Gelişmiş Arama
Ziyaret
6561
Güncellenme Tarihi: 2010/09/22
Soru Özeti
Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutları nelerdir?
Soru
Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutlarını mümkünse lütfen açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:

1- İslam Devletin Hedefleri: Şeyh Tusi İslam devleinin nihai hedeflerinin şunlar olduğuna inanmaktadır:

1-1- Toplumda düzen ve emniyetin sağlanması. Bunların olmaması durumunda kaos hakim olacaktır.

1-2- Toplumsal adaletin sağlanması. Adaletli ve halkın onayını almış bir devlet ve lider iş başına gelirse, zalimlerden mazlumların hakkını alacak ve adalet sağlayacaktır.

1-3- Müslümanların bağımsızlık ve izzetinin sağlanması. Fakihlerin “nefy-i sebil” diye adlandırdıkları kaideden esinlenen Şeyh Tusi bunu daha kapsamlı hale getirmiş, değişik fıkıh konularında uygulamış ve bu yolla Müslümanların bağımsızlık ve izzetini dile getirmiştir.

2- İslam Devletinin Alanı: Şeyh Tusi’nin bakışında bir takım hususlar İslam devletinin alanına girmektedir. Bu hususlar aşağıdaki başlıkları kapsamaktadır:

2-1- Hüküm ve dinsel öğretileri açıklamak.

2-2- Toplumda yargıya dikkat etmek.

2-3- Siyaset belirleme ve halkın işlerini düzenlemek.

Şeyh Tusi kitaplarında yukarıdaki hususlara olumlu bakmış ve onları onaylamıştır.

3- Halk ve Devlet: Bu hususta Şey Tusi halk ve devletin karşılıklı ilişkisini değerlendirmiştir. Halkın rolü ve halk ile önderliğin iki yönlü nezaretini işlemiştir.

Ayrıntılı Cevap

Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:

1- İslam Devletinin Nihai Hedefleri:

Dinî ve ilahî bir devlette bir takım hedef ve gayeler idealdir. Bazılarına işaret ediyoruz:

1-1- Toplumda Düzen ve Emniyetin Sağlanması: Düzen ve emniyet çok önemli iki konu olup her bölge halkının öncelikli ihtiyaçlarındandır. Bunların olmaması durumunda toplum yok ve zeval olmaya yönelir. Şeyh Tusi bazı kitaplarında; halkın düzensizlik ve emniyetsizlikten kaynaklanan bozgunculuk ve anarşi girdabından kurtulması için bir devletin varlığıyla sağlanan düzen ve emniyeti önemseyici bir takım cümleler sarf etmiştir.[1]

1-2- Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler.”[2] Bundan dolayı peygamber ve ilahî önderlerin önemli hedeflerinden biri de onların programlarının başında yer alan toplumsal adaleti yaymak ve sağlamaktır. Adalet konusu toplumda çok önemli bir husus olması nedeniyle Allah Resulü (s.a.a) meşhur bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Devlet ve hâkimiyet küfür ile baki kalabilir ama zulüm ile baki kalamaz.”[3] Şeyh Tusi adaletli ve halkın onayını almış bir devlet ve lider iş başına gelmesi durumunda bunun en önemli getirisinin mazlumların hakkının zalimlerden alınacağı olduğuna inanmaktadır. Zira bu hususun tahakkuk etmesiyle söz konusu toplumda yaşayan yurttaşlar mutluluk ve esenliğe ulaşacak, kötülük ve bozulmadan uzak kalacaktır. Eğer adaletli bir devlet iş başında olmazsa, kötülük her yeri kapsayacak ve yaşamda kaos çıkacaktır.[4]

1-3- Müslümanların Bağımsızlık ve İzzeti: Büyük Şia fakihlerinin dile getirdiği konulardan biri de fıkıh bahislerindeki “nefy-i sebil kaidesi”’dir. Onlar bir taraftan diğer semavî dinlerin mensuplarına yönelik İslam’ın saygısını hatırlatarak şöyle demektedir: Diğer semavî dinlerin mensuplarının da Müslümanlar gibi bir takım hakları vardır. Öte taraftan da şu önemli hususu vurgulamaktadırlar:  İslam toplumu ve İslam’dan ilham alan İslam devleti zalim olmadığı ve bir kimse veya bir topluma zulüm etmediği ve zulmü hoş görmediği gibi küfrün egemenliğini de kabul etmemelidir. Bu kaidenin bir Kur’an ayetinden alındığı kanısındadırlar. Ayet şöyle buyuruyor: “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.”[5] Şeyh Tusi de fıkıh konuları bağlamında değişik yerlerde bu ayete isnatta bulunmuş ve ayeti teyit ederek şöyle demiştir: Özel bir delilin müstesna kıldığı durumlar hariç bu kaide kuşatıcıdır ve tüm hükümleri kapsar.[6]

2- İslam Devletinin Alanı:

Her devletin yetki alanı uzman ve yetkililerinin düşüncesi esasınca şekillenir. İslam da kendine ait makbul devlet ve dindar yöneticiler için devletin yetki alanlarını açıklamıştır. Şeyh Tusi de büyük bir fakih olarak İslam perspektifinden devletin yetkilerini dile getirmiş ve açıklamıştır. Belirtilenlerden anlaşıldığı üzere Şeyh Tusi açısından devlet Allah’ın hâkimiyeti esasınca tahakkuk etmelidir. Bu önemli rol ilk olarak bir takım özellikler taşıyan, İslam toplumunu geliştirmeye ve kalkındırmaya ve dini ülkülere doğru yöneltebilmeye kadir olan peygamber ve imamlara (a.s) düşmektedir. Gıybet asrında bu önderlik yine sürer, Şia fakihleri bir takım yetkiler taşır ve bazı vazifeler üstlenir. Bunların bir bölümüne işaret ediyoruz:

2-1- Hüküm ve Dinsel Öğretileri Açıklamak:

Bu vazife ilk başta ilahî peygamberlerin uhdesindeydi. Onlardan sonra da vasi ve halifeler bunu sürdürmüşlerdir. Gıybet zamanında ise İslam uzmanları ve büyük fakihlerin sorumluluğuna bırakılmıştır. Şeyh Tusi bu hususta şöyle buyurmaktadır: Bizim (Şiiler) yanımızda belli olduğu üzere hükümlerin açıklanması ve fetva verme görevini gıybet zamanında siyasal ve toplumsal hadiseler hakkında hüküm verme ve karar almanın kendilerine bırakıldığı kimseler uygulayacaktır. Onlar (alim ve fakihler) Şii’dir ve bu makam ve rütbeye layık kimselerdir.[7]

2-2- Toplumda Yargıya Dikkat Etmek:

Yargı ve adalet her zaman İslam ve ilahî peygamberlerin öğretilerinde öneme sahip olmuştur. İhtilaflar ve bireyler arasındaki çekişmelerin çözümü için yargı zorunlu bir unsurdur. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver.”[8] Bir toplumda adil bir yargı sisteminin varlığıyla mazlumlar himaye edilecek ve zalimlerin önü kesilecektir. Dolayısıyla İslam dininde önemli ve iş bitiren hususlardan biri; özel şartlar ile gerçekleşen, siyasal düzen ve İslam devletinde birçok etkisi olan yargı ve yargıçlık konusudur. Şeyh Tusi yargıyı gerekli şartları taşıyan bir grup bireyin üstlenmesi ve amelî kılması gereken farzlardan bilmekte ve şöyle demektedir: “Halk arasında hüküm vermek ve birbiriyle ihtilaflı bireyler arasında yargıda bulunmak, sadece meşru bir başkanın izin verdiği kimseye aittir. Bu görevi masum (a.s) (imamların toplumda bulunmadıkları zaman), Şii fakihlere bırakmıştır. Bundan dolayı yapabilen herkes yargıçlık yapmalıdır…”[9]

2-3- Siyaset Belirleme ve Halkın İşlerini Düzenlemek:

