Gelişmiş Arama
Ziyaret
6587
Güncellenme Tarihi: 2010/09/22
Soru Özeti
Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutları nelerdir?
Soru
Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutlarını mümkünse lütfen açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:

1- İslam Devletin Hedefleri: Şeyh Tusi İslam devleinin nihai hedeflerinin şunlar olduğuna inanmaktadır:

1-1- Toplumda düzen ve emniyetin sağlanması. Bunların olmaması durumunda kaos hakim olacaktır.

1-2- Toplumsal adaletin sağlanması. Adaletli ve halkın onayını almış bir devlet ve lider iş başına gelirse, zalimlerden mazlumların hakkını alacak ve adalet sağlayacaktır.

1-3- Müslümanların bağımsızlık ve izzetinin sağlanması. Fakihlerin “nefy-i sebil” diye adlandırdıkları kaideden esinlenen Şeyh Tusi bunu daha kapsamlı hale getirmiş, değişik fıkıh konularında uygulamış ve bu yolla Müslümanların bağımsızlık ve izzetini dile getirmiştir.

2- İslam Devletinin Alanı: Şeyh Tusi’nin bakışında bir takım hususlar İslam devletinin alanına girmektedir. Bu hususlar aşağıdaki başlıkları kapsamaktadır:

2-1- Hüküm ve dinsel öğretileri açıklamak.

2-2- Toplumda yargıya dikkat etmek.

2-3- Siyaset belirleme ve halkın işlerini düzenlemek.

Şeyh Tusi kitaplarında yukarıdaki hususlara olumlu bakmış ve onları onaylamıştır.

3- Halk ve Devlet: Bu hususta Şey Tusi halk ve devletin karşılıklı ilişkisini değerlendirmiştir. Halkın rolü ve halk ile önderliğin iki yönlü nezaretini işlemiştir.

Ayrıntılı Cevap

Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:

1- İslam Devletinin Nihai Hedefleri:

Dinî ve ilahî bir devlette bir takım hedef ve gayeler idealdir. Bazılarına işaret ediyoruz:

1-1- Toplumda Düzen ve Emniyetin Sağlanması: Düzen ve emniyet çok önemli iki konu olup her bölge halkının öncelikli ihtiyaçlarındandır. Bunların olmaması durumunda toplum yok ve zeval olmaya yönelir. Şeyh Tusi bazı kitaplarında; halkın düzensizlik ve emniyetsizlikten kaynaklanan bozgunculuk ve anarşi girdabından kurtulması için bir devletin varlığıyla sağlanan düzen ve emniyeti önemseyici bir takım cümleler sarf etmiştir.[1]

1-2- Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.”[2] Bundan dolayı peygamber ve ilahî önderlerin önemli hedeflerinden biri de onların programlarının başında yer alan toplumsal adaleti yaymak ve sağlamaktır. Adalet konusu toplumda çok önemli bir husus olması nedeniyle Allah Resulü (s.a.a) meşhur bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Devlet ve hâkimiyet küfür ile baki kalabilir ama zulüm ile baki kalamaz.”[3] Şeyh Tusi adaletli ve halkın onayını almış bir devlet ve lider iş başına gelmesi durumunda bunun en önemli getirisinin mazlumların hakkının zalimlerden alınacağı olduğuna inanmaktadır. Zira bu hususun tahakkuk etmesiyle söz konusu toplumda yaşayan yurttaşlar mutluluk ve esenliğe ulaşacak, kötülük ve bozulmadan uzak kalacaktır. Eğer adaletli bir devlet iş başında olmazsa, kötülük her yeri kapsayacak ve yaşamda kaos çıkacaktır.[4]

1-3- Müslümanların Bağımsızlık ve İzzeti: Büyük Şia fakihlerinin dile getirdiği konulardan biri de fıkıh bahislerindeki “nefy-i sebil kaidesi”’dir. Onlar bir taraftan diğer semavî dinlerin mensuplarına yönelik İslam’ın saygısını hatırlatarak şöyle demektedir: Diğer semavî dinlerin mensuplarının da Müslümanlar gibi bir takım hakları vardır. Öte taraftan da şu önemli hususu vurgulamaktadırlar:  İslam toplumu ve İslam’dan ilham alan İslam devleti zalim olmadığı ve bir kimse veya bir topluma zulüm etmediği ve zulmü hoş görmediği gibi küfrün egemenliğini de kabul etmemelidir. Bu kaidenin bir Kur’an ayetinden alındığı kanısındadırlar. Ayet şöyle buyuruyor: “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.”[5] Şeyh Tusi de fıkıh konuları bağlamında değişik yerlerde bu ayete isnatta bulunmuş ve ayeti teyit ederek şöyle demiştir: Özel bir delilin müstesna kıldığı durumlar hariç bu kaide kuşatıcıdır ve tüm hükümleri kapsar.[6]

2- İslam Devletinin Alanı:

Her devletin yetki alanı uzman ve yetkililerinin düşüncesi esasınca şekillenir. İslam da kendine ait makbul devlet ve dindar yöneticiler için devletin yetki alanlarını açıklamıştır. Şeyh Tusi de büyük bir fakih olarak İslam perspektifinden devletin yetkilerini dile getirmiş ve açıklamıştır. Belirtilenlerden anlaşıldığı üzere Şeyh Tusi açısından devlet Allah’ın hâkimiyeti esasınca tahakkuk etmelidir. Bu önemli rol ilk olarak bir takım özellikler taşıyan, İslam toplumunu geliştirmeye ve kalkındırmaya ve dini ülkülere doğru yöneltebilmeye kadir olan peygamber ve imamlara (a.s) düşmektedir. Gıybet asrında bu önderlik yine sürer, Şia fakihleri bir takım yetkiler taşır ve bazı vazifeler üstlenir. Bunların bir bölümüne işaret ediyoruz:

2-1- Hüküm ve Dinsel Öğretileri Açıklamak:

Bu vazife ilk başta ilahî peygamberlerin uhdesindeydi. Onlardan sonra da vasi ve halifeler bunu sürdürmüşlerdir. Gıybet zamanında ise İslam uzmanları ve büyük fakihlerin sorumluluğuna bırakılmıştır. Şeyh Tusi bu hususta şöyle buyurmaktadır: Bizim (Şiiler) yanımızda belli olduğu üzere hükümlerin açıklanması ve fetva verme görevini gıybet zamanında siyasal ve toplumsal hadiseler hakkında hüküm verme ve karar almanın kendilerine bırakıldığı kimseler uygulayacaktır. Onlar (alim ve fakihler) Şii’dir ve bu makam ve rütbeye layık kimselerdir.[7]

2-2- Toplumda Yargıya Dikkat Etmek:

Yargı ve adalet her zaman İslam ve ilahî peygamberlerin öğretilerinde öneme sahip olmuştur. İhtilaflar ve bireyler arasındaki çekişmelerin çözümü için yargı zorunlu bir unsurdur. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver.”[8] Bir toplumda adil bir yargı sisteminin varlığıyla mazlumlar himaye edilecek ve zalimlerin önü kesilecektir. Dolayısıyla İslam dininde önemli ve iş bitiren hususlardan biri; özel şartlar ile gerçekleşen, siyasal düzen ve İslam devletinde birçok etkisi olan yargı ve yargıçlık konusudur. Şeyh Tusi yargıyı gerekli şartları taşıyan bir grup bireyin üstlenmesi ve amelî kılması gereken farzlardan bilmekte ve şöyle demektedir: “Halk arasında hüküm vermek ve birbiriyle ihtilaflı bireyler arasında yargıda bulunmak, sadece meşru bir başkanın izin verdiği kimseye aittir. Bu görevi masum (a.s) (imamların toplumda bulunmadıkları zaman), Şii fakihlere bırakmıştır. Bundan dolayı yapabilen herkes yargıçlık yapmalıdır…”[9]

2-3- Siyaset Belirleme ve Halkın İşlerini Düzenlemek:

Başkanın vazifelerindeki asıl ve mihversel nokta, önceki konuları da kapsayan siyaset belirleme ve halkın işlerini düzenlemektir. Mesela yargı ve yargıçlık için bireyler tayin etmek siyaset belirlemenin örneklerindendir. Had ve ilahî buyrukları uygulamak da başka örnekleridir. Zira bir toplumda had ve cezalar uygulanmazsa bozguncu ve isyancılar toplumu keşmekeşe sürükler. Ama kanun ve hadlerin uygulanmasıyla topluma sükûnet hâkim olacaktır. Cihat ve düşmanlar ile savaşmak işlerin düzenlenmesinin mihver ve örneklerindendir. Şeyh Tusi bu hususta şöyle demektedir: Düşmanlar ile mücadele etmek ve yurttaşları savunmak imamın (a.s) vazifelerinden biridir.[10] Saldırgan bir düşman İslam topraklarına hücum ettiği zaman savunma yapmak herkesin görevidir ve imamın (a.s) hazır olması şart değildir.[11] Siyasal düzen için ekonomi ve mali sistemin yapılandırılması da siyaset belirlemenin bir başka örneğidir; zira mali kaynaklar ve onların dağıtılması her düzen ve devletin temel meselelerindendir. Şia fıkhında zekât, humus, cizye ve ganimet gibi hususlardan mali kaynaklar olarak söz edilmiştir. İslam toplumunun önder ve başkanının bunların toplanması ve uygun yerlere dağıtılması konusunda girişimde bulunmalıdır.

3- Halk ve Devlet:

Temeli semavî ve ilahî öğretiler üzerine kurulan ve din buyruklarının uygulanması gereken dinsel bir devlette halkın rolü ve halk ile önderliğin iki yönlü nezareti dikkate değer bir husustur. Bir taraftan önderlik toplum işleriyle ilgili karar almada halka danışıp sonra karar alırken, öte taraftan da toplumdaki bireyler devlet işlerine nezaret edip yapıcı öneri ve eleştiriler sunmaktan kaçınmaz. Şeyh Tusi “Telhisu’ş-Şafi” adlı kelam kitabında ilkönce ümmetin imam ve önderin varlığı sayesinde elde ettiği menfaatleri belirtmiş ve sonra da halkın vazifesini açıklamıştır. Şeyh şöyle demektedir: “Halkın imamdan faydalanması üç kısımdan ibarettir: İlk kısmı ilahî fiilledir. Diğer kısmı imam yerine getirir. Üçüncü kısmı ise halk gerçekleştirir. İlahî fiil ve vazife; Allah’ın imamı yaratması, onu bilgi ve ilimler ile donatması, bu rolü gerçekleştirme imkânları ve yüce konumu kendisine vermesi ve sonuçta ise bu ağır sorumluluğu üstlenmeye onu görevli kılmasıdır. İmam tarafından gerçekleştirilen diğer kısım, bu vazifeyi kabul etmek ve böyle bir görevi yerine getirmek için kendini hazırlamak ve gerekli altyapıyı oluşturmaktır. Üçüncü kısım ise bu alanda halkın konumunu belirlemektedir. Şeyh Tusi bununla birlikte imamın işleri yürütebilmesi için onu güçlendirmenin ve kendisinin siyasal kudretinin istikrara kavuşması için gerekli altyapıları oluşturmanın halkın görevi olduğu kanısındadır.[12] Bu temelde Şeyh Tusi’nin görüşleri ekseninde iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma konusu gündeme getirilebilir ama cevabın kısa olmasına özen göstererek ondan vazgeçiyoruz.



[1] Şeyh Tusi, el-İktisadu’-lHadi, s. 183.

[2] Hadid, 25.

[3] Şeyh Mufid, Emali, s. 310.

[4] el-İktisadu’-lHadi, s. 183

[5] Nisa, 141.

[6] Şeyh Tusi, el-Mebsut, c. 2, s. 167, el-Hilaf, c. 3, s. 188.

[7] Telhisu’ş-Şafi, c. 1, s. 131.

[8] Sâd, 26.

[9] Şeyh Tusi, en-Nihaye, s. 301.

[10] Er-Resailu’l-Aşer, s. 112.

[11] el-Mebsut, c. 2, s. 8.

[12] Endişe-i Siyasi Şeyh Tusi, s. 96, Telhisu’ş-Şafi, c. 1, s. 106’dan nakledilmiştir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Neden Kuran’ı Kerim Hz. Nuh (a.s)’ın risalet süresini 1000’den 50 yıl az olarak ilan etmiştir?
    12371 Tefsir 2019/10/21
    Kuran’ı Kerim Hz. Nuh (a.s)’ın risalet süresi hakkında şöyle buyuruyor:«وَ لَقَدْ أَرْسَلْنا نُوحاً إِلى‏ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلاَّ خَمْسِينَ عاماً فَأَخَذَهُمُ الطُّوفانُ وَ هُمْ ظالِمُونَ» “Andolsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı, sonunda haksızlık etmekte olan ...
  • Daha fazla ücret vererek taksitle araba satın almanın bir sakıncası var mıdır? Peşin olarak araba satın almak için kar ile borç almanın da bir sakıncası var mıdır?
    8181 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Borç şekliyle peşin fiyatından daha fazla bir fiyatla otomobil gibi bir malı satın almak ve satmak doğrudur. Ama sizin ikinci sorunuzdaki husus borç faizi olup haramdır. ...
  • İran İslam Cumhuriyetinin dışındaki Ülkelerde oy kollanmanın hükmü nedir?
    6912 Diğer Konular 2012/05/19
    Diğer ülkelerin seçimlerine iştirak etmek eğer Müslümanların maslahatına ters ise veya İslam düşmanlarının güçlenmesine neden oluyor ise caiz değildir. İslam ve Müslümanların maslaha­tını ardında getiriyor ve onların güçlenmesine neden oluyor ise seçimlere iştirak edip oy kol­lanmak uygundur. Bu durum dışında oy kollan­mak mubahtır. Mükellefin ihtiyarine bağlıdır. ...
  • Ojeli tırnakla cenabet guslü alınabilir mi?
    11546 Suyun Ulaşmasını Engelleyen Şeyler 2012/06/09
    Abdest ve guslün şartlarından biri suyun abdest ve gusül azalarına ulaşmasına engel olacak bir şeyin olmamasıdır.[1] Bu açıdan abdestle gusül arasında bir fark yoktur. Buna göre engel teşkil edecek şeyi gusülden önce gidermek gerekir. Giderildiğine emin olmadan gusül alınırsa o gusül batıldır.
  • erkek ve kızların gelecekteki evlilikleriyle ilişkin konuları onlara nasıl öğretebiliriz?
    7513 Pratik Ahlak 2011/04/13
    Çocuklar tarafından bağımsız ve yeni bir yaşam yuvasının kurulmasıyla ilişkin meseleler, duygusal, sosyal ve cinsel meseleler ile irtibatlı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır, dolaysıyla bu bağlamda var olan meseleler iki bölümde ele alınmalı ve tahkik edilmelidir. Ailenin başarılı veya ta sorunlara kadar varan vücuda gelen ...
  • Bedenin hangi bölgelerine gusül vermek lazım ve hangi bölgelerine gusül vermek lazım değildir?
    3563 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/06/25
    Gusülde bedenin bütün dış yüzeyine gusül vermek gerekir. İğnenin ucu kadar yer yıkanmazsa gusül batıl olur. Elbette insanı vesveseye düşürecek şüphelere itina edilmemelidir. Lakin bedenin kulak içi, burun içi, ve ağız içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak caiz değildir. Aynı şekilde bedenin görünen veya görünmeyen yeri olduğu hakkında ...
  • Kur’an ayetleriyle mukayese ettiğimizde hadislerin itibar derecesi ne ölçüdedir?
    9299 Kur’anî İlimler 2009/06/06
    Kur’an-ı Kerim ve muteber hadislerin her ikisi dini kaynaklardan sayılırlar ve her ikisi de şer’i hüccettirler. Kur’an hakkında senet yönünden inceleme yapılmaz Çünkü Kur’an’ın tümünün Allah katından indiğinde ve aynı şekilde Peygamber (s.a.a) tarafından bize ulaştığında bir şüphe yoktur. Sadece Kur’an ayetleri ifade ettikleri mana bakımından ...
  • Abdest alırken ve zorunlu bir durum yokken bir başka şahıs elimize su dökerse, bu bir sakınca ifade eder mi?
    38335 Abdest Şekli 2012/04/04
    Abdestin bir takım şartları vardır ve onlardan her birine riayet etmeme durumunda abdest geçersizdir. Abdestin şartlarından birisi, bizzat insanın yüzünü ve ellerini yıkması ve de baş ve ayaklarını mesh etmesidir. Eğer bir başkası insana abdest aldıracak olursa veya yüz ve ellere su ulaştırmada ve baş ve ayakları ...
  • Ayet ve rivayetlere göre salih amellerin yok olmasına neden olan ameller hangileridir?
    12376 Pratik Ahlak 2012/02/04
    Ayet ve rivayetlerde, Allah’a iman, şirke düşmemek ve mürted olmamak amellerin kabul olunmasının ilk şartları olduğu, bunlar olmadan hiç bir salih amel kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Namazı terketmek, minnet ederek salih amel yapmak, başa gelen işlere razı olmamak vb. gibi amellerin yok olmasına neden olan şeyler -ayrıntılı cevap ...
  • Niçin Abdulmuttalib oğlunun adını Abduluzza koymuştur?
    23883 تاريخ بزرگان 2008/07/22
    Abdulmuttalibin oğlu Ebu leheb (Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abduluzza) künyesi Ebu utbe’dir, Peygamber (s.a.a) efendimizin amcası ve aynı zamanda onun en katı düşmanlarından biridir. Annesi Beni Huzae kabilesinden Lubna ve eşi Harb ibn-i Umeyye’nin kızı ve Ebu süfyanın kız kardeşi, Ümm-i cemil adıyla tanınan Arvi veya Avra’dır. ...

En Çok Okunanlar