Gelişmiş Arama
Ziyaret
6327
Güncellenme Tarihi: 2010/04/11
Soru Özeti
Velayet-i fakihi dile getiren rivayetler veliyy-i fakihin bir olmasını da yansıtmakta mıdır?
Soru
Ömer b. Hanzala hadisinde raviler kelimesi çoğul olarak belirtilmiştir, bu husus veliyy-i fakihin bir olmasıyla nasıl bağdaşmaktadır?
Kısa Cevap

Rivayetler ve velayet-i fakihin kelam eksenli diğer referanslarından veliyy-i fakihin bir veya çok oluşu anlaşılmamaktadır. Düzenin korunması ve kaosun engellenmesi durumunda birkaç fakihin ayrı bir şekilde veya şura şeklinde velayetlerini icra etmesi mümkündür. Şura türü İslam cumhuriyetinin ilk anayasasında (1980) mevcut idi, lakin bir takım sorunların önüne geçmek için anayasanın yeniden gözden geçirilmesiyle (1990) önderliğin birliği yönünde karar alınmıştır ve İran ulusu da kendi olumlu oyuyla bunu onaylamıştır. Neticede bu birlik rivayetlere isnat edilmemiştir. Dolayısıyla onun aksini ispat etmek istememiz gereksizdir. Bu, İran ulusunun oy verdiği ve şeriatın da muhalif olmadığı bir seçenektir. Hz Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin (ömrü uzun olsun) yanıtı, ayrıntılı cevap bölümünde belirtilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

İlk önce Ömer b. Hanzala hadisinde“raviler” tabirinin kullanılmadığını, aksine bu tabirle eşanlamlı başka bir tabirin kullanıldığını belirtmeliyiz; zira            bu rivayette şöyle belirtilmiştir: "يَنْظُرَانِ إِلَى مَنْ كَانَ مِنْكُمْ مِمَّنْ قَدْ رَوَى حَدِيثَنَا...‏".[1] Elbette zamanın imamına mensup edilen bir deyişte “hadislerimizi aktaranlar” tabiri kullanılmıştır.[2] Her halükarda ihtilaf ortaya çıktığında ve hak ve hakikati tanımada inanan bireylere dinsel bilginlere müracaat etmeyi tavsiye eden rivayetler sadece itaat edilmesi gereken bir çerçeve sunmaktadırlar. Böyle rivayetler olmasaydı bile insan aklı kendi başına dini tanımak için dini uzmanlara müracaat etmenin gerekliliğini anlardı. İçinde çoğul veya eşanlamlı tabirlerin kullanıldığı rivayetler hâkim ve veliyy-i fakihin bir şahıs olduğuna mı yoksa bir grup din uzmanının böyle bir velayet taşıdığına mı delalet eder? Bu soruya cevap olarak şöyle söylemek gerekir: Bu tür metinlerden direkt olarak ne veliyy-i fakihin bir oluşu ve ne de onun birden fazla oluşunu anlamak mümkün değildir. Belirtilen bu metinler sadece örnekleri belirlemek için değil, gerekli kriterleri tanımak içindir. Benzeri durumlarda Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.[3] Siz bu ayet uyarınca sadece bir bilginden mi yoksa bir grup bilginden mi soru sorulması gerektiğini anlayabilir misiniz?! Apaçık olduğu üzere bu soruya bir cevap verilemez; zira bu ayet soru sorulacak bireylerin sayısını belirtme hedefi taşımamaktadır. Neticede veliyy-i fakihin bir veya birden çok oluşu bu rivayetlerden anlaşılmamaktadır. Bu konu, başka teorik delillere dayanmaktadır. Bu bağlamda aşağıdaki hususlara dikkat ediniz:

1. Masum önderlerin tavsiyesi esasınca imamlara ulaşmama durumunda onların öğretilerini bilenlerden yararlanmak ve ihtilaflarda onlara müracaat etmek gerekir.

2. İslam, toplumda kaos ve düzensizliğe karşıdır ve hakimiyetin varlığını gerekli görmektedir. Yanı sıra İslam başında dini tanıyan ve onunla amel eden bireylerin bulunduğu bir hâkimiyeti meşru bilir.

3. Toplumu yönetmede egemen usulleri göz önünde bulundurmayla ve mevcut devletsel sistemlerin tümünü incelemeyle şu neticeye ulaşırız: Egemenliği giriş ve çıkışları sürekli artan ve azalan bir grubun inisiyatifine bırakmak, neticede İslam’ın karşı olduğu düzensizlik ve kaosa neden olacaktır.

4. Bu bağlamda toplumda birçok dini bilgin olabileceğinden ve zamanın geçmesiyle onların sayısı artabileceğinden, onların tümünün velayet taşıdıklarına inansak bile, onların tümü özellikle ahlaki hususlarda velayetlerini icra etmeye yeltenmeleri durumunda bu kaosun ve hakimiyetin dağılması neticesini ortaya çıkaracaktır.

5. Bu nedenle potansiyel olarak İslam toplumunun önderliğini üstlenebilecek birçok birey arasından bir şahsın veya sınırlı bir topluluğun seçilmesi ve veliyy-i fakih sıfatıyla tanıtılması gerekir. Her iki varsayımda da seçilmeyen fakihler kendi velayetlerini uygulayamazlar.

6. Sadece bir şahsın veliyy-i fakih sıfatıyla görevini yerine getirmesi veya bir grup fakihin şura şeklinde bu mesuliyeti üstlenmesi bağlamında masum önderlerin açıkça bu iki yöntemden birini ilan ettiği söylenemez. Kendi maslahatlarını göz önünde bulundurarak bu iki seçenekten birini seçmesi gereken dini toplumdur.

7. 1980 yılında tasvip edilen anayasanın 107. maddesi esasınca veliyy-i fakihin bir kişi veya şura şeklinde üç veya beş kişi olarak velayeti üstlenmesi mümkün idi. Lakin 1990 yılında anayasanın gözden geçirilmesiyle rehberliğin şura modeli iptal edildi. Rehberliğin şura modelinin iptal edilmesi, onun şer’i olmadığı anlamına gelmediğini bilmek gerekir. Sadece bu modelin müspet ve menfi noktaları incelenerek rehberliğin bireysel bir şekilde olmasına karar verildi ve bu karar İran ulusuna sunuldu ve onaylandı.

Netice itibari ile şeriat tarafından veliyy-i fakihin bir oluşu tek seçenek olarak ilan edilmemiştir ve rivayetlerden bunu çıkarmamız olanaksızdır. Sadece İran ulusu bu yöntemi iki mümkün yoldan biri olarak seçmiştir.

Hz Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin (ömrü uzun olsun) belirtilen soru hakkındaki cevabı şudur:

1. “Raviler” tabiri senet açısından muteber olan değerli haberde geçmektedir, Ömer b. Hanzala’nın hadisinde bulunmamaktadır.

2. Velayet-i fakih, büyük gıyap döneminde İslam toplumunda fıkhın önderliğidir.

3. Her adil ve yetenekli (rehberlik için gerekli ilmi, ameli ve yöneticilik liyakatini taşıyan fakih) fakih, büyük gıyap döneminde şeriat açısından velayet sahibidir. Lakin bu liyakati taşıyan bireyler arasından bir şahıs halkın kendisine yönelmesi neticesinde velayeti uygulama olanağına ulaşırsa, onun önderliği üstlendiği bir alanda hiç kimsenin kendisine muhalefet etme hakkı bulunmaz ve onun hükmü herkes ve hatta kendisi için geçerlidir. Hiç kimsenin ameli olarak ona muhalefet etme hakkı bulunmaz ve hatta kendisi bile kendisine muhalefet edemez. 

Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki başlıklara müracaat ediniz.

1. İndeks: Veliyy-i fakihin belirlenmesi, Soru 786, (Site: 845).

2. İndeks: Veliyy-i fakihi seçmenin en iyi yolu, Soru 4453, (Site: 4687).

3. İndeks: Velayet-i fakihin yönetim boyutları, Soru 2121, (Site: 2262).

 


[1] Kuleyni, Muhammed bin Yakup, c. 1, s. 67, hadis 10, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Tahran ,1365 h.ş.

[2] Şeyh Saduk, Kemalu’d Din, c. 2, s. 484, Daru’l Kutubu’l İslamiye, Kum ,1395 h.k.

[3] Nahl Suresi, 43. ayet; Enbiya Suresi, 7. ayet.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Sevgi ve muhabbetin önemi ve sınırları nedir?
    2672 Hadis 2020/01/19
  • İnsanlar yaratılırken (dünyaya gelip gelmemede) seçme hakları olmuş mudur? Nasıl?
    25835 Eski Kelam İlmi 2012/11/17
    İnsan kendi yaratılışında mecburdur ve dünyaya gelmede hiçbir rolü ve etkisi bulunmaz. Lakin yaratıldıktan sonra özgür ve irade sahibidir. Elbette insanın mutlak şekilde irade sahibi olduğuna inanan Mutezile mütekellimlerinin bakışı ve insanın fiil ve amellerinde bile mecbur olduğuna inanan Eşa’ire mütekellimlerinin bakışının tersine İmamiye Şiiliği insanın yaratıldıktan ...
  • Bir amelin mustehap oluşunda ölçü nedir?
    6929 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/19
    Teklifi hükümler beş tanedir: Farz, haram, mustehap, mekruh ve mubah. Bu kısımlar her işin gerçek manada maslahat veya zararıyla ilişkilidir. Yani bir işi yapmak veya terk etmekte olan maslahat veya zararın azlık veya çokluk derecesi o işin hükmünü belirler. Açıktır ki işlerdeki maslahat derecesini bilmek genelde insan için mümkün olmadığına ...
  • Acaba Allah’tan başka kimse gayb ilminden haberdar olabilir mi?
    13130 Eski Kelam İlmi 2009/05/13
    Gayb, bir şeyin duyu organlarına ve idraka gizli olması ve şahadet de aşikâr olması anlamına gelmektedir. Bir şeyin bir kimse için gayb ve bir başka kimse için de aşikâr olması mümkündür. Bu konu o kimsenin varlığının sınırına bağlıdır. Ama Allah’tan başka diğer bütün varlıkların kapsamlarının sınırlı olmasını ve sadece Allah’ın ...
  • İslam dini tüketüm için hangi olguyu sunmaktadır?
    3410 اسراف و تبذیر 2019/10/09
  • Bazı ruhların başka bir bireyin varlığına girmesi mümkün müdür? Aynı şekilde savunma ışınları nedir?
    6794 Teorik İrfan 2012/09/24
    İslam mektebinde hulul ve reenkarnasyon meselesi ahiret, cennet ve cehennemi inkar etmeyi getirmesi nedeniyle reddedilmiştir, ancak ruhların varlığını idrak etmek ve bir tür onlar ile irtibata geçmek her ne kadar tavsiye edilmemişse de imkan dâhilindedir. Aynı şekilde bireyin içinin ıslah edilmesi ve bu tür fenomenlerin ortaya çıkmasının ...
  • Ehli kitabı öldürmekle irtibatlı olan tevbe suresinin 29. ayetini nasıl tefsir ediliyor?
    6105 Tefsir 2015/04/19
    kuranı kerimedeki ayet şöyledir: “Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın”.[1] Ayeti kerimede savaş anlamını veren “katilu” kelimesi öldürmek ...
  • Zikir nedir ve türleri nelerdir?
    16609 Pratik İrfan 2012/09/24
    Zikir ve Allah’ı anmanın birçok ruhi ve ahlaki yapıcı etkisi vardır ve bunun karşısında Allah’ın kulunu hatırlaması, kalbin aydınlanması, kalp huzuru, Allah’a itaatsizlik etmeden korkmak, günahların bağışlanması ve ilim ve hikmet bunlardan sayılır. Genellikle zikir kalpsel ve dilsel olarak iki türe ayrılır. Dille yapılan zikre “vird” de ...
  • arapça dilinin en kamil dil olduğuna dair delil var mıdır?
    7675 Kur’anî İlimler 2011/03/01
    Arapça dilinin kuran dili olarak seçilmesi elbette ki bu dilin değerli ve şerefli olmasına neden olamuştur. Ancak arapça dilinin kamilliği kuranın kamil olduğ için değildir. Lügat ve kavramdaki genişliği, dilsel sisteminin mühkemliği, türlü tabirlere haiz olması, irabı (kelimenin cümledeki farklı konumlarını belirtilmesi içun son harfının üzerindeki ...
  • Vahdeti vücuttan kastedilen nedir?
    10897 İslam Felsefesi 2010/03/03
    Arif ve hakimler, vahdeti vücutla varlık aleminin bütününün Allah olduğunu kastetmezler; zira bütünün gerçek bir varlığı ve birliği yoktur, aynı şekilde vahdeti vücut, Allah ile varlıkların birlikteliği anlamında da değildir, nasıl ki tecafiden / gayri ve ayrılıktan maksat bir makamdan diğer bir makama bürünmek değildir; belki vahdeti ...

En Çok Okunanlar