Gelişmiş Arama
Ziyaret
9327
Güncellenme Tarihi: 2011/07/14
Soru Özeti
Allah tarafından müteaddit Peygamberlerin gönderilmesindeki hikmet nedir?
Soru
Neden Allah u Teâlâ göndermiş olduğu bir önceki Peygamberin sözlerini tahrif olunmaktan korumadı ve Onun getirmiş olduğu şeraiti daha kâmil etmek için bir sonraki Peygamberi göndermeye gerek duydu?
Kısa Cevap

Allah u Teâlâ’nın lütfünün tecelli ettiği yerlerden birisi hiçbir ümmeti hiçbir zaman kılavuzsuz (hidayetçi) bırakmaması ve daima peygamberleri göndermiş olması ve yeryüzünü hüccetsiz bırakmamasıdır. Ama müteaddit dinlerin var olması ve daha sonraki dinlerin tekâmül bulması farklı dönemlerde beşer fikrinin tekâmül bulması nedeniyledir. Başka bir beyanla ilkel insanların sahip oldukları yetenek kâmil bir dinin tüm düsturlarını alabilecek seviyede ve durumda değildi. Bu nedenle kâmil olan İslam dini daha önceki insanlar (ümmetlere) için gönderilmedi. Bilakis ardı ardına peygamberler ve Resuller gönderildi. Gönderilen her Resulün insanlara sunmuş olduğu şeraitle insanlar eğitildi. Böylelikle yavaş yavaş ve tedrici olarak insanların algılama ve alabilme yetenekleri yükselerek son ve kâmil olan dinin gönderilmesi için zemine hazırlandı. Peygamberimiz hz. Muhammed dönemine gelinceye kadar bu durum böyle devam etti. Bu döneme gelindiğinde insanlar fikirsel ve algılama gücü bakımından nispi bir tekâmüle vardılar. Bu nedenle Allah u Teâlâ en kâmil ve en kapsamlı dinini yani İslam dinini gönderdi ve bu dini koruma görevini ve tefsir etme vazifesini Masum İmamların (a.s.) uhdesine verdi. Her halükarda bu dinin baki kalabilmesi, korunması ve savunulmasının zeminesi toplumun kendisi arasında var olan bazı kişiler vasıtasıyla mümkün duruma geldi. Zira toplum içinde dinin cevheriyle irtibat kurup hakikatini alıp diğer insanların ihtiyarine sunabilen kimseler vücuda gelmişlerdi.  

Bu açıklamayla daha önceki dinlerin tahrif oluşlarını düzeltmek için yeni Peygamberlerin gönderilmesine neden olan tam delil değil, bilakis söz konusu delillerden birisidir. Bu bir taraftan, diğer taraftan bir dinin tahriften korunması insanların sahip oldukları potansiyellerden kopuk bir şekilde değerlendirilmesi imkânsızdır.

Ayrıntılı Cevap

Allah u Teâlâ’nın lütfünün kulları için tecelli ettiği yerlerden birisi hiçbir ümmeti hiçbir zaman kılavuzsuz bırakmamış olmasıdır. Zira insan birkaç âlemi geride bırakan ve önünde var olan birkaç âlemi de geçmesi gereken bir varlıktır. Bu dünyada ilahi bir kılavuz ve vahiyle irtibatı olan bir yol gösterici olmadan hangi âlemlerden geldiğini ve hangi âlemlerden ve nasıl geçmesi gerektiğini bilemiyor. Bu soruyu cevaplandırmak ve bu ihtiyacı gidermek için Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ve le kad beasna fi kulli ummetir rasulen[1]  Gerçekten biz her ümmet içinde Resul günderdik[2] ve im min ümmetin illa hala fiha nezîr”.[3] Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. “Summe erselna rusulena tetra[4] insanlar için kılavuz ve hidayetçi olsun diye “Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik”.[5]

İlahi ayetler, Masumlardan nakledilen hadisler ve akli deliller esasınca hiçbir zaman yeryüzü ilahi hüccetten, ilahi bekçilerinden ve dini tebliğ eden kimselerden boş kalmamıştır. “Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi”.[6] Aslında bu ayeti kerime kelam ilminde konu olan lütuf kaidesine işaret etmektedir. Allah u Teâlâ hücceti tamamlamak için her ümmet ve her kavim için apaçık deliller gönderecektir. [7] İlahi dinler kemal dereceleri bakımından bir konumda değildiler. Ama ihtiva ettikleri asıl davet bakımından ve ilahi Peygamberlerin insanları davet ettikleri hakikat (zamansal, mekânsal, sosyal ve kavimsel şartların farklı olmasına rağmen) tek bir çeşitti. Bütün peygamberler insanları Allaha kul olmaya ve tağuttan sakınmaya davet ediyorlardı. “Ve le kad beasna fi kulli ummetir rasulen eni'budullahe vectenibut tağut”. “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik”.[8] Zira eğer tevhit anlayışının temeli sağlam olmazsa, zihniyetlerden ve insani toplumlardan tağuttanlar uzaklaştırılmazsa reformsal içerikli programların hiçbirisinin uygulanması mümkün olamayacak.[9]  

Ama buradaki soru şu: Neden Allah u Teâlâ ilk baştan beri kâmil bir din gönderip ve onu peygamberler vasıtasıyla korumadı, bilakis ardı ardına birçok peygamber gönderdi?

Bu sorunun cevabında söylenmesi gereken şey şu: Bir anne ve babayı düşününüz. Kendi küçücük çocuğunu terbiye etme noktasında tüm ahlaki meseleleri ve amel etmesi gereken tüm düsturları ilk merhalede söylemiyor. Bu merhalede bütün bu düsturlara amel etmesini de onlardan beklemiyor. Belki çocuğuna bu talimatları verirken birkaç merhale takip ediyorlar. Her merhaleye has bazı düsturları kendisine söylüyor ve o merhalede çocuğundan olan beklentisi de o merhaleye uygundur. Bu durum devam ediyor ta çocuk erginlik ve buluğ çağına varıp aklı kâmil olununcaya kadar. Çocuk bu merhaleye geldiği durumda artık kendisine verilmesi gereken talimatlar bir bütün olarak kendisine veriyor ve verilen talimatlara uygun vazifesini yerine getirmesini de kendisinden bekliyorlar.[10]

İnsan konusunda da durum bundan farklı değildir. İlki olarak gönderilen Peygamber (hz. Âdem (a.s.)) döneminde kâmil bir dinin bu merhaledeki insanlara sunulmasının istidadı ve potansiyeli yoktu. Zira insan fikirsel bazda farklı dönemlere sahiptir. Fikirsel bağlamda ilerledikçe fikirsel ve psikolojik ihtiyaçları da daha fazlalaşır ve karmaşıklaşıyor. Diğer taraftan da alabilme ve daha zor düsturları uygulayabilme kabiliyeti de yükseliyor. İnsan denen varlık ilk baştan beri bu kabiliyetlere sahip değildi. Bu esas gereğince ilk başta, öğretileri kolayca anlaşılır ve düsturları kolayca uygulanabilir niteliklere sahip şeri’atlerin gönderilmesi lazım geliyordu. Bu seyir böylece devam ederek istidatları gelişmiş ve İslam dininin içermiş olduğu muhtevayı taşıyabilecek insanlar vücuda gelinceye kadar devam etmiş.

Bu nedenle ilk Peygamber unvanıyla gönderilen hz. Âdem (a.s) birinci nesil insanların seviyesini (zarfiyetine) göz önünde bulundurmuş ve onların taşıyabilecekleri niteliğe sahip düsturları sunmuştu. Daha sonraki peygamberler dönemindeki nesillerin seviyesi ilerlemiş ve her peygamber kendi dönemindeki neslin gelişimine ve gerçekleşen tekâmüle tekabül edecek düsturlar getirişlerdir. Peygamberimiz hz. Muhammedin (s.a.a.) dönemine kadar bu durum devam etti. Hz. Muhammed artık en kâmil ve son dini getirdi ve insanların ihtiyarine sundu. Artık ondan sonra bir din gelmeyecektir.

Gerçi Allah tarafından gönderilen bütün ilahi peygamberler insanları tek bir Allaha davet etmiş ama her peygamberin getirmiş olduğu şeriat bir sonraki peygamberin gelmesine kadar geçerliydi ki daha önceki peygamber bu peygamberin geleceğinden de haber vermiştir. Daha önceki dinlere tabi olan bütün insanlar, Allah tarafından mucizeleriyle gönderilen yeni peygamber ve yeni dine tabi olmakla yükümlü kılınmuşlardı.

Buna binaen İslam dininin gelmesiyle daha önceki dinlerin tümü nesh (ibtal) edildi ve takipçileri bu kâmil ve son dine tabi olmakla ve ona itaatle yükümlü idiler.

Bu açıklamayla daha önceki dinlerin tahrif oluşlarını düzeltmek için yeni Peygamberlerin gönderilmesine neden olan tam delil değil, bilakis onlardan birisidir. Bu bir taraftan, diğer taraftan da bir dinin tahriften korunması insanların sahip oldukları potansiyellerden kopuk bir şekilde değerlendirilmesi doğru olmadığı gibi ve imkânsızdır da.

Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki adreslere müracaat edebilirsiniz:

1-   Nemaye: delayil hakkaniyet-i İslam, sual no: 275 (sayt: 73).

2-   Nemaye: hakkaniyet-i Şia, sual no: 1523 (sayt: 2011).

3-   Hadevi Tahrani, Mehdi, kitab-i mebani kelami içtihdi, s. 61, ve…

4-   Hadevi Tahrani, Mehdi, kitab-i fhverha ve porsışha, sırrı hatemiyet, s. 33.  



[1] Nahl, 36.

[2]Tefsiri nümüne”, c. 11, s. 222.

[3] Fatır, 24.

[4] Müminün, 44.

[5]Tefsiri nümüne”, c. 14, s. 245.

[6] Beyine, 1.

[7] CEVADİ AMULİ, “tefsiri mevzu”i kuran”, C. 6 (sirei peygamberen der kuran); “Tefsiri nümüne”, c. 27, s. 202.

[8] Nahl, 36.

[9]Tefsiri nümüne”, c. 11, s. 221.

[10]Şehid MUTAHARİ, “İslam ve muktaziyat-i zaman”, c. 1, s. 563.

Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi ayet tevhidin kısımlarını içermektedir? Tevhidin kısımları nelerdir?
    16882 Eski Kelam İlmi 2011/08/14
     Tevhit konusu, Kuranî ve dinî kavramlar içinde en derin ve geniş konulardandır. Çünkü tevhidin çeşitleri ve mertebeleri vardır. Bu yüzden Kuran’da tevhit konusu birçok sure ve ayette genişçe ve derin olarak işlenmiştir. Kuran’ın bu üslup ve tarzı temel kavramlardadır. Bugün bu üslup, Kuran’ın konusal ...
  • Genetik düzeltmenin hükmü ve bu yöntemle dünyaya gelen çocuğun hükmü nedir?
    7251 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/11
    Genetik düzeltmeler yapmanın birçok çeşidi söz konusudur bu yüzden tabii olarak hükümleri de farklıdır.Ancak genel olarak söylemek gerekir ki genetik düzeltme karı kocanın (eşlerin) sperm ve yumurtalığı üzerinde yapılır ve maksat dünyaya gelecek çocuğun genler ve kalıtımla geçen hastalıklara karşı bağışıklık kazanması olursa ...
  • Niçin bizim mektepte imamlık makamı babadan oğla irsi olarak geçmektedir?
    8827 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    İmamet makamı masum olmak ve bol ilim gibi vasıflara sahip olan kişiye verilir. Bu vasıflara kimin sahip olduğunu yalnız Allah Teala bilir. Bu yüzden imamlar dünyaya gelmeden önce onların isimleri ve özellikleri Allah tarafından Peygambere bildirilmiştir. Ama imamlık veya peygamberlik makamının gereken liyakati taşıdığı için önceki peygamberin soyunda yer ...
  • Acaba İmam Hüseyin(a.s) bir hadisinde, Arap ve Acem arasında fark koymuş ve Acemleri kınamış mıdır?
    9935 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/09/04
    Dile getirdiğiniz rivayet Ebu Ebdillah (a.s)'dandır. Yani İmam Sadık (a.s)'tan, İmam Hüseyin (a.s)'den değildir. Şöyle buyurmuşlardır: “Biz Kureyşteniz ve bizim Şialarımız da Araptırlar, acem değil”. Bu rivayetin zahir anlamı dikkate alındığında Arap, acem ve Kureyş'ten maksat bilinen meşhur ırklardır. Ama bu rivayet senet açısından zayıftır. ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10122 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Ailenin duyarsılığından dolayı tutumadığım oruçları kaza etmek zorunda mıyım?
    5608 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/14
    Hz. Ayetullahi’l-uzma Sistaninin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Eğer itminanla orucun vacip olmadığına inanarak oruç tutmamışsa (kefaret yoktur ve) kaza yeterlidir.Hz. Ayetullahi’l-uzma Mekarım-i Şirazinin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Namaz ve oruçları tedrici bir şekilde kaza ediniz. Kefaretin ile ilgili (niteliği hakkında) tevzihu’l-mesailimizdeki 1301-1402 numaralı meselelerdeki ...
  • Ağzı temizleyen maddelerin içinde genellikle az miktarda alkol bulunur. Bunun hükmü nedir?
    6519 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sarhoş edici[1] sıvılardan olup olmadığı belli olmayan alkoller temiz hükmündedirler. Onların karıştırıldığı sıvıların alınıp satılması ve kullanılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.[2]
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27338 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • el-Muttali ve el-Mulakkan sıfatlar kemaliye mi yoksa veya cemaliye sıfatlardan mıdırlar?
    7183 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    İster Allah’ın lütfunu, ister kahrını vs. yansıtsın bir sıfatın Allah’ta olduğunu ispat eden bütün sübuti sıfatlar kelam ilminde cemal sıfatları diye bilinmekte ve varlık açısından aralarında herhangi bir fark yoktur. Soruda gelen el-Muttali (Telkin edici) ve el-Mulakkan (Bilen)’da bunlardandır. ...
  • Şia imamlarının Son Peygamber Hz. Muhammed dışında diğer peygamberlerden daha faziletli ve üstün oluşunun sebebi nedir?
    17757 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    Bizim dini öğretilerimizde geldiğine göre Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber, peygamberlik vasfı dışında imamlardan üstün değildir.Yine bazı hadislere göre ism-i azam 73 harften ibarettir ki önceki peygamberler bu harflerin hepsine vakıf değildiler. Örneğin Hz. İbrahim'e yalnız sekiz harf verilmiştir ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a)'e 72 harf verilmiştir ...

En Çok Okunanlar