Gelişmiş Arama
Ziyaret
3460
Güncellenme Tarihi: 2014/10/07
Soru Özeti
İslami vahdetin gerçek manası nedir?
Soru
Şia ve Ehlisünnet arasında korunması gereken vahdeti açıklar mısınız? Bu vahdetin gerçek anlamı nedir? Bu vahdetten kasıt Ehlisünnetle Şia arasında inanç ve dini konularda farklar olmadığı anlamında mıdır?
Kısa Cevap

İslami vahdetten kasıt mezheplerin ezcümle Şia ve Ehlisünnetin bir olması anlamında değildir. Çeşitli İslam mezheplerinin Müslümanların birlik ve beraberliğini kurmaları ve korumaları anlamındadır. Bütün Müslümanlar farklılıklara rağmen sahip oldukları birçok ortak noktadan yola çıkarak İslam düşmanları karşısında tek saf olmaları ve yabancı güçlerin Müslümanlara sulta kurmasının önüne geçmeleri anlamındadır. Bunun yanında birbirlerine karşı Müslüman olmanın gerektirdiği saygı, sevgi ve hukuku riayet ederek Müslümanların kendi arasında siyasal ve toplumsal sorunlar yaşamasının önüne geçmektir.

Ayrıntılı Cevap

 İslami Vahdet

İslami vahdetten kasıt Müslümanların bir mezhebe tabii olmaları değildir. Böyle bir vahdet günümüzde ne mümkündür nede İslami vahdeti kurmak isteyen kanaat önderlerinin  böyle bir hedefi vardır. İslami vahdetten kasıt bütün görüş farklılıklarını  bir kenara bırakıp bir Ehlisünnetin Şia olması veya bir Şia’nın Ehlisünnet olması da değildir.

İslami vahdetten kasıt bütün İslam mezheplerinin birlik ve beraberlik içinde ihtilaflarını bir kenara bırakıp İslam düşmanları karşısında tek saf olmalarıdır. İslam dininin yücelmesi için el ele vermeleri bunun yanında da Müslümanların sorunlarında birbirlerine hemdert olmalarıdır.

Şia ve Ehlisünnet vahdetinin gerçek manası: İki mezhebin sahip olduğu birçok ortak nokta üzerinden İslam’ın yüceltilmesi ve korunması için birbirlerine yakınlaşması,  yardımlaşması ve dayanışma içinde olmalarıdır. Zira her iki mezhebinde kökü olan İslam’ın düşmanları doğal olarak ikisinin de düşmanlarıdır. Bu ortak düşmanın karşısında düşmanın iki mezhebin arasında bulunan ihtilaflardan su istifade etmemesi için ortak noktalar üzerinden tek saf oluşturulmalıdır. Ancak bu şekilde İslam düşmanlarına karşı durulabilir ve ancak bu sayede hem Şia hem de Ehlisünnet kendisini koruyabilir.

Yüzyıllardır Şia ve Ehlisünnet çeşitli konularda görüş farklılıkları ihtilafları bulunmaktadır. Bu durum tarihte kimi vakit fitneciler tarafından iki mezhep arasında kırılmalara hatta çatışmalara yol açmıştır. Hiç şüphesiz günümüzde Müslümanların batı emperyalizmi (istimarı)   karşısında zayıf düşmesindeki önemli sebeplerden biri bu çatışmalardır.

Şia ve Ehlisünnet her ikisi Müslüman  ve aynı zamanda İnanç , Ahkam ve ahlak alanlarında kayda değer derecede ortak noktaları bulunan iki mezheptir. Elbette inkar edilemeyecek ihtilaflarda söz konusudur. Lakin bu ihtilaflar düşmanlığa husumete yol açmamalı ve İslam kardeşliği ve İslam birliğine darbe indirmesine izin verilmemelidir.

Şia ulemasının öne çıkan isimlerinden biri olan Allame Şerafettin şöyle bir tahlilde bulunmaktadır:

“Siyaset Şia ve Ehlisünnetin birbirinden uzaklaşmasına sebep olmuştur. Şimdi ise siyasetin kendisi Şia ve Ehlisünnetin birlik ve beraberliğini sağlayan sebep olmalıdır.”[1]  Bu ifadeden kasıt İslami mezheplerin ezcümle Şia ve Ehlisünnetin birbirinden uzaklaşmasına sömürge düzenlerini kurmak isteyen zamanın İslam düşmanları, kafirler ve münafıklar yol açtığıdır. Doğal olarak İslam’ın siyaseti ise tam olarak ortak düşmana karşı birlik ve beraberliği tesis etmek olmalıdır.

Vahdet ve İlmi Münazara

Vahdetten kasıt bu iki mezhep arasında söz konusu olan ilmi bahisleri ve münazaraları tatil etmek değildir. Vahdeti ve birlik, beraberliği koruyarak İslam düşmanlarının su istifade edemeyeceği şekilde  ilmi ortamlarda ilmi tartışmalar yapılabilir. Açıktır ki birlik ve beraberliğe ulaşmak için öncelikle bölücü faktörler ve birliğin önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır. Taraflar birbirlerinin inanç ve düşünceleri hakkında doğru ve sahih bilgilere sahip olmalıdırlar. Bu ise ulemanın karşılıklı ilmi bahisler ve münazaralar yapmadan mümkün olabilecek bir şey değildir.

‘İttihat’ ve vahdet düşünce özgürlüğünün, araştırmanın, hakikati aramanın ve adalet istemenin engellenmesi değildir.  Ancak bu ulvi değerlerin yaşatıldığı vahdet ve ittihat değerlidir.

Eğer  ilmi bahislerde ve münazaalarda bilimsel metotlar ve münazara adabı[2] riayet edilecek olursa; bu münazaralar iki mezhep arasında ayrışmalara ve tefrikaya yol açmayacağı gibi tarafların birbirlerini daha doğru ve sahih bir şekilde tanımasına yol açacaktır. Bu ise yakınlaşmaya ve vahdete yol açacaktır. İşte bu yüzden doğru bir şekilde ve doğru niyetlerle yapılan münazaralar tefrikaya yol açmayacağı gibi vahdeti ve beraberliği  sağlayan unsuru da doğuracaktır.

Tarih sayfasında Vahdet

İslam tarihini dakik bir şekilde inceleyecek olursak İslami vahdetin ve birlik, beraberliğin birçok örneğini ve semeresini müşahede edebiliriz. İslam toplumuna bu örnek ve numuneleri tanıtabiliriz.

Hz. Ali (a.s)’ın tutumu İslami vahdeti ve kardeşliği kurmada  olgu ve örnek alınabilecek en iyi numunedir.  Hazret Müslümanların kafirler karşısında vahdetini korumak için kendi hakkından geçmekle kalmayıp muhaliflerine yardım etmekte tereddüt dahi etmemiştir.

Hem Şia hem de Ehlisünnet büyükleri tarih boyunca İslami vahdetin oluşması için çaba göstermiştir. Ezcümle Şia ulemasından Ayetullah Burucerdi, İmam Humeyni, Allame Şerafettin, Seyit Cemalettin Esedabadi (Afgani), İmam Musa Sadr; Ehlisünnet ulemasından Şeyh Mahmud Şaltun, Hasan El-benna, Şeyh Muhammed Gazali ve aynı çizgide birçok ehlisünnet alimini İslami vahdetin oluşması için çok çaba sarf etmiş ve kayda değer adımlar atmıştır.

Tarih sayfalarına müracaat edecek olursak Şia ve Ehlisünnet dayanışma ve yardımlaşmasına birçok şahit ve örnek bulabiliriz. Örnek olarak Abbasiler döneminde vezir olan Şia mezhebine mensup Sahib bin. Abad  başkadı olarak Ehlisünnetin büyüklerinden olan Gazi abd’ul-Cabbar  atamış ve uyum içinde çalışmışlar ve bir anlamda birlik ve beraberlik sağlanmıştır.

Müslümanlar arasında vahdeti meydana getirecek birçok ortak değer ve altyapı mevcuttur. Bu ortak değerler üzerinden İslami vahdeti oluşturup güçlendirmek mümkündür. Tevhit, Kuran, Resul Ekrem (s.a.a), Hz. Ali (a.s), Mehdi inancı, Ehlibeyt sevgisi, mazlum Müslüman halkları savunmak özelikle Filistin meselesi, bütün İslam alemini tehdit eden ve Müslümanlarla alenen savaşan İsrail ve Amerika’ya karşı tek saf olma İslami vahdeti oluşturacak ortak değerlere verilebilecek örneklerdir.

Her şeyden öte Müslümanlar sadece şu ayeti ihya etse İslami vahdet en güzel şekliyle cilve eder ve en kısa sürede Müslümanlar yeniden her alanda insanoğlunun öncüleri olurlar:

“وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمٖيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا” ‘Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.’[3]

 

[1] Şerafettin, Abdulhuseyin, İctihad der mukabil nas, 8.s, 2.bk, kitabhane’yi bozorg İslami, 1396.h.

[2] Kod:3652, site: 4080.

[3] Ali-imran/103.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kiliseye gidip namaz kılınabilir mi? Veya orada Allah’la münacaat edilebilir mi?
    11833 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/04
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Farz namazlarımda iftitah tekbirinden sonra Fatiha suresinden önce teveccüh (veccehtu vechiye...) duasını okuyabilir miyim?
    12064 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/12/23
    Namaz kılanın yedi tekbirle namaza başlaması müstehaptır. Onlardan birini (niyetinde) tekbiret’ü’l-ihram saymalıdır (buna göre gerçekte altı tekbir müstehaptır.) Ve bu tekbirlerin arasında, Masum İmamlardan rivayet edilen üç duanın okunması müstehaptır.[1] Allame Hilli gibi bazı alimlerin sözlerinden anlaşılan, yedi tekbirden birincisinin mi sonuncusunun mu ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    10173 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • Acaba bedendeki zaaftan ötürü ders okuyamıyor ve iş yapamıyor diye oruç yenebilinir mi?
    4873 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/05/23
    Hazreti İmam Humeyni bu soruya benzer bir soruya verdiği cevapta şöyle diyor: Oruç almalıdır. Zor duruma düşmediği sürece orucunu bozamaz. Ama yolculuk yaparak yolculukta orucunu bozabilir. Yolculukta orucunu bozduktan sonra evine dönerse o gün imsak etmesine gerek yok.[1]
  • Gerçektende tezkiyeyi nefis ve kendini yetiştirmekte üstat gerekli mi?
    6181 Pratik Ahlak 2009/07/12
    Hiç şüphesiz böylesine zor ve önemli bir yolun üstada ihtiyacı vardır. İnsanın ilk üstadı Allahü Teladır; zira fıtrat vasıtasıyla insanları bu yola iletmekle birlikte, peygamberleri de insanların hidayeti için göndermiştir. Eğer bu ulvi yolda takvalı, salih ve tertemiz bir üstat nasip olursa, insan ondan faydalanmalı ama böyle ...
  • Acaba Allah, kendisinin yok ve imha edemeyeceği bir varlık türünü yaratabilir mi?
    10948 Eski Kelam İlmi 2012/09/15
    Allahın kudreti her ne kadar kapsamlı ise de ama tahakkuk bulma kabiliyetine sahip ve mümkün olan şeylere taalluk eder. Bu nedenle zati itibariyle mümteni (imkansız) veya zati olarak mümteni ve muhal değil ama mümteni ve muhal olan durumları gerektirecek şeylere taalluk etmiyor. Oysaki Allah, kendisinin yaratmış olduğu ...
  • Erkekler için altın kaplamalı (altın süslemeli) silah taşımak caiz midir, değil midir?
    7596 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu: Değişik örnekleri vardır.[1]Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Eğer ziynet ise caiz değildir. Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Ziynet yönü yoksa sakıncasızdır, ama ...
  • Edepsizliğin tedavi yolu nedir?
    10148 Pratik Ahlak 2012/07/24
    Edep küçük, büyük, tanıdık ve yabancılardan oluşan etrafımızdaki bireylere karşı özel ve ölçülü davranışa denir ve bu güzel bir terbiyeden kaynaklanır. Akıllıca yaşamak, konuşmada metanet sahibi olmak ve davranışlarda vakar sergilemek edebin göstergesidir. Akılsızlık, çirkin söz, kötü konuşma, sert huy, çirkin söz, küfretmek ve hakaret, hafiflik, inatçılık ...
  • Acaba ilk insanlar mağarada mı yaşıyorlardı, mağarada yaşayanlar Hz. Âdem’in (as) neslinden miydiler?
    12915 Tefsir 2015/06/18
    Hz. Âdem’in neslinden olan insanların, dağları ve mağaraları kendileri için mesken olarak seçtikleri kur’an’ı kerimde teyit edilmiş bir konudur. Ama Hz. Âdem den (as) önce başka insanların yaşadığına dair oldukça fazla deliller vardır. Bu delillerin var olması ve eskiden insanların mağaralarda yaşadıkları inkâr edilmeyecek bir konu olduğu ...
  • Neden biz Şii’yiz ve başka bir mezhebe inanmıyoruz?
    6927 Eski Kelam İlmi 2011/04/11
    Genel bir sınıflandırmayla din ilahî (vahyanî) ve beşerî diye iki kısma ayrılmaktadır. Din birey ve toplumu yönetmek ve de vahiy ve akıl aracılığıyla insanları yetiştirmek için onlara sunulan inançlar, ahlakiyat, kanunlar ve yasalar mecmuasıdır. İslam sözlükte teslim olmak ve onaylamak anlamındadır. Şia ise takipçi manasındadır. Şiilik ...

En Çok Okunanlar