Gelişmiş Arama
Ziyaret
16006
Güncellenme Tarihi: 2007/11/01
Soru Özeti
Yaratılışın hedefi nedir? Akli delillerle açıklayın; eğer hedef kemale ermek ise Allah neden insanları kemale ermiş olarak yaratmamıştır?
Soru
Yaratılışın hedefi nedir? Akli delillerle açıklayın; eğer hedef kemale ermek ise Allah neden insanları kemale ermiş olarak yaratmamıştır?
Kısa Cevap

Allah sonsuz bir varlıktır. Bütün kemallere sahiptir. Yaratmak bir çeşit feyiz ve lütuftur; Allah mutlak feyiz ve ihsan sahibi olduğundan O’nun feyiz vermede mutlak oluşu, yaratılmaya layık olan her şeyi yaratmasını gerektirir. Buna göre Allah’ın yaratmasının sebebi Onun mutlak feyiz ve lütuf sahibi oluşudur. Diğer yandan Allah’ın sıfatları zatından ayrı olmadığı için yaratılışın hedefinin Allah’ın kendi zatı olduğu söylenebilir.

Allah insanı iyiliğe ve kötülüğe doğru çeken iki iç eğilimin yanı sıra yine iyilik davetçisi peygamberler ve kötülük çağırıcısı şeytanlardan oluşan iki dış davetçi ile yaratılmıştır. Yaratıklar arasında en yüce kemal aşamalarına ulaşma yeteneğine sahip olduğu gibi yaratılışın en aşağı aşamasına da düşebilir. Eğer insanı hayvansal istek ve eğilimlerine karşı koyarak hayat yolunu katederse meleklerden daha üstün olur. Çünkü onlar hayvansal güdülerden ve şeytani vesveselerden uzaktırlar. Ama batıl yolunu seçerse hayvanlardan daha aşağı olur. Çünkü hayvanlar insandaki manevi yeteneklerden mahrumdurlar.

Allah insanı ilk baştan layık olduğu bütün kemallerle donatılmış olarak yaratılmış olsaydı bu insan için bir ihtiyari kemal sayılmazdı. Allah önceden kemallere sahip yaratıkları zaten yaratmıştı; buna göre insanın yaratılış gayesi ancak onun kemale ulaşma yeteneğine sahip olup kendi çabası ile bu kemale ulaşması ile gerçekleşirdi.

İlahi teşrii iradeyle uyum sağlamadıkları için yaratılışın asıl gayesine ulaşmayan kafirler ve günahkarlar da insanın yaratılışındaki tekvini hedef çerçevesinin dışına çıkmış değillerdir. Çünkü Allah sapıklığın yolunu kapatacak olsaydı o zaman insanin iman ve itaati irade ve seçimine dayanmazdı.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabının açıklığa kavuşması için birkaç konuya değinmemiz gerekir:

1. Allahın Yaratma Hedefi

A) Allah, vacib-ul vücud olduğundan dolayı, onun vücudu sınırlı, eksik ve hiçbir şeye bağlı değildir. O bütün kemallere sahiptir.

B) Mutlak feyiz sahibi ve cömert olması O’nun sahip olduğu kemallerdendir. Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: “Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.”(İsra/20) Allah’ın ihsanda bulunmasına kendisi tarafından hiçbir sınırlayıcı yoktur. Bu yüzden birine karşı ihsanda bulunmayışı, ihsanda bulunulan şey veya kimsenin sınırlı olmasından kaynaklanır, Allah’tan değil. O ihsana layık olan her şeye ihsanda bulunulur.

C) Bütün hayır ve kemaller vücuttan ve bütün şer ve eksiklikler de yokluktan kaynaklanmaktadır; örneğin, ilim hayır ve kemaldir; cehalet ise şer ve eksikliktir. Aynı şekilde acizlik ve güçsüzlüğün karşıtı olan kudret kemal ve hayırdır; güçsüzlük ise şerdir. Sonuç olarak varlık hayırdır ve buna karşı bütün şer ve eksiklikler yokluktandır.

D) Üçüncü açıklamaya baktığımızda, Allah’ın mutlak feyiz veren ve cömert olmasının yaratmak ve oluşturmakla sonuçlandığı görülmektedir; yani mutlak feyiz veren olmak, yaratmayı gerektirir. Diğer bir deyişle; eğer bir şey yaratılmaya layık olur da Allah onu yaratmazsa, varlığın hayır olmasına bakarak bu yaratmama, hayrı engelleme ve cimrilik anlamına gelir. Ama Allah’ın cimri olması düşünülemez.

Bu açıklamalardan şu sonuca varmaktayız; eğer “Allah’ın bir şeyi yaratmasına ne sebep olmuştur?” diye sorulursa cevabında “Allah’ın mutlak feyiz veren olması yaratılışa sebep olmuştur” deriz.

E) Allah’ın sıfatları O’nun zatından ayrı ve farklı değildir, ama insanların ve diğer cisimlerin sıfatları, onların zat ve özlerinden ayrıdır. Örneğin; elmanın bilinen bir zatı vardır; kırmızılığı ve tadı ise onun sıfatları ve özellikleridir; bu kırmızılık ve tatlılık elmanın zatından ayrıdır. Elma, bu sıfat ve özelliklerin yerine, zatı değişmeden, yeşil ve ekşi de olabilir.

Allah’ın zatı ile sıfatlarının bir olması derin itikadi bir konudur. Bu konuyu kelam ilminde “sıfatlarda tevhid” başlığı altında incelenir. Burada bizim için önemli olan nokta, yaratılışın illeti (sebebi) olan Allah’ın feyiz veren sıfatının zatının aynısı olması, yani zatından ayrı bir şey olmamasıdır.

Sonuç olarak; eğer “Allah niye yarattı?” diye sorulursa, “çünkü Allah vardır.” diye cevap veririz, yani asıl illet Allah’ın kendisidir. Bu konu İslam felsefecileri tarafından şöyle söylenir: “Allah’ın fiillerinde İllet-i gai (erkesel neden) ve illet-i faili (var edici neden) birdir.” Bu konu Kur’an’ın bazı ayetlerinden de anlaşılabilir: Allah buyuruyor ki: “Her iş ona döndürülür.” (Hud–123)

2. Allah’ın İnsanları Yaratmasındaki Hedefi:

Şimdiye kadar söylenenler, failin, yaratılıştaki hedefi ile ilgiliydi ancak failin insan gibi belli bir varlığı yaratmasındaki hedefinin anlaşılması için, önemli bir noktanın açıklanması gerekmektedir ve insan hakkındaki bu önemli nokta şudur: Allah insanı var ederek özel bir kemali yaratmak istemiştir.

Açıklama: Allah’ın feyiz vermesindeki kemali, bütün mümkün olan kemalleri yaratmasını gerektirmektedir. O, insanları yaratmadan önce melek adında başka varlıkları yaratmıştı ve onlar yaratılışlarının ilk başından kendileri için mümkün olan bütün kemallere sahiptiler; yani kendilerinin bütün kemalleri bilfiil mevcuttu. Sonuç olarak melekler hiçbir zaman yeni bir kemale ulaşmayacaklardır ve vücutları da ekâmül etmeyecektir.

Allah meleklerin dilinden şöyle buyuruyor: “Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah’ı tespih ederiz.” (Saffat Suresi, Ayet:164 165 166 )

Hz. Ali (a.s.) şöyle buyuruyor: “Sonra yüksek gökleri birbirinden ayırdı ve çeşitli meleklere kanat yarattı. Meleklerin bir grubu rükûa gitmeksizin secde halinde, bir grubu doğrulmaksızın rükû halinde, bir grubu dağılmaksızın saflar halinde durmakta ve bir grubu da yorulmaksızın tespih söylemektedirler.” (Nehc’ül Belaga, 1. hutbe)

Allah’ın meleklere verdiği kemal gereği onlar Allah’a ibadet etmektedirler ve onların Allah’a karşı çıkmaları ve günah işlemeleri mümkün değildir. Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “O’ndan önce konuşmazlar; onlar sadece O’nun emriyle hareket ederler.” (Enbiya,27) “O ateşin başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim-6)

Allah mutlak feyiz veren olmasından dolayı, söz konusu kemale sahip olan meleklerin yanı sıra daha üstün bir kemal yaratmak istemiştir ve o kemal, insandaki serbest olma ve hür irade ve seçme hakkına sahip olama gücüdür; yani bütün kemalleri, kendi irade ve seçimiyle elde edecek bir varlığı yaratmak istemiştir. Bu yüzden, ilk başta layık olduğu bu kemallere sahip olmayan ama kendi çabasıyla o kemallere ulaşabilecek bir insanı yaratmıştır. İnsanın kendi irade ve seçimiyle elde edeceği kemaller meleklere verilmiş kemallerden daha üstün olduğu çok açıktır. Hz. Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Allah melekleri akıllı olarak yarattı ama onlara şehveti vermedi, hayvanları ise şehvet sahibi olarak yaratı ama onlara akıl vermedi ancak Âdemoğullarını hem akıllı hem de şehvet sahibi olarak yarattı. Aklı şehvetine üstün gelecek olan insanlar meleklerden daha üstün olacaklardır ve şehveti aklına üstün gelecek olan insanlar da hayvanlardan daha aşağı olacaklardır.”

Mevlana da bu noktayı şu şiiriyle anlatmıştır:

Hadiste gelmiştir ki yüce yaratıcı

Mahlûkatı üç şekilde yaratmıştır

Bir grubu akıl, ilim ve yücelikten

O melektir ve secdeden başka bir şey bilmez

Yoktur özünde ihtiras ve heva

Mutlak nurdur yaşar Allah aşkıyla

Başka bir grup ilimden yoksun

Hayvan gibi, ot yiyip şişmanlamakta

O görmez ahır ve ottan başka

Bedbahtsızlıktan habersiz ve şereften

Ve o üçüncüsüdür insan ve beşer

Yarısı melek ve yarısı eşekten

Yarısı eşeklik alçalmaya meyilli

Ve diğer yarısı da yücelmeye meyilli

Galip gelene kadar savaşta

Bu ikisinden hangisi savaşı kazanana kadar

Sonuç olarak insanın yaratılışında da failin hedefi ve illet-i gai yine Allahın mutlak feyiz kaynağı olmasıdır. Allah’ın mutlak feyiz kaynağı olması, mümkün ve en üstün olan bu kemali de yaratmasını gerektirmektedir.

3. Allah İnsanı Neden Kemale Ermiş Olarak Yaratmadı?

Yukarıda söylediklerimize dikkat edecek olursak insanın yaratılış hedefinin, insanın kemale ulaşma kabiliyetine sahip olması ve kendi iradesiyle onu elde etmesiyle gerçekleşeceği anlaşılacaktır. Ama eğer o kemale ilk baştan sahip olsaydı, kesinlikle kendi iradesiyle elde ettiği kemal olarak sayılmayacak ve bu yüzdende yaratılmasındaki asıl gaye gerçekleşmiş olmayacaktı. Dikkat etmek gerekir ki insanın kemal merdiveninde bir basamak dahi ilerlemesi, kendi iradesiyle elde ettiği bir kemal sayılmakta ve o ölçüde de yaratılışının asıl hedefine ulaşmış demektir.

4. Kâfir ve Günahkâr İnsan:

Eğer bir insan kemal merdiveninden hatta bir basamak dahi ilerleyemezse ve hayatının hepsi küfür, günah ve isyanla dolu geçerse, yine de yaratılışının hedefinden uzaklaşmamıştır. Çünkü o da kendi kabiliyetlerini fiiliyata geçirmiştir. İnsan en aşağı derecelere ulaşma kabiliyetine de sahiptir ve Allah onu kemal yolu ile bedbahtlık yolunu seçecek bir şekilde yaratmıştır, yani günahkâr ve kâfir bir insan dahi Allah’ın tekvini iradesi çerçevesinden dışarı çıkmış değildir.

Evet; Allah, insanın kemal mertebelerine yükselmesini sevmekte ve sapıklığa doğru gitmesini de sevmemektedir. Diğer bir deyişle, Allah insanın yaratılışında bir tekvini isteği ve bir de teşrii isteği vardır. O’nun tekvini isteği; bütün insanların iyi ya da kötü bütün kabiliyetlerini fiiliyata geçirmeleridir. Teşrii isteği ise; insanın sadece kemal yolunda kabiliyetlerini faaliyete geçirmesidir. Bu anlatılanlara göre şöyle diyebiliriz: Mümin bir insan hem teşrii hedefi elde etmiş ve hem de tekvini hedefin yolunda hareket etmiştir; kafir ve günahkar olan bir insan ise teşrii hedefi elde etmese dahi tekvini hedef çerçevesinde hareket etmiştir.

Hatırlatma: Konunun önemi ve konuyla ilgili nakli delillerin çokluğu göz önünde bulundurulduğu zaman bu sahada daha geniş inceleme yapılabileceği malumdur. Ancak soru sahibinin isteğini dikkate alarak daha fazla açıklamada bulunmadık.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar