Gelişmiş Arama
Ziyaret
6912
Güncellenme Tarihi: 2011/09/21
Soru Özeti
İmamların teşriî velayeti ile hatemiyet meselesi arasındaki çelişki nasıl çözülebilir?
Soru
Hatemiyetin mana ve gereklerinden birisi, Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından ilahi teşri ve kanun koyuculuğun sona erdirilmesidir. Peygamberliğin sona ermesiyle göğün kapıları kapanmış ve artık şeriat hakkında hiçbir hüküm veya hükümler kaldırılmayacak veya yeniden tesis edilmeyecektir. Kanun koyuculukta son dinin taşıdığı kuşatıcılık ve kemale binaen, peygamberliğin sonlanmasından sonra teşri ve kanun koyuculuğa inanırsak, böyle bir inanç hatemiyet ile bağdaşmayacak ve Peygamber asrında dinin kâmil olmadığı ve onun vefatından sonra kemale erdiği anlamı ortaya çıkacaktır. Bu teorinin sahibi şöyle demektedir: Peygamberden (s.a.a) sonra birilerinin gelip vahiy ve şuhuda dayanarak bir takım sözler söylemesi, bu sözlerin Kur’an ve nebevi sünnette bulunmaması, yanı sıra bu şahısların öğretileri, kanun koyuculuğu, emir ve yasaklarının nebevi vahiy mertebesine ermesi ve Peygamber buyruklarının masumiyet ve hüccetliğini kazanması ve bütün bunlarla birlikte hatemiyetin zedelenmemesi nasıl mümkün olabilir? Ve … Eleştiride bulunan şahsa göre, Şiiler kendi önderleri için göz önünde bulundurdukları makamlar esasınca (gök ile direkt irtibatta olmak, masumiyet ve sözlerin hüccet oluşu), teşri makamının imamlara (a.s) devredildiğine ve onların tıpkı Peygamber (s.a.a) gibi teşriî velayet sahibi olduklarına ve de kitap ve nebevi sünnette hiçbir geçmişi olmayan bazı dinsel hüküm ve öğretileri kanunlaştırabileceklerine inanmaktadırlar. Bu nedenle Şiiler imamların (a.s) velayetine inanmakla amelde hatemiyet ile çelişmektedirler.
Kısa Cevap
Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız.
Ayrıntılı Cevap

Eleştiride bulunan şahsın sözlerinden anlaşıldığı üzere kendisi, yüksek âlem ile bağlantı kurarak kitap ve nebevi sünnetin suskun kaldığı hususlarda yeni öğretiler getiren herkesin peygamber olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle, eğer önderler dinsel öğretileri açıklarsa ve bu öğreti ve hükümler vahiy buyrukları ve aziz İslam Peygamberinin sünnetinde bulunursa, bunun peygamberlik ile eşit olmayacağı ve hatemiyet ile çelişmeyeceği söz konusu şahsın sözlerinden anlaşılmaktadır. Özetle, bu tezi işleyen şahıs, hatemiyet döneminde dinî önderlerin yenilik getirmesini hatemiyet ile çelişik bilmektedir. Bu şüpheye yanıt verirken bir kez daha imamların ilimlerinin kaynağına işaret etmek zaruret addetmektedir. Söz konusu kaynaklardan birisi ilhamdır. İlham peygamberlere özgü değildir ve tarih boyunca Allah’ın ilham yoluyla âlemin sırlarını bildirdiği birçok insan bulunmaktadır. Kur’an Hz. Hızır hakkında şöyle buyuruyor: [1]" آتَیناهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنا وَ عَلَّمْناهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماBiz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” Böyle fertler bilgilerini normal yoldan öğrenmemişlerdi; çünkü Kur’an “kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik” diye buyurmaktadır. Bu nedenle, peygamber olmamak, bazı insanların ilhama muhatap olmasına engel teşkil etmez. İmam Kazım’dan (a.s) çok güzel bir rivayet nakledilmiştir ki şöyle buyurmaktadır:

"مَبْلَغُ عِلْمِنَا عَلَى ثَلَاثَةِ وُجُوهٍ مَاضٍ وَ غَابِرٍ وَ حَادِثٍ فَأَمَّا الْمَاضِی فَمُفَسَّرٌ وَ أَمَّا الْغَابِرُ فَمَزْبُورٌ وَ أَمَّا الْحَادِثُ فَقَذْفٌ فِی الْقُلُوبِ وَ نَقْرٌ فِی الْأَسْمَاعِ وَ هُوَ أَفْضَلُ عِلْمِنَا وَ لَا نَبِی بَعْدَ نَبِینَا"[2]

