Gelişmiş Arama
Ziyaret
14220
Güncellenme Tarihi: 2008/04/09
Soru Özeti
İslam dininde aklın işlevlilik sınırı ne kadardır ve nerelerde ve nereye kadar ondan istifade edilebilir?
Soru
İslam dininde aklın işlevlilik sınırı ne kadardır ve nerelerde ve nereye kadar ondan istifade edilebilir?
Kısa Cevap

Akıl, Allah’ın insan vücudunda karar kıldığı, en değerli bir güçtür ve onun kısım ve dereceleri vardır.

Teorik akıl; onun görevi olayları derk etmek, tanımak ve o olaylar hakkında hüküm vermektir.

Pratik akıl; insan davranışlarını kontrol eden güçtür, diğer bir deyişle onun işi olması gereken ve olmaması gereken şeyleri derk etmektir ve aslında Pratik akıl, yaşantı ilimlerinin temelidir. Pratik akıldaki hüküm, “Bu işi yapsam mı, yapmasam mı?” şeklindedir.

Akıl yaratılmış olan varlıklardan bir varlık olduğu ve her varlık da sınırlı bir yapıya sahip olduğu için, onun işlev alanının da sınırlı olması kaçınılmazdır. Yani aklın, faaliyet ve işlevlilik alanının sınırı mahlûkların dairesi içersindedir ve Allah’ı sınırlı ölçüde tanıma gücü vardır. Ama O’nun sınırsız olan zatı ve künhüne(hakikatine) ulaşamaz.

Akıl, tekvini ve teşrii kanunlar alnında faaliyet göstererek onları anlayabilir. Ama her iki alanda da vahye muhtaç olmaması düşünülemez. Mead’ın(geri dönüş) ince ayrıntıları ve hükümlerin illeti gibi konuları anlamaktan acizdir ve bu yüzden de şeriatın kılavuzluğuna ihtiyacı vardır.

Ayrıntılı Cevap

Akıl kelimesi ve ondan türeyen kelimelerin sözlük anlamı, anlamak, idrak etmek ve ayakkabı bağı anlamındadır.[1]

Kuran-ı Kerim’de anlamak ve idrak manasında gelmiştir.[2] Rivayetlerde, ise teşhis ve derk eden, insanı iyiliğe ve salaha yönlendiren ve fesat ve şerden uzak tutan bir güç anlamlarının ifade eder.[3]

Akıl, terim anlamı olarak; insanların gerçekleşen olayları onun vesilesiyle derk ettikleri bileşiksiz bir cevherdir. Buna göre akıl, gerçekleşen olayları derk etme gücüdür. Bu hakikatleri derk etmeye ilave olarak, akıl insanın ruhunu kontrol ederek ona yücelik vermektedir.[4]

Aklın çeşitli kısım ve dereceleri vardır.

Teorik akıl; İnsanın vesilesiyle, tabiata, matematiğe, mantığa, ilahiyata ve genel olarak teorik hikmetle ilgili olan, var olan ve olmayanları derk ettiği bir güçtür.

Pratik akıl; İman, karar alma, azim ve iradenin konu olduğu, yani amelin başladığı yerlerdedir.

Normal akıl; bütün çaba ve uğraşısı zahirdeki hayatı korumak olan akıldır. İnsanların çoğunluğu bu şekilde derk eden ve faal olan bir güce akıl demektedirler.[5]

Başka bir deyişle, teorik aklın işi olayları derk etmek, tanımak ve o olaylar hakkında hüküm vermektir.[6]

Pratik akıl insan davranışlarını kontrol eden güçtür[7], diğer bir deyişle onun işi olması gereken ve olmaması gereken şeyleri derk etmektir ve aslında pratik akıl, sosyal bilimlerinin temelidir. Pratik akıldaki hüküm, “Bu işi yapılsın, yapılmasın” şeklindedir.[8]

Pratik akıl, İmam Cafer Sadık(a.s.)’ın tabirine göre, insanın Allah’a kulluğunu ve cenneti kazanmayı sağlayan sermayesidir.[9]

İslam okulunda, aklın yüce ve değerli bir yeri vardır. Allame Tabatabai, El-Mizan tefsirinde şöyle yazmaktadır: Akıl, insan vücudundaki en şerefli güçtür.[10] Allah-u Teala, Kuran-ı Kerim’de üç yüzden fazla yerde, insanları bu Allah vergisi güçten istifade etmeye davet etmektedir.[11] Allame Tabatabai’ye göre, İslam dininde akletmek ve düşünmenin yeri o kadar yücedir ki Allah-u Teala, hiçbir ayette kullarını anlamamaya veya körü körüne bir işi yapmaya çağırmamıştır.[12]

 

Aklın işlevi ve faaliyet alanı:

Akli ve nakli delillere göre, aklın işlevi ve faaliyet alanı âlemdeki mahlûklar ve varlıklar çerçevesindedir. Şeriat hükümlerini ve Allah’ı tanıması çok sınırlıdır; yani insan aklı Allah’ın zatını tanımaya ve derk etmeye kadir değildir. Çünkü bütün mahlûklar, yaratılmış ve oluşturulmuş olmalarından dolayı sınırsız ve sonsuz olamazlar. İnsan aklı da Allah’ın yarattığı bir şey olduğu için sınırlıdır ve sınırsız ve sonsuz olan bir varlığı tanıyamaz.

İnsan aklı, âlemi, ondaki varlıkları ve ona hâkim olan kuralları tanıyabilir ve hüküm verebilir.

Hükümlerin anlaşılması hususunda da ona dayanmaktadırlar. Fıkıh ilminde akıl, Kuran ve sünnetin yanında delil olarak kullanılmaktadır. Usul ilminde de aynı şekilde Hüsn ve Kubh-u Akli (aklın derk ettiği iyi ve kötü şeyler) babında kullanılmaktadır ve akıl, Allah’ın emir ve yasaklarına uymanın gerekliliğine hükmetmektedir.[13]

Tabiî ki İslam dininde, inançlar ve hükümler alanında da akıl ötesi bazı hükümler ve konular vardır ve akıl bu konuları reddetmemekle birlikte onların aslını (örneğin, hükümlerin felsefesini ve Mead’ın (Kiyamet’in) ince ayrıntıları gibi konuları anlayamaz.

Allame Tabatabai, Fransız Hanri Karbon’un: “Eğer akıl ile Kuran, sünnet ve şeriat arasında ihtilaf olursa ne yaparsınız?” diye sorusunun cevabında şöyle diyor: “Kur’an açıkça aklın görüşünü onayladığı ve tasdik ettiği için, hiçbir zaman onların arasında ihtilaf oluşmaz.”[14]

Buna ilave olarak, Nehcü’l-Belage’deki Hz. Ali’nin (a.s.) peygamberlerin risaleti hakkındaki sözlerinden, akıl ve Kur’an’ın çelişmesinin imkansız olduğuve bunların uyumlu bir şekilde birbirlerini onayladıkları anlaşılmaktadır. Hz. Ali (a.s) şöyle demiştir: “Ve akıl hazinelerini onlar için ortaya çıkarttı”[15]

Hz. Ali (a.s.) bu açıklamasında, peygamberlerin gönderiliş felsefesinin, insanların uyuşmuş akıllarını uyandırmaları olduğunu açıklamıştır.

İnsanın akıl ve fıtratı, bütün hakikat ve gerçeklerin bulunduğu bir depo gibidir. Peygamberlerin söyledikleri her şey akıl ve mantığa uygundur. Usul ve Fıkıh ilminde Mulazime (gereklilik) kaidesi vardır: “Aklın hükmettiği her şeye şeriat ta hükmeder.”[16] Bunun tersi de doğrudur; yani “Şeriat’ın hükmettiği her şeye akıl da hükmeder.” Çünkü Şeriat’ın kaynaklarından birisi de akıldır.

Buna göre, peygamberlerin ve Şeriat’ın hükümleri aklın karşısında değildir. Onların söyledikleri her şey aklın derinliklerinde olan ama şeytanın vesveseleri sonucu insanların gaflet ettiği şeylerdir. Peygamberler, insanların akıllarının derinliklerinde olan hazineleri onlara hatırlatmak için gelmişlerdir.

Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki şeriat ve akıl birbiriyle uyumlu ve iç içedirler ve şeriatta fıtratla çelişecek bir hüküm yoktur. Bu yüzden, insan bir şeyi kabul etmek için vicdanını ikna edecek delillerin peşine gitmektedir ve bir hakikat delille açıklandığı zaman onu kabul etmektedir. Bütün bu açıklamalar, âlemi ve ondaki varlıkları tanımak, varlık âlemine hâkim olan kanunlar, aklın gücü ve sınırları içerisindeki, aklın değerlendirdiği ve hüküm verdiği şeriat hükümleri ile ilgili konularla ilgiliydi. Ama akıl, Allah’ın zatını ve hakikatini tanıma hususunda sınırlı ve güçsüzdür.

Hz. Ali (a.s.) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Akıllar, Allah’ın sıfatlarını tam olarak kavrayacak güçte değillerdir …”[17]

Allah’ın sıfatları O’nun zatının ta kendisidir ve Allah da sınırsız bir varlıktır. Yani Allah’ın ilmi, kudreti ve hayatı ve bu türden kemal sıfatları da aynı şekilde sınırsız ve zatının ta kendisidirler. Onun sıfatları sınırsız olduğu için, insan aklı onların hakikatine ulaşamaz ve onları derk edemez. Diğer bir açıklamayla, insan yaratık olduğu ve sınırlı olduğu için, sınırsız olan bir varlığın zatına ulaşamaz. Hz. Ali (a.s) şu sözünün manası da budur: “İnsanların akıllarına sıfatlarının gerçeğine vakıf kılmamıştır.” Elbette bu Allah’ın insanların, kendisini tanımalarına engel olduğu anlamına gelmez; çünkü Hz. Ali (a.s.) hutbenin devamında şöyle buyurmaktadır: “Akılı kendisini tanıma hususunda perdelememiştir.”[18] Yani Allah insanı, kendisini tanımaktan menetmemiştir.

İmam Cafer Sadık(a.s.) bu hususta şöyle buyurmaktadır: “… Akıl sayesinde kullar, kendi yaratıcılarını tanımakta, yaratılmış olduklarını bilmekte, onun rab olduğunu ve kendilerinin de onun tedbiri altında olduklarını ve yaratıcılarının ebedi ve kendilerinin de fani olduklarını anlamaktadırlar.”[19]

İnsan aklı, bu âlemin bir yaratıcısı olduğunu ve o yaratıcının ilim, kudret ve hayat gibi kemal ve celal sıfatlarına sahip olduğunu anlayabilecek ölçüdedir. Aklın tanıma görevi bu ölçüdedir; Allah ona bu gücü vermiş ve menetmemiştir. Ama bundan daha fazlası olan, Allah’ın künhünü, hakikatini ve sıfatlarının gerçeğini tanımakta ise insan aklı aciz ve güçsüzdür.



[1] Muin, Muhammed, Ferheng-i Muin, (bir ciltlik), Akıl kelimesi.

[2] Seccadi, Seyit Cafer, Kelami ve Felsefi İlimler Sözlüğü, Akıl sözcüğü.               

[3] Kuleyni, Usul-u Kâfi, c:1, s: 11.

[4] Kereci, Ali, Felsefi Terimler ve Onların Birbirleriyle Olan Farklılıkları, s: 171–172.

[5] Cevadi Amuli, Abdullah, Kuran’da Fıtrat, c: 12, s: 29–30 ve 397.

[6] Şehit Mutahheri, On Konuşma, s: 30–31.

[7] Cevadi Amuli, Abdullah, Rehig-i Mehtum, c: 1, birinci bölüm, s: 153.

[8] Şehit Mutahheri, On Konuşma, s: 30–31.

[9] Kuleyni, Usul-u Kâfi, c:1, s: 11, 3’üncü hadis.

[10] Tabatabai, Muhammed Hüseyin, El-Mizan, c: 3, s: 57.

[11] Aynı kaynak, c: 5, s: 255.

[12] Nefisi, Şadi, 14’üncü asır Tefsirlerindeki Akılcılık, s: 194–195.

[13] Meliki İsfahani, Mücteba, Usul Terimleri Sözlüğü, c: 2, s: 279.

[14] Kedyur, Muhsin, Akıl Defteri, s: 115.

[15] Nehc-ül Belage, Birinci Hutbe.

[16] Sebzivari, Seyit Abdula’la, Tehzib-ul Usul, c:1, s. 145; Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-ul Fıkıh, c: 1, s: 217.

[17] Nehc-ül Belage, 49’uncu hutbe.

[18] Aynı kaynak.

[19] Kuleyni, Usul-u Kâfi, c:1, s:33–34.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar