Gelişmiş Arama
Ziyaret
7015
Güncellenme Tarihi: 2011/09/21
Soru Özeti
İmamların teşriî velayeti ile hatemiyet meselesi arasındaki çelişki nasıl çözülebilir?
Soru
Hatemiyetin mana ve gereklerinden birisi, Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından ilahi teşri ve kanun koyuculuğun sona erdirilmesidir. Peygamberliğin sona ermesiyle göğün kapıları kapanmış ve artık şeriat hakkında hiçbir hüküm veya hükümler kaldırılmayacak veya yeniden tesis edilmeyecektir. Kanun koyuculukta son dinin taşıdığı kuşatıcılık ve kemale binaen, peygamberliğin sonlanmasından sonra teşri ve kanun koyuculuğa inanırsak, böyle bir inanç hatemiyet ile bağdaşmayacak ve Peygamber asrında dinin kâmil olmadığı ve onun vefatından sonra kemale erdiği anlamı ortaya çıkacaktır. Bu teorinin sahibi şöyle demektedir: Peygamberden (s.a.a) sonra birilerinin gelip vahiy ve şuhuda dayanarak bir takım sözler söylemesi, bu sözlerin Kur’an ve nebevi sünnette bulunmaması, yanı sıra bu şahısların öğretileri, kanun koyuculuğu, emir ve yasaklarının nebevi vahiy mertebesine ermesi ve Peygamber buyruklarının masumiyet ve hüccetliğini kazanması ve bütün bunlarla birlikte hatemiyetin zedelenmemesi nasıl mümkün olabilir? Ve … Eleştiride bulunan şahsa göre, Şiiler kendi önderleri için göz önünde bulundurdukları makamlar esasınca (gök ile direkt irtibatta olmak, masumiyet ve sözlerin hüccet oluşu), teşri makamının imamlara (a.s) devredildiğine ve onların tıpkı Peygamber (s.a.a) gibi teşriî velayet sahibi olduklarına ve de kitap ve nebevi sünnette hiçbir geçmişi olmayan bazı dinsel hüküm ve öğretileri kanunlaştırabileceklerine inanmaktadırlar. Bu nedenle Şiiler imamların (a.s) velayetine inanmakla amelde hatemiyet ile çelişmektedirler.
Kısa Cevap
Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız.
Ayrıntılı Cevap

Eleştiride bulunan şahsın sözlerinden anlaşıldığı üzere kendisi, yüksek âlem ile bağlantı kurarak kitap ve nebevi sünnetin suskun kaldığı hususlarda yeni öğretiler getiren herkesin peygamber olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle, eğer önderler dinsel öğretileri açıklarsa ve bu öğreti ve hükümler vahiy buyrukları ve aziz İslam Peygamberinin sünnetinde bulunursa, bunun peygamberlik ile eşit olmayacağı ve hatemiyet ile çelişmeyeceği söz konusu şahsın sözlerinden anlaşılmaktadır. Özetle, bu tezi işleyen şahıs, hatemiyet döneminde dinî önderlerin yenilik getirmesini hatemiyet ile çelişik bilmektedir. Bu şüpheye yanıt verirken bir kez daha imamların ilimlerinin kaynağına işaret etmek zaruret addetmektedir. Söz konusu kaynaklardan birisi ilhamdır. İlham peygamberlere özgü değildir ve tarih boyunca Allah’ın ilham yoluyla âlemin sırlarını bildirdiği birçok insan bulunmaktadır. Kur’an Hz. Hızır hakkında şöyle buyuruyor: [1]" آتَیناهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنا وَ عَلَّمْناهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماBiz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” Böyle fertler bilgilerini normal yoldan öğrenmemişlerdi; çünkü Kur’an “kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik” diye buyurmaktadır. Bu nedenle, peygamber olmamak, bazı insanların ilhama muhatap olmasına engel teşkil etmez. İmam Kazım’dan (a.s) çok güzel bir rivayet nakledilmiştir ki şöyle buyurmaktadır:

"مَبْلَغُ عِلْمِنَا عَلَى ثَلَاثَةِ وُجُوهٍ مَاضٍ وَ غَابِرٍ وَ حَادِثٍ فَأَمَّا الْمَاضِی فَمُفَسَّرٌ وَ أَمَّا الْغَابِرُ فَمَزْبُورٌ وَ أَمَّا الْحَادِثُ فَقَذْفٌ فِی الْقُلُوبِ وَ نَقْرٌ فِی الْأَسْمَاعِ وَ هُوَ أَفْضَلُ عِلْمِنَا وَ لَا نَبِی بَعْدَ نَبِینَا"[2]

“Bizim ilmimiz geçmiş, gelecek ve hal diye üç kısımdan müteşekkildir. Geçmiş açıklanmıştır. Gelecek yazılmıştır. Hal ise kalplere kavratma ve kulaklara duyurma şeklindedir. Bu, bizim en yüksek ilmimizdir ve bizim peygamberimizden sonra bir peygamber gelmeyecektir.” Bu rivayetin zahirinden anlaşıldığı üzere imamlar geçmişi açıklamayla ve geleceği yazılmış olandan elde etmekle birlikte, vuku bulan mesele ve olaylar hakkında da gök ve gayb ile iletişim kurarak cevap almaktadırlar. Onların aldığı cevap asla Peygambere nazil olmamış ve ulaşmamış bir şey midir yahut kendisine ulaşmış olan ama bazı nedenlerden ötürü ilan etmediği ve mesuliyetini imamın yetkisine bıraktığı bir şey midir? Bu rivayetin sonunda çok önemli bir nokta mevcuttur: İmam “bizim peygamberimizden sonra bir peygamber gelmeyecektir” diye buyurmaktadır. İmam (a.s) sanki bu cümleyle bir yanlış anlamayı gidermek istemektedir. Nitekim Dr. Suruş da böyle bir yanlış anlamaya kapılmıştır. (İmam sanki şöyle buyurmak istemektedir) Şunu biliniz ki eğer biz ilham yoluyla bazı sırlara yönelik bilgi sahibi oluyorsak, bu bizim peygamber olduğumuzu ve yeni kanunlar oluşturduğumuzu göstermez ve peygamberlik sona ermiştir. Bu nedenle belirtilen şüpheye cevap vermeden önce teşrinin ıstılahı manası anlaşılmalıdır. Teşri, kanun yapma ve kanun koyuculuk anlamına gelmektedir. Böyle bir hak zati olarak sadece Yüce Allah’a özgüdür. Çünkü insanların tüm cismanî ve ruhanî sırlarını kamilen bilen yalnız O’dur. Bu nedenle bağımsız olarak kanun koyma Yüce Allah’ın yetkisindedir. Hatta Hz. Peygamberin (s.a.a) bile böyle bir hakkı yoktur. Eğer Peygamberin kanun koyucu olduğu söyleniyorsa, bunun manası halka ulaştırması için melekler tarafından Peygambere gelen hüküm ve öğretilerdir. İmamlar hakkında onların kanun koyma hakkının olduğu söylendiğinde şu soru sorulmaktadır: İmamlar bağımsız olarak hükümleri Allah’tan mı almaktadır yoksa imamlar sadece Peygamberin sözlerini açıklama hakkına mı sahiptir? Burada İslamî düşünürlerin çoğu masum imamların (a.s) bağımsız olarak kanun koyma hakkının olmadığına ve onların sadece Peygambere nazil olmuş hükümlerin açıklayıcısı olduklarına inanmaktadır. Aşağıda bunların bazılarına işaret edilecektir:

1. Allame Tabatabai şöyle demektedir: “Bu konuda üzerinde durulması gereken dikkate şayan şey, Peygamberin (s.a.a) vefatından önce dinin kemale erdiğine dönük birçok delilin mevcut olmasıdır. Kitap ve sünnetin tüm şerî hükümleri içermesi bu kemale ermenin gereğidir… Öte taraftan yerinde ispatlandığı üzere imamın (a.s) vazifesi sadece hükümleri beyan etmektir, teşri değildir.”[3] Allame Tabatabai, imamlar neden kanun koyucu olarak lanse edilmektedir, diye sorulan zihnî bir soruya şöyle cevap vermektedir: Bu, sadece imamın (a.s) naklettiği şeyin Peygamberin (s.a.a) buyurduğu şey olduğuna ve resulün getirdiği şeyin tefsiri olduğuna delalet eder ve bundan fazlasına delalet etmez.”[4]

2. Şehid Sadr (r.a) bu konuda şöyle söylemektedir: “Bu çelişki ve açık hükümler Peygamberden (s.a.a) gelen açık hükümleri kapsar ve imamlardan gelen açık hükümleri kapsamaz; zira yerinde ispatlandığı üzere teşri devri Peygamberin vefatıyla sona ermiştir ve imamlardan gelen hadisler sadece peygamberin teşri ettiği hükümlerin beyan ve açıklamasıdır. Başka bir şey değildir.”[5]

Bu iki İslamî düşünürün açıklamalarından teşriin peygamberliğin sona ermesiyle son bulduğu, masum imamların Peygamberin (s.a.a) sözlerinin açıklayıcısı oldukları ve kanun koyuculuk anlamında teşri hakkına sahip olmadıkları neticesine ulaşılabilir. Eğer imamlar (a.s) yeni kanunlar almıyorlarsa, bu durumda ilhamın faydası nedir, diye bir soru sorulacak olursa, şöyle yanıt verilebilir: Peygamber tüm ilimleri bir defada İmama (a.s) verdi ve imamlar o ilimler vesilesiyle Peygamberin dilinden beyan edilmemiş hüküm ve öğretileri halka öğretmektedir ve ilham da İmama verilen ilimlerin tekrar söylenmesi olabilir. Aynı şekilde kanun koyuculuk ile irtibatı olmayan bir takım haber ve sırlar da mevcut olabilir ve imam taşıdığı batıni velayetle bu ilahi nimetlere sahip bulunabilir. Belirtilen noktalar dikkate alındığında böyle bir velayet ne hatemiyet ve ne de dinin kuşatıcılığı ve kemale ermesiyle bir çelişki arz eder.



[1] Kehf, 65.

[2] El-Kuleyni, Usul-i Kafi, c. 1, s. 264, çap-ı çarom, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[3] Tabatabai, Haşiyetü’l-Kifaye, s. 97, Naşir: Bonyad-ı İlmî Fikri Allame Tabatabai.

[4] a.g.e.

[5] Sadr, Seyid Muhammed Bakır, Buhusun Fi İlmi’l-Usul, s. 30, Naşir: Müessese-i Dairetü’l-Maarif-ı Fıkh-ı İslamî, 1417 h.k..

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Lütfen Hz. Yusuf kıssasındaki önemli noktaları açıklar mısınız?
    45081 Masumların Siresi 2010/11/08
    Kur’an’daki en güzel kıssa olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s) kıssası ders, ibret ve şahsi, ahlakî, içtimai ve ailevî erdemleri içermektedir. Bu erdemlerden bazıları şunlardır: 1. İnsanları Allah’a doğru çağırma yolunda Peygamberlerin ifa ettikleri rolü ve çektikleri sıkıntıyı tanımak
  • Mü’minun Suresinin 101. Ayeti ile Saffat surenin 27 ve 50. ayetleri arasında var olan çelişkiyi nasıl bertaraf ediyorsunuz?
    8956 Tefsir 2012/06/10
    Genel anlamda kuranı kerim ayetleri arasında ve özel anlamda soruda zikredilen ayetler arasında çelişki ve tezat bulunmamaktadır. Zira “o günde hiç kimse başka bir kimseden sual etmez ve yârdim dilemez” şeklindeki ayetler, dirilmenin ilk merhalesine işaret etmektedir. Bu da o günün çok dehşetli bir gün ve o ...
  • Hz. Abbas su getirirken hangi şiiri okudu?
    15574 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2011/12/20
    Eskiden savaşçılar savaşlarda kendi safındakilere moral vermek, düşmanların da moralini bozmak için şiarlar verir, kahramanlık şiirleri okurlardı. İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı da aşura günü anlamlı ve etkili şiarlar verir, kahramanlık şiirleri okurlardı. İmamın (a.s) değerli kardeşi Hz. Ebulfazl Abbas da aşura gününde güzel ve eşsiz şiirler ...
  • 'Her gün Aşuradır, her yer Kerbela' sözü bir hadis midir? Hadis ise senet ve itibarı ne ölçüdedir?
    11651 Masumların Siresi 2009/02/22
    Hadis kitaplarında 'Her gün Aşuradır, her yer Kerbela' sözünün Masumlara (a.s) ait olduğuna dair bir delile rastlamadık. Ancak bu söz Kerbela olayı hedef ve maksadını ifade etmek yönünden güzel bir anlamı ifade eden anlamlı mesajlar içeren bir sözdür. Zira İmam Mehdi (a.s) zuhur edip zalimlerin kökünü ...
  • Bir insan Cuma gecesi veya günü ölürse, her zaman için kabir baskısından güvende olur, diye söylenen söz doğru mudur?
    10870 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Hafta içinde Cuma gecesi ve gününün özel bir üstünlük ve değeri vardır ve bunlardan birisi şudur: Eğer mümin bir insan bu vakitte dünyadan göçerse, onun bereket ve değeriyle kabir ve berzah âlemindeki bazı sorun ve hadiseler ondan uzak kılınır. Peygamber-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: Cuma, günlerin efendisidir ve ...
  • Neden Allah cennetin çoğunu maddi hususlar ile nitelemiştir?
    6922 Eski Kelam İlmi 2012/05/27
    Kur’an-ı Kerim’de cennet ve cehennem hem maddi özellikler ve hem de ruhani ve manevi özellikler ile betimlenmiştir. Maddi nimetler ile nitelemek, birçok insanın manevi ve ruhani nitelemeler aracılığıyla bilgi edinmesinin zor ve hatta imkânsız olması nedeniyledir. Zira insanların zihni daha çok maddi konulara alışıktır ve bu nedenden ...
  • Evrendeki boylamsal silsileyi açıklar mısınız?
    7155 İslam Felsefesi 2010/09/22
    Meşa, İşrak ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarı dâhil tüm ilahî bilgeler “bir kaidesi” esasınca şöyle demektedir: Yüce Allah yalın ve birdir. Hakeza bir cihete sahiptir. Bu nedenle yaratılış evreni ve birçok sonucun bir ve yalın olan ilahî zattan sadır olması muhaldir. Bundan dolayı bilgeler akıllar ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamında şehitlerden kaç tanesi Allah Resulü’nün (s.a.a) ashabındandı?
    7876 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2012/08/26
    Son Aşura araştırmacıları arasında ve yaptıkları tahkikat sonucu, İmam Hüseyin’in (a.s) yarenleri arasında beş kişinin Peygamber’in (s.a.a) ashabından olduğu ve Aşura kıyamında şahadete eriştikleri meşhurdur. Bu beş kişi şunlardır: Enes b. Haris, Hani b. Urve, Müslim b. Evsece, Habip ibni Mezahir ve Abdullah b. Yektar ...
  • Pak ve tertemiz olan ehlibeyt İmamlarının (a.s.) kabirleri hangi şehirlerdedir?
    13840 تاريخ بزرگان 2011/09/21
    Pak ve tertemiz olan ehlibeyt İmamlarının (a.s.) kabirleri aşağıdaki Şehir ve Ülkelerdedir:1-  İmam Ali’nin (a.s.) mübarek kabri Irak’ın Necef şehrinde.
  • Niçin bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliği ile eşittir?
    21658 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/07/04
    Yüce Allah tarafında insanlar için belirlenen kanunlar yaratılış âlemi, evrenin gerçekleri ve insanın yaratılışı ile uyum içindedir. Kadının yaratılışı erkeğin yaratılış ve yapısı ile farklı olduğu için Bu iki varlığın görev ve hükümleri de farklıdır. Bu görevlerden biri mahkemede şahitlik yapmaktır Bu görev hislerin etkisinde kalınmadan ve ...

En Çok Okunanlar