Başkanın vazifelerindeki asıl ve mihversel nokta, önceki konuları da kapsayan siyaset belirleme ve halkın işlerini düzenlemektir. Mesela yargı ve yargıçlık için bireyler tayin etmek siyaset belirlemenin örneklerindendir. Had ve ilahî buyrukları uygulamak da başka örnekleridir. Zira bir toplumda had ve cezalar uygulanmazsa bozguncu ve isyancılar toplumu keşmekeşe sürükler. Ama kanun ve hadlerin uygulanmasıyla topluma sükûnet hâkim olacaktır. Cihat ve düşmanlar ile savaşmak işlerin düzenlenmesinin mihver ve örneklerindendir. Şeyh Tusi bu hususta şöyle demektedir: Düşmanlar ile mücadele etmek ve yurttaşları savunmak imamın (a.s) vazifelerinden biridir.[10] Saldırgan bir düşman İslam topraklarına hücum ettiği zaman savunma yapmak herkesin görevidir ve imamın (a.s) hazır olması şart değildir.[11] Siyasal düzen için ekonomi ve mali sistemin yapılandırılması da siyaset belirlemenin bir başka örneğidir; zira mali kaynaklar ve onların dağıtılması her düzen ve devletin temel meselelerindendir. Şia fıkhında zekât, humus, cizye ve ganimet gibi hususlardan mali kaynaklar olarak söz edilmiştir. İslam toplumunun önder ve başkanının bunların toplanması ve uygun yerlere dağıtılması konusunda girişimde bulunmalıdır.

3- Halk ve Devlet:

Temeli semavî ve ilahî öğretiler üzerine kurulan ve din buyruklarının uygulanması gereken dinsel bir devlette halkın rolü ve halk ile önderliğin iki yönlü nezareti dikkate değer bir husustur. Bir taraftan önderlik toplum işleriyle ilgili karar almada halka danışıp sonra karar alırken, öte taraftan da toplumdaki bireyler devlet işlerine nezaret edip yapıcı öneri ve eleştiriler sunmaktan kaçınmaz. Şeyh Tusi “Telhisu’ş-Şafi” adlı kelam kitabında ilkönce ümmetin imam ve önderin varlığı sayesinde elde ettiği menfaatleri belirtmiş ve sonra da halkın vazifesini açıklamıştır. Şeyh şöyle demektedir: “Halkın imamdan faydalanması üç kısımdan ibarettir: İlk kısmı ilahî fiilledir. Diğer kısmı imam yerine getirir. Üçüncü kısmı ise halk gerçekleştirir. İlahî fiil ve vazife; Allah’ın imamı yaratması, onu bilgi ve ilimler ile donatması, bu rolü gerçekleştirme imkânları ve yüce konumu kendisine vermesi ve sonuçta ise bu ağır sorumluluğu üstlenmeye onu görevli kılmasıdır. İmam tarafından gerçekleştirilen diğer kısım, bu vazifeyi kabul etmek ve böyle bir görevi yerine getirmek için kendini hazırlamak ve gerekli altyapıyı oluşturmaktır. Üçüncü kısım ise bu alanda halkın konumunu belirlemektedir. Şeyh Tusi bununla birlikte imamın işleri yürütebilmesi için onu güçlendirmenin ve kendisinin siyasal kudretinin istikrara kavuşması için gerekli altyapıları oluşturmanın halkın görevi olduğu kanısındadır.[12] Bu temelde Şeyh Tusi’nin görüşleri ekseninde iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma konusu gündeme getirilebilir ama cevabın kısa olmasına özen göstererek ondan vazgeçiyoruz.



[1] Şeyh Tusi, el-İktisadu’-lHadi, s. 183.

[2] Hadid, 25.

[3] Şeyh Mufid, Emali, s. 310.

[4] el-İktisadu’-lHadi, s. 183

[5] Nisa, 141.

[6] Şeyh Tusi, el-Mebsut, c. 2, s. 167, el-Hilaf, c. 3, s. 188.

[7] Telhisu’ş-Şafi, c. 1, s. 131.

[8] Sâd, 26.

[9] Şeyh Tusi, en-Nihaye, s. 301.

[10] Er-Resailu’l-Aşer, s. 112.

[11] el-Mebsut, c. 2, s. 8.

[12] Endişe-i Siyasi Şeyh Tusi, s. 96, Telhisu’ş-Şafi, c. 1, s. 106’dan nakledilmiştir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuranı kerimde ayetlerin ve konuların tekrarlanması kuran ayetlerinin insicamsızlığına delil değil midir?
    12632 Fasahat & Balaghat 2015/05/04
    Kuranda zikir edilen kıssalardan güdülen hedef, insanların rüştü ve tekâmülüdür. Hedef insanların can ve ruhlarında aydınlığı ve nurlandırmayı icat etmektir. Dik kafalı nefisleri kontrol ve zalimliğe, zulme ve inhirafa karşı koymaktır. Kurandaki konuların dağınıklığının delili kuranın, asaleti muhtevaya ve ibret verici konulara vermesi, insanı ve toplumu yapılandırmaya ...
  • Senetleri sahih olan Mütevatir-i Lafzi, Mütevatir-i Manevi ve Mütevatir-i İcmali hadis çeşitlerinin kuralı nedir?
    15900 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/03/03
    Şii alimleri, bir haberin her tabakasında ki senet silsilesinde ravilerin sayısı ilime neden olacak ve rivayetin Masum’un (a.s) söylediğine yakin haddine ulaştıracak habere mütevatir hadis demekteler. Her tabakada yerine göre kişilerin sayısını farklı saymış ve ravilerin sayısı hakkında belli bir sayı belirtmemişlerdir. Onlara göre ölçü sözün Masumdan çıktığını ...
  • Dini mektep ve nizamlarla dini olmayanların arasında ne gibi ayrıcalıklar vardır?
    7258 Teorik Ahlak 2012/05/12
    İlk önce şunu hatırlatmamız gerekmektedir ki; İslam dini ve tahrif olmamış diğer semavi dinler arasındaki asli benzerlik, yeryüzünde tevhidin istikrarı ve Allah’a ibadet etme ve insanların kulluktan uzaklaştırma ve Allah’tan başkasına ibadet etmektir; Nitekim Kur’an’-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” ...
  • Acaba Mütalaada başarılı olmak ve daha iyi öğrenmek için Kur’an-ı Kerimden bir ayet veya bir dua var mıdır?
    11238 Pratik Ahlak 2010/01/16
    Mütalaa etmek, bir şey üzerinde onu anlamak ve öğrenmek için yoğunlaşmak ve düşünmektir. Bu yüzden bu özelliği taşımayan her okuma mütalaa değildir. Bir Mütalaanın faydalı ve verimli olması için diğer işler gibi özel şartların hazırlanmasına ihtiyacı vardır.
  • Şia mezhebinde namazın sırları ve felsefesi nedir?
    10034 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/05/16
    Şüphesiz ilahi hükümlerin tümünün felsefe ve delili vardır, ama ilahi hüküm ve buyrukların tümünün delillerini bulmamız gerekli değildir. Müslümanlar vahiy mesajı karşısında teslim olmalıdır. Bu teslim ve kabul etme psikolojisi insanın kemalidir ve esasen bazı buyruklar teslim ve kulluk ruhunu sınamak içindir. Ama bununla birlikte Kur’an defalarca ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    10594 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • Neden İmam Hüseyin (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmedi?
    13678 Masumların Siresi 2010/04/07
    İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmemesinin sebebi hakkında şunları söyleyebiliriz:1- İmam (a.s) kardeşi ve imamı olan İmam Hasan’ın (a.s) hayatı döneminde Muaviye’yle yaptığı anlaşmaya gösterdiği saygı ve Muaviye’nin de böyle bir anlaşmaya göstermelik olarak yaptığı saygıdan dolayı.2- ...
  • Tabiatı doğru bir şekilde kullanmanın yolu nedir?
    6333 Pratik Ahlak 2012/02/04
    İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar. ...
  • Bütün peygamberlerin kitabı var mıydı? Vardıysa Hz. Nuh’un kitabının adı nedir?
    29340 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde Hz. Nuh’un kitabının olduğuna dair bir şey gelmemiştir. Ama ‘Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla beraber kitap ve terazi de indirdik...’ ayetinden bütün peygamberlerin kitap sahibi olduğu anlaşılsa da bazı rivayetlerde bu ayet değişik şekillerde ...
  • Farz namazların kazaları yerine sünnet namazları kılınabilir mi?
    7489 Kaza Namazı Ve Kiralık Namaz 2012/10/01
    İmam Humeyni (r.a) benzeri bir soruya yanıtta şöyle buyurmuştur: Geçmiş farz namazların kazası farzdır ve sünnet namazlarını kılmayla bir çelişki arz etmez. Lakin sünnet namazı, farz namazın kazasının yerini almaz.[1] Bundan dolayı her ne kadar sünnet namazları birçok fazilete sahip olsa da sizin kaza ...

En Çok Okunanlar