Gelişmiş Arama
Ziyaret
9853
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
Acaba İmam Ali’nin (a.s.) Peygamber’den (s.a.a.) soru sorması İmam’ın sahip olmuş olduğu geniş ilmiyle tezat teşkil etmiyor mu? Şia’nın itikat ve inancına göre İmam’ın sahip olduğu ilminin sınırı ve alanı ne kadardır?
Soru
Şiiler, İmamlar geçmişte olmuş bitenlerden haberdar, gelecekte gerçekleşecek olanları biliyorlar. Hiçbir şey onlardan gizli değil, her şey onlar için açıktır. Ali (r.a.) ilmin kalesi ve kapısıdır diyorlar. Gerçekten öyle ise neden Hz. Ali mezi’nin hükmünü bilmiyor ve mezi'nin hükmünü öğrenmek için birisini Peygamberin (s.a.a.) yanına gönderiyor?!
Kısa Cevap

İmam’ın ilminin zarureti hakkında hiç kimsenin şekki ve şüphesi yoktur. Bu bağlamda Müslümanlar arasında her hangi bir ihtilaf da bulunmamaktadır. Ama bu ilmin niceliği ve niteliği hakkında Müslümanlar arasında ihtilaf var olmaktadır. On iki imam inancına sahip olan İmamiye Şia’sı anlayışında imam olan bir kimse en azında imam olabilmesi, insanları saadetine kavuşturulması için ve onların hidayetiyle alakalı ne gerekliyse bilmelidir. Hakeza imam, imam olduğu dönemde insanlar içinde en âlim ve en bilirkişi olmalıdır. Şia inancında imamın ilmi kesbi ve kazanılmış değil, bilakis zatidir. Hakeza Şia inancında imam’ın sahip olduğu ilim ve bilgiler ya Peygamber (s.a.a.) tarafından kedisine verilmiş veya başka yollarla ona ilham edilmiştir. Bu nedenle kendisinin peygamberden sorup ondan bazı şeyleri öğrenmekle Onun ilminin genişliği arasında hiçbir tezat ve tenafi söz konusu değildir ve olamaz.  

Hz. Ali (a.s.) Peygamberden (s.a.a.) sordurup ve ondan öğrenilmesini istemiş olmasında kayda değer bir başka ihtimal de söz konusudur. O da şudur: Hz. Alin’in (a.s.) meselenin hükmünün Peygamberden öğrenilmesini istemiş olmasında öğretici ve eğitici bir durum vardır. Şöyle ki, İmam (a.s.) kendisinden sorulan soruyu Peygamberden (s.a.a.) sorulmasını istemekle diğer insanlara Peygamber (s.a.a.) döneminde Peygamberin ilmi konumunu, merciiyet ve kutsiyetini korumalarını hedeflemiş ve bunu onlara tefhim ettirmek istemiştir.

Ayrıntılı Cevap

İmam olan bir kimsenin ilim sahibi olması gerekir noktasında Müslüman Mütekellimler arasında her hangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Hakkında Mütekellimlerin ihtilaf ettikleri şey imamın sahip olduğu ilmin niceliği ve niteliğidir. Şia dışındaki Müslüman Mütekellimler imam olan bir kimse için içtihatsal ve hatalı olma ihtimalini taşıyan bir ilim türünü yeterli görmüşlerdir. Şeriatın detaylı hükümlerini bilmesini bile gerekli görmemiş / görmemektedirler.  Ama imamiye Şia’sının itikadı ve inancı gereğince imam olan bir kimse için, şeriatın detaylı hükümlerini kapsayan, hatalı olma ihtimalini taşımayan ve fiili niteliklerine haiz olan bir ilim türünü gerekli görmüş ve görmektedirler. Hakeza onların inancı gereğince imam olan bir kimse toplum ve camianın içinde en bilir ve en âlim kişi olmalıdır.  

 

İmamın İlmi Ve Kapsamlılığı:  

İmamın ilminin kapsamlılığı hakkında Şia düşünürleri arasında tek bir görüş söz konusu değildir. Ama imamın imameti için lazım, toplumu mutluluk ve saadetlerine kavuşturmak için ihtiyaç duyulan her ne varsa imam bilmelidir noktasında görüş birliğindedirler.  

İbni Meysem-i Behrani Şia Mütekellimlerinden şöyle naklediyor:

İmam, imamet makamını ifa edecek için gerekli olan bütün bilgilere sahip olması gerekir. Bu bilgiler ister dini, ister dünyevi olsun fark etmiyor. Şeriatın, siyasetin, adabın ve çekişmelerin arasını bulma hükümlerini bilmesi gibi.[1]

Araştırmacı Şeyh-i Tusi imamın sıfatlarını sayarken şöyle yazıyor: İmamın üçüncü sıfatı, bütün meselelerle ilgili ve işler ile alakalı bütün bilgileri bilme niteliğidir. Yani aklın hükmü gereğince imam, imamet makamının gerektirdiği konularla alakalı bilgi sahibi olması gerekir. Hükümeti idare etme yöntemi, toplumun siyasi işlerini, onların maslahatlarını ve zararlarını içeren konuları bilmesi lazım. Hakeza imam şeriat ve dinin bütün meselelerini bilmelidir. Zira imamın vereceği hüküm şeraitin düsturlarına uygun olmalıdır”.[2]

Şiaların saygın âlimlerinden seyit Murtaza şöyle yazıyor: "İmam için imamet ve velayetiyle alakalı olan ilimler dışında kalan bilgileri imam için gerekli görmekten ve vacip saymaktan Allaha sığınırım"[3].

 

İmamın İlminin Kaynağı   

Sorulan sorunun cevabını bulmak için dikkate alınması gereken noktalardan birisi imamın sahip olduğu ilmin kaynağının ne olduğudur. Yani imam kendi ilmini hangi kaynaklardan aldığı meselesidir?. Peygamber ve Ehlibeytten nakledilmiş bazı rivayetlere göre imamların sahip oldukları ilim aşağıdaki kaynaklardan sağlanılmıştır:

1-   Peygamber (s.a.a): Hz. Ali (a.s.) Peygamberin (s.a.a.) yanında büyüdü ve Onun yanında eğitim gördü ve eğitildi. O Peygamberin has ve mümtaz öğrencilerinden idi. Hz. Ali'nin kendisi şöyle buyuruyor: “Allahın Resulü bana bin babı öğretti bu bin babın her birisinden bin bab daha benim için açıldı”.[4] İmam Sadık’dan birisi, sana sorulan soruya nasıl cevap veriyorsun diye sorduğunda İmam onun cevabında şöyle buyuruyor: “Sana verdiğim cevap peygamberin (s.a.a.) vermiş olduğu cevabın aynısıdır”.[5]

2-   Melekler ile irtibatlı olmaları: Melekler ile irtibatlı olmak Peygambere has bir durum değildir. Kuranı kerimde Peygamber olmayan; örneğin hz. Meryem gibi bazı kimseler Melekler ile irtibatlı olduğunu söylemektedir. Rivayetlerde imam için zikir edilen bir hususiyet “muhaddes” olmalarıdır. Melekler imamlarla konuşuyor anlamındadır. İmam Sadık (a.s.) “muhaddes” şeklindeki özelik ve hususiyet hakkında şöyle buyuruyor: “imam meleğin sesini işitiyor. Ancak onun şahsiyetini göremiyor”.[6]

3-   Sadece İmamların (a.s.) ihtiyarinde bulunan kaynaklar: İmam Ali'nin kitabı ve Hz. Fatmanın (s.a.) Mushafı gibi.

4-   İlham: İmam Bakır (a.s.) şöyle buyuruyor: "Hz. Ali (a.s.) sürekli Allah'ın kitabı ve Peygamberin sünnetiyle amel ediyordu. Yeni kuran ve sünnette olmayan yeni bir meseleyle karşılaşsaydı Allah u Teâlâ gerçekleşen yeni meselenin hakikatin hükmünü Hz. Ali'ye ilham yoluyla bildiriyordu"[7].

 

 

İmam Ali'nin (a.s.) ilmi:

Hz. Ali'nin herkes den âlim olduğu gün yüzü gibi açık ve herkes tarafından bunun böyle olduğuna itiraf edilmiştir. Hem Şia kaynaklarında ve hem ehlisünnet kaynaklarında Peygamber'den (s.a.a.) şöyle nakl edilmiştir. "ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır".[8] İkinci halife defalarca: "Ali olmamış olsaydı Ömer helak olacaktı" demiş.[9]

Ehlisünnetin büyük âlimlerinden olan Fahru Razi Emirulmüminin’in ilmi hakkında şöyle buyuruyor: "Ali bütün ilimlerde söz sahibidi. Bütün âlimler bütün ilimlerde onun öğrencileri konumundadır. Tefsir konusunda herkes ibni Abbasın öğrencisi idi, ibni Abbas da Ali'nin öğrencisiydi. Kelam ilmini başlatan kimse bağlamında hiç kimsenin şüphesi yoktur ki Ali'dir. Ali peygamberden sonra bütün insanların öğretmenidir".[10]   Buna binen Şia ve Sünni kaynak kitaplarında;[11] "Ali (a.s.) "mezi"nin hükmünü öğrenilmesi için Miktad'ı Peygamberin "s.a.a.) yanına gönderdi" şeklinde var olan nakil Hz. Ali'nin sahip olduğu geniş ilmiyle tezat teşkil etmiyor.  Zira ilk olarak bilinmesi gerekir ki, Peygamberin (s.a.a.) kendisi Hz Ali ve diğer imamların ilim kaynaklarından biridir. İkinci olarak bilinmelidir ki, Miktad'ı Peygamberin (s.a.a) yanına göndermesi Kendisinin bu meselenin hükmünü bilmediğine delalet etmiyor. Zira burada başka ihtimaller de var olmaktadır. Onlardan birisi, kendisinin ilmi de Peygamberden (s.a.a.) ve onun söyleyeceği şey de Peygamberin (s.a.a.) söyleyeceği şeyin aynısı oluğunu diğer Müslümanlara tefhim ettirmek olmasıdır. Diğer bir ihtimal de şudur: Hz. Ali insanlara şunu öğretmek istiyordu ki Peygamber (s.a.a.) hayatta olduğu müddetçe Onun (s.a.a.) konumunu, yeri ve ilmi merciiyetinin korunması gerekir. Dolayısıyla her hangi bir mesele söz konusu olduğunda Onun (s.a.a.) dışında başka kimseye müracaat edilmemelidir.

İlgili endex'ler:

İlmi gaybi imaman bı şehadet hud, 631 sayt.

İlmi gaybi eimme, 3259 sayt.

Nakşi ilmi Masum, 2226.            



[1] BAHRNİ, Meysem b. Ali, "kevaidu'l - meram", b. 2, defteri neşri el-kitap, 1362, s. 179.

[2] TUSİ, Muhammed b. Hasan, "el-iktisad - u ila tariki'r - raşad", Kum: menşurat-i mektebet-i çıhıl sutun-i tahran, 1400, s. 192.

[3] ALEMU-L HUDA, Seyit Murtaza, "eş-şafi fil- imame", b. 2, Tahran: müessesei es-sadık, c. s. 164.

[4] RAZİ, Muhammed b. Ömer, "el- arbaine fi usuli'd- din", b. 1, haydar abad dıkon:matbaatu daru'l- mearıf el- Osmaniye, 1353, h. k. s. 475.  

[5] KÜLEYNİ, Muhammed b. Yakub, "usulu'l- kafi", b.  4, Tahran: daru'l- kutubi'l- islamiye, 1365 h. ş. c. 1, s. 58.   

[6] KÜLEYNİ, Muhammed b. Yakub, "usulu'l - kafi", c. 1, s. 271.

[7] FURUH, Muhammed b. Hasan, "besairu'd- deracat", Kum: kitaphanei Meraşi Necefi, 1404, s. 235.

[8] HİNDİ, Muttaki, "kenzu-l ummal", Beyrut: müesesei'r- risale, 1409, c. 13, s. 148; SUYUTİ, Celaluddin, "el-cemiu es-sagir", Beyrut: daru'l- fikr, 1401, c. 1, s. 415. Ve diğer kaynaklar.

[9] EMİNİ, Muhammed Hüseyi, "el-gadir", darul kitabul Arabi, c. 6, s. 93; İCİ, "el-mevakıf", b.  1, Beyrut: darul ceyl, 1417, c. 3, s. 627; ibni ABDUL- BAR, "el-istiab", b.  1, Beyrut: darul ceyl, 1412, c. 3, s. 1103. Bir çok kaynak daha.

[10] "el-arbain fi usulid- din", s. 465.

[11] MUHAKKİKİ HİLLİ, "el-muteber", Kum: müesesei seyidi eş-şüheda, 1364, ş. k. c. 1, s. 115; ALLAME HİLLİ, "tezkiretul- fukaha", b. 1, Kum: müesesei alulbeyt, 1414, h. k. c. 1, s. 54; İBNİ HACER, "fethul- bari", b. 2, Beyrut: daru'l- marife, c. 1, s. 325.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar