Gelişmiş Arama
Ziyaret
28017
Güncellenme Tarihi: 2010/12/22
Soru Özeti
Afganistan ve Pakistan ülkelerindeki aktif fırka ve mezhepler nelerdir?
Soru
Afganistan ve Pakistan ülkelerindeki aktif fırka ve mezhepler nelerdir?
Kısa Cevap
Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız.
Ayrıntılı Cevap

1. Afganistan ülkesinde değişik fırka ve mezhepler ve de tasavvuf ekolleri vardır. Bu fırka ve ekollerin aktif ve yaygın olanları şunlardır:

A. Fıkıh Fırkaları: Hanefi, Şia, Hanbelî (Selefi)

B. Kelam Fırkaları: Şia ve Maturidilik

C. Tasavvuf Ekolleri: Kadirilik, Nakşibendîlik, Çeştiye

Afganistan’daki Aktif Fıkıh Mezhepleri:

A. Hanefi Mezhebi: Ebu Hanife Numan b. Sabit’in (ö. h. 150) takipçilerdir. Ebu Hanife hükümlerin çıkarımında yardımcılarına danışırdı ve belirli bir görüşe ulaştığında da onun yazılması emrini verirdi. İçtihatta farz meselelerle de uğraşırdı. Ebu Hanife ehli rey ekolünün önderi sayılır. O, kaynaklar arasında ilkönce Kur’an’a, sonra sahih sünnete ve ondan sonra da sahabenin görüşlerine başvururdu. İbrahim, Şa’bi ve İbn. Seyrin gibi büyük âlimlerin görüşleriyle karşılaştığında ise onlar da insan biz de insanız der ve kıyas, istihsan, icma ve örfe yönelirdi.[1] 

İmamiye Şia’sı Mezhebi: Yüce İslam Peygamberinin (s.a.a) ehli beytinden on iki imamın takipçileridir. Bu mezhep fıkıh olarak daha çok İmam Hüseyin’in soyundan gelen İmam Bakır (a.s) ve İmam Cafer’in (a.s) hadis ve rivayetlerinden etkilenmiştir. Şia’nın fıkıh metodundaki kaynaklar Kur’an, sünnet (masumun söz, fiil ve tavrı), masumun sözünü keşfeden icma ve akıldan ibarettir.[2]

C. Selefi: Kendilerini ashap ve tabiinlere mensup bilenlere denmektedir. Onlar h. 4. Asırda ortaya çıkmışlardır. Hanbelîlerden sayılan bu ekol tüm görüşlerinin selefin inançlarını dirilten ve onun uğrunda savaşan Ahmed b. Hanbel’e ulaştığını zannetmekteydiler. Yedinci asırda İbn. Teymîyye onu yeniden diriltti, ona çağrıda iki kat çabaladı ve başka meseleleri ilave etti. Sonra on ikinci asırda Arabistan yarımadasında Muhammed b. Abdülvehhâb bu düşünceleri ihya etti ve Vehhâbîler bugüne dek bu düşüncelerin davetçileridir. Selefilerin metodu kendilerinin aksine sahabe ve tabiin zamanında yaygın olan metottur; yani onlar inançları kitap ve sünnetten alırlar. Onlar akıl ve nakil arasında çelişki olması durumunda nakle öncelik verir ve de tevil etmek ve zahirin aksini söylemekten ciddi bir şekilde kaçınırlar. Selefiler tevhidi ve özellikle de ibadî tevhidi çok vurgularlar. Ama bunu yanlış anlamalarından dolayı salih insanlara her çeşit yakınlaşmayı ve onların kabirlerini ziyaret etmeyi tevhit ile çelişik addederler.[3] Şimdi Afganistan’da ciddi bir faaliyet içinde olan, aşırı şiddet kullanan ve tekdüze, katı ve sert kanunlar uygulayan ve de dünya halklarının İslam ve Müslümanlara yönelik kötümser olmalarına neden olan Taliban grubu Selefiliğe mensuptur.

Afganistan’daki Aktif Kelam Fırkaları

A. Şia: Açıklaması yapıldı.

B. Maturidilik: Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed Maturidi (ö. 333) ekolünün takipçileri Maturidiye olarak adlandırılır. Bu ekol, dördüncü asrın başlarındaki Eşari kelamı ekolüyle eşzamanda meydana gelmiştir. Maturidi, kelamsal istidlal metodunda Şia’ya en yakın Ehli Sünnet kelam ekolüdür. Maturidi’nin bazı inançları şunlardır: 1. Allah’ın sıfatları ve ilgili ayetler hakkında teşbihi reddetmek. 2. Akli güzel ve çirkine inanmak. 3. Kıyamette Allah’ı görme olasılığına inanmak. 4. Sıfatlar ile zatın bir olduğuna inanmak. Elbette bazı son dönem âlimleri sıfatların zata ek olduğuna işaret etmiştir.[4] 

Tasavvuf Ekol ve Tarikatları

A. Kadirilik: Hanbeli mezhebine mensup Abdülkadir Geylani’nin takipçilerdir. Bu fırka tüm İslam ülkelerindeki en büyük ve en yaygın tasavvuf fırkasıdır. Abdülkadir Cezayiri ve Daru’l-Şukuh Kadiri tarikatının büyük şahsiyetleridir.[5]

B. Nakşibendilik: Bu fırkanın kurucusunun altıncı asırda yaşamış olan “Abdülhalık Ğacdivani” olduğu meşhurdur. Elbette bugünkü Nakşibendiler sekizinci asrın büyük şahsiyetlerinden Bahuddin Nakşibend’e mensupturlar. Bu fırka “Kadirilik” fırkasından sonra özel bir bölgeyle sınırlı olmayan en yaygın tasavvuf fırkasıdır. Bu fırkayı ilk halifeye ulaştırmaktadırlar ama şeyh silsileleri arasında İmam Cafer Sadık’ın (a.s) adı da yer almaktadır. Hace Muhammed Parsa, Abdurrahman Cami ve Şeyh Ahmed Serhendi gibi arifler bu silsilede yetişmiştir. Nakşibendilik fırkasında (tasavvuf fırkalarının çoğunun aksine) Şiilik eğiliminin bulunmadığı söylenmiştir. Zikrin devamı, murakabe ve mürşide itaat etmek Nakşibendilik ekolünün usulleridir.[6] 

Çeştiye: Hace Muinuddin Çeşti’nin (ö. 663) takipçileridir. Mürşit ve müritlik sistemi, zikir, murakabe ve sema onların öğretilerindendir. Zikirde mürit şeyhinin hazır olduğunu düşünmelidir. Pirlerin ayaklarını yıkamak ve onların karşısında secdeye gitmek kendilerinin adaplarındandır.[7] 

2. Pakistan ülkesinde de değişik fırka ve mezhepler ve de tasavvuf ekolleri vardır. Bu fırka ve ekollerin aktif ve yaygın olanları şunlardır:

A. Fıkıh Fırkaları: Hanefi, Şia, Hanbeli (Selefilik).

B. Kelam Fırkaları: Şia ve Maturidilik.

C. Tasavvuf Ekolleri: Diyubendi, Beriluluk, Çeştiye, Kadirilik.

Pakistan’daki Fıkıh Mezhepleri:

A. B. C. Hanefi, Şia ve Hanbeli (Selefilik) hakkında açıklama yapıldı. Ama burada bir noktayı hatırlatmak gerekli gözükmektedir: Şu an Pakistan’da ciddi bir faaliyet içinde olan ve aşırı şiddet kullanan, İmam Hüseyin’in (a.s) matemini tutanlara saldıran, alçakça suikastlar yapan ve Müslümanlara tekdüze, katı ve ağır kanunlar sunan Sahabe Ordusu grubu dinin özü ve hakikatine ulaşmak için çalışmak yerine dinin kabuk ve zahiriyle yetinmekte, kendilerini Selefilere mensup bilmekte ve bu mensubiyet ile övünmektedir.

Pakistan’daki Kelam Mezhepleri:

Maturidilik ve Şia’nın açıklaması yapıldı.

Tasavvuf Ekol ve Tarikatları:

A. Diyubendi: Hindistan’ın Saharnpur eyaletine bağlı şehirlerden biri olan Diyubend’te Şeyh Kasım Nanutuy (ö. 1297) tarafından tesis edilen Diyubend Daru’l-İlim Medresesi’ne mensuptur. Bu medresenin temel hedefi kurucuları tarafından Hanefi mezhebi baz alınarak İslam esaslarının takviye edilmesi olarak ilan edildi. Diyubend Daru’l-İlim Medresesi’nin önde gelenlerinin inançlarda Maturidiliği, fıkıhta Hanefiliği ve tarikatta da Çeştiye tarikatını takip ettikleri söylenmiştir. Elbette Nakşibendîlik, Kadirilik ve Sohreverdilik’e de ilgileri vardır. Diyubendilik inançları olarak şunlara işaret edilebilir: 1. Vahdeti vücut. 2. Sofi adapları. 3. Evliya ve peygamberlerin kabirlerini ziyaret etmenin caiz oluşu. 4. Peygambere (s.a.a) tevessül etmeyi caiz bilmek. 5. İlahi sıfatlarda bazı ayetlerin zahirlerini tevil etmek.

B. Beriluluk: Ahmed Rıza Han Beriluy’a (1272-1340) mensup bir ekoldür. Beriluluk, Kadirilik silsilesinden gelen bir tasavvuf fırkasıdır. Gerçekte Berilular, Kadirilik tarikatının önde gelenlerinden biri olan ve İbn. Arabi’nin büyük etkisi altı kalan “Meyan Mir”’in takipçileridir. Dolayısıyla Beriluluk inançlarını vahdeti vücut ve de akli güzel ve çirkin ve sıfatların zatla bir olması gibi Maturidilik inançlarının esaslarıyla özetlemek mümkündür. Elbette Berilular bugün tasavvuftan çok hadise eğilim göstermektedirler.[8] 

Önemli bir nokta: İngilizler, Seyid Ahmed Beriluy’un hareketine Vehhabilik lakabı takmışlardır. Bundan dolayı genellikle onların yolunu sürdürenler için “Vehhabilik” kavramı kullanılmaktadır. Ama bundun kasıt meşhur ve gündemde olan Vehhabilik değildir. Vehhabilik ile Diyubendilik ve Beriluluk ilişkisi tam olarak iyi bir ilişki sayılmaz. Ama son yıllarda hadis eksenli perspektifleri ağır bastığından Vehhabilik’e yakın olmuşlardır. Lakin henüz onlar ile Vehhabilik arasında bir takım farklar mevcuttur.

Çeştilik ve Kadirilik hakkında açıklama yapıldı.

Daha fazla bilgi edinmek için bu makalede referans alınan kaynaklara müracaat edin.      


[1] Zamiri, Costari Dar Mekatıb-i Fıkhi, Bahş-ı Mezheb-ı Hanefiye; İslami, Rıza, Madhal-i İlm-i Fıkıh, İntişarat-ı Merkez-i Müdüriyet-i Havza-i İlmiye-i Kum, Tabistan 1384, çap-ı evvel.

[2] Tabatabai, Şia Dar İslam.

[3] Fermanyan, Mehdi, Fırak-i Tesennün, Bahş-ı Selefi, Neşr-i Edyan, Bahar 1386, Kum, çap-ı evvel.

[4] Fırak-i Tesennün, Celali, Makale-i Maturidiye.

[5] Gani Kasım, Tarih-i Tasavvuf, İntişarat-ı Zevvar, Tahran, 1383, çap-ı nohom.

[6] a.g.e.

[7] Zerrin Kup, Abdülhüseyin, Dar Costucuy-ı Tasavvuf.

[8] a.g.e.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar