Gelişmiş Arama
Ziyaret
8445
Güncellenme Tarihi: 2011/11/21
Soru Özeti
Filozof ve mütekellimlerin perspektifinden dirilişin niteliği ve ispat delilleri nedir?
Soru
İslam filozofları perspektifinden diriliş teorisi nasıl açıklanmaktadır? Filozof ve mütekellimler arasında ihtilaf olduğu belirtilmektedir? Onların delillerini açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Diriliş insanın öldükten sonra kalkmasıdır. İnsan yeniden dirilmekte ve yeni bir hayatta amellerinin hesabı görülmektedir. Bu inanç genel itibariyle ve detaylarından sarf-ı nazar etmeyle tüm mütekellim ve ilahi filozofların üzerinde ittifak ettiği bir görüştür ve her Müslüman Kur’an’a göre ona inanmaktadır. Ama onun niteliği bağlamında İslam’da dirilişin cismanî olduğuna vurguda bulunulmuştur. Dirilişin cismanî olması, ahrette dirilecek insanın dünya âlemindeki mevcut olan insan olması ve kıyamette dirilecek insanın dünyada cisimli olan insan olması demektir. (Ruh ve cisim bileşiğinden oluşmuş hakikat sıfatıyla). Mütekellimler cismanî diriliş hakkında sadece naklî deliller ile yetinmiş ve onu mutlak itaat edilmesi gereken bir husus olarak bilmiştir. Ama bir grup filozof ve özellikle “Meşa” ekolü takipçileri cismanî dirilişi aklî incelemelere tabi tutmuş ve cismanî dirilişe yöneltilen eleştirileri (yok olanın geri dönmesi şüphesi gibi) yanıtlayamadıklarından çaresiz olarak ruhanî dirilişe yönelmiş ve cismanî dirilişi inkâr etmiş veya onu felsefî olarak ispat edilir bilmemişlerdir. Filozofların diğer bir bölümü de cismanî dirilişi ispat etmek için özel bir yöntem kullanmıştır. Bunlardan biri olan Molla Sadra Şirazî şuna inanmaktadır: Ahirette dirilecek olan beden, latif bir beden olup bu dünyadakine benzer, ancak ebedi hayat için gerekli olan kabiliyeti taşır. O, bu beden hakkında misalî beden tabirini kullanmıştır.

Ayrıntılı Cevap

Eskiden beri dinlerin, mütekellimlerin ve filozofların dikkatini çeken konulardan birisi, ahiret ve öldükten sonra dirilmedir. Dinlerin takipçilerinin tümü, ölüm sonrası hayata inanmakta ve bunu en temel dinsel konulardan saymaktadır. İslam’da diriliş, insanın öldükten sonra kalkmasıdır. İnsan yeniden dirilmekte ve yeni bir hayatta amellerinin hesabı görülmektedir. Neticede de iyilik yapanlar cennette uhrevî nimetlere nail olacak ve kötülük yapanlar da cehennemde çirkin amellerinin cezasını çekecektir. Bu inanç genel itibariyle ve detaylarından sarf-ı nazar etmeyle tüm mütekellim ve ilahi filozofların üzerinde ittifak ettiği bir görüştür ve her Müslüman Kur’an’a göre ona inanmaktadır.

Diriliş Gerçeğinin İspatı

Kelam ilmi ve felsefede diriliş gerçeğini ispat etmek için birçok delil ileri sürülmüştür ve genel anlamıyla bu hususta bir ihtilaf bulunmamaktadır. Burada örnek sıfatıyla bazı delillere işaret edilecektir: Diriliş zorunlu bir husus ve yaratılıştan ayrı olmayan gerekli bir hakikattir; çünkü varlık âlemindeki hareket, tıpkı insanın iradî hareketi gibi tekâmül mesirinde gayesiz olamaz. Bunun için insanın geçici hayatı yetkinlik yolunda bir hedef taşımalıdır. Aniden durup anlamsızlık ve yoklukla sona ermemelidir.  Bu husus tüm yaratılış için de ifade edilebilir. Bu açıdan, dirilecek olan sadece insan değildir, bilakis bu husus varlık âleminin tümünü kapsar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “ Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkâr edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkâr edenlerin hâline!” [1] Aynı şekilde dirilişin zorunluluğu için en önemli delillerden birisi de bunun ilahi adaletin bir gereği olmasıdır; çünkü ölümden sonra hesap, ödül ve ceza günü olmazsa, bu itaat eden ile asinin eşit olmasını gerektirecektir. Oysaki Yüce Allah bundan münezzehtir ve ilahi adalet iyilik yapanların uhrevî ödüle ve kötülük yapanların da neticede yaptıklarının cezasına ulaşmasını gerektirmektedir. Hatırlatılmalıdır ki diriliş hakkındaki bu kelamsal ve felsefî delillere ek olarak, diriliş konusuyla yakın bir ilişkisi olan önemli konulardan birisi de insanın ruh sahibi ve berzah hayatı olduğunun ispatıdır. Çünkü insanın soyut ruhunun olmasının gereği, ölümden sonra onun hareketinin durmaması ve uhrevî hayatta geçmiş amelleriyle uyuşan bir hayat sürmesidir.

Dirilişin Niteliği

Dirilişin niteliği hususunda şunu söylemek gerekir: Din sahiplerinin çoğunlukla inandıkları şey, dirilişin cismanî oluşudur. İslam’da da bu tespite vurguda bulunulmuştur. Dirilişin cismanî olması, ahrette dirilecek insanın dünya âlemindeki mevcut olan insan olması ve kıyamette dirilecek insanın dünyadaki cisimli olan insan olması demektir. Öyle ki onu kıyamette gören herkes, bu ruh ve cisim bileşiğinden oluşmuş bir hakikat sıfatıyla dünyadaki insandır diyecektir. Mütekellimlerim diriliş hakkında ileri sürüdükleri delillerin tümü, dirilişin vuku bulacağı gerçeğini ispat etmeye dönüktür. Ama bunun cismanî olması hakkında sadece naklî deliller ileri sürmüş ve meselenin uyulması gereken bir husus olduğunu belirtmişlerdir. Aynı şekilde cennet, cehennem, sırat ve tartı gibi ahiretin diğer detayları hakkında da salt bu hususların gerçekliğine inanmanın yeterli olduğuna, bunların niteliği ve aklî olarak nasıl bakılması gerektiği konusunun gereksizliğine ve bu hususlarda tartışmanın şüphelere yol açacağını inanmaktadırlar. [2] Bununla birlikte filozoflar cismanî dirilişi aklî perspektiften incelemiş ve her biri bu hususta özel bir görüş ileri sürmüştür.

Felsefede Ruhanî Ve Cismanî Diriliş

Filozoflardan bir grup ve özellikle “Meşa” ekolü takipçileri sadece ruhanî dirilişe inanmakta ve şöyle demektedirler: Öldükten sonra ruhun bedenle ilişkisi kesilmektedir. Ama ruh maddeden soyut bir varlık olduğundan onda fena ve yokluk olmaz ve beden ile ilişkisini kestikten sonra baki kalır. [3] Bu grup, cismanî dirilişe yöneltilen eleştirileri (yok olanın geri dönmesi şüphesi gibi) yanıtlayamadıklarından çaresiz olarak ruhanî dirilişe yönelmiş ve cismanî dirilişi inkâr etmiş veya onu felsefî olarak ispat edilir bilmemişlerdir. Bunlardan biri olan İbn. Sina şöyle demektedir: Dirilişi şeriat, hadis ve ayetler yoluyla ispat etmek kolayıdır. Onun akıl, kıyas ve burhan ile idrak edilebilecek kısmı nefsin saadet ve bedbahtlığıdır (ruhanî diriliş). O, ruhanî saadet ve bedbahtlık hakkında detaylı açıklama ve izahatlar yaptıktan sonra şöyle demektedir: Filozofların tartışma konusu olan cismanî diriliş akıl yoluyla ispat edilemez. [4] Filozofların diğer bir bölümü de cismanî dirilişi ispat etmek için özel bir yöntem kullanmıştır. Bunlardan biri olan Molla Sadra Şirazî şuna inanmaktadır: Ahirette dirilecek olan beden, latif bir beden olup bu dünyadakine benzer, ancak ebedi hayat için gerekli olan kabiliyeti taşır. O, bu beden hakkında misalî beden tabirini kullanmıştır. Misalî beden ile dirilişe inanan meşhur filozoflardan birisi de Şeyh Şahabeddin Sohreverdi’dir. [5] Şu farka ki; Molla Sadra’nın bu hususla ilgili teorisi, detaylı aklî öncülleri içermekte ve o bu öncüllerden hareketle insan cisminin hakikatini misalî cisim bilmiştir. Her ne kadar bazen Molla Sadra’nın sözlerinden onun dünyevî unsura dayalı bedenle dirilişe inandığı algılansa da, o eserlerinin çoğunda misalî bedene vurguda bulunmuş ve cismanî duyuların tümünün daha latif ve güçlü bir düzeyde misalî beden için tahakkuk edeceğini belirterek, uhrevî hayatın cismanî olacağını ispat etmiştir.

