletti: ali b. İbrahim b. haşım babasından babasıda ali b. mabedden, ali b. mabed de Hüseyin b. halid dan naklederek şöyle demiş: imam rıza şöyle buyurdu:…(kemluddin ve tamamunnime, c. 2, s. 371).

[4] Biharul envar”, c. 25, s. 116, hadis no: 1; c. 52, s. 321; “men la yahdurul-fakıh” c. 4, s. 419.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8809 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • daimi ve geçici nikâhın akdi nasıl okunuyor?
    6096 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/20
    Ayetullah Mehdevi Hadevi Tahrani Hazretleri (damet berakatuh) mezkûr sorunun cevabı hakkındaki açıklaması şöyledir: Eğer erkek bayan tarafından, bayanı kendine aktetme vekaletine sahip ise daimi akitte mihriyesini tayin ettikten sonra şu şekilde akti okuyabiliyor: a) bayan adına desin: “zevvectü müvvekkileti li nefsi ala sidaki’l malum. Yani ...
  • Ramazan ayında dövme yapmak orucun bozulmasına neden olur mu?
    32547 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/18
    Dövme, orucu bozmaz. Hatırlatılmalıdır ki orucu bozan şeyler şunlardan ibarettir: 1. Yemek ve içmek, 2. Cima, 3. Mastürbasyon (insanın kendi başına meni gelmesine neden olacak bir şey yapması), 4. Allah, Peygamber (s.a.a) ve onun halifelerine yalan isnat etmek, 5. Boğaza katı toz ulaştırmak, 6. Tüm başı suya sokmak, 7. ...
  • Eşinin veya başkalarının verdiği hediyelerle kadına hac farz olur mu?
    5693 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/12
    Bu malların size hediye edilip sizin kabul etmenizden sonra sizin malınız olduğuna göre bunlar da sizin diğer mallarınız gibi sayılır. Sizin bu mallarla mustati (hacca gitmeye gücünüzün) olduğu farz edilmiştir. Bu yüzden sizi mustati kılacak diğer şartlar da var ise hac size farz olur. ...
  • Hermonotik nedir ve onun görecelikle ne gibi bağlantısı vardır?
    14327 Yeni Kelam İlmi 2010/12/28
    Hermonotik teriminin iki manası vardır:a) Geniş Mana: Bu kelime bu manada, bir metnin yorumu hakkındaki her türlü araştırmadır. Bu yüzden hermonotik, bu alanda bütün dinleri, hatta ilm-i usul’un lafızlar bölümünü dahi kapsamaktadır. b) Dar Mana: Bu kelimenin bu manasıyla ...
  • Akli Burhan ile Fıkhi Kıyas arasındaki fark nedir?
    12000 Düzenler 2012/11/01
    Fakihler nezdinde kıyas ıstılahı, mantık ve felsefedeki “temsil” (analoji) ıstılahıyla aynıdır. ” kıyas ve temsilden maksat birinci şeyin hükmünü ikinci bir şeye, iki şeyde nitelik benzerlik olduğundan dolayı sirayet etmektir. Burhan, mantık ilminde “kıyas” türlerinden bir ıstılahtır ki yakini mukaddimelerden (öncül) oluşur ve verdiği netice ...
  • İnsan yeryüzünün mü en üstün varlığıdır, yoksa tüm varlık aleminin mi? Acaba insandan daha üstün bir varlığın yaratılması mümkün mü?
    48069 Eski Kelam İlmi 2009/11/10
    Bize göre insan, varlık âleminde -ister yerde olsun ister gökte- bütün varlıkların en üstünüdür. Biz bunu insanın yaratılışı hakkında ki ayet ve hadislerden anlıyoruz. İnsanın üstün olmasının nedeni onun sahip olduğu şu özelliklerdir: 1-İahi bir ruha sahip olması, 2-Meleklerin secde ettiği varlık olması, 3-Yaratılışın ve varlığın ...
  • Niçin Allah bütün insanları Müslüman yaratmadı?
    38415 Eski Kelam İlmi 2009/08/20
    Allah Teala insanları Allah’ı tanıyan, tapan, akıl ve düşünce gücüne sahip, irade ve ihtiyar sahibi bir yapıda yaratmıştır. İnsanların hidayeti için de peygamberler göndermiştir. Allah kimseyi kâfir, Hıristiyan, Yahudi… olarak yaratmamıştır. Aksine insan sahip olduğu ihtiyarı kötüye kullanmak ve yaşadığı alan ve koşullar dolayısıyla yanış yola sapmaktadır.
  • Sermayenin humusu var mıdır?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Muhterem taklit mercilerinin sermayenin humusu hakkındaki görüşü şudur: Eğer bir kimse bir sermaye edinirse ve bu sermayenin humusunu vermesi durumunda kalan kısmıyla bir işe girişemezse ki bu sermayeyle geçinmeyi istiyorsa bu sermayenin humusunu vermeli midir? Tüm merciler (Ayetullah Vahit ve Ayetullah Safi dışında): ...
  • Mülk sahibi, mülkünün yarısını bir hayır kuruluşuyla sulh ediyor (anlaşıyor) ve orada veya ona bedeli olacak mekanda okul yapılmasını şart koşuyor. Bu kuruluş orada medresenin dışında bir şey yapabilir mi?
    5721 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/30
    Bu meselede üç nokta göz önüne alınmalıdır: 1. Akitteki söz konusu şarta aykırı davranmak caiz değildir. Yani o mekan veya bedel mekan okulun dışında bir şey için kullanılamaz. Ayetullah el-Uzma Hamanei’nin Bürosu: Şart, lazım akdin içindeyse ona amel etmek gereklidir ve aykırı davranmak caiz değildir.

En Çok Okunanlar