Please Wait
17970
Lanetleşmek, batıl yolda olan kimsenin ilahi gazaba uğraması ve hak yolda olan kimsenin de tanınması ve böylece hak ve batılın birbirinden ayrılması için iki tarafın birbirine lanet etmesinden ibarettir. Lanetleşmek bir tür duadır ve kendine ait özellik ve şartlara sahiptir. Biz onların bazılarına işaret edeceğiz: İnsanın üç gün kendini ahlaki olarak ıslah etmesi, oruç tutması, gusül alması ve lanetleşeceği şahıs ile birlikte çöle gitmesi ve gün ışıldaması ile güneşin doğması arasındaki süre zarfında lanetleşmek gerekir. Lanetleşmek, Hz Peygamber zamanına özgü değildir ve diğer müminler de lanetleşebilir. Bu yüzden bunun hiçbir engeli bulunmamaktadır ve herkes belirtilen şartlara riayet ederek din düşmanları karşısında kendi hakkaniyetini ispat etmek için lanetleşebilir. Elbette lanetleşme şartları, ihlâs ve onda gerekli olan özgüven kolaylıkla her fertte bulunmaz ve acele ederek böyle bir girişimde bulunmamak gerekir; zira bunun ters bir etkisi olabilir. Yanı sıra lanetleşmenin karşı tarafın diyalogu, mantıksal ve bilimsel hususları ve de hak ve hakikati kabul etmeyip kendi batıl inancında ısrar etmesine dönük dinsel ve mezhepsel ihtilaf ve çekişmeler konularına özgü olduğu bilinmelidir. Lanetleşme ayetlerinin tefsirine bakıldığında Hz Peygamberin lanetleşme girişiminin barışla sonuçlandığı anlaşılmaktadır.
Sizin sorunuz birkaç bölümden oluştuğundan biz de kısa bir mukaddimeden sonra aynı düzen içerisinde onları yanıtlayacağız.
Sözlükte Lanetleşme: Lanetleşmenin Arapça karşılığı olan Mübahele gerçekte “Behl” maddesinden türeyip bir şeyi bırakmak ve onu salıvermek anlamındadır. Bu açıdan yavrusunun rahat bir şekilde süt emmesi için bir hayvanı kendi haline bıraktıklarında ona Arapça’da “bahil” derler ve Arapça’da duada “ibtihal” işi Allah’a bırakmak manasına gelir.
Istılahta Lanetleşme: Lanetleşme ayetinden alınan mütedavil kavram açısından lanetleşmek iki şahsın birbirine lanet etmesidir; yani önemli dinsel bir konu hakkında birbiri ile tartışan şahısların bir yerde toplanması, işi Allah’a bırakması ve ondan yalancıyı rezil etmesini ve cezalandırmasını istemeleridir.[1] Lanetleşmek, batıl yol üzerine olan şahsın ilahi gazaba uğraması ve hak yol üzere olan şahsın da tanınması ve bu şekilde hak ve batılın tanınması maksadıyla iki tarafın birbirini lanetlemesidir.[2] Doğal olarak lanetleşen taraflar böyle bir girişimde bulunabilmeleri için Allah’ inanmalıdır. Çünkü Allah’ inanmayan bir şahıs ondan bir şey isteyemez. Size verdiğimiz cevaplar sorunuzda belirttiğiniz düzen çerçevesindedir.
1. Bir kimseyle lanetleşmek için lanetleşmenin bir şartı var mıdır?
Lanetleşmenin tanımında da belirttiğimiz gibi lanetleşmek bir tür duadır. Bu yüzden dua için belirtilmiş şartlar lanetleşmek için de gereklidir.[3] Ama lanetleşmenin özel bir dua olması nedeniyle doğal olarak özel özellik ve şartlara sahiptir ve biz onların bazılarına işaret ediyoruz:
A. Lanetleşmek isteyen kimse kendini üç gün ahlaki olarak ıslah etmelidir.
B. Oruç tutmalıdır.
C. Gusül almalıdır.
D. Lanetleşmek istediği kimseyle çöle gitmelidir.
F. Lanetleşmenin yapıldığı vakit, günün ışıldamasıyla güneşin çıkması arasında olmalıdır.
G. Tarafların sağ el parmaklarını karşı tarafın sağ eli üzerine koyması gerekir.
H. Kendinden başlamalı ve şöyle söylemelidir: Ey Allah’ım sen yedi göğün ve yedi yerin rabbisin ve varlığın gizli sırlarından haberdar, rahman ve rahimsin. Eğer benim muhalifim bir hakkı inkâr ediyorsa ve batıl bir iddiada bulunuyorsa gökten onun üzerine bir bela indir ve onu acı bir azaba müptela kıl. Sonra bir defa daha bu duayı tekrar etmeli ve şöyle söylemelidir: Eğer bu şahıs hakkı inkâr ediyor ve batıl bir iddiada bulunuyorsa, gökten onun üzerine bir bela indir ve onu azaba müptela kıl.[4]
2. Kendi imanını ispat etmek isteyen herkes lanetleşebilir mi? Başka bir tabirle lanetleşmek genel bir hüküm müdür yoksa salt Hz Peygamber zamanına mı özgüdür?
Sadece İslam Peygamberini konu edinen lanetleşme ile ilgili ayeti şerifenin iniş sebebine bakıldığında lanetleşmenin Hz Peygamberin zamanına özgü olduğu muhtemelen söylenebilir, ama bu doğru bir söz değildir ve lanetleşmek Hz Peygamberin zamanına özgü bilinemez. Diğer müminler de lanetleşebilir; zira evvela kesin bir usul kaidesi esasınca, “ayetin iniş sebebi ayeti sınırlandıramaz.”[5] İkincisi, şüphesiz lanetleşme ayeti şerifesi, Müslümanlara lanetleşmek için genel bir çağrıda bulunmamaktadır ve konusu sadece İslam Peygamberidir. Ama bu husus, lanetleşmenin muhalifler karşısında genel bir hüküm olmasına ve takva sahibi olan ve de tamamıyla Allah’a bağlı bireylerin düşmanlar karşısında kanıtları inatçılık yüzünden bir işe yaramadığında onları lanetleşmeye çağırmalarına engel teşkil etmez.[6] Üçüncüsü, İslami kaynaklardan nakledilen rivayetler esasınca da bu hüküm genellik taşır. Merhum Kuleyni Kâfi’de İmam Sadık’tan bir hadis nakletmiştir ve bu hadiste imam yarenlerinden birine şöyle buyurmaktadır: “ Eğer muhalifler senin hak sözlerini kabul etmezlerse onları lanetleşmeye davet et.”[7] Bu yüzden herkesin belirtilen şartlara riayet etmeyle, kendi hakkaniyetini ispat etmek için iman düşmanlarıyla lanetleşebileceğine inanılabilir.[8]
3. Hangi konuda lanetleşmek mümkündür?
Lanetleşmeyle ilgili ayetten istifade edildiği üzere lanetleşmek dinsel ve mezhepsel ihtilaf ve çekişmeler hakkında teşri edilmiştir; yani meselenin diyalogla hal edilmediği ve işin inkâr ve büyüklenmeye çekildiği yerde uygulanır.[9]
4. Kur’an ayetlerinde aktarılan Allah Resulü’nün lanetleşme istemi hadisesi gerçekten vuku bulmuş mudur; çünkü karşı taraf lanetleşme önerisini ret etmiştir. Bunun bir gerçekliği var mıdır?
Bu sorunun yanıtının verilmesi için ilgili lanetleşme hikâyesini beyan etmeliyiz:
İlgili ayeti şerifenin iniş sebebi bağlamında bu ayetin ve ondan önceki ayetlerin Necranlı bir heyet hakkında nazil olduğu belirtilmiştir. Hz Peygamber onları lanetleşmeye davet etmiştir. Onlar sonraki güne kadar Hz Peygamberden mühlet istemiş, Necranlı şahsiyetlere müracaat etmiş ve kendilerinin din büyükleri şöyle demiştir: Siz yarın Muhammed’e bakınız, eğer o kendi evlatları ve ailesi ile birlikte lanetleşmeye gelecek olursa, onunla lanetleşmekten korkunuz. Eğer kendi yarenleri ile birlikte gelirse onunla lanetleşin; zira ortada bir şey olmayacaktır. Sonraki gün geldiğinde Hz Peygamber Hz Ali’nin elini tutarak geldi ve Hasan ve Hüseyin onun önünde yürüyordu ve Fatıma ise onun arkasında idi. Hıristiyanlar da dışarıya çıkmıştı ve onların dini liderleri de kendilerinin önünde idi. Onlar, Hz. Peygamberin kaç kişiyle geldiğine baktı ve onlar hakkında soru sordular. Kendilerine Peygamberin yanında kendisinin amcası oğlu, damadı ve Allah’ın yarattıkları içinde nezdinde en sevgilisi olan Ali b. Ebi Talib’in, iki çocuğun kızı ve Ali’nin çocukları ve genç kızın da onun için insanların en değerlisi ve kalbine en yakın kimse olan kızı Fatıma olduğunu söylediler. Rahibe lanetleşmek için bir adım öne çık dendi ve rahip hayır ben lanetleşmek için üstün cesaret gösteren bir şahsı görüyorum ve onun doğru söylüyor olmasından korkuyorum ve eğer o doğru sözlüyse Tanrıya yemin olsun ki bir yıldan az bir süre zarfında tüm dünyada su içecek bir Hıristiyan bile kalmaz diye söyledi. Rahip, İslam Peygamberine şöyle dedi: Ey Ebu’l Kasım! Biz seninle lanetleşmiyoruz ve barışıyoruz bizim ile barış. Hz Peygamber onlar ile her bölümü en az kırk dirhem olan iki bin bölümlük bir kumaş, ödünç olarak otuz zırh, otuz mızrak çubuğu ve otuz at başlığı karşılığında barış yaptı. Bu, yemen bölgesinde Müslümanlar için bir komplo kurulmaması şartıyla gerçekleşti. Hz Peygamber, döndürülünceye dek bu ödünç eşyaların kefili oldu ve bu hususta bir ahitname yazıldı.[10] Bundan dolayı, lanetleşmenin tüm öncüllerinin gerçekleştiği, ama karşı tarafın Hz Peygamberin özgüveninden dehşet duyduğu ve gerçekte lanetleşmeksizin teslim olduğu neticesi alınmalıdır. Lanetleşmeye gerek kalmadı ve İslam tarihinde lanetleşmenin gerçekleştiği bir örneğe rastlamamaktayız.
[1] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c: 2, s: 578, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran, 1374 h.ş, çapı evvel.
[2] Devani, Ali, Mehdiyi Mov’ud – Tercümei cildi 13 Bihar -, s: 636, Naşir Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran, 1378 h.ş, çapı: bistu heştum.
[3]197. (Site: 983) (Duanın Kesin Kabul Edilme Şartları) ve 2145. (Site: 2269), (Duanın Kabul Edilme Şart Ve Yolları) Sayılı cevaplara müracaat ediniz.
[4] Kemerei, Muhammed Bakır, Usulu Kafi – Tercümei Kemerei -, c: 2, s: 513 – 514, c: 6, s: 145, Naşir: İntişaratı Usve, Kum, 1375 h.ş, çapı sevvum.
[5] El- Muvrid la Yuhassisu’l Varid, Hekim, Seyyit Muhsin, Hakai’ku’l Usul, c: 2, s: 412, Naşir: Basireti, 1408 h.k.
[6] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c: 2, s: 589.
[7] Kuleyni, El- Kafi, c: 2, s: 513.
[8] Burada şu noktanın belirtilmesi faydasız değildir: Her ne kadar Kur’an-ı Kerim’de İslam Peygamberinin (s.a.a) Necran Hıristiyanları ile lanetleşme serüveni beyan edilmişse de erkeğin eşini yabancı bir erkekle iffete aykırı olan bir fiile bulaşması yönünde suçlaması da gerçekte bir tür lanetleşmek sayılır. Bu, gerekli şartları taşıyan bir yargıcın önünde gerçekleşir. Usul-i Kâfi, tercüme-i Kemerei, c. 6, s. 630.
[9] Usulu Kafi – Tercümei Kemerei -, c: 6, s: 629.
[10] Razi, Abu Abdullah Fahru’d Din Muhammed bin Ömer, Mefatihu’l Gayb, c: 8, s: 248; Bu iniş sebebi, az farklılıklarla Sahih-i Müslim, c. 12, s. 129, 4420; Sünen-i Tirmizi, c. 10, s. 260, 2925 ve c. 12, s. 187, 3658; Müsned-i Ahmed, c. 4, s. 32; Hakim, el-Müstedrek Âla’l-Sahiheyn , c. 11, s. 26, 4702; Envaru’l-Tenzil Ve Esraru’t-Tevil, c. 2,, s. 20; Mucem-i Kebir-i Taberi; Sahih-i İbn. Hayyan, Muşkilu’l-Asar-ı Tahavi; Ebu’l-Ferec Razi ve Tefsir-i Kebir gibi hadis ve tefsir kitaplarında yer almaktadır. Fahri Razi, ilgili ayetin tefsirinde İmam Hasan, İmam Hüseyin, Fatıma ve Ali (a.s) için nazil olmuş Tathir ayetinin iniş sebebini beyan ettikten sonra şöyle demektedir: Bu rivayet tefsir ve hadis âlimlerince görüş birliğince kabul edilmiştir.