Gelişmiş Arama
Ziyaret
8262
Güncellenme Tarihi: 2011/01/26
Soru Özeti
Eğer din aklın teyit ettiği bir şey ise neden insanlardan akıl sahibi olan bazı kimseler dindar olmamış ve hiçbir dine girmemişlerdir?
Soru
Eğer din aklın teyit ettiği bir şey ise neden insanlardan akıl sahibi olan bazı kimseler dindar olmamış ve hiçbir dine girmemişlerdir?
Kısa Cevap

“Akıl” kelimesi farklı metin ve ortamlarda farklı anlamlarda tefsir edilmiş. Bazen akıl örfi bir tarife sahiptir. Akıllı insan ve akıllı kişiler anlamında kullanılmış. Bazen de aklın manası filozofların felsefi konularda söylemiş olduğu şey anlamında almışladır. Şöyle tabir etmişlerdir ki felsefi konular akli konulardır. Akıl hakkında başka bir ıstılah da rivayet ve dini metinlerde söz konudur.

Akıllı gördüğümüz insanlar dinin kendisinden bahis ve teyit ettiği akıldan istifade edip etmedikleri bazen bizce belli değildir. (Zira) biz insanların akıllı bildiğimiz böyleli insanlar asıl itibariyle hesapçı ve cüz’i (geçici) menfaatleri dikkate alan akla sahiptirler. Hesapçı olan bu akıl zorunlu olarak dini tanıyor ve insanı Allaha yaklaştırıyor anlamına gelmez. 

Ayrıntılı Cevap

Aklın Tarifi:

“Akıl” kelimesi farklı metinlerde ve farklı ortamlarda farklı tefsir edilmiştir. Bazen akıl örfi bir tarife sahiptir. Akıllı insan ve akıllı kişiler anlamında alınmıştır. Bazen de aklın manası filozofların felsefi konularda söylemiş olduğu şeydir. Onlar şöyle tabir ederler ki felsefi konular akli konulardır. Akıl hakkında başka bir ıstılah da rivayet ve dini anlamlar da var olmaktadır. Şimdi akıl için var olan bu üç tarifin beyanını ve aralarında ne gibi bir irtibat ve ilişkinin var olduğuna bakacağız.  

  1. Filozofların felsefede konu ettikleri akıl külli ve tümel şeyleri idrak eden bir yeti ve güçtür. Filozofların tabirince akıl külli kavramları derk ediyor ve tikellerle her hangi bir işi yoktur. Haci Sebsevari’nin (rh.a.) “Şerhi Manzume” adlı kitabındaki tabirince aklın, değişken ve tahavvul halinde olup aradan gitmeye mahkum olan tikel ve cüz’i şeylerle her hangi bir işi olmaz. Ona göre aklın külliyat ve tümel kavramlarla işi vardır. Bu akıl hakkında var olan bir anlayıştır ki bu anlayışa göre akıl hakikatları derk eden, anlayabilen bir yetidir. Böyle bir yetinin insanda var olduğu hakkında çok konuşmuşlardır.

Bu bağlamda Sadrul-Müteellihin (Mollah Sadra) (rh.a) konu hakkında delil getirmekle birlikte konuyu kurana dayandırmıştır. “Allah sizi annelerinizin karnından çıkardı hiçbir şey bilmiyordunuz”.[1] İnsanın başlangıcı hiçbir şey bilmiyor olmakla şekillenmiştir bu ayet gereğince. Onun hiçbir bilgisi olmadan bu dünya hayatına başlıyor. Diğer taraftan şöyle buyuruyor. “cin ve insi sadece ibadet etsinler diye yaratım”.[2]

Sadrul-Müteellihin Mollah Sadra (rh.a) şöyle devam diyor: insan ilk başta hiçbir şey bilmiyordu, ama onun yaratılmasından güdülen son ve nihai hedef ve nokta ibadettir. İbadette marifet ve bilgiye tabidir. Bilgi olmaksızın insan, onun yaratılmasından güdülen hedefi yerine getiremez. Buna binaen başlangıcı mutlak cehillik ve sonu marifet ve marifet ve bilgi olan insanın kesinlikle bilgi ve marifet edinme yetisine sahip olması zorunludur. İşte molla Sadra kur’anı kerim yoluyla insanın idrak etme yetisine sahip olduğunu ispatlıyor.

  1. Rivayetlerde kullanılmış olan akıl şöyledir: “Küllema hekeme bihil-aklu hekeme bihiş-Şar’u” yani “aklin hüküm ettiği her şeye şer’i de hüküm eder”. Acaba bu akıl felsefi aklın kendisi midir yoksa daha farklı bir akımlıdır? Konusunda genel anlamda filozoflar ve özel anlamda teolojik filozofların ısrarla vurguladığı şey şudur ki bu akıl felsefi akıldır. Rivayetlerin akıl hakkındaki tabir şudur: “Ma ubide bihi’r-Rahman vektusibe bihi’l-cinan[3] yani “akıl kendisiyle Rahmana ibadet edilen ve cennet kazanılan bir şeydir”. Yani insanı saadetine kavuşturabilen bir hakikattir. Rivayetlerde “akıl” kelimesi “cehl” kelimesi karşıtı olarak kullanılmıştır. Usulu’l- Kafi” kitabında “kitabu akl ve cehl” unvanı altında akıl ve cehl konu edilmiştir. Yani aklın karşıtı olarak “cehl” zikredilmiştir. elbette bu tabir rivayetlerden alıntı yapılmıştır. Hişamdan akıl ve cehlin orduları hakkında meşhur bir rivayet nakledilmiştir. İmam Humeyni (rh.a.) “Akıl Ve Cehlin Orduları[4] unvanı altında bir kitap telif etmiş ve bu kitapta imam Kazım’dan (a.s.) gelen rivayeti şerh ve tahlil etmiştir. Bu algıya göre akıl, insanı Allaha yakınlaştıran bir varlık ve yetidir. Buna binaen akıllı denilen bir kimse Allahın arkasından giden, ona ibadet eden bir kimsedir. Allahın arkasından gitmeyen, Allaha ibadet etmeyen bir kimse asıl itibariyle akıldan hiçbir pay almış değildir. Kur’anı kerim “onların ekseriyeti akıl etmezler[5] diyorsa işte bu hakikate işarettir. Yani insanların ekseriyeti bu akıldan yararlanmış değildirler anlamındadır.    
  2. Ama örfi akıl ki –özellikle günümüzde akli felsefi kültüründe bu akıl söz konusudur- biz ona hesapçı akıl diyoruz, maslahatçı dünyevi akıldır. Şahsi menfaatini çok küçük ve sınırlı derecede anlayan bir akıldır. O denli sınırlılığa dalan bir akıl insanı çok büyük faydalardan gafil bırakır. Bu da onun çok küçük ve az menfaatlere haddinden fazla dikkat ettiği içindir. Zira büyük menfaatlerine teveccüh etmiyor. Bu akıl hesapçı akıldır. İşte örfte, falankes akıllıdır halk akıllıdır denildiğinde bu akla işarettir. Akıllıdırlar yani hesapçıdırlar ve karını, zararını ve şahsi menfaatini derk ediyorlar. Batı felsefesi daha fazla bu akıl ile çalışıyor. Onların kendisinden bahis ettikleri akıl özellikle Rönesans’tan sonra bu hesapçı akıldır.

Sadrul-Müteellihin Mollah Sadra (rh.a) “Şerh-i Usuli Kafi” adlı eserinde akıl için farklı mertebeler ve farklı manalar zikrediyor. Akıl mertebelere sahip olduğu kesin ve yakinidir. Bir tabirle akıl için zikir edilen şu üç manayı aklın mertebeleri olarak telaki edebiliyoruz. Yani aklın bir mertebesi hesapçı akıldır ki tikel ve cüz’i menfaatleri derk ediyor. Her ne kadar filozoflarca bu akla gerçekten akıl denilmez. Zira onlarca akıl cüz’iyatlarla uğraşmaz. Evet! Eğer akıl felsefi anlamda ki kendisi de akli nazari ve akli ameli olmak üzere iki kısma ayrılıyor. Akli nazari teorik alandaki işlerle uğraşır ve akli ameli pratik alandaki şeylerle; ahlak, siyaset ve… uğraşıyor ve eski felsefede kendisinden bahis ediliyordu, işte burada tikelleri anlayan şeklinde söz konusu edilen akıl felsefedeki akli ameliyeye giriyor. Şimdi burada akıl için zikir edilen anlamları tahlil ettikten sonra sorunun kendisine dönüyoruz. Yani eğer akıl dini teyit ediyor ise neden akıllı olan insanlar vardır ki dindar değil ve hiçbir dine girmemişlerdir? Eğer sorulan soruya kısa bir cevap vermek istesek şunu söylemek gerekir: Akıllı gördüğümüz insanlar dinin kendisinden bahis ve teyit ettiği akıldan istifade edip etmedikleri belli değildir. Böyleli insanlar hesapçı ve cüzi menfaatleri dikkate alan akla sahiptirler. Hesapçı olan bu akıl zorunlu olarak dini tanıyor ve insanı Allaha yakınlaştırıyor anlamına gelmez. Bir üstadın söylemiş olduğu gibi insanlar bir şeye sahip değildirler. Ama hiç kimse bir şey için biz eksiğiz demiyor oda akıldır. Benim aklım eksiktir diyen hiç kimseyi bulamazsın. Hepsi akli külle sahip olduğunu iddia ediyor. Ama bir şey vardır ki Allah onu eksiksiz bir şekilde insana vermemiş ama sürekli ağlıyor. Oda sıhhat ve selamettir. İnsanların çoğu bizim halimiz iyi değildir diyor. Küçük bir hastalıkları vardır ama gözlerinde çok büyütüyorlar. Ama o kadar selametleri ve sıhhatleri vardır ki onları görmezden gelir. Buna binaen herkesin sahip olduğunu iddia eden akıl hesapçı akıldır. Hesapçı akıl zorunlu olarak dini tanıyor ve insanı Allaha yakınlaştırıyor anlamına gelmez. Bu akıl küçük ve cüzi menfaatleri görür. Eğer yükselirse ve eğer söz konusu insan bir basamak yukarıya çıkar ve daha külli mefhum ve kavramları derk eder derecesine ulaşır ve daha yüksek bir makamdan vücut gerçeğine bakarsa o zaman daha büyük menfaatleri görebilir. Daha büyük olan menfaatleri gören bir kimse bu aklı bulur. İşte bu akıl hakkında şöyle; “onunla rahmana ibadet edilir, cennet kazanılır” denilmiş akıldır. Bu akıl Allah’ı arayan akıldır. Bu akıl rivayetlerin tabiriyle Allah onu yaratığında “ona, git dedi gitti ve ona gel dedi geldi” yani muti olan akıldır. Allaha muti olan akıldır. Bu akıl insan-i kamil ve İmam zamanın (a.f.) sahip olduğu akıldır. Masumler bu akla sahiptirler. İnsan bu akla yaklaştığı oranda Allahın feyizlerinden, ilahi marifetten yararlanabilir.

Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki indekslere müracaat ediniz:

1. اسلام و عقلانیت) 1191 (سایت: 1494).

2.علم و عقل و دین قرآن و علوم 1705 (سایت: 1902).

 

 


[1] Nahl, 78.

[2] Zariyat, 56.

[3] Kuleyni, “Usulu’l- Kafi”, Tahran: Darul-Kutubul- İslamiye, 1365, hic., şemsi, c. 1, s.11.

[4] Kuleyni, “Usulu’l- Kafi”, Tahran: Darul-Kutubul- İslamiye, 1365, hic., şemsi, c. 1, s.10.

[5] Maide, 103; Ankebut, 63; Hucerat, 4.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi ayet tevhidin kısımlarını içermektedir? Tevhidin kısımları nelerdir?
    16882 Eski Kelam İlmi 2011/08/14
     Tevhit konusu, Kuranî ve dinî kavramlar içinde en derin ve geniş konulardandır. Çünkü tevhidin çeşitleri ve mertebeleri vardır. Bu yüzden Kuran’da tevhit konusu birçok sure ve ayette genişçe ve derin olarak işlenmiştir. Kuran’ın bu üslup ve tarzı temel kavramlardadır. Bugün bu üslup, Kuran’ın konusal ...
  • Genetik düzeltmenin hükmü ve bu yöntemle dünyaya gelen çocuğun hükmü nedir?
    7251 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/11
    Genetik düzeltmeler yapmanın birçok çeşidi söz konusudur bu yüzden tabii olarak hükümleri de farklıdır.Ancak genel olarak söylemek gerekir ki genetik düzeltme karı kocanın (eşlerin) sperm ve yumurtalığı üzerinde yapılır ve maksat dünyaya gelecek çocuğun genler ve kalıtımla geçen hastalıklara karşı bağışıklık kazanması olursa ...
  • Niçin bizim mektepte imamlık makamı babadan oğla irsi olarak geçmektedir?
    8827 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    İmamet makamı masum olmak ve bol ilim gibi vasıflara sahip olan kişiye verilir. Bu vasıflara kimin sahip olduğunu yalnız Allah Teala bilir. Bu yüzden imamlar dünyaya gelmeden önce onların isimleri ve özellikleri Allah tarafından Peygambere bildirilmiştir. Ama imamlık veya peygamberlik makamının gereken liyakati taşıdığı için önceki peygamberin soyunda yer ...
  • Acaba İmam Hüseyin(a.s) bir hadisinde, Arap ve Acem arasında fark koymuş ve Acemleri kınamış mıdır?
    9935 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/09/04
    Dile getirdiğiniz rivayet Ebu Ebdillah (a.s)'dandır. Yani İmam Sadık (a.s)'tan, İmam Hüseyin (a.s)'den değildir. Şöyle buyurmuşlardır: “Biz Kureyşteniz ve bizim Şialarımız da Araptırlar, acem değil”. Bu rivayetin zahir anlamı dikkate alındığında Arap, acem ve Kureyş'ten maksat bilinen meşhur ırklardır. Ama bu rivayet senet açısından zayıftır. ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10122 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Ailenin duyarsılığından dolayı tutumadığım oruçları kaza etmek zorunda mıyım?
    5608 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/14
    Hz. Ayetullahi’l-uzma Sistaninin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Eğer itminanla orucun vacip olmadığına inanarak oruç tutmamışsa (kefaret yoktur ve) kaza yeterlidir.Hz. Ayetullahi’l-uzma Mekarım-i Şirazinin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Namaz ve oruçları tedrici bir şekilde kaza ediniz. Kefaretin ile ilgili (niteliği hakkında) tevzihu’l-mesailimizdeki 1301-1402 numaralı meselelerdeki ...
  • Ağzı temizleyen maddelerin içinde genellikle az miktarda alkol bulunur. Bunun hükmü nedir?
    6519 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sarhoş edici[1] sıvılardan olup olmadığı belli olmayan alkoller temiz hükmündedirler. Onların karıştırıldığı sıvıların alınıp satılması ve kullanılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.[2]
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27338 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • el-Muttali ve el-Mulakkan sıfatlar kemaliye mi yoksa veya cemaliye sıfatlardan mıdırlar?
    7183 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    İster Allah’ın lütfunu, ister kahrını vs. yansıtsın bir sıfatın Allah’ta olduğunu ispat eden bütün sübuti sıfatlar kelam ilminde cemal sıfatları diye bilinmekte ve varlık açısından aralarında herhangi bir fark yoktur. Soruda gelen el-Muttali (Telkin edici) ve el-Mulakkan (Bilen)’da bunlardandır. ...
  • Şia imamlarının Son Peygamber Hz. Muhammed dışında diğer peygamberlerden daha faziletli ve üstün oluşunun sebebi nedir?
    17757 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    Bizim dini öğretilerimizde geldiğine göre Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber, peygamberlik vasfı dışında imamlardan üstün değildir.Yine bazı hadislere göre ism-i azam 73 harften ibarettir ki önceki peygamberler bu harflerin hepsine vakıf değildiler. Örneğin Hz. İbrahim'e yalnız sekiz harf verilmiştir ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a)'e 72 harf verilmiştir ...

En Çok Okunanlar