Gelişmiş Arama
Ziyaret
16531
Güncellenme Tarihi: 2011/05/21
Soru Özeti
Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
Soru
Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
Kısa Cevap

Öğrenmek bazen amel ve yükümlülüğü yerine getirmek için ve bazen de başkalarını eğitmek ve yetiştirmek içindir. Birinci kısım genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve humus hükümleri bu kabildendir. İkinci bölüm ise toplumun özel bir kesimiyle ilgilidir. Bu yüzden sadece belirtilen kesimin onu öğrenmesi gerekmektedir, diğerlerinin öğrenmesi gerekmemektedir. Mesela tacirlerin yaptıkları ticaret için muamele çeşitleri, doğru ve geçersiz muamele, serbestlik çeşitleri ve fesih hakkı gibi ticaret hükümlerini ve çiftçilerin de ziraat ve sulama işlerinin hükümlerini bilmeleri gerekir. Bu yüzden âlimlerimiz ayet ve rivayetlerden yararlanarak şöyle buyurmuşlardır: İnsanın genellikle ihtiyaç duyduğu konuları öğrenmesi farzdır. Ama ikinci kısım (yükümlünün sadece amel etmesi için olmayan, diğer insanları eğitmek ve onları bilgilendirmek için öğrenilen konular) hakkında şunları söylemek gerekmektedir: Din, dindarlık ve maneviyata inanmak insan için nasıl gerekliyse, dinin gerçek yolundan ayrılmaması ve sapma ile hurafelere maruz kalmaması için, bazı şahısların dini doğru ve detaylarıyla tanıma gayesiyle eğitilmeleri gerekmektedir. Bu kendi başına dinî ilimleri öğrenmenin önemini ortaya koymaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Bu soru öz olarak ve bir ölçüye kadar da müphem bir şekilde sorulmuştur. Dinî ilimlerin öğretilmesinin tam olarak hangi boyutunun sizin için sual icat ettiği belli değildir. Bu esasla, muhtemelen sorunuzla ilgili olabilecek hususları dile getirecek ve sonra da aynı tertiple onları inceleyeceğiz.

1. Dinî ilimlerden maksat nedir ve neden onları öğrenmek gerekmektedir?

2. Bu ilimlerin önemi ne kadardır, kaç kişi bu ilimleri öğrenmeye koyulmalıdır ve bu hangi düzeyde olmalıdır?

Yukarıdaki soruların yanıtı:

1. Dini daha iyi ve ayrıntılı tanımamıza sebep olan her ilme din ilmi denir. Bu ilmin bazı bölümleri direkt olarak dinî konular ile irtibatlı olup sadece din alanına özgü olabilir. Mesela tefsir ilmi İslam dinini öğrenmek için en önemli kaynak olan Kur’an ile direk şekilde irtibatlıdır. Fıkıh ve kelam gibi ilimler de bu bölümde incelenebilir. Her ne kadar dinî kaynaklar ile direk şekilde irtibatlı olmasa bile dinî ilimlerin mukaddimesi sıfatıyla öğrenilen diğer bölüme ise dinî kaynakları daha iyi idrak etmek için ihtiyaç duyarız. Arap edebiyatının değişik branşları bu kabildendir. Elbette böyle ilimleri öğrenmenin faydası, dini tanımayla sınırlı değildir. Her halükarda dinimizin resmi dili Arapça olması hasebiyle İslam dinini incelemek ve irdelemek isteyen herkesin kendi araştırmasının mukaddimesi sıfatıyla bu bölümü öğrenmesi gerekmektedir. Elbette değişik şartlarda başka ve görünüşte bir irtibatı olmayan branşlar da öğrenilebilir ve dinî ilimler hizmetinde kullanılabilir. Diğer dilleri, bilgisayar teknolojisini ve tebliğde onlardan yararlanmayı öğrenmek bunun örnekleridir. Ama neden dinî ilimleri öğrenmemiz gerekmektedir? Bu sorunun yanıtına değinmek kendimizin ve toplumun dine olan ihtiyacını kesin addetmemiz ve sonra dinî ilimleri öğrenmede ipham taşımamız durumunda mantıklı sayılacaktır. Başka bir ifadeyle, dinî ilimlere ihtiyaç duymak, dine ihtiyaç duymanın bir gereğidir. Eğer bir şahıs hatayla insanın dine ihtiyacı olmadığına inanıyorsa, onunla dinî ilimler hakkında konuşmak tamamıyla faydasız olacaktır. Böyle bir fert için ilkönce insanın dine olan ihtiyacı beyan edilmelidir. Ama bir şahıs dindarlığı zorunlu bilirse, ama dinî ilimleri öğrenmenin öneminde tereddüt ederse, eğer dindar olmak istiyorsak dindarlığın yolu nedir diye biz kendisinden sorarız. Nasıl dini tanıyabilir, onun değişik boyutları hakkındaki iphamlarımızı giderebilir ve sorularımızın cevabını alabiliriz? Bu alanda aşağıdaki üç yol dışında başka bir yol var mıdır?!

A. Peygamberler (s.a.a) ve imamlar gibi bizim de gayb alemiyle irtibat halinde olmamız ve cevabımızı direkt olarak Allah’tan almamız veya onların misyon ve imametini mucize ve deliller ile ispat ettikten sonra kendilerini kılavuz edinmemiz ve buyurdukları her şeye bağlı olmamızdır.

B. Her hususta din ilimlerinde hiçbir araştırma yapmaksızın ve onları öğrenmeksizin şahsi görüşümüzü doğru bilmemiz veya zahirde dindar olan rastladığımız ilk şahsa kendisinin bilgi düzeyini bilmeksizin sorumuzu yöneltmemiz ve kendisinin hangi üslup ve çerçeveyle beyan edildiği belli olmayan görüş ve düşüncesiyle amel etmemizdir.

C. Son olarak da ya kendimiz din ilimlerini öğrenmeli ve dini tanıma yollarını öğrenerek kendi sorumuzun cevabını bulmalıyız veya bu yolu kat etmiş fertlerden iphamlarımızı gidermelerini istemeliyiz.

Dördüncü bir yol bulunmamaktadır.[1]

Şimdi yukarıdaki şıkları tahlil edeceğiz:

A. İlk şık en doğru yol olabilir, ama nübüvvetin hatmedilmesi ve son imamın (a.s) gaybe karışmasıyla bizim için böyle bir imkân mevcut değildir. Ayrıca hatta bu önderlerin hayatta olduğu zaman bile gelişmiş iletişim araçlarının olmaması nedeniyle kendilerinin tüm takipçileriyle direkt iletişim kurma imkânlarının olmadığını ve din tebliğinin büyük bölümünün önceden bu önderlerin yanında gerekli eğitimi almış kimseler tarafından yapıldığını bilmekteyiz. Bugün de bazı fertler Allah ve masumlar ile direkt bir iletişim içinde oldukları iddiasında bulunabilirler, ama yeterli ve gerekli delillerin olmayışı yüzünden böyle bir iddianın kabul edilmesi mümkün değildir. Özellikle de gerekli dinî ilimleri bilmeyen ve böyle bir iddiayı sadece mürit toplamak ve dünyevi hedefler için yapan şahıslardan bunun kabul edilmesi olanaksızdır!

B. İkinci yolu irdeleyecek olan her insaflı şahıs, böyle bir yöntemle amel etmenin dinî bir kaostan başka bir şeyle sonuçlanmayacağı neticesine ulaşacaktır. Esasen artık ortak bir din kalmayacak ve her bireyin ayrı ve diğer insanlardan farklı bir dini olacak ve toplumda dinî sapmalar ve de hurafeler yayılacaktır! Böyle bir yöntemin geçersiz olduğu daha fazla delile ihtiyaç duymayacak kadar açık ve aşikârdır.

C. Şimdilik ilk yöntemin imkânsız olması ve ikinci yöntemin de dinin esasını yok edeceği nedeniyle dinî mefhum ve meseleleri anlamak için kalan tek yol şudur: Mevcut Kur’an ve sünnet gibi kaynakları göz önünde bulundurarak geçmiş bilginlerin tecrübelerinden istifade ederek onlardan yararlanmayı ve doğru hüküm çıkarma işlemini öğrenmeli ve bu yolla dinimizi korumalı ve onu sonraki nesillere aktarmalıyız. Dördüncü bir yol olmayacaktır. Eğer aklınıza bir başka yol geliyorsa bize göndermeniz durumunda size teşekkür edecek ve onu çözümleyip analize tabi tutacak ve neticeyi size bildireceğiz. Dinî meseleleri öğrenme ve onu diğer insanlara aktarmanın dini korumadaki önemli rolü nedeniyle Kur’an-ı Kerim müminlere hatta savaş ve cihat döneminde bile bir grup ferdin dini öğrenmek için Medine’de kalmasını ve mücahit kardeşleri geri döndükten sonra öğrendiklerini onlara öğretmelerini tavsiye etmiştir.[2] Elbette bu ayet din ilimleri öğrencilerinin cihattan muaf olduğuna delalet etmemektedir, İmam Bakır’ın (a.s) buyurduğu gibi  ayet bireylerin cephelere gönderilmesindeki sıralamaya işaret etmektedir ve bu da cihada katılan güçlerin yeterli olması durumunda geçerlidir.[3] Ama cihat ve dinî ilimleri aynı kategoriye koymak tek başına böyle ilimleri öğrenmenin önemini göstermeye yeterlidir ve başka bir delile ihtiyaç yoktur.

2. Öğrenmek ya bizzat öğrenenin amel etmesi ve yükümlülüğünü yerine getirmesi için ya da diğer insanları eğitmek ve onlara belletmek içindir. Amel etmek ve yükümlülüğü yerine getirmek için öğrenilen şeyler genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve humus hükümleri bu kabildendir.[4] İkinci bölüm ise toplumun özel bir kesimiyle ilgilidir. Bu yüzden sadece belirtilen kesimin onu öğrenmesi gerekmektedir, diğerlerinin öğrenmesi gerekmemektedir. Mesela tacirlerin yaptıkları ticaret için muamele çeşitleri, doğru ve geçersiz muamele, serbestlik çeşitleri ve fesih hakkı gibi ticaret hükümlerini ve çiftçilerin de ziraat ve sulama işlerinin hükümlerini bilmeleri gerekir. Bu yüzden âlimlerimiz ayet ve rivayetlerden yararlanarak şöyle buyurmuşlardır: İnsanın genellikle ihtiyaç duyduğu konuları öğrenmesi farzdır.[5] Diğer insanları eğitmek ve onlara belletmek için öğrenilen şeyler hakkında ise şöyle söylemek gerekir: Evvela din ilimlerini öğrenmek bir kesime özgü değildir ve biz dinî araştırmaları ilmî havzalarda resmi olarak bu ilimleri öğrenmekle meşgul olan talebelere has bilmemekteyiz. Tüm dindar bireyler toplumun ihtiyacı haddinde, kendi işlerini terk etmeden ve kendi imkân ve kapasiteleri ölçüsünce din ile irtibatlı meseleleri öğrenmeye koyulmalıdır.[6] Çok açık olduğu üzere bu bireylerin eğitim ve uzmanlık ölçüsü, zati kabiliyetlere ek olarak onların bu alanda harcadıkları zaman ve çabaya bağlıdır. Bu hususta bu sitedeki 2868. soruya müracaat edebilirsiniz. Ama doğal olarak öğrenilmesi geniş bir zaman talep eden din ilimlerinin geniş bir yelpazeyi kaplaması nedeniyle, bazı fertlerin diğer meşguliyetlerden el çekerek bu yola daha fazla yatırım yapmaları gerekmektedir. Bu fertlerin sayısı ve hangi dinî branşta okuyacakları, dinî ilimler ile irtibatlı olarak toplumun ihtiyacına bağlı olacaktır. İkincisi; din, dindarlık ve maneviyata inanmak insan için nasıl gerekliyse, dinin gerçek yolundan ayrılmaması ve sapma ile hurafelere maruz kalmaması için, bazı şahısların dini doğru ve detaylarıyla tanıma gayesiyle eğitilmeleri gerekmektedir. Bu kendi başına dinî ilimleri öğrenmenin önemini ortaya koymaktadır. Son olarak şu noktanın vurgulanması yararsız değildir: Yöntemler ve bu bağlamda öğretilen ilim türleri hakkındaki eleştiri ve sorular yasalar değildir. Örneğin filan ilim dinî ilimlerden sayılmakta mıdır ve onun eğitim ve öğretimini yapmanın bir faydası var mıdır yoksa yok mudur veya toplumun diğer dinî branşlara daha fazla ihtiyaç duymasına rağmen neden dinî ilimler ile irtibatlı bazı branşlara daha fazla yatırım yapılmaktadır veyahut dini tebliğ etme metodu eski yöntemlerle mi sınırlıdır yoksa yeni metotlardan da istifade edilmeli midir, diye sorulabilir. Böyle eleştiriler, din bilginleri tarafından da yapılmış ve onların çoğu dini öğretme ve tebliğ etmede yeni metotların start almasına yol açmıştır. Ama şu önemli hususa da dikkat edilmelidir ki yapılan her eleştiri ilmî bir öneri veya daha üstün bir metot ile birlikte olmalıdır; aksi takdirde daha işlevsel olan yeni bir kurumu alternatif kılmadan eski kurumları kendi eleştirilerimizle zayıflatmış olacağız. Böyle bir eleştiri sağlıklı bir değerlendirme gerçekleştiremez.



[1]İmam Ali (a.s) da Kumeyle hitaben şöyle buyurmaktadır: İnsanlar (dindarlıklarıyla ilgili olarak) üç grupta sınıflandırılabilir. Onlar ya Allah tarafından teyit edilmiş (Rabbani âlim) bilginler ya kurtuluş yolunda ilim öğrenmeyle meşgul olan bireyler ya da her gün inanç değiştiren ve her kim bir söz söylerse onun takipçisi olan günübirlik fertlerdir. Nehcü’l-Belağa, s. 495-496, Kelimat-ı Kısar, şımare-i 147, İntişarat-ı Daru’l-Hicre, Kum, Bita.    

[2] Tövbe, 122.

[3] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 19, s. 157, Müessetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 h k.

 (کان هذا حین کثر الناس...و ان یکون الغزو ...)

[4] Elbette bu kısımda hayız ve nifas gibi özel bir cins ile irtibatlı olan bazı hükümler mevcuttur.

[5] Tevzihü’l-Mesail, (el-Mahşi lil-İmami’l-Humeyni), c. 1, s. 24, mesele 11.

[6] Sadece kendilerinin amel etmesi için olmayıp diğerlerine de öğretmek içindir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Şia düşüncesine göre imam nasıl her yerde hazırda bulunuyor?
    6341 Eski Kelam İlmi 2010/11/22
    İmam peygamberin (s.a.a.) yerine geçen halifedir. Peygamberin uhdesinde bulunan (vahiy almak hariç) bütün vazifeler imamın da uhdesindedir. Peygamber (s.a.a.) kendi uhdesinde bulunan vazifeleri yerine getirmek için fiziksel olarak her yerde bulunmasına gerek olmadığı gibi, imam da kendi uhdesinde bulunan teklifleri yerine getirmek için fiziksel olarak her yerde bulunmasına gerek yoktur. ...
  • Kur’an’ın adlarını nedir?
    27212 Kur’anî İlimler 2009/07/11
    Kur’an için birçok isim zikredilmiştir, elbette sadece bunlardan bazıları müslümanlar arasında meşhurdur. Ayrıca Kur’an için zikredilen isimlerden bazıları Kur’an’da, Kur’an’ın ismi değil vasfı olarak gelmiştir. Kur’an’ın isim ve vasıflarını birbirinden ayırmak konusundaki ihtilaf yüzünden Kur’an’ın isim ve vasıflarının sayısı konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
  • Nübüvvetin felsefesi ve Peygamberlerin görevleri nelerdir?
    4598 Kelam İmi 2020/08/31
    Hem akli hem de nakli deliller ışığında Peygamberlerin varoluş zarureti kanıtlandıktan sonra görev, yetki ve vazifeleri açıklığa kavuşmalıdır.Özetle Allah Teala insanoğlunun dünyevi ve uhrevi saadete ve kemale ulaşması için peygamberleri insanlara kılavuzluk ve rehberlik etmesi için göndermiştir.Konuyu insanoğlu açısından tahlil edecek ...
  • Sorunun Özeti: Acaba “Ebu Mihnef ve bazı eserlerini ezcümle “Vakatu Taf” kitabını tanıtabilir misiniz?
    7128 Varie 2015/06/18
    Ebu Mihnef Kimdir? Lut b. Yahya b. Said ki Ebu Mihnef ile meşhurdur, imam Sadık’ın (a.s.) değerli ashaplarından birisidir. Şia ve güvenilir bir şahıstır.[1] O birinci asrın ikinci yarısında Şii bir ailede, belki de Küfe’nın en büyük Şii ailelerinden birsinde dünyaya geldi. Dedesi nebiyi ...
  • Masum İmamlar da iktidar savaşına girişirler miydi? Onlar da verasete dayalı iktidar mı istiyorlardı?
    5719 Eski Kelam İlmi 2012/03/04
    Birincisi, İmamların siretine baktığınızda Onların iktidar için savaşım vermediklerini gördüğümüz gibi asla iktidar peşinde olmadıklarını da görmekteyiz. Bazı zamanlar haklarını savundularsa bunun nedeni görevlerini yerine getirmek içindi. İmam Ali’nin (a.s) ‘Beni bırakın ve başkalarının yanına gidin.’ sözü bu iddiaya en güzel delildir. İkincisi, başkalarından daha üstün ...
  • Babam bir spor salonunda çalışıyor. Salonun beyazcamından kendi evimizden şahsi olarak istifade etmenin hükmü nedir?
    5369 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/22
    Halk elinde olan malların ya hakiki yönü ya da hukuksal yönü vardır; yani bunlar ya şahsi mallardır ya da devlete bağlı kurumlara ve özel şirketlere aittir. Başkasının (şahsi veya şahsi olmayan) mallarından izin ve müsaade alınmaksızın istifade etmek kesinlikle caiz değildir ve gasp hükmünü taşımaktadır.
  • Eğer bir kadın zinadan hamile kalır ve çocuğu düşürmediği takdirde büyük bir sıkıntıya girerse, ruh girmeden (dört aylık olmadan) onu düşürmesi caiz midir?
    50300 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/31
    İmam Humeyni ve diğer merciler şöyle demişlerdir: Eğer bir kadın zinadan hamile kalır. Eğer o kadın veya onunla zina eden erkek müslüman iseler o zaman kadının çocuğu düşürmesi caiz değildir.[1] Bu çocuk onun çocuğu sayılır ama miras almaz.
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11457 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.
  • Mukaddes Zebur hangi peygamberin ve hangi dinin kitabıdır?
    120199 Tefsir 2014/06/23
    Zebur Hazreti Davut’un (a.s.) kitabıdır. Allame Tabatabai “Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık”[1] ayeti kerimenin tefsirinde şöyle diyor: zahiren Zebur’dan maksat Hazreti Davut’a verilen kitaptır. Zira kur’an’nın başka bir yerinde Allah Teala şöyle buyuruyor: “Davut’a ...
  • İmam Muhammed Bakır (a.s)‘ın biyografisini beyan eder misiniz?
    3060 Masumların Siresi 2020/01/19

En Çok Okunanlar