“Bizim ilmimiz geçmiş, gelecek ve hal diye üç kısımdan müteşekkildir. Geçmiş açıklanmıştır. Gelecek yazılmıştır. Hal ise kalplere kavratma ve kulaklara duyurma şeklindedir. Bu, bizim en yüksek ilmimizdir ve bizim peygamberimizden sonra bir peygamber gelmeyecektir.” Bu rivayetin zahirinden anlaşıldığı üzere imamlar geçmişi açıklamayla ve geleceği yazılmış olandan elde etmekle birlikte, vuku bulan mesele ve olaylar hakkında da gök ve gayb ile iletişim kurarak cevap almaktadırlar. Onların aldığı cevap asla Peygambere nazil olmamış ve ulaşmamış bir şey midir yahut kendisine ulaşmış olan ama bazı nedenlerden ötürü ilan etmediği ve mesuliyetini imamın yetkisine bıraktığı bir şey midir? Bu rivayetin sonunda çok önemli bir nokta mevcuttur: İmam “bizim peygamberimizden sonra bir peygamber gelmeyecektir” diye buyurmaktadır. İmam (a.s) sanki bu cümleyle bir yanlış anlamayı gidermek istemektedir. Nitekim Dr. Suruş da böyle bir yanlış anlamaya kapılmıştır. (İmam sanki şöyle buyurmak istemektedir) Şunu biliniz ki eğer biz ilham yoluyla bazı sırlara yönelik bilgi sahibi oluyorsak, bu bizim peygamber olduğumuzu ve yeni kanunlar oluşturduğumuzu göstermez ve peygamberlik sona ermiştir. Bu nedenle belirtilen şüpheye cevap vermeden önce teşrinin ıstılahı manası anlaşılmalıdır. Teşri, kanun yapma ve kanun koyuculuk anlamına gelmektedir. Böyle bir hak zati olarak sadece Yüce Allah’a özgüdür. Çünkü insanların tüm cismanî ve ruhanî sırlarını kamilen bilen yalnız O’dur. Bu nedenle bağımsız olarak kanun koyma Yüce Allah’ın yetkisindedir. Hatta Hz. Peygamberin (s.a.a) bile böyle bir hakkı yoktur. Eğer Peygamberin kanun koyucu olduğu söyleniyorsa, bunun manası halka ulaştırması için melekler tarafından Peygambere gelen hüküm ve öğretilerdir. İmamlar hakkında onların kanun koyma hakkının olduğu söylendiğinde şu soru sorulmaktadır: İmamlar bağımsız olarak hükümleri Allah’tan mı almaktadır yoksa imamlar sadece Peygamberin sözlerini açıklama hakkına mı sahiptir? Burada İslamî düşünürlerin çoğu masum imamların (a.s) bağımsız olarak kanun koyma hakkının olmadığına ve onların sadece Peygambere nazil olmuş hükümlerin açıklayıcısı olduklarına inanmaktadır. Aşağıda bunların bazılarına işaret edilecektir:

1. Allame Tabatabai şöyle demektedir: “Bu konuda üzerinde durulması gereken dikkate şayan şey, Peygamberin (s.a.a) vefatından önce dinin kemale erdiğine dönük birçok delilin mevcut olmasıdır. Kitap ve sünnetin tüm şerî hükümleri içermesi bu kemale ermenin gereğidir… Öte taraftan yerinde ispatlandığı üzere imamın (a.s) vazifesi sadece hükümleri beyan etmektir, teşri değildir.”[3] Allame Tabatabai, imamlar neden kanun koyucu olarak lanse edilmektedir, diye sorulan zihnî bir soruya şöyle cevap vermektedir: Bu, sadece imamın (a.s) naklettiği şeyin Peygamberin (s.a.a) buyurduğu şey olduğuna ve resulün getirdiği şeyin tefsiri olduğuna delalet eder ve bundan fazlasına delalet etmez.”[4]

2. Şehid Sadr (r.a) bu konuda şöyle söylemektedir: “Bu çelişki ve açık hükümler Peygamberden (s.a.a) gelen açık hükümleri kapsar ve imamlardan gelen açık hükümleri kapsamaz; zira yerinde ispatlandığı üzere teşri devri Peygamberin vefatıyla sona ermiştir ve imamlardan gelen hadisler sadece peygamberin teşri ettiği hükümlerin beyan ve açıklamasıdır. Başka bir şey değildir.”[5]

Bu iki İslamî düşünürün açıklamalarından teşriin peygamberliğin sona ermesiyle son bulduğu, masum imamların Peygamberin (s.a.a) sözlerinin açıklayıcısı oldukları ve kanun koyuculuk anlamında teşri hakkına sahip olmadıkları neticesine ulaşılabilir. Eğer imamlar (a.s) yeni kanunlar almıyorlarsa, bu durumda ilhamın faydası nedir, diye bir soru sorulacak olursa, şöyle yanıt verilebilir: Peygamber tüm ilimleri bir defada İmama (a.s) verdi ve imamlar o ilimler vesilesiyle Peygamberin dilinden beyan edilmemiş hüküm ve öğretileri halka öğretmektedir ve ilham da İmama verilen ilimlerin tekrar söylenmesi olabilir. Aynı şekilde kanun koyuculuk ile irtibatı olmayan bir takım haber ve sırlar da mevcut olabilir ve imam taşıdığı batıni velayetle bu ilahi nimetlere sahip bulunabilir. Belirtilen noktalar dikkate alındığında böyle bir velayet ne hatemiyet ve ne de dinin kuşatıcılığı ve kemale ermesiyle bir çelişki arz eder.



[1] Kehf, 65.

[2] El-Kuleyni, Usul-i Kafi, c. 1, s. 264, çap-ı çarom, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[3] Tabatabai, Haşiyetü’l-Kifaye, s. 97, Naşir: Bonyad-ı İlmî Fikri Allame Tabatabai.

[4] a.g.e.

[5] Sadr, Seyid Muhammed Bakır, Buhusun Fi İlmi’l-Usul, s. 30, Naşir: Müessese-i Dairetü’l-Maarif-ı Fıkh-ı İslamî, 1417 h.k..

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar