Gelişmiş Arama
Ziyaret
6603
Güncellenme Tarihi: 2010/09/22
Soru Özeti
Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutları nelerdir?
Soru
Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutlarını mümkünse lütfen açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:

1- İslam Devletin Hedefleri: Şeyh Tusi İslam devleinin nihai hedeflerinin şunlar olduğuna inanmaktadır:

1-1- Toplumda düzen ve emniyetin sağlanması. Bunların olmaması durumunda kaos hakim olacaktır.

1-2- Toplumsal adaletin sağlanması. Adaletli ve halkın onayını almış bir devlet ve lider iş başına gelirse, zalimlerden mazlumların hakkını alacak ve adalet sağlayacaktır.

1-3- Müslümanların bağımsızlık ve izzetinin sağlanması. Fakihlerin “nefy-i sebil” diye adlandırdıkları kaideden esinlenen Şeyh Tusi bunu daha kapsamlı hale getirmiş, değişik fıkıh konularında uygulamış ve bu yolla Müslümanların bağımsızlık ve izzetini dile getirmiştir.

2- İslam Devletinin Alanı: Şeyh Tusi’nin bakışında bir takım hususlar İslam devletinin alanına girmektedir. Bu hususlar aşağıdaki başlıkları kapsamaktadır:

2-1- Hüküm ve dinsel öğretileri açıklamak.

2-2- Toplumda yargıya dikkat etmek.

2-3- Siyaset belirleme ve halkın işlerini düzenlemek.

Şeyh Tusi kitaplarında yukarıdaki hususlara olumlu bakmış ve onları onaylamıştır.

3- Halk ve Devlet: Bu hususta Şey Tusi halk ve devletin karşılıklı ilişkisini değerlendirmiştir. Halkın rolü ve halk ile önderliğin iki yönlü nezaretini işlemiştir.

Ayrıntılı Cevap

Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:

1- İslam Devletinin Nihai Hedefleri:

Dinî ve ilahî bir devlette bir takım hedef ve gayeler idealdir. Bazılarına işaret ediyoruz:

1-1- Toplumda Düzen ve Emniyetin Sağlanması: Düzen ve emniyet çok önemli iki konu olup her bölge halkının öncelikli ihtiyaçlarındandır. Bunların olmaması durumunda toplum yok ve zeval olmaya yönelir. Şeyh Tusi bazı kitaplarında; halkın düzensizlik ve emniyetsizlikten kaynaklanan bozgunculuk ve anarşi girdabından kurtulması için bir devletin varlığıyla sağlanan düzen ve emniyeti önemseyici bir takım cümleler sarf etmiştir.[1]

1-2- Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.”[2] Bundan dolayı peygamber ve ilahî önderlerin önemli hedeflerinden biri de onların programlarının başında yer alan toplumsal adaleti yaymak ve sağlamaktır. Adalet konusu toplumda çok önemli bir husus olması nedeniyle Allah Resulü (s.a.a) meşhur bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Devlet ve hâkimiyet küfür ile baki kalabilir ama zulüm ile baki kalamaz.”[3] Şeyh Tusi adaletli ve halkın onayını almış bir devlet ve lider iş başına gelmesi durumunda bunun en önemli getirisinin mazlumların hakkının zalimlerden alınacağı olduğuna inanmaktadır. Zira bu hususun tahakkuk etmesiyle söz konusu toplumda yaşayan yurttaşlar mutluluk ve esenliğe ulaşacak, kötülük ve bozulmadan uzak kalacaktır. Eğer adaletli bir devlet iş başında olmazsa, kötülük her yeri kapsayacak ve yaşamda kaos çıkacaktır.[4]

1-3- Müslümanların Bağımsızlık ve İzzeti: Büyük Şia fakihlerinin dile getirdiği konulardan biri de fıkıh bahislerindeki “nefy-i sebil kaidesi”’dir. Onlar bir taraftan diğer semavî dinlerin mensuplarına yönelik İslam’ın saygısını hatırlatarak şöyle demektedir: Diğer semavî dinlerin mensuplarının da Müslümanlar gibi bir takım hakları vardır. Öte taraftan da şu önemli hususu vurgulamaktadırlar:  İslam toplumu ve İslam’dan ilham alan İslam devleti zalim olmadığı ve bir kimse veya bir topluma zulüm etmediği ve zulmü hoş görmediği gibi küfrün egemenliğini de kabul etmemelidir. Bu kaidenin bir Kur’an ayetinden alındığı kanısındadırlar. Ayet şöyle buyuruyor: “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.”[5] Şeyh Tusi de fıkıh konuları bağlamında değişik yerlerde bu ayete isnatta bulunmuş ve ayeti teyit ederek şöyle demiştir: Özel bir delilin müstesna kıldığı durumlar hariç bu kaide kuşatıcıdır ve tüm hükümleri kapsar.[6]

2- İslam Devletinin Alanı:

Her devletin yetki alanı uzman ve yetkililerinin düşüncesi esasınca şekillenir. İslam da kendine ait makbul devlet ve dindar yöneticiler için devletin yetki alanlarını açıklamıştır. Şeyh Tusi de büyük bir fakih olarak İslam perspektifinden devletin yetkilerini dile getirmiş ve açıklamıştır. Belirtilenlerden anlaşıldığı üzere Şeyh Tusi açısından devlet Allah’ın hâkimiyeti esasınca tahakkuk etmelidir. Bu önemli rol ilk olarak bir takım özellikler taşıyan, İslam toplumunu geliştirmeye ve kalkındırmaya ve dini ülkülere doğru yöneltebilmeye kadir olan peygamber ve imamlara (a.s) düşmektedir. Gıybet asrında bu önderlik yine sürer, Şia fakihleri bir takım yetkiler taşır ve bazı vazifeler üstlenir. Bunların bir bölümüne işaret ediyoruz:

2-1- Hüküm ve Dinsel Öğretileri Açıklamak:

Bu vazife ilk başta ilahî peygamberlerin uhdesindeydi. Onlardan sonra da vasi ve halifeler bunu sürdürmüşlerdir. Gıybet zamanında ise İslam uzmanları ve büyük fakihlerin sorumluluğuna bırakılmıştır. Şeyh Tusi bu hususta şöyle buyurmaktadır: Bizim (Şiiler) yanımızda belli olduğu üzere hükümlerin açıklanması ve fetva verme görevini gıybet zamanında siyasal ve toplumsal hadiseler hakkında hüküm verme ve karar almanın kendilerine bırakıldığı kimseler uygulayacaktır. Onlar (alim ve fakihler) Şii’dir ve bu makam ve rütbeye layık kimselerdir.[7]

2-2- Toplumda Yargıya Dikkat Etmek:

Yargı ve adalet her zaman İslam ve ilahî peygamberlerin öğretilerinde öneme sahip olmuştur. İhtilaflar ve bireyler arasındaki çekişmelerin çözümü için yargı zorunlu bir unsurdur. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver.”[8] Bir toplumda adil bir yargı sisteminin varlığıyla mazlumlar himaye edilecek ve zalimlerin önü kesilecektir. Dolayısıyla İslam dininde önemli ve iş bitiren hususlardan biri; özel şartlar ile gerçekleşen, siyasal düzen ve İslam devletinde birçok etkisi olan yargı ve yargıçlık konusudur. Şeyh Tusi yargıyı gerekli şartları taşıyan bir grup bireyin üstlenmesi ve amelî kılması gereken farzlardan bilmekte ve şöyle demektedir: “Halk arasında hüküm vermek ve birbiriyle ihtilaflı bireyler arasında yargıda bulunmak, sadece meşru bir başkanın izin verdiği kimseye aittir. Bu görevi masum (a.s) (imamların toplumda bulunmadıkları zaman), Şii fakihlere bırakmıştır. Bundan dolayı yapabilen herkes yargıçlık yapmalıdır…”[9]

2-3- Siyaset Belirleme ve Halkın İşlerini Düzenlemek:

Başkanın vazifelerindeki asıl ve mihversel nokta, önceki konuları da kapsayan siyaset belirleme ve halkın işlerini düzenlemektir. Mesela yargı ve yargıçlık için bireyler tayin etmek siyaset belirlemenin örneklerindendir. Had ve ilahî buyrukları uygulamak da başka örnekleridir. Zira bir toplumda had ve cezalar uygulanmazsa bozguncu ve isyancılar toplumu keşmekeşe sürükler. Ama kanun ve hadlerin uygulanmasıyla topluma sükûnet hâkim olacaktır. Cihat ve düşmanlar ile savaşmak işlerin düzenlenmesinin mihver ve örneklerindendir. Şeyh Tusi bu hususta şöyle demektedir: Düşmanlar ile mücadele etmek ve yurttaşları savunmak imamın (a.s) vazifelerinden biridir.[10] Saldırgan bir düşman İslam topraklarına hücum ettiği zaman savunma yapmak herkesin görevidir ve imamın (a.s) hazır olması şart değildir.[11] Siyasal düzen için ekonomi ve mali sistemin yapılandırılması da siyaset belirlemenin bir başka örneğidir; zira mali kaynaklar ve onların dağıtılması her düzen ve devletin temel meselelerindendir. Şia fıkhında zekât, humus, cizye ve ganimet gibi hususlardan mali kaynaklar olarak söz edilmiştir. İslam toplumunun önder ve başkanının bunların toplanması ve uygun yerlere dağıtılması konusunda girişimde bulunmalıdır.

3- Halk ve Devlet:

Temeli semavî ve ilahî öğretiler üzerine kurulan ve din buyruklarının uygulanması gereken dinsel bir devlette halkın rolü ve halk ile önderliğin iki yönlü nezareti dikkate değer bir husustur. Bir taraftan önderlik toplum işleriyle ilgili karar almada halka danışıp sonra karar alırken, öte taraftan da toplumdaki bireyler devlet işlerine nezaret edip yapıcı öneri ve eleştiriler sunmaktan kaçınmaz. Şeyh Tusi “Telhisu’ş-Şafi” adlı kelam kitabında ilkönce ümmetin imam ve önderin varlığı sayesinde elde ettiği menfaatleri belirtmiş ve sonra da halkın vazifesini açıklamıştır. Şeyh şöyle demektedir: “Halkın imamdan faydalanması üç kısımdan ibarettir: İlk kısmı ilahî fiilledir. Diğer kısmı imam yerine getirir. Üçüncü kısmı ise halk gerçekleştirir. İlahî fiil ve vazife; Allah’ın imamı yaratması, onu bilgi ve ilimler ile donatması, bu rolü gerçekleştirme imkânları ve yüce konumu kendisine vermesi ve sonuçta ise bu ağır sorumluluğu üstlenmeye onu görevli kılmasıdır. İmam tarafından gerçekleştirilen diğer kısım, bu vazifeyi kabul etmek ve böyle bir görevi yerine getirmek için kendini hazırlamak ve gerekli altyapıyı oluşturmaktır. Üçüncü kısım ise bu alanda halkın konumunu belirlemektedir. Şeyh Tusi bununla birlikte imamın işleri yürütebilmesi için onu güçlendirmenin ve kendisinin siyasal kudretinin istikrara kavuşması için gerekli altyapıları oluşturmanın halkın görevi olduğu kanısındadır.[12] Bu temelde Şeyh Tusi’nin görüşleri ekseninde iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma konusu gündeme getirilebilir ama cevabın kısa olmasına özen göstererek ondan vazgeçiyoruz.



[1] Şeyh Tusi, el-İktisadu’-lHadi, s. 183.

[2] Hadid, 25.

[3] Şeyh Mufid, Emali, s. 310.

[4] el-İktisadu’-lHadi, s. 183

[5] Nisa, 141.

[6] Şeyh Tusi, el-Mebsut, c. 2, s. 167, el-Hilaf, c. 3, s. 188.

[7] Telhisu’ş-Şafi, c. 1, s. 131.

[8] Sâd, 26.

[9] Şeyh Tusi, en-Nihaye, s. 301.

[10] Er-Resailu’l-Aşer, s. 112.

[11] el-Mebsut, c. 2, s. 8.

[12] Endişe-i Siyasi Şeyh Tusi, s. 96, Telhisu’ş-Şafi, c. 1, s. 106’dan nakledilmiştir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Zamanın imamı (a.s) kimin eliyle şahadete erecektir ve ondan sonraki dönem ne kadar sürecektir?
    9095 Eski Kelam İlmi 2011/05/21
    Zamanın imamının (a.s) ömrünün sonu hakkında iki grup rivayet mevcuttur. Birinci gruptaki rivayetler onun tabii bir ölümle, ikinci gruptaki rivayetler ise şahadet ile ömrünün noktalanacağını bildirmektedir. Ama onun katilinin kim olduğu noktasında elde kabul edilir bir rivayet ve delil mevcut değildir. Aynı şekilde zamanın imamının vefatından kıyamete dek süren ...
  • İmamiye Şia’sı ve Ehlisünnetin İbn. Teymiye hakkındaki görüşü nedir?
    8416 شیعه آماج تهمتها 2015/06/29
    İbn. Teymiye, Hicri-Kameri 661 yılında Şam yarım adasında yer alan (bugünkü Türkiye) Harran şehrinde dünyaya geldi ve 67 yıl süren bir yaşamın ardından Hicri-Kameri 728 yılına denk gelen yılda Şam Kalesi hapishanesinde öldü. İbn. Teymiye ilahi sıfatlar, peygamberlere ve velilere tevessül etmek hakkında özel inançlara sahiptir. Onun ...
  • İslam’ın bakışında nazar değmesi ve vesveseyi etkisiz kılmak için dua yazmanın bir meşruiyeti var mıdır?
    14501 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/05/21
    İslam, fakihler ve mercilerin bakışında hastalık, nazar değmesi ve vesvese gibi sorunları gidermek için muteber ve masumlardan gelen duaları okumak ve yazmak doğru ve onaylanan bir fiildir. Yüce rehberlik makamı dua, dua yazmak ve dualarla kutsanma hakkında sorulan bir soruya cevaben şöyle buyurmuştur: Eğer dualar temiz imamlardan (a.s) nakledilmiş ...
  • Ayat namazı nasıl kılınır?
    11319 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Konuyu iki bölümde ele alacağız: a) Ayat namazına neden olan şeyler.b) Ayat namazının nasıl kılındığı.a) Ayat namazı şu olaylardan biri vuku bulduğunda farz olur: Güneş tutulması, Ay tutulması (tutulmalar kısmi de olsa), deprem ve halkın genelini korkutan şimşek çakması, ...
  • Bazı Kuran ayetleri, ilahi peygamberlerin masumluğuyla çelişiyor mu?
    18114 Eski Kelam İlmi 2007/11/26
    Yukarıdaki soruya şöyle cevap verilebilir:1. “İsmet” masum olan bir şahısta ruhla özleşmiş ve onu günah, unutkanlık, kötü işler ve hata yapmaktan engelleyen ve koruyan bir sıfattır. Bununla beraber masum olan şahıs mecbur kılınarak iradesi elinden alınmamaktadır.2) Peygamberlerin masum olmalarının sırrı, Allah’a olan aşk, inanç, kâmil bir iman ve ...
  • İnsanların mutluluk ve mutsuzluğunu ve neticede cennet ve cehenneme girmes’n’ belirleyen şey yıldız ve felekler midir?
    6936 آسمان و زمین 2012/07/24
    İnsanların cennet ve cehenneme girmelerinde hareket ve davranışlarını en önemli neden sayan birçok ayet ve rivayet mevcuttur. Siz Şii mütekellimlere müracaat ederseniz onların insanların mutluluk ve mutsuzluklarında yıldızların ve feleklerin etken olduğunu söylediklerini göremezsiniz. Bu konuda bir rivayet bulunsa ve senet açısından kabul edilse bile onun zahiri ...
  • Şiilerin arasında Hz. Âdem’in (a.s) müminlerin önderi Ali’nin (a.s) elleriyle yaratıldığına dair bir inanç var mıdır?
    11282 Varie 2012/08/21
    Eğer bir kimse Müminlerin Önderinin bağımsız olarak Hz. Âdem’i (a.s) yarattığına inanırsa, bu inanç Kur’an-ı Kerim’in aksi doğrultusundadır ve Rabbe şirk koşmak sayılır. Hz Âdem’in(a.s) Müminlerin Önderinin (a.s) maddi cismi tarafından yaratılması da mevcut gerçekler ile bağdaşmamaktadır; zira bu maddi cisim Hz. Âdem’den (a.s) sonra dünyaya gelmiş ...
  • İbrahim makamı nedir? Ondan kastedilen nedir?
    47316 Eski Kelam İlmi 2012/02/18
    Mekke’deki belirgin işaretlerden birisi, İbrahim makamıdır; zira orası İbrahim’in (a.s) durduğu bir makamdır. İbrahim makamının tefsir ve manası hakkında bazıları tüm haccın İbrahim makamı olduğu görüşündedir. Bir grup İbrahim makamının “Arafe”, Meş’aru’l-Haram” ve “üçlü cemerat” olduğuna inanmaktadır. Bazıları da tüm Mekke hareminin İbrahim makamı sayıldığı görüşünü taşımaktadır. Ama mevcut ...
  • Başkasının bostanından izinsiz meyve ve bitki toplamanın hükmü nedir?
    17120 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
    Söz konusu sorunun cevabında ilk önce fakihlerin bu konu hakkında görüşlerini genel olarak açıkladıktan sonra Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tehrani nin görüşünü takdim edeceğiz.  Fakihlerin genel görüşleri:Bir başkasının malından faydalanmak her şekilde olursa olsun mutlaka bu tasarruf o malın sahibinin izni ile olmalıdır. Yalnızca ...
  • Modern İnkılabi (pop) müzikleri dinlemenin hükmü nedir?
    10803 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/06/22
    Bu soruyu cevaplandırmak için öncelikle Taklit Mercilerine başvurup sonra çok kısa bir şekilde müziğin haramlığının hikmetini felsefi olarak inceleyeceğiz.Hz Ayetullah El Uzma Seyyid Ali Hamenei:Eğlence toplantılarına uygun her türlü coşturucu/eğlendirici çalgı ve eğlence haramdır.

En Çok Okunanlar