Diriliş konusu hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki başlıklara müracaat ediniz:

1. Cismanî Diriliş, Soru: 6234 (Site: 6492).

2. Cismanî Dirilişte Haşredilecek Beden, Soru: 6335 (Site: 6502).

3. Dirilişi İspat Eden Deliller, Soru: 13226 (Site: 12980)  



[1] Sad, 27 ve 28.

[2] Muzaffer, Muhammed Rıza, Akaidü’l-İmamiye, s. 127, İntişarat-ı eş-Şerif er-Rezi, Kum, 1411.

[3] Sübhani, Cafer, Akaidü’l-İslamî Der Pertov-i Kur’an, s.ç 582, Neşr-i Defter-i Tebliğat-ı İslamî, Kum, 1379.

[4] Ferheng-i Maarif-i İslamî, c. 3, s. 1816.

[5] Akaidü’l-İslamî Der Pertov-i Kur’an, s. 582.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. İsa Ve Suyun Üzerinde Yürüme
    13286 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Peygamberleri tanımanın yollarından birisi mucizedir. Mucize ıstılah olarak öğretilecek ve öğrenilecek türden olmayan ve insanların yapmaya güç yetiremeyeceği olağanüstü işlere denir.[1] Hz. İsa (a.s) bazı mucizelere sahipti. Ölüleri diriltmek, doğuştan kör olanlara şifa vermek ve hastaları iyileştirmek bu mucizelerin bazılarıdır. Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “…
  • Zina zade hakkında rivayet edilen hadisler hangileridir?
    8914 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/14
    Zina sonucu doğan çocuğun (zina zade) İslam nazarında Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve masum İmamlarımızın (a.s.) rivayetlerinde beyan edilmiş, özel hükümleri vardır. O, hadislerden bazılarının adresleri şunlardır:1-   Zina zadenin mirası: “Vesailuş-Şia”, c.26, ...
  • Cenabet guslü alınmazsa namaz ve orucun kazasını yerine getirmek farz olur mu?
    11948 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/30
    Bu konuda kendi taklit merciinizin fetvasına göre amel etmelisiniz. Büyük taklit merciilerinin ‘Yıllarca cenabetli olarak namaz kıldım, oruç tuttum. Ama cenabetlinin gusül alması gerektiğini bilmiyordum. Bu durumda görevim nedir?’ sorusuna verdikleri cevaplar şöyledir:Ayetullah Humeyni, Behcet, Tebrizi, Hamanei, Mekarim, Vahid:
  • Ahzap suresinin 37. ayetinin nüzul sebebi nedir?
    28705 تاريخ بزرگان 2011/04/13
    Ahzap suresinin 37. ayeti Peygamber’le (s.a.a) Cahş’ın kızı Zeynep’in evliliği hakkında olup şöyle buyuruyor: ‘An o zamanı ki Allah'ın, kendisine nimet verdiği ve senin de nimetler verdiğin kişiye ‘eşini bırakma ve çekin Allah'tan’ diyordun.’Zeyd bin. Harise azad edilmiş bir köle olup, Peygamber (s.a.a) onu kendisine ...
  • Ehl-i Sünnetin abdest alma şekli dikkate alındığında abdest ayetindeki 'ila' kelimesi ne manaya gelmektedir?
    9549 Sire 2009/04/08
    Abdestayetinde ki 'ila' kelimesi için demek gerekir ki, ayet yıkamanın şekliyle ilgili değildir, yalnızca yıkamanın haddi ve miktarı beyan edilmektedir ve 'ila' ğayet (son sınır) manasını taşımaktadır. Ama bu ğayet (son sınır) magsul'ün (yıkanılan yerin) ğayet'ini belirtmektedir, guslün (yıkamanın) değil. Birine 'ellerini yıka' dendiğinde ...
  • Meni sıvısı kemiğin imik sıvısının üretimi ve bedenin diğer işleri için faydalıdır. Böyleyken evlenirsem bu sıvı heder olmaz mı ve bunu korumam gerekmez mi?
    27622 Pratik Ahlak 2010/09/22
    Yanıtın açıklığa kavuşması için ilkönce mastürbasyon günahının bazı manevî ve cismanî zararlarını hatırlatıyoruz:1- Manevî Zararlar1-1- Mastürbasyon günahı insanın Allah’tan uzaklaşmasına neden olur; öyle ki diriliş gününde Yüce Allah bu günahı işleyenlere ne bakacak ve ne de ...
  • Mevcudat nasıl Allahu Teâlâ nın ayet ve nişaneleridir?
    7057 Teorik İrfan 2011/08/20
    Mevcudat hem zati olarak hem de sıfat yönüyle Allahu Teâlâ'nın vücudunun nişaneleridir.  Bu konunun açıklaması şu şekildedir: Mevcudat zat ve mahiyet açısından mümkünü'l-vücutturlar. Vücut bulabilmeleri için vacipu'l- vücut olan Allaha muhtaçtırlar. İşte bu yüzden onların vücutları ve varoluşları vacipu'l-vücut olan Allahın varlığına delildir. Dahası Hikmet-i Mütealiye göre mümkünü'l- vücut ...
  • Acaba Nebiyi ekrem (s.a.a) ezanda kendi nübüvvetine ve hazreti Ali’nin (a.s.) velayetine şehadet veriyor muydu? Neden zamanımızın imametine şehadet vermiyoruz?
    8512 Fıkıh Tarihi 2015/05/20
    Rivayetler esasınca şu müsellemdir ki İslam Peygamberi (s.a.a.) ezanda kendi nübüvvetine şehadet veriyordu. Zira nebiyi ekrem (s.a.a.) diğer insanlar gibi şer’i hükümlere ve tekliflere amel etmeye mükellef olmadığını ispatlayan has bir delil var olmadığı sürece mükellefti. Ezan bağlamında müstesna kılındığına dair hiçbir delilimiz yok iken mükellef olduğuna ...
  • Allahın sıfatları hakkında bilgi sahibi olduğumuz halde neden günah işliyoruz?
    9927 Pratik Ahlak 2010/11/09
    Allah amellerinizden haberdar ve Onun kadir ve hekim olduğunu bilmek insanı itaat yapmaya sürüklemez. Şeytan Allahın sıfatlarını biliyordu, ama Onun emrine sırt çevirdi.İlahi sıfatlar hakkındaki ilim, itikat ve iman ile birlikte olunca, insanı amele sevk eder. Ama heva ve ...
  • Neden İmam Ali (a.s) Nehcü’l-Belağa’da kendi imametinden söz etmemiş ve sadece hilafetini gasp ettiklerinden şikâyet etmiştir?
    9862 تاريخ بزرگان 2012/05/16
    İmam Ali’nin kendini savunması, kabiliyetlerini, liyakatini ve üstünlüklerini dile getirmesi gerçekte imamet makamını savunmak ve tanıtmaktır; zira eğer halk bundan haberdar olmazsa çok ağır bir hüsrana uğrayacaktır (nitekim bu vakıa maalesef İslam tarihinde gerçekleşti). Bu esas uyarınca İmam Ali (a.s) şartların gerektirdiği durumlarda kendi rehberlik ve imamet ...

En Çok Okunanlar