Gelişmiş Arama
Ziyaret
11317
Güncellenme Tarihi: 2008/03/26
Soru Özeti
Yasin Suresi’nin altıncı ayetiyle İsra Suresi’nin on beşinci ayeti arasında bir uyuşmazlık mı var?
Soru
Allah-u Teala, Yasin Suresi’nin başlarında (altıncı ayette) şöyle buyuruyor: “(Bu Kur’an)ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.” ancak diğer bir ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) şöyle buyuruyor: “Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.” Bu iki ayet arasındaki görünür uyuşmazlığı nasıl çözebiliriz?
Kısa Cevap

Bu iki ayet arasında herhangi bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çünkü ikinci ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) bir peygamber göndermedikçe azap olmadığını söylüyor ancak birinci ayette (Yasin Suresi, altıncı ayet) “ataları uyarılmamış” diyor ve herhangi bir azaptan bahsetmiyor.

Ayrıntılı Cevap

Allah-u Teala, Yasin Suresi’nin başlarında (altıncı ayette) şöyle buyuruyor: “ (Bu Kur’an) ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.” (Elbette, eğer “مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ  ” ayetindeki “مَّا ” kelimesini nefiy manasında kabul edersek, ayetten, yukarıda zikrettiğimiz mana anlaşılmaktadır ve bu konu ileride bahsedilecektir.) Ancak bu ayette uyarılmamış topluluğun azabı hakkında hiçbir söz söylenmemiştir. Diğer taraftan söz konusu olanb diğer ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) şöyle buyuruyor: “Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.” Bu iki ayet arasında uyuşmazlık olmadığı çok açıktır.

Ancak soruyu, üzerinde tartışma olabilmesi için şu şekilde ortaya koyabiliriz:

Eğer Yasin Suresi’nin altıncı ayetindeki “مَّا ” kelimesini nefiy manasında kabul edersek[1], cümle “ ataları uyarılmamış” anlamına gelmektedir. Diğer bir taraftan ise, Fatır Suresi’nin yirmi dördüncü ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Her millettin mutlaka bir uyarıcısı vardır” İlk bakışta, bu iki ayet arasında bir uyuşmazlık düşünülebilir, bu uyuşmazlığı halletmek için aşağıdaki noktalara dikkat etmeliyiz.

Uyuşmazlığı çözümlemenin yolları:

1. Yasin Suresi’nin altıncı ayetindeki “مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ  ” cümlesinde aşağıda zikredilen ihtimaller vardır:

a-) “مَّا ” nefiy manasında olabilir: “Ataları uyarılmamış toplumu uyarmalısın.”

b-) “مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ  ” cümlesi, sıfat olabilir ve sonuç olarak şu anlama gelmektedir: “Ataları uyarılmış toplumu uyarmalısın.”

c-) “مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ  ” cümlesindeki “مَّا ” mastar olabilir: “Toplumu, onların atalarını uyardığın gibi uyarmalısın.”

d-) “مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ  ” cümlesindeki “مَّا ” mevsul, mensup ve ikinci mef’ul olabilir: “Toplumu, atalarının uyarıldığı azaptan uyar.”[2]

İkinci, üçüncü ve dördüncü ihtimallere göre, bu iki ayet arasında hiçbir uyuşmazlık yoktur. Bu mana, Kur’an’ın, Nisa Suresi, yüz altmış beşinci ayeti ve Fatır Suresi, yirmi dördüncü ayeti gibi, diğer ayetleri tarafından doğrulanmaktadır. İmam Cafer-i Sadık (a.s.) nakledilen bir rivayette, şöyle buyurmaktadır: “Bu ayette kastedilen mana şudur: “Bu toplumu, atalarının uyarıldığı gibi uyar.”[3]

Sonuç olarak, ayetin diğer ihtimalleirne dayanarak ve diğer ayet ve rivayetlerin yardımıyla, söz konusu uyuşmazlık ortadan kalkmaktadır.

2. Yasin Suresi’nde geçen, “atalarının uyarılmaması” cümlesinden kasıt, geçmiş ümmetler olmayabilir ve şayet kasıt, sadece bir takım nedenlerden dolayı peygamberlerin uyarısı onlara ulaşmayan insanlar olabilir.

Açıklama: Kur’an kültüründe, hiçbir ümmet uyarıcısız (peygambersiz) bırakılmamıştır. Ancak bazı kişilerin bir takım engellerden dolayı, peygamberlerin çağrısını duyamamaları mümkündür. Eğer bu kişiler, işledikleri hatalarda kendi payları yoksa, Allah katında özürlü sayılmaktadırlar.

Merhum Allame Tababai, Nisa Suresi’nin doksan sekizinci ayeti hakkında şöyle buyuruyor: “Ayetten anlaşıldığına göre, dinsel konular bağlamında cahillik, insanın kendisinden kaynaklanmayan bir kusurdan veya yetersizlikten ileri geliyorsa, bu insan, Allah katında mazurdur. Bu konuyu şöyle açıklayabiliriz: Yüce Allah, dini bilmemeyi ve dinsel şiarları egemen kılmaktan alıkonmanın her türlüsünü, ilâhî affın kapsamına girmeyen zulüm olarak nitelendiriyor. Sonra mustazafları, (zayıf bırakılmışları) bu genellemenin dışında tutup, zayıf bırakıldıkları için de mazeretlerini kabul ettiğini belirtiyor. Ardından onları, başkalarını da kuşatacak bir nitelikle yani, karşılaştıkları engeli kendilerinden defedecek imkânı bulamamak ve hiçbir çareye güç yetirememek vasfıyla tanımlıyor.

Bu anlam, etrafı kuşatılmış bir yerde tutulan ve bu nedenle dini bilen, dinin ayrıntılarından haberdar olan bir âlim bulunmadığı için dinsel bilgileri öğrenemeyen ya da bu bilgilere sahip olduğu hâlde dayanılmaz ağır işkencelerden dolayı onları pratiğe dökmenin bir yolunu bulamayan, bunun yanında düşünce zayıflığı, hastalık, bedensel noksanlık veya malî yetersizlik gibi bir olumsuzluk yüzünden, bulunduğu yerden çıkamayan, İslâm yurduna hicret edip Müslümanlara katılamayan bir kimse için geçerli olduğu gibi, zeka ve bilgisi dinsel bilgiler bağlamında sabit gerçekleri kavrayamayan, düşünsel olarak hakka ulaşamayan, hakka karşı inatçı, burun kıvırıcı bir tavrı kesinlikle söz konusu olmadığı ve hatta hakkın net bir şekilde önüne konulması durumunda ona kesinlikle tâbi olacağı hâlde bir takım etkenler yüzünden hakkı algılayamayan bir kimse için de geçerlidir.[4]

Elbette, bu açıklama (“uyarılmadıkları” ifadesine), Kur’an’ın yukarıda belirtilen diğer temelleriyle uyumlu olarak nasihat ve uyarının onlara ulaşmadığı şeklinde mana verdiğimiz zaman geçerli olur.



[1] Safi, Mahmut b. İbrahim, El-Cedvel fi İ’rab-il Kur’an, c:22, s:291

[2] Tabersi, Ebu Ali Fazıl b. Hasan, Cevami-ul Cami’, c:3, s:131, Müessese-i Neşr-i İslami Havza-yı İlmiye-yi Kum, 1422(h.k.)

[3] El-Arusi-yil Huveyzi, Abduali b. Cem’, Nur-us Sakaleyn, c:4, s:370, Müessese-i Metbuati-i İsmailiyan 

[4] Tabatabai, Muhammed Hüseyin, El-Mizan Tercümesi, c:5, s:79

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ölen ve cenazesi geç defnedilen bir ferdin ruhu nasıl bir duruma girer?
    31081 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Kur’an-ı Kerim’den istifade edildiği kadarıyla, Yüce Allah ölenlerin ruhunu özel bir âlemde korumaktadır ve geç defnedilme durumunda ruha bir zarar gemlememektedir; bununla birlikte rivayetlere göre, cenazenin çabuk defnedilmesi icap eder. ...
  • Acaba Hz. Masume (s.a) mezarının ziyareti için özel bir gusül mevcut mudur?
    6150 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
     Bazı Taklit Mercileri İmamların Haremlerine girmek ve ziyaret etmek için gusül almayı müstehap bilmektedirler. Diğer bazı taklit mercileri ise bu ziyaretler için gusül’ün müstehap oluşunu rivayet açısından sabit bilmemekte şöyle buyurmaktalar: Eğer bir kimse ziyaret için gusül almak isterse bunu reca (sevap ümidi) ile ...
  • Miraç nedir? Hz. Muhammed’in (s.a.a) dışında da bir peygamber miraca gitmiş midir?
    22418 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Miraç, Arapça’da göğe çıkmak için kullanılan vasıta demektir. Rivayet ve tefsirlerde ise Peygamberimizin (s.a.a) fiziki olarak Mekke’den Beytu’l-Mukaddes’e gitmesine, oradan göğe çıkmasına, sonrada tekrar Mekke’ye dönmesine miraç denmektedir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Resulullah’ın (s.a.a) dışında herhangi bir peygamber miraca gitmemiştir; sadece Hz. Süleyman, Hz. İdris ve Hz. İsa ...
  • Şia ile sünninin evlenmesi caiz midir?
    47244 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/02/28
    Continue... ...
  • Şia Hz. Ali(a.s)'ın faziletlerini ispatlamada Ehl-i Sünnet'in mütevatir hadislerine dayanabilir mi?
    7463 Masumların Siresi 2011/06/21
    Tevatür yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir kalabalığın bir konuyu nakletmelerine denir. Biz inanıyoruz ki Hz. Ali'nin faziletleri ve onun imameti hakkındaki nas tevatürle sabittir. Bunu Şia'nın hadis ve tarih kaynaklarının yanı sıra Ehl-i sünnetin kitaplarından ve sahabilerin hadislerini nakleden eserlerden istifade ediyoruz. Buna göre bizim bu konuyla ilgili ...
  • hangi sınıra kadar kocasına itaat etmelidir? Erkek onu yolculuğa mecbur edebilir mi?
    10470 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Hadevi Tahrani’nin belirtilen soru hakkındaki cevabının açıklaması şudur:Kadın cinsel doyum konusunda erkeğe itaat etmelidir ve erkek evden çıkmayı yasaklarsa bu durumda kendisi evden çıkamaz. Elbette evlilik hayatının farz ve haramlarla yetinmeyle sorundan yoksun olmasının imkânsız olduğuna dikkat edilmelidir. Ama ahlaka riayet etmek evliliğin pekişmesi ve tatlılığını ...
  • Peygamber Efendimize (s.a.a) göre başkalarına hediye vermenin adabı nasıldır?
    17497 هدیه 2012/05/19
    Hediye vermek ve almak Peygamber Efendimizin (s.a.a) ameli siresinde vardı. Ama Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler esasınca hediye verme işi kendi ve diğerlerine meşakkat ve zahmeti beraberinde getirmemelidir; zira bu işteki hedef ünsiyet ve ülfet oluşturmaktır ve eğer onun adap ve şartlarına riayet edilmezse uygun olan neticeye ...
  • Geçici evlilikte iddet beklemenin felsefesi nedir?
    8946 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/10/18
    Kadın yaise ise iddet beklemesine gerek yoktur. Yaiseden kasıt Kureyişli ise altmış ve Kureyşli değilse elli yaşını doldurmuş olmasıdır. Kısır olan kadın yaise sayılmaz, bu yüzden evlendikten sonra iddet beklemesi gerekir.Bu hükmün felesefesine gelince ayet ve rivayetlerde hükümlerin bütün ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8453 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • İslam’ın Tebliğ Yöntemi Nasıldı?
    12515 Masumların Siresi 2011/08/17
    Tebliğ mesaj iletmek anlamındadır. Tüm ilahî peygamberlerin ve özellikle de yüce İslam Peygamberinin misyonu insanları karanlıklardan nura yöneltmek olduğundan, İslam’da tebliğ Allah’ın mesajını kullarına ulaştıran bir vesile olarak çok önemlidir. İslam’da tebliğ yöntemleri sözlü, yazılı ve amelî olarak üç kısma ayrılabilir. Bu her üç kısmın da değişik türleri vardır. ...

En Çok Okunanlar