Gelişmiş Arama
Ziyaret
7580
Güncellenme Tarihi: 2010/03/09
Soru Özeti
İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
Soru
İnsanın saadet ve kamalı neye bağlıdır?
Kısa Cevap

Bu soruya cevap verebilmek için şu iki soruyu cevaplandırmamız gerekir:

1) Saadet nedir? Kemalden ayrı bir şey midir?

2) İnsan nasıl bir varlıktır? Acaba sırf maddi bir varlık mı yoksa böyle değil mi?

Bizce saadet ve kemal bir birlerinden ayrı şeyler değildirler ve insan her ne kadar saadet elde etmişse o kadar kemale ermiştir. İnsan beden ve ruhtan oluşmasına rağmen özünü oluşturan şey onun ruhudur. Ruh ve bedenin saadeti her ikisinin de kendi varlık kemallerine ulaşmasıyla mümkündür. Ruhun saadeti Allah’a yakınlaşmasıyla gerçekleşir ve ancak bu şekilde kendi kemalinin doruğuna ulaşır. Elbette hadislerde beden sağlığı ve maddi imkânlara sahip olmak da insanın saadetinden sayılmıştır.

Bu arada bazıları insanın saadetini kemalinden ayrı farz etmişler veya insanı tanıma konusunda farklı görüşler sunmuşlardır ki bu görüşlerin hepsi kendi yerinde eleştiriye tabi tutulmuşlardır. Örneğin bazıları insanı maddeden ibaret bilip saadetini maddi lezzetleri elde etmede görmüşlerdir. Bazı filozoflar insanın özünün akıldan ibaret olduğunu söylerken bazı tasavvuf ehli insanın özünün aşktan başka bir şey olmadığını söylemiş ve bazılarıysa daha başka görüşler ileri sürmüşlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya kapsamlı bir cevap verebilmek için saadetin doğru bir şekilde tanıtılmasına insan ve hedeflerinin doğru anlaşılmasına bağlıdır. Kant gibi bazı Filozoflar saadet ve kemalin bir birinden ayrı şeyler olduğuna inanarak şöyle demişlerdir: “Bütün dünyada bir tek iyilik ve kemal vardır o da iyi iradeden ibarettir. İyi iradeyse sonucu ne olursa olsun vicdanın emirlerine uymaktır. Oysa saadet insana haz veren ve beraberinde hiçbir sıkıntıyı getirmeyen şeylerden ibarettir. Ahlak kemalle ilgilenir saadetle değil.”[1]Ancak İslam filozofları ve ahlak uzmanlarına göre, insan her ne kadar kemale ulaşır ve hedefine yakınlaşırsa o kadarda saadet de elde etmiştir.[2] Onlar Kant gibi saadetle kemali bir birinden ayrı bilmemişlerdir. Elbette saadetten maksadın maddi zevkler olduğunu kabul etsek o zaman saadetle kemalin bir birinden ayrı olduğunda kimse kuşku etmez.[3] Gerçekte farklı düşünce ekollerinin insana bakışlarındaki farklar onların saadeti tanımlamadaki ihtilaflarına sebep olmuştur.

İnsanı maddeden ibaret gören düşünce akımı insanın saadetini de maddi ihtiyaçlarının karşılanmasında görür. Bu anlayışa göre insan her ne kadar maddi zevkler elde ederse o kadar kemale ulaşmış sayılır. Ancak insanlığın ölçüsünü akıl gören düşünce akımına göre insanın saadeti, ilahi hakikatler ve bilgiler vasıtasıyla aklını geliştirmesindedir. Ama tasavvuf ehli gibi insanın iç dünyasına dikkat çekip insanı bu dünyada öz vatanından ayrı bir kafeste gibi görenler insanın saadetini elde edebildiği aşk düzeyiyle orantılı görüyorlar. Niche gibi güç ve kudreti temel kabul edenleri insanın saadetini kudret sahibi olmakta görüyorlar. Ama İslami düşünceye göre (ki İslam aklı ve aşkı insanın kemale ermesinde iki temel unsur olarak kabul eder) insanın tanımı şöyledir: “İnsan değişik kabiliyetlere sahip, ruh ve bedenin bileşiminden oluşan, sadece maddi değil ahiret hayatına da sahip olan ve ebedi hayat için yaratılmış bir varlıktır.” Onun düşünce, davranış ve huyları ebedi hayatının şeklinin belirleyicisidirler.

Bu bakış açısında insanın saadeti, kabiliyetlerinin birbiriyle uyumlu olarak geliştirilip bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarının doğru bir şekilde giderilmesiyle mümkün olur. Allame Tabatabai şöyle diyor: “Her şeyin saadeti yaratılışındaki hayra ulaşmasından ibarettir. İnsan da ruh ve bedenden oluşan bir varlık olduğundan saadeti ruhsal ve bedensel hayırlarını elde etmesindedir[4].

Ruh Allah Teala’dan olduğundan “ve ona ruhumdan üfledim[5] saadeti de Allah’a yakınlaşmasında, yani yaratıldığı kaynağa dönüşündedir. Başka bir deyişle insanın özü ruhudur ve o öz Allah’tandır “Biz Allah’tanız” . İnsan bir takım merhaleleri kat ederek bu aleme gelmiştir ve saadeti aşk ve iradi ölüm[6] bineğiyle bu alemden göçüp gelmiş olduğu aleme dönmesindedir. Böyle bir insanın bedeni bu dünyada olmasına rağmen ruhu başka bir alemle ilişki içerisindedir[7]. Elbette bu, maddi ihtiyaçları ihmal etme manasında değildir. Çünkü sağlıklı olmak ve maddi nimetlere sahip olmak da insanın saadetinden sayılmış; sağlık kurallarına uyarak bedeni güçlendirmesi insana tavsiye edilmiştir. Bunun sebebiyse sağlıklı ruha sahip olmanın şartı sağlıklı bir bedene sahip olmaktır[8]. Asıl maksat şudur ki ruh insan kimliğinin ekseni ve özü konumundadır ve böyle bir varlığı yaratılmasından hedef onun Allah yakınlaşmasıdır. “Ey mutmain olmuş nefis razı olmuş ve razı olunmuş bir şekilde dön rabbine; gir kullarımın arasına ve gir cennetime[9], “Ey insan şüphesiz sen rabbine doğru çaba göstermektesin ve O’na varacaksın”[10],”Güçlü, yüce Allahın huzurunda hak meclisindedirler[11],”Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”[12]. İbadet Allah’a yakınlaşmak için bir vesiledir (Sabır ve namazdan yardım alın[13]). Bundan dolayı diyebiliriz ki, insana, Allah’a yakınlaşmada yardımcı olan her şey onun saadetini hazırlayan bir faktör sayılır. Öyleyse sadece namaz Allah’a yakınlaştırma vesilesi olmakla kalmaz Allahın kullarına Allah için hizmet etmede bir çeşit ibadet olarak kulu Allah’a yakınlaştırıcı vesilelerdendir.

Allame Tabatabai şöyle diyor:[14] Nimet sayılan şeyler ancak Allah’ın onları yaratmadaki hedefle uyum sağladıkları zaman gerçek nimettirler. Allah Teala bütün bu nimetleri insana hakiki saadetine ulaşmasında yardımcı olarak göndermiştir ve insanın saadeti Allah’a kulluk ederek ona yakınlaşmasından ibarettir. Bundan dolayı Allah buyuruyor ki: “Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”[15]



[1] Şehit Mutahhari ,Murtaza Felsefe-i Ahlak s. 70-71

[2] Saadet ahlak âlimlerinin nezdinde ahlakın temel rüknü konumundadır. Bakınız: Miracu’s-Saadet 18-23

[3] Şehit Mutahhari ,Murtaza Ahlak felsefesi s. 72

[4] Allame Tabatabai, Muhammet Hüseyin, El-Mizan Tefsiri , c 11, s , 28

[5] Hicr 29

[6] İradi ölüm insanın nefsiyle mücadele edip onu öldürmesidir ki Hz. Ali bu konuyu şu sözlerinde açıklamıştır: “Şüphesiz o aklını diriltmiş ve nefsini öldürmüştür.” Nehcü’l-Belaga 220. hutbe

[7] Hz. Ali (as)’ın Kumeyl b. Ziyad-ı Nahai’ye sözlerinden:… “Bedenleriyle bu dünyadadırlar ama ruhları yüce bir yerle irtibatlıdır…”

[8] Usulu Kafi ,c.2, s. 550

[9] Fecir 27

[10] İnşikak ,6

[11] Kamer, 55

[12] Zariat, 56

[13] Bakara 45

[14] El-Mizan tefsiri, c.5,s. 281

[15] Zariat , 56